İçeriğe geç

Sonuncu Qız Kitap Alıntıları – Nadia Murad

Nadia Murad kitaplarından Sonuncu Qız kitap alıntıları sizlerle…

Sonuncu Qız Kitap Alıntıları

Şimdi biliyorum ki, bana bana karşı işlenen suçların tam içinden, kalbinden tekrar doğdum.
Mutluluğu aramıyorduk, sadece hayatta kalmak ve yapabilirsek, rastlantı eseri elimizden alınmamış hayatlarımızla anlamlı bir şey yapmak istiyorduk.
Bu saldırılar tek bir beden parçasına ve hatta sadece bedenime zarar vermedi, cerrahi işlemlerle onarabilecek bir şey değildi bu.
Geriye dönmeyeceğim. İleri gidecek ve bu yolda kalacağım.
İnsanız biz! demek istedim ona. Bizim de evimiz vardı, güzel bir hayatımız vardı! Biz bir hiç değiliz.
Korku daha iyiydi. Korkuyla yaşananların normal olmadığı sanısı da geliyordu. Kalbin partlayacakmış gibi oluyordu elbette, kusacakmış gibi; çaresizce ailenle arkadaşlarına tutunuyordun, teröristlerin önünde yere kapanıyordun, kör olana dek ağlıyordun ama en azından bir şey yapıyordun. Umutsuzluk iste ölüme yakın bir şeydi.
Bulutsuz bir geceydi, ön camdan yıldızlarla kaplı gökyüzünü görebiliyorum. Gökyüzü bana annemin anlattığı meşhur Arap aşk öyküsü Leyla ile Mecnun u anımsattı. Öyküde Kays adında bir adam Leyla adlı bir kadına çok aşık olur ve duygularında hep açıktır, kadına duyduğu aşk hakkında şiir üstüne şiir yazar, öyle ki çevresindekiler ona Arapça cinli ya da deli anlamına gelen Mecnun lakabını takarlar. Mecnun leyladan kendisiyle evlenmesini isteyince babası onun koca olamayacak kadar dengesiz biri olduğunu söyleyerek reddeder.
Trajik bir öyküdür. Başka bir adamla evlenmeye zorlanan Leyla üzüntüsünden ölür. Mecnun köyünü terk eder ve tek başına çölde dolaşır, kendi kendine konuşup kuma şiirler yazar, derken bir gün Leyllanın mezar taşına denk gelir. Ölene kadar mezarın yanında bekler. İki sevgili adına ağlasam da annemin bu öyküyü anlatmasını çok severdim. Beni normalde korkutan karanlık gökyüzü romantik bir hal alırdı. Leyla arapça gece demektir, annem de öyküyü gökyüzünde iki yıldızı işaret ederek bitirirdi. Gerçek hayatta brlikte olamadıklarından ölümden sonra birlikte olmak için dua etmişler, derdi bana. Böylece Tanrı da onları yıldıza çevirmiş.
Topraktan bizi ayıran çok az şey olmalıdır,böylece bedenlerimizi,temiz ve bütün halde,bizi var eden toprağa kolaylıkla geri verebiliriz.
Ama hata yapmak insan olmanın bir parçasıdır.
İmanımız eylemlerimizdedir.Yabancıları evimizde ağırlarız, olmayana yemek ve para veririz ve gömülmeden önce sevdiklerimizin naaşıyla otururuz. iyi öğrenci ya da iyi bir eş olmak bile dua etmeye eşdeğerdir. Bizi hayatta tutan ve yoksulların birbirine yardım etmesini sağlayan ekmek gibi basit şeyler kutsaldır.
Annem şimdi kıpırtısız ve sessiz, yerde oturuyordu, ona koştum. Ömrüm boyunca ne zaman korksam beni teselli etsin diye anneme koşmuştum. Kabus gördüysem ya da kardeşlerimden biriyle kavga edip üzüldüysem saçımı okşar, Merak etme, Nadia derdi bana. Geçecek. Onun sözüne hep inanırdım. Annem çok görmüş, geçirmişti ve hiç şikayet etmezdi.
Erkeklere ne olacağını bilseydik hiçbir anne oğlunu ya da çocuğunu geride bırakmazdı herhalde.
Tek başına ve yalnızdı ama en azından hayattaydı.
Sünni komşularımız bize yardım etmeye çalışabilirlerdi. Kadınların başına gelecekleri bilselerdi, bizi karalar giydirip yanlarında götürebilirlerdi. Bize gelip tüm gerçeklikleriyle, “Başınıza şunlar şunlar gelecek,” diyebilirlerdi, böylece biz de kurtarılma hayallerinden vazgeçerdik. Ama yapmadılar. Bir şey yapmamaya karar verdiler ve onların ihanetleri asıl kurşunlardan önce gelen kurşunlar gibiydi.
Hâlâ daha sırf korkudan kendi memleketini bırakmak zorunda kalmanın bir insanın karşılaşabileceği en büyük haksızlık olduğunu düşünüyorum.
Sevdiğin ne varsa çalınıyor ve senin için hiçbir anlam ifade etmeyen bir yerde yaşamak için hayatını riske atıyorsun ve orada, sırf ülken savaş ve terörizmle bilindiği için aslında istenmiyorsun.
Bu yüzden de ömrünün kalanıni sınır dışı edilmemek için dua ederken geride bıraktıklarının özlemiyle geçiriyorsun.
Ebeveynlerin sevgisi kolaylıkla bir acı kaynağına dönüşebilir.
En azından bizi sevmeme sebepleri fakir olmamız, Fakir olmanın da bir kötülüğü yok.
Belki de hayatta kalmış olmak daha kötüdür.
Kelamın çocuklarıyla yan yana yaşadığımız halde, içine gömüldüğümüz cehalet ve sessizlik bataklığı, insanlığımızı yavaş yavaş boğmakta.
“Kelimeler farklı insanlar için farklı anlamlar ifade eder ve hikayeniz kolaylıkla size çevrilmiş bir silaha dönüşebilir.”
Artıq heç birimiz insan deyildik, hamımız səbiyyə idik.
İnsanız biz! demek istedim ona. Bizim de evimiz vardı, güzel bir hayatımız vardı! Biz bir hiç değiliz.
Tüm dünyanın Ezidilerin başına gelenlerle ilgili duyup öğrenmesi gereken çok şey vardı.
Ama hata yapmak insan olmanın bir parçasıdır,
yanlış ellerde dinimizin kolaylıkla aleyhimize çevrilebileği gün gibi aşikârdı.
içine gömüldüğümüz cehalet ve sessizlik bataklığı, insanlığımızı yavaş yavaş boğmakta.
Bəzən bu həyata alışmaq çətin olurdu, arzularımızdan imtina edirdik, çünkü onlar artıq bizə çox uzaq görünürdü.
Kelimeler, farklı insanlar için farklı anlamlar ifade eder ve hikayeniz kolaylıkla size çevrilmiş bir silaha dönüşebilir.
Umutsuzluğum bir pelerin gibi sarmıştı beni.
Geçmişimiz küle döndü,diye geçirdim içimden.
Topraktan bizi ayıran çok az şey olmalıdır,böylece bedenlerimizi,temiz ve bütün halde,bizi var eden toprağa kolaylıkla geri verebiliriz.
Onlar bizi köle pazarında çığlık çığlığa bağırır halde bıraktılar ve kıllarını kıpırdatmadılar.
İŞİD ‘li teröristler homoseksüellikle suçladıkları kişileri çatılardan atıyor, yanlış dine ait diye genç kızlara tecavüz ediyor ve insanları taşlayarak öldürüyorlardı.
Bir noktada sadece tecavüz var oluyor, geriye hiçbir şey kalmıyordu. Normal bir gün böyle geçiyordu .Kapıyı bir sonra kim açıp sana saldıracak bilmiyordun, sadece olacaktı işte ve yarın daha da kötüsü olacaktı.
Yaralar ve yara izleri onun veya bir başkasının bana tecavüz etmesini engelleyecekse bir mücevher gibi taşırdım onları.
En kötüsü tecavüzdü:İnsanlığımıza dair ne varsa elimizden alıyor ve geleceği düşünmeyi (Ezidi toplumuna geri dönmeyi, evlenmeyi, çocuk sahibi olmayı) imkansız kılıyordu. Bizi öldürmelerini diliyorduk.
Ama binlerce Ezidi ‘nin seks kölesi olarak satılıp vücutları parçalanana kadar tecavüze uğramasına nasıl seyirci kalınır, anlamıyorum.
Erkeklerin örgüte katılma sebepleri barizdi: Para,iktidar ve seks istiyorlardı.
Mutluluğa ondan korunmamız gereken bir hırsız gibi yaklaşırız,çünkü biliriz ki yitirdiğimiz sevdiklerimizin hatırasını kolayca silebilir ya da bizi üzgün olmamız gereken bir zamanda anlık bir neşeye maruz bırakabilir,bu yüzden dikkatimizi dağıtacak şeyleri sınırlarız.
Eski katliamları bizi birbirimize bağlayan masallar gibi dinledik büyürken.
Nesiller geçtikçe küçük acılara ya da adaletsizliklere alışırdık,sonunda da artık kaldıramayacak kadar normalleşirdi her şey.
Sanırım,yemeğimizin reddedilmesi gibi belli bazı hareketlerin kabullenmemizin nedeni buydu, muhtemelen bunu ilk fark eden kişi kendisine karşı suç işlenmiş gibi hissetmiştir.
Her açıdan annem gibi olmak istiyordum, terk edilmek hariç.
İçine gömüldüğümüz cehalet ve sessizlik bataklığı, insanlığımızı yavaş yavaş boğmakta.
Her şeyden çok, dedim, dunya üzerinde hikâyesi benimkine benzeyen son kız olmak istiyorum.
Işid 3 Ağustos 2014 sabahı erken saatlerde, güneş daha doğmadan Koço’nun dışına vardı.
Kısa süre sonra Tunus’ta başlayan hükümet karşıtı gösteriler Suriye’ye sıçradı ve Beşşar Esad bu gösterileri sert bir karşılıkla bastırdı.
Amerikalılar ezidiler çok seviyor.
Diktatör onlarca yıldır Kürtleri hedef almıştı, 1980’lerin sonralarında hava kuvvetlerin Enfal adını verdiği bir operasyon sırasında Kürtleri kimyasal silahlarla yok etmeye çalışmıştı.
Kürtler ABD askerlerini çok iyi karşıladılar, Irak’a girmelerine yardım ettiler, Saddam’ın koltuktuğundan indirilecek olması fikri onları çöktürüyordu.
Kürtçe isyanın diliydi ve ezidiler konuştuğu Kürtçe devletin gözüne daha da tehditkar görünüyordu.
Saddam 1991’de Kuveyt’i işgal ettikten sonra birleşmiş milletler, devlet başkanın gücünü sınırlama beklentiyle Iraka yaptırımlar uyguladı.
Okuldaki daha ilk günümüzden itibaren bize şiddeti öğretmemişlerdir.
Okulda okuduğum tarih kitaplarında ezidiler yoktu ve Kürtler devlete karşı tehdit olarak tasvir ediliyordu.
Bir sürü Ezidi, Amerika birleşik devletlerine, Almanya’ya yada Kanada’ya göçerek Batıya aramızda bağ kurdu.
Başka dinden biriyle evlenmek yasaktır, din değiştirmekte öyledir.
Müslüman Iraklılar hikayelerimizde kökeni olmayan bir sebepten Tavus kuşu Melek’i hor görür ve ona dua ettiğimiz için bize çamur atar.
Değerini Tanrıya kanıtlayan Melek Tavus, tanrının yeryüzüyle, insanın cennetle bağlantısı olur.
Ezildilerin inancına göre tanrı insanoğlunu yaratmadan önce kendi suretinde, genelde melek denen, yedi ilahi varlık yaratmıştır.
Ezidilikte çokeşlilik yasaklanmamıştır ama Koça’da herkesin yanına kar kalacak bir şeyde değildir.
Ezidi kızlar kafir kabul ediliyordu ve militanların Kuran yorumuna göre köleye tecavüz etmek günah değildi.
Irak’ın her yerinde olduğu gibi Ezidi toplumunda da onur cinayetleri yaşanıyordu ve dinden çıkmak aileye ve topluma ihanet gibi görülüyordu, bunun sebebi kısmen yüzyıllardır Ezidilerin canlarını kurtarma pahasına başka dinlere geçmeye zorlanmasıydı.
Sünni komşularımız bize yardım etmeye çalışabilirlerdi.
Ama erkeklerden bile zalim kadınların hikayelerini daha çok duydum. Bu kadınlar, kıskançlıklarından, öfkelerinden ya da sırf kolay hedef gördüklerinden kocalarının sebayasını dövüp aç bırakıyorlardı. Belki kendilerini devrimci (hatta feminist) kabul ediyorlardı, kendi kendilerine, tarih boyunca insanların yaptığı gibi, daha yüce bir iyilik uğruna şiddetin mübah olduğunu söylüyorlardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir