İçeriğe geç

Hayal Denizi Kitap Alıntıları – Aydın Hız

Aydın Hız kitaplarından Hayal Denizi kitap alıntıları sizlerle…

Hayal Denizi Kitap Alıntıları

Hayat küçük bir noktaydı anlatılmaya değmezdi. Ölümse sonsuz bir sükunet, zamansızlık alemiydi. Ölmeden ölmek sonsuz sükuneti nokta kadar hayata sığdırabilmekti.
Insan ölürken mi soyunuyordu bütün Günahlarından, yoksa ölümü seyrederken mi?
Hayat küçük bir noktaydı anlatılmaya değmezdi. Ölümse sonsuz bir sükunet, zamansızlık alemiydi. Ölmeden ölmek sonsuz sükuneti nokta kadar hayata sığdırabilmekti.
Karanlığın örtüsüne bürünene gün ne yapabilirdi ki
Kendi aydınlığını içinde taşımayanın  gündüzü beklemesi beyhudeydi.
Her nefret arkasında derin bir acıyı saklar.
Insana kendi dehlizlerinden daha karanlık bir mapushane yok.
“Umut düş kırıklığına uğratmaz.Çünkü Allah’ın sevgisi yüreklerimize dökülmüştür.”
“İnsanın kendi yalnızlığını büyüteceği çiçekleri olmalıydı.Baharın tazeliğini, içe akıtılan göz yaşı diriltebilirdi bazen.”
“Kendi aydınlığını içinde taşımayanın gündüzü beklemesi beyhudeydi. “
Herşeyin hayal olduğu bir dünyanın gerçeğine uyanmayı ne çok isterdim şimdi
İnsan döne döne kendine varıyordu sonunda
Kişinin ruhuyla konuşmasının bir biçimidir rüya görmek
Vazgeçemedikleri ayak bağı oluyordu insana
Bütün varlıklar, Allah’ın tükenmez kelimeleridir
Kendine olan nefret, ne büyük acı!
Allah’ın merhameti geniş de, insan kendini o merhamet denizine taşıyamıyor çoğu zaman.
Kalpler, iyiliklerin ve kötülüklerin yazıldığı kağıtlardır. Kimi bu kağıtları yazarak uyanır rüyadan, kimi okuyarak
Aşk gönüle yazılan uzun bir şiirdi
İnsanın yabancılığa doğmuş bir seyyah olduğunun farkındaydı
Deniz gibi insanın da bir sahili vardı
Yeryüzüne atılmış insanın duyabileceği en hakiki duygu, yabancılık olabilirdi ancak
İçime dökülüyordu gözyaşlarım
Neden kaçıyorsa insan, onun sağanağına tutuluyordu.
Bilmelisin ki kendin ve algılayıp hakkında ‘ben değilim’ dediğin her şey, bir hayaldir. Öyleyse bütün varlık, hayal içinde hayaldir. Gerçek varlık, isimleri bakımından değil, yalnızca zati ve hakikati bakımından Allah’tır
Birinin ıssızlığına tutunarak var olmaya çalışmak ne zormuş.
İlahi Kudret, yarattığı şeylerde hayalden daha büyük bir şey var etmemiştir.
İnsan, Allah’ın arşıdır.
İnsan kendinde bulamazsa kendini, hakikati bulamazdı hiçbir yerde.
Yazmak, ona, içinde saklı uçurumları görmesini sağlıyordu.
Gönlünün istediğini gösterir insana gözü. Hayal denizinde neyi büyütürsen, onun gölgesine takılırsın.
Kendi kutsal kitabının sırlarına yabancı olanın, başkasının kitaplarından medet umması boşunadır.
Kişinin kendisini bilmeden Hakk’ı bilemeyeceğini anlatıyordu. Çünkü Hakk tecelliilere bürünmüş suretlerdir. İnsandaki hakkın tecellisi, kendini bilmekten geçiyordu. Kendini bilmek, bütün sırları kendinde toplayan Nebevi bir tavsiyeydi. İnsan bu manevi mertebeye ulaştığında gözünde olağanüstü güzellikler belirir. Kainatta mevcut olan her şeyi Hakk’ın aynasında görür. Kötülük yoktur artık ona. ‘Kötü’ diye vasıflandırılan şey de, Hakk’ın varlığından doğan bir tecellidir çünkü,
Ahiret, insanların adeta düş gibi olan hayatlarının tabir edildiği yerdir. Jerkes yaşamının tabirinin ne olduğunu, neye tekabül ettiğini ahirette bulacaktır.
Suyun rengi, kabın rengindendir. Eğil, bir bak kendine, kalbin hangi renk?
İnsanın imtihanı kıtlıkla değil kendisiyle. Ölmek değil, bazen yaşamak zor.
İnsanın kendi yalnızlığında büyüteceği çiçekleri olmalıydı. Baharın tazeliğini, içe akıtılan gözyaşı diriltebilirdi bazen.
Allah, kendisini, tabiatta somut suretlerde izhar eder.’Nereye dönersen Allah’ın yüzü oradadır ‘ ayeti de bunu anlatır. Alemdeki her şey O’nun tecellisidir.
İnsan, Allah’ın alemdeki maksadıydı. İlahi isimlerin zuhur ettiği makamdı, alemin bütün hakikatlerini kendisinde toplayandı.
Alem karşında insan, yüzük karşısındaki yüzüğün mührü gibidir. O, hükümdarın hazinesini mühürlediği alamet ve nakşın bulunduğu yerdir. Bu nedenle Hak, onu halife diye isimlendirilmiştir; çünkü mühür hazineleri koruduğu gibi, alemin sırlarını da insan korur.
İnsan, marifet mertebesine yükseldiğinde dünyadaki halinin, gerçekte bir tür uyku olduğunun bilincine varır. Dünyadaki durumunun bir tür rüya olduğunu anlar.

(Marifet: Allah ve onun sıfatları, fiilleri, isimleri ve tecellileri hakkında manevi tecrübe ile doğrudan elde edilen bilgi.)

Bilmelisin ki kendin ve algılayıp hakkında ‘ben değilim’ dediğin her şey bir hayaldir. Öyleyse bütün varlık hayal içinde hayaldir. Gerçek varlık, isimleri bakımından değil, yalnızca zatı ve hakikati bakımından Allah’tır.
İnsana kendi dehlizlerinden daha karanlık bir mahpushane yok.
Anılar dört bir yanımda bir duvar . Kendi içimdeki zindanın mahkumuyum . İnsan her şeyi unutsa bile acının yüreğinde kalan tortusunu unutamıyor işte .
Onun yokluğuna tutunarak var olmaya çalışmak içimi acıtıyordu .
Seni gördüğüm o gün , baharın yeşili çalan sevinci yanaklarına gamze olmuştu . Gülümsüyordun , yüzünde mevsimlerin en güzeli .
Şimdi o gülümsemen uzak bir anı . Hatıralar içimde bir ada .
Ne yana gidersem gideyim varamıyorum .
İlahi Kudret, yarattığı şeylerde hayalden daha büyük bir şey var etmemiştir .
İbn Arabi
Bütün varlık, hayal içinde hayaldir.
“Bütün varlık, hayal içinde hayaldır.”
Anne yitik bir cennetti.
“İnsan, âlemin cismine üflenmiştir. Bu yüzden insan, âlemin varlığıyla amaçlanan şeydir. Varlığının farkına varırsan, yaratılmanın da bilincine erersin. Sır senin içinde gizlidir; sırrını çözebilirsen, kendini bilirsin. Kendini bilirsen Rabbini tanırsın. Çünkü Hakk, tecellilerle büründüğü sûretlerde bilimebilir.”
“Gönlünün istediğini gösterir insana gözü. Hayal denizinde neyi büyütürsen, onun gölgesine takılırsın.”
İbn Arabi’nin “âyân-ı sâbite” dediği bir kavram var: Bu dünyada gördüğümüz ve bildiğimiz her şey, varlık âlemine çıkmadan önce “ilahi kuvve” de bulunmasına deniliyor. Burası bir gölgeler dünyası yani. Gölge hükmünü kaybedince aslına dönüyor. Yok olduğunu düşündüğümüz hiçbir şey yok olmuyor ki ilahi kaynağına dönüyor.
Düşünüyorum da her şey bir rüya gibi ya da aynada gördüğümüz bir yansıma, daha büyük bir aslın gölgesiyiz belki de.
“Gönül toprağında neyi mayaladığına dikkat et! Aynı rüya her gönülde farklı mayalanır. Uyurken ne gördüğün değil, uyanıkken neyi tasavvur ettiğin önemlidir. Çünkü bütün remizleri ve sembolleri aslında sen seçersin. Gecenin karanlığında, rüyana düşen şekiller, gündüzün aydınlığında biriktirdiklerindir.
“Kalp bir de tarlaya benzer; sürülmeye namzet bir topraktır.Verimli olması için bakım gereklidir bu toprağa. Hasadın bol olmasını kim istiyorsa bir tarlanın, ekimini de güzel yapmalıdır. Ancak şu da var ki bir tarla ne kadar bakımsız olursa olsun, yine de toprağında ilahi tohumları yeşertecek canı taşır. İlhamin filizleneceği bir canı vardır her toprağın. Taşlarına, dikenlerine ve bakımsızlığina inat, ilahi levhadan parıltılar vardır her kalpte.”
“İnsanın kalbi aynaya benzer. Ne kadar temizse bir kalp, İlahi Levha’dan parıltılar ve ilhamlar yansır ona. Adem ki yeryüzünde Allah’ın halifesi olmasının sırrı da buradadır. İlahi duyuşlara onun kalbi açıktır sadece. Kalbi ayna gibi temiz olanlar, kâinatın seslerinde, yeryüzündeki her kıpırdanışta, rüzgârların taşıdığı her kokuda Allah’ı duyumsarlar. “Alemlere sığmadım, inanan kulumun kalbine sığdım,” der Rabbimiz. İlham ve duyuşları, aklın sınırlarını da aşar böyle kimselerin. Rüyalar gösterilir o kimseye. Fakat rüyaları remizler ve işaretlerle örülüdür.”
İnsan bir seyyahtı; batıdan doğuya, şehirden şehre, dünyadan ahirete Yine de kendinden öteye varamıyordu sonunda.
“Suyun rengi, kabın rengindendir. Eğil, bir bak kendine, kalbin hangi renk?”
“Nasıl ki zekât, sahip olduklarımızın arındırılmasıysa namaz da var olmayı arındırmaktır,” diyordu. “Namaz, yerinde sabit olarak yapılan bir hac gibidir, tıpkı haccın, harekat halinde kılınan bir namaza benzemesi gibi.”
İnsan, marifet mertebesine yükseldiğinde dünyadaki halinin, gerçekte bir tür uyku olduğunun bilincine varır. Dünyadaki durumunun bir tür rüya olduğunu anlar.
Yeryüzüne atılmış insanın duyabileceği en hakiki duygu, yabancılık olabilirdi ancak. Sesleri ve renkleri var kabul etmek ürkütüyordu onu. Hangi gerçeğin gölgesiydi bütün bu yansımalar
Kendini buldurmayan bir menzil, hangi vuslata taşırdı yolcuyu?
Çünkü dünya, yanılsamadan başka bir şey değildir. İnsan, sahip olduklarının hakikat olduğunu zannedebilir. Oysa geçici varlıklar, hakikatin bu dünyadaki yansımasıdır. Kardeşlerim! Aynaya yansıyanı hakikat sanmayın! Gönlünüzü temizleyin dünyanın kirlerinden. Hakikatin semasına yükseltin gönlünüzü, ancak o zaman gerçek varlığı keşfedebilirsiniz
Müslümanların ve doğu medeniyetinin hatıraları kayboluyordu.
Aslında yitirilen şey tarih değil, zihniyetti. Kendi duyuşuna, estetik anlayışına, dünya tasavvuruna yabancılaşmaydı.
İnsanın en zayıf ânı, kendine en çok güvendiği bir andı.
O unutmak istiyordu, Adonis ise hatırlamak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir