İçeriğe geç

Queen of Air and Darkness (The Dark Artifices, #3) Kitap Alıntıları – Cassandra Clare

Cassandra Clare kitaplarından Queen of Air and Darkness (The Dark Artifices, #3) kitap alıntıları sizlerle…

Queen of Air and Darkness (The Dark Artifices, #3) Kitap Alıntıları

insan kalbinde acıyla mutluluğun omuz omuza durabilmesi ne tuhaftı.
hiçbirimiz manevi yolculuğumuza dair her ayrıntıyı birileriyle paylaşmak zorunda değiliz.
Ben senden nefret edemem ki. Senden nefret etmem dünyadaki iyiliklerin varlığına inancımı yitirmem demek. Bunun ölümden ne farkı var?
even as their family and friends poured into the room, tearful and bright with happiness and relief.
without sorrow, there can be no joy.
finally the blackthorns were going home. they had passed through blood, through disaster, and now through exile, but they were going home at last.
Ty,
I’ve thought so many times about what I would say to you if you reappeared suddenly. If I was walking along the street and you popped out of thin air, walking along beside me like you always used to, with your hands in your pockets and your head tilted back.

Mom used to say you walked celestially, looking upat the sky as if you were scanning the clouds for angels. Do you remember that?
In your world I am ashes, I am ancestors, my memories and hopes and dreams have gone to build the City of Bones. In your world, I am lucky, because I do not have to live in a world without you. But in this world, I am you. I am the twinless twin. So I can tell you this:

When your twin leaves the earth you live on, it never turns the same way again: the weight of their soul is gone, and everything is off balance. The world rocks under your feet like an unquiet sea. I can’t tell you it gets easier. But it does get steadier; you learn how to live with the new rocking of the new earth, the way sailors gain sea legs. You learn. I promise.
I know you’re not exactly the Ty I had in this world, my brilliant, beautiful brother. But I know from Julian that you are beautiful and brilliant too. I know that you are loved. I hope that you are happy. Please be happy. You deserve it so much.

I want to ask if you remember the way we used to whisper words to each other in the dark: star, twin, glass. But I’ll never know your answer. So I’ll whisper to myself as I fold this letter up and slide it into the envelope, hoping against hope it will somehow reach you. I whisper your name, Ty. I whisper the most important thing:

I love you. I love you. I love you.
Livvy

some lights were never meant to burn for long.
Vakti gelince bir çözüm bulacağına karar veriyorsun. Ama en kötüsü başına geldiğinde, hep hazırlıksız yakalanıyorsun.
Ölüm dışında hiçbir şey seni ve beni ayırmasın. Ama sen beni terk ettin, Julian. Beni terk ettin.
Kendimi değersiz hissettiğim her an, kendimden nefret ettiğimi ve seni hak etmediğimi düşündüğüm her dakika sen benim kılıcım ve kalkanımsın.
Aşk ateş gibi çağlar, en parlak alev gibi. Hiçbir su söndüremez ve hiçbir sel boğamaz. Şimdi beni kalbinin üzerine bir mühür gibi koy. Aşk ölüm kadar güçlüdür zira. Ve biz onunla bağlandık birbirimize. Ateşten de daha güçlü. Sudan da. Ve dahi ölümün kendisinden bile.
Keder bizi güçsüzleştirmez. Bizi insan yapar.
Taktığın maskelere dikkat et, çocuk. Yoksa gerçek yüzünü sonsuza dek kaybedebilirsin.
Büyüdükçe eski kıyafetlerin küçülmesi gibi, eski hayaller de küçük geliyordu insana.
L’amor che move il sole e l’altre stelle.
“Güneşi ve yıldızları hareket ettiren aşk.”
İnsanları sadece eylemleri yüzünden tutuklayabiliriz. Düşünceleri yüzünden değil.
Bir kalbi değil de, bir vücudu kıskanmak tamamen insanlara özgü bir kavram.

Ben de onu söylüyorum işte, Mark. Ben kalbi olmayan bir vücud istemiyorum.

“Sen bana sevmenin silahsız savaşa girmekten daha büyük bir cesaret olduğunu öğrettin.”
“Izdırap öyle bir şey ki, bazen nefes bile alamazsın. Ama insan olmak bu demek. Kaybederiz, acı çekeriz ama nefes almaya devam ederiz.”
Kendiminkiler dışında bütün iblislerle savaşabiliyordum.
Ve kâh ilgisizlik kâh kendine aşırı güvenmekten, bunun olmasına izin veren herkes . Sesi titriyordu. Hepimiz suçluyuz. Dolayısıyla her sesin önemini hatırlamak için oy vereceğiz. Sesini kullanmayanlar susturulmaya mahkûmdur.
Hislerim olmadan zihnim berraklaşır, daha iyi düşünürüm sanıyordum. Ama yanılmışım.
Nescis quid serus vesper vehat,
Gece karanlığı ne getirir bilinmez
Kaçamıyorum. Vicdan azabımın dikenli dallarına takıldım ve kurtulamıyorum. Debelendikçe kendimi kanatıyorum.
“İnsan kalbinde acıyla mutluluğun omuz omuza durabilmesi ne tuhaftı.”
“Bir zamanlar tanıdığım bilge bir kişi hayatı anlayamayacağımızı, dolayısıyla ölümü anlamayı ümit bile edemeyeceğimizi söylemişti. Sayısız yakınımı kaybettim. Zamanla kolaylaşmıyor inan. İnsan hiç alışamıyor.”
“Bu adam Robert Lightwood’un parabatai’siydi.
Ne zalim bir bağ, diye düşündü ister istemez.
İki kişiyi bir yapan ve yarısını kaybedeni sonsuz bir ıstıraba boğan.”
“Emma kederi bir pençe olarak düşünürdü hep. Görünmez bir canavarın pençesi. Gökyüzünden sana uzanıp gırtlağını sıkar, nefesin kesilir ve sadece acı hissedersin. Ya da koca bir hiçlik. O pençe boğazını bırakana kadar buna dayanmak zorundaydın.”
“Shelo ted’u od tza’ar!”

• Daha büyük acılar sana uğramasın •

Hava ve Karanlık Kraliçesi
Başlıyor haykırmaya,
“Sen, genç adam, benim katilim,
Yarın öleceksin.”

Sen, Hava ve Karanlık Kraliçesi,
Haklısın sözlerinde,
Ben yarın öleceğim,
Ama sen bugün öleceksin.

A. E. Housman

Vicdan azabımın dikenli dallarına takıldım ve kurtulamıyorum.
Kendin ışıklı biri olmayabilirsin ama ışığı iletme yeteneğin tartışılmaz.
Yıkımı yıkımla durduramazsın.
Sargılar iyileşmeyi hak edenler içindir.
Keder olmadan sevinç de olamaz.
“Geçmişe dalıp önünde uzanan geleceği unutmak kimseye iyi gelmez.”
Kusursuz dünya diye bir şey yok.
Bazen sevdiklerimiz için de maskeler takıyoruz.
“Hiçbirimiz iyi deği­liz. Belki acı çekmek böyle bir şey. Başkalarının ne hissettiğini kolay kolay anlayamıyoruz.”
İnsan ilişkilerini çözmek imkânsızdı.
Korkudan daha güçlü pek az şey vardı.
“Bence insanı bu hale endişe getiriyor. Kabuğuna çekiliyorsun ve başkalarını unutuyorsun.”
Keder insanın içini kemiren bir kurttu.
Sözünü tuta­mamak hiç söz vermemekten daha fena.
Bazen yapabileceğimiz en cesurca şey kendi hatalarımızla yüzleşmektir.
Büyüdükçe eski kıyafetlerin küçülmesi gibi, eski hayaller de küçük geliyordu insana.
Seni kaybetmek, dedi. “Senden başka hiç kimseyi bu kadar sevmedim. Bu şekilde. Bir daha da kimseyi sevmeyeceğimi biliyorum. Sensiz kendim gibi değilim, Emma. Boyayı suya kattığında, bir daha asla geri alamazsın. Seni içimden çıkarıp atamam. Bu kalbimi söküp atmak gibi olur. Ben böyle biri olmak istemiyorum. Artık bundan eminim.
Sen bana sevmenin silahsız savaşa girmekten daha büyük bir cesaret olduğunu öğrettin.
Sesini kullanmayanlar susturulmaya mahkumdur.
Korkudan daha güçlü pek az şey vardı.
Dünya çok çabuk değişiyor. Önünde umutlu bir gelecek varken bir bakıyorsun nefret ve bağnazlık bulutları tepende dolaşıyor.
Taraflardan biri bütün gücü elinde tutuyorsa, hiçbir çözüm karşılıklı yarar sağlamaz.
İnsanlar korkuyor ve korku mantığı yok eder.
Keder bizi güçsüzleştirmez, bizi insan yapar.
Büyük acıları bir çırpıda dindiremezsin.
Çünkü evren doğduğunda,o ateşten var olduğunda,bütün yaratıklar da işte o zaman yaratıldı. Ruhlarımız ateşten var oldu. Onun atomlarından ve yıldız parçacıklarından. Ve ben seninle benim aynı yıldızın tozlarından yaratıldığımızı düşünüyorum. Hayatlarımız boyunca iki mıknatıs gibi birbirimize çekilmemiz bu yüzden. Biz bir bütünün parçalarıyız.
Cenazeler yaşayanlar içindi. Ölülerine veda edebilmeleri için.
Keder bizi güçsüzleştirmez, dedi.Cristina kararlılıkla . Bizi insan yapar.
Gökyüzü bir yoldur ve yıldızlar, patikalar. Ay bir deniz feneriydi, seni evine götüren bir kılavuz.
“Keder bizi güçsüzleştirmez, bizi insan yapar.”
Emma kederi bir pençe olarak düşünürdü hep. Görünmez bir canavarın pençesi. Gökyüzünden sana uzanıp gırtlağını sıkar,nefesin kesilir ve sadece acı hissederdin. Ya da koca bir hiçlik. O pençe boğazını bırakana kadar buna dayanmak zorundaydın.
Dünya değişti, çünkü sen fildişi ve altından yapılmışsın. Dudaklarının kıvrımı tarihi yeniden yazdı.
Keder bizi güçsüzleştirmez, bizi insan yapar.
Keder bizi güçsüzleştirmez.Bizi insan yapar.
Kaçamıyorum. Vicdan azabımın dikenli dallarına takıldım ve kurtulamıyorum. Debelendikçe kendimi kanatıyorum.
Büyüdükçe eski kıyafetlerin küçülmesi gibi, eski hayaller de küçük geliyordu insana.
Kimse gerçekleri sahiplenemez, diye mırıldandı Cristina. Onlar asla değişmez.
Hangisi daha çok acıyor? diye sordu. Aşk mı nefret mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir