İçeriğe geç

Çamaşırcının Kızı Küçücük Kitap Alıntıları – Orhan Kemal

Orhan Kemal kitaplarından Çamaşırcının Kızı Küçücük kitap alıntıları sizlerle…

Çamaşırcının Kızı Küçücük Kitap Alıntıları

Allah bizi fakir yaratmış ! Benim ne kırmızı, ne de mavi mantom var!. Senin annen zengin, alır. Senin annen benim annemden güzel, sen de güzelsin. Benim annem de çirkin Bende çirkinim, daha bir diyeceğin var mı ?
Dünya Sultan Süleyman’a bile kalmamış. Hepimiz faniyiz.
Ben diyorum bayram haftası, sen diyorsun mangal tahtası!
Halbuki insan ölünce vücudu da ruhu gibi duman olup uçmalı
eskiden allah düşünürmüş, şimdi… şimdi kul kendi düşünmeliydi kendini
Herkes kendi dünyasında
Çocuk çiçeğe benzer. İyi hava, bol güneş
Sonra gene biliyordu ki, harama uçkur çözer, denk getirdi mi çalar çırpar, esrar, afyon, eroin satar, kullanırdı ama, dinine Allahına da bağlıydı.
Ne diye birbirimizin kalbini kıralım şu fani dünyada be evladım?
Gün geçtikçe ev sahipleri kiraları arttırıyorlardı. Arta arta nereye gidecekti bilinmez. Kiracıları düşünen yoktu. Eskiden Allah düşünürmüş, şimdi şimdi kul kendi düşünmeliydi kendini.
Nesil azmaz. İnsan nesline çeker
Bütün neşesi uçup gitmişti.
[ ]herkes kendi dünyasında
İstiyordum ki daha sık, daha uzun baksın, bir şeyler sorsun
Yüreğinde bir umut. Gözleri parlamaya başladı.
Yalnız kalınca kendi kendime bir hayli güldüm.
Tramvay tellerinde şimşekler çakıyor, hıncahınç otobüslerin kulakları yırtan homurtuları raylardaki paslı gıcırtıları siliyordu.
Buralar nerelerdi? Adı neydi bu memleketin?
Başkasına benzemezdi o, yalan söylemezdi, aldatmazdı.
Bol güneş, mavi deniz, bulutsuz masmavi gök
Kırpışan yıldızların altında deniz uslu uslu yatıyordu.
Mahalleye lacivert bir akşam inmişti.
Köşe başlarındaki ampullerin pırıl pırıl kıpırdandığı serin bir akşam.
İnsan kendinden beterini görünce şükrediyor Allah’a.
Çocuk çiçeğe benzer. İyi hava, bol güneş
Sağ gözden sol göze fayda var mı? Gemisini kurtaran kaptan, devir o devir.
Milletin belini tekmil bu harp büktü efendi Çoluğu çocuğu nasıl geçindirirsin. Ekmek fırladı aslanın ağzına. Kazancın az, ekmek, et, bulgur, pirinç şu kadara Şeker desen beş yüz kırk beş Bir dert ki deme gitsin.
Her şey geçer. Dünya Sultan Süleyman’a bile kalmamış. Hepimiz faniyiz.
İnsan apartmana taşınmak, yeni bir manto sahibi olmakla çalım mı satmalıydı?
Çocuk çiçeğe benzer. İyi hava, bol güneş ”
Allah bizi fakir yaratmış!
Elektrikleri aramızda bırakıp dalıyoruz yıkık duvarların harap karanlığına. Yukarda aysız gökyüzü, donuk yıldızlar. Havada gübre kokusu.
Geceleri deniz çok korkunç oluyor. Karanlık sonra Ölümden değil, ölmekten korkuyorum asıl! Ama sonu ne? Hiç. Herkes ölecek. Biliyorum ama gene de ölüm kötü şey. Ama lazım. Doğanlar hiç ölmese İnsanlar birbirlerini mi yerlerdi?
“Sanki yemiyorlar mı?”
“Yiyorlar, doğru .
“Versene bir cigara.”
Altındiş birinci paketini çıkarırken, “Buna da zam oldu,” dedi.”Nereye varacak bu zamların sonu bakalım ”
“Bu zamanda sağ gözden sol göze fayda yok.”
Gün geçtikçe ev sahipleri kiraları artırıyorlardı. Arta arta nereye gidecekti, bilinmez. Kiracıları düşünen yoktu. Eskiden Allah düşünürmüş, şimdi şimdi kul kendi düşünmeliydi kendini.
“Yoksa birine mi vurgunsun?” dedi.
Ayten yıldız ışığında mavi mavi gülüverdi.
“Boş ver. Gençsin, güzelsin, bir erkeğe kul olunacak devir mi? Et on liraya bulunmuyor, fasulye, pirinç, ayakkabı, elbise ona keza. Hem ne çıkar birini sevmekten?
Ölümden değil, ölmekten korkuyorum asıl! Hiç. Herkes ölecek. Biliyorum ama gene de ölüm kötü şey. Ama lazım. Doğanlar hiç ölmese İnsanlar birbirlerini mi yerlerdi?
Sahi yemiyorlar mı?
Nesil azmaz. İnsan nesline çeker.
“Pişti”de çaylar gene onda kalınca, Allahlı kitaplı bir gamato salladı kahvenin rutubetli alacakaranlığına.
Doldur şu çaydanlığı anasını satayım
– ( ) Ölümden değil, ölmekten korkuyorum asıl!
Ama sonu ne? Hiç. Herkes ölecek.
Biliyorum ama gene de ölüm kötü şey. Ama lazım.
Doğanlar hiç ölmese İnsanlar birbirlerini mi yerlerdi?
– Sanki yemiyorlar mı?
– Yiyorlar, doğru.
Deli gençlik, insanı türlü havalara çevirir. Bu gençlik, bu güzellik geçicidir.
-ne var ?
-ödeşelim!
-neyi ?
-simidi
-yarım simide ha ?
***
()
Bol güneş, mavi deniz, bulutsuz masmavi gök Hoşuna gidiyordu bütün bunlar.
Mahalleye lacivert bir akşam inmişti. Köşe başlarındaki ampullerin pırıl pırıl kıpırdandığı serin akşam..
Umutsuzluğun, hasretin gölgesi yayıldı bu sefer de yüzüne.
( )
Ne diye birbirimizin kalbini kıralım şu fâni dünyada be evlâdım
Gençsin, güzelsin, bir erkeğe kul olunacak devir mi?
Neriman tavanı da, duvarların ayıplarını da beyaz kâğıtlarla güzelce kapamıştı.
Halbuki insan ölünce vücudu da, ruhu gibi duman olup uçmalı!
bu zamanda babadan evlada, sağ gözden sol göze fayda var mı?
Vay anasını. Senin gibi bir sevgilim olsa ”
“Ne yapardın?”
“Ölürdüm yoluna be!”
“Sokturma felsefene şimdi,”
duymuyor musun?”
“Ne var?”
“Sar beni!”
Neydi o eski mahalle Herkesin gözü üstünde. Yeni bir şey giyemezsin, birisiyle konuşamazsın. Ama şimdi? Apartman. Bir katta oturan öbür kattakileri tanımıyor. Sabahleyin bir çıkıyorum, taa sabaha karşı
Dayan maden kömürüne, soba har har har Fora Allaaaah ”
“Bakalım piyango hangisine çarpacak ”
“Hangisine çarparsa Allah yardımcısı olsun.”
Ölümden değil, ölmekten korkuyorum asıl! Ama sonu ne? Hiç. Herkes ölecek. Biliyorum ama, gene de ölüm kötü şey. Ama lazım. Doğanlar hiç ölmese İnsanlar birbirlerini mi yerlerdi?
Çocuk çiçeğe benzer. İyi hava, bol güneş ”
“Sonra?”
“Sonrası sinema ”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir