İçeriğe geç

Yaz Sinemaları Kitap Alıntıları – Murathan Mungan

Murathan Mungan kitaplarından Yaz Sinemaları kitap alıntıları sizlerle…

Yaz Sinemaları Kitap Alıntıları

Geriye bırakacaksa bir şeyi hilesiz bıraksın diye
Başkaları belirlese de içtenliğimizi bütün içtenliğiyle
Sanki Virginia Woolf romanlarında bir akşamüstü gezintisi.
Geriye bırakacaksa bir şeyi hilesiz bıraksın diye
-başkaları belirlese de içtenliğimizi-
bütün içtenliğiyle
Bir gün delireceğim korkusunu karanlık bir taş gibi taşıdım içimde.
görüntüler rüzgârla
rüzgâr zamanla
zaman ölümle kaldı aklımda
Belki de bu yüzden, sadece bu yüzden
her güzelliği ürpererek yaşadım hep aynı kişiyle yattığım yataktan
her defasında başka biriyle kalktım.
Bir mezar taşına yazılmış gibi durmakta ölüm nedeni bir berber aynasında
Yazık bir aşk uğruna
Sinema sessiz, filmler hülyalı, insanlar tek başınaydı.
Sanki her şey büyük bir yalnızlığın parçalarıydı.
Yazdı. Yalnızdım. Her mevsim, her iklimde kimseye diyecek bir tek sözüm bile yoktu. Soluk, renksiz, küçücüktü hayatım.
Masumluğumuz bile epeyce kirli,
Birbaşınayız şimdi,
Yalnız ve beklentili
yakalanmamak için kimseye
bölünüp durdum bir filmden ötekine
neye baksam buzlu cam
görünmez ediyor ardındakileri
neyi yazsam kalıyor buzlu camın ardında
bölünüp durdum
değişik yüzyıllara dağılmış kimliğime
öyle çoğaldı ki duyan, acıyan, gören yanlarım
yıllardır birbiriyle konuşup duran
iki kişi kaldım geriye..
Kalabalık içinde saklanmanın yollarını arıyordu, kendilerine kalabalık dışında yol arayanlar.
Kim bilir bu da kendine acımanın bir yoludur belki. Sonra bir kaç dergi: renkli, resimli: hayatla koparmasın diye ipini.
geri sararak yaşadıklarınızı, bir film gibi yeniden yaşayın gündelik hayatınızı, her karesini sorgulayarak, gözlerimizi sıyırarak emanet birikiminden, yeniden bakın kendinize, ilişkilerinize, yepyeni gözlerle
yepyeni sözlerle
çoğaltın sorularınızı
Hepsinin kavuştuğu yerde bir parça anlaşılabilir oluyor ölüm nedeni.
Her ölümde yerini bulmamış kötü zamanlama,
eksik kalmış, tamamlanmamış bu kez de yaz ortasında..
“Bir vakt olur ki der: O da bir zaman imiş.”

(Ahmet Paşa)

uzun bir bekleyişten sonra
eşiğine vardığımızda
umduğumuz,
bulamadığımız
Tam da parçasında gösterdiler ama,
filmin kendinde yoktu,
dediğimiz anlar
belki sahiden kırpılmış
belki de hiç olmamış
uçucu, bulanık tasarımlar
aynı eşikte durduğumuz insanlar
bazen ayrı sokaklara çıkar
beyaz perdenin sarmaşığı
ufkuma dolanmıştı bir kez
nereye gitsem bir sinema kapısı bulurdum
bakılacak afişler
gördüğüm, görmediğim, göreceğim
hayatımızı benzetmeye çalıştığımız filmler
hayatı beyaz perdeden öğrenen çocuklar
erken yoruldu sürçen ayaklarınız
saklandığınız fotoğraflarda kilitli kaldınız
şimdi Hayat yetmiyor size
şimdi hiçbir şey yatıştırmıyor sizi
Sanki kimse sevmiyor, konuşmuyor, ölmüyor
yanından geçiliyor, üzerinden atlanıyor
Olmuyor. Benzemiyor.
düşlerimiz hep Gelecek Program
Daha başlamadı. Parça gösteriliyor. Geç kalmadınız.
Kendimi büyütürken kendi dizimde
Bir mevsim nasıl kullanılır, bilmiyordum?
İçimde o her yere yetişme duygusu bütün hayatlara sızdırıyordu beni.
Kendi hayatım olmuyordu hiçbiri.
Sinema sessiz, filmler hülyalı, insanlar tek başınaydı.
Sanki her şey büyük bir yalnızlığın parçalarıydı.
Sıradanlığın cehenneminden kurtarıyordu onları, yazın sıcağından, avareliğin boğuntulurundan. Her şeye, her şeye iyi geliyordu perdenin yalanları.
Aşklar ve yağmurlar gibiydi yazlar da.
Bilmiyordum. Ölesiyedir aşk, öyledir sanıyordum. Sonra kız başka bir arkadaşıma yüz verdi.
Tuttum ben de ona âşık oldum. Aynı kişiyi seviyorduk şimdi. Ne yapayım ondan kopamıyordum.

siyahtı, beyazdı perdenin dili
Yaz, geçici aşkların mevsimi

Terk edildim. Aldatıldım. Kullanıldım
kendi lincime bile Seyirci kaldım.
dilsizliğimde ölümsüz aşkların kanlı dialogları
görüntüler rüzgârla
rüzgâr zamanla
zaman ölümle kaldı aklımda
Belki de bu yüzden, sadece bu yüzden
her güzelliği ürpererek yaşadım
hep aynı kişiyle yattığım yataktan
her defasında başka biriyle kalktım.
zaten hangi acı sığdırılabilir ki kısa çekilmiş bir filmin bütün görüntülerine,/parçalanmadan saklanması mümkünsüz öyküsüyle/

hem de yaz’la birlikte

savaşlardan artakalan insanların ömür boyu içlerinde taşıdıkları dehşeti, ya da savaşlarda ortaya dökülen saklı vahşetlerini,
—yani insanın (çağımızla) örtünmüş yerlerini—
insanbilimlerinin öğretemediği her şeyi
anlatır gibi orman(ın)a dönen insan:
—Estetik insanı gizleyemez ki !
Ölmesi bile yaramamışsa onu anlamamıza,
demek ki yaşayanlar kalacak bir başlarına.
Her soru yerini bulmalı tarihte, yasak kitapların soruları da geçmeli dünyanın nüfus kütüğüne; hiç kimse savaşlardan artakalmasın diye.
Anladım ki ruhunu bana emanet etti.
Seyyar bir fotoğrafçının dikkatiyle, dünyaya düşen bir adam gibi, gezinmeliyim kendi sokaklarımda
indikçe kaynaklarımıza,
vardıkça akarsularımıza,
kim bilir belki unutulmuş bir ölüm biçimi olarak anılır yalnızca
ölümün kişinin kendisince zamanlanan biçimi
yani o kötü zamanlama
seyre açılmış başka hayatlar
olasılıklar, tuzaklar
ya da var sandığımız bütünlük
uğruna inançlar, değerler, ilkeler, aşklar
zamanla parçalanırlar
seyre açılmış başka hayatlar
olasılıklar, tuzaklar
ya da var sandığımız bütünlük
uğruna inançlar, değerler, ilkeler, aşklar
zamanla parçalanırlar
seyre açılmış başka hayatlar
olasılıklar, tuzaklar
ya da var sandığımız bütünlük
uğruna inançlar, değerler, ilkeler, aşklar
zamanla parçalanırlar
Geriye bırakacaksa bir şeyi hilesiz bıraksın diye
—başkaları belirlese de içtenliğimizi—
büyün içtenliğiyle
biliyorum bu da geçecek, izi kalacak binlerce kez çiğnenmiş sahiller gibi,
zaten dalgaların insafı kadardır elbet bizim belleğimizin de sadakati..
Yetişkin biriyim artık
Oysa yetişmiyor sözlerim duygularıma
siz gelirken içimdeki öteki
(öne fırlar,el koyar olayların gidişine her zaman olduğu gibi saklanır,gizlenir yara alacak yerler )
yakalanmamak için kimseye
“Bütün gün ağaçlardaydım

Orada kendi derinliğine batan yazları tanıdım

Dalların arasından görünen dünyanın sonsuz olanakları, eşyanın ve zamanın başka boyutlarıydı; sanki ağaçlara değil, içimde bir yerlere çıkıyordum.

“Plajlar durgun, yaz ölüydü.

Kızgın kumlara uzanıp birini, bir şeyi, bir gizi bekliyordum.

O nedensiz sıkıntı, o dipsiz duygular, öfkenin ve tutkunun ve yeni heveslerin cinneti yer değiştiriyordu içimde büyük bir hızla.

Hiçbiri değildi bunların. Hiçbiri. Zamanla anladım ki:

Bütün yeniyetmeler gibi

Olmayan birini seviyordum yalnızca

Sevgilim. Sevgilim.

Şimdi yaşlanıyorum. Bak yine yaz!”

Beklemiş sözler. Bekletilmiş sözler

Öksüz kalır kaçınılmazdır.

Ya da yanlış yerlerde, yanlış kişilere kullanılır

Nasıl saptanır bir ömürde bir dilin kırıldığı yer?”

Yaz geçer, ömür/de

Geçmeyen nedir, geçer görünen

Sessiz parklar kimsesizliğinde

“Gözleri bağlı geçtik şimdiki zamanları

Bağı çözülmüş gözler geriye baktığında

Anlar anlamı bilinmeden, değeri verilmeden yaşananları

Yok mudur herkesin hayatında

Birkaç yitik sayfa, birkaç zaman parçası

İşte onlar toparlanır bir gün

Çıkar bir yol ağzında karşınıza

Tutuklar bizi anılar, sorgular geçen zaman

Bir intikam gibi bulur yerini

Filmlerde kopukluk sandığınız boşluklar.”

“Her hayat kendi öğrendiğiyle ölür, ve ölenler bir başlarına ölür nasılsa.”
“Ve sonra o deniz feneri, tabloya son anda giren ağaç, yıllar sonra hayatımıza yerleştirebildiğimiz roman sahneleri. Yerini geç bulan ayrıntılar, ertelenmekten tavsamış umutlar, artık bizim olmayan pek çok yanımız.”
“Biliyorum bu da geçecek, izi kalacak binlerce kez çiğnenmiş sahiller gibi,

Zaten dalgaların insafı kadardır elbet bizim belleğimizin de sadakati.” 

Düşlerin park ettiği; açık hava sinemaları

duvarları yıkılmış hayaller

çıkarır karanlık salonlardan

kış uykularını

sokağın, karşı pencerelerin, gökyüzünün ortasında

hayata yakın dururdu perdenin yalanları

bundandı inandırıcılığı

yazları park sineması

beyaz badanalı

taşra gecelerinde

localardan seyredilen

fildişi hayatlar

sırtımızda çocukluğun hırkaları

yüreğimiz simli serinlik, avuçlarımız ayçekirdeği

arka sırada samanyolu, çobanyıldızı, cenup ve kutup

pembe balkonlarda otururlardı komşularıyla

dünyanın en mutlu aileleri

balkonları yazlık sinemaya bakanlardır

sanırdım.

“Her şeyi ama her şeyi

Anımsamalıyım anımsamalıyım anımsamalıyım

Belki böyle ulaşabilirim kendime.”

Ne zaman serinliğin küflü kokusu burnuma çarpsa o pastaneyi anımsarım. İçim sızlar.
İşte bunun için anlattım sana.
Yıllarca bunun şiirini yazmak istedim.
Hatta elimi atıp da tutamadığım bütün şeylerin şiirini
Ürkek ve saldırgan
geçiyordum varolmanın denenmemiş anlamlarından..
İnandırmak ister gibi kendini ölümün gerçeğine.
Sanırım en koyu filmi olmuş bu,
katran kıvamındaydı zaten yaşadıkları
gene de çok üstünde durmamak gerek bunun
vardır elbet herkesin gizli kapalı sanrıları

herkesten sakladıkları

Açın perdelerinizi,pencerelerinizi,kapılarınızı açın!
çıkın Bunuel sanrısı sokaklara
eskil oyunculara,son provalara
ve sorulmalı bir kez daha:
tarih tekerrür edilmeli mi?
bakın çökmekte olan bir sınıfın şakağına, bencil hesapların buzlu suları sızmakta.
her hayat kendi öğrendiğiyle ölür ve ölenler bir başlarına ölür nasılsa
– böyle düşünmekten başka çare yok,her acı yaşanabilir ancak avuntularla-
görüntüler rüzgârla
rüzgâr zamanla
zaman ölümle kaldı aklımda
Belki de bu yüzden, sadece bu yüzden
her güzelliği ürpererek yaşadım
hep aynı kişiyle yattığım yataktan
her defasında başka biriyle kalktım
gözleri bağlı geçtik şimdiki zamanları
bağı çözülmüş gözler geriye baktığında
anlar anlamı bilinmeden, değeri verilmeden yaşananları
yok mudur herkesin hayatında
birkaç yitik sayfa, birkaç zaman parçası
işte onlar toparlanır bir gün
çıkar bir yol ağzında karşınıza
tutuklar bizi anılar, sorgular geçen zaman
bir intikam gibi bulur yerini
aynı eşikte durduğumuz insanlar
bazen ayrı sokaklara çıkar
. Kiminin şiirleri, kiminin günlükleri ve çok eski bir şair:
Hevesi:

Bahar geçtise nola, hazanı hoş görelim
Zaman zamana erişmez, biz ânı hoş görelim

İnsan hiç anlamıyor böyle birinin ölmesini

. Masumluğumuz bile epeyce kirli, bir başınayız şimdi,
yalnız ve beklentili
Bunun içindir ki onu anlamak, biraz da anlamaktır
kendimizi.
Bunun için hâlâ arıyoruz
tarihte yerimizi
toplumda bireyimizi

En olmadık zamanlarda harcadık kendimizi
Onu anlamak biraz da anlamaktır hepimizi.

Hayatımızın tedavülünden çoktan kalkmış şiirler
Koyu bir anlatıyla aktarırdı çok katmanlı hayatını (yalnızca
yazarken değil, yaşarken de, bakarken, dururken, bir çiçeği yerden almak için eğilirken de ) bir gizle kilitlenirdi her davranışı.
Yanılsamalar, soyutlamalar, gerçeğin burkulmaya görsün gözleri;
İnsan her iletişimi denedikten sonra, nasıl anlatır artık,
herkesin gözünün önünde olup biten gerçeği?
Onu sevmiş olduğumu geç anlamanın dehşetli azabı mı,
yoksa yalnızca bir azap gereksinmesi mi ? bilmiyorum.
Bildiğim yaz dinlencemi bir ölüyle yaşıyorum, sanki bir ikinci kişiyle yaşar gibi.
Biz şair olmanın genç çırakları Ece Ayhan
Mektebinden geçerek sıvadık kollarımızın yenini
. —kolaylığın uzağındaydı kendi için belirlediği her yer, her şeyinde—
Bu yüzden yalın, dingin, ince şeyler derinleşip
durmakta merceğinin belleğinde
Her filmin sözlüğünde yağmur hüzün maddesi. Onsuz hiç olmaz bilir bunu. Ve mutlaka her filmine bir yağmur yerleştirir, gün ortasında, sabaha karşı, ya da gece —fark etmez— yağmur onun’çün başlı başına bir iklimdir, bir şeyleri başlatır bir şeyleri bitirir.
kalabalık, özenli, ama fotoğraflarından da anlaşılıyor ya,
var hepsinin ayrı ayrı bir gizi, kimsenin kimseye açamadığı,
bundandı akşam yemeklerinin sessizliği
İnsan denen kirliliğin farkında olmanın epiği,
elbet intiharın eşiğine getirip bırakır kişiyi.
O nedensiz sıkıntı,
o dipsiz duygular,
öfkenin ve tutkunun ve yeni heveslerin cinneti yer değiştiriyordu içimde büyük bir hızla.
Hiçbiri değildi bunların.
Hiçbiri.
Zamanla anladım ki:
Bütün yeniyetmeler gibi
Olmayan birini seviyordum yalnızca
Sevgilim.
Sevgilim.
Şimdi yaşlanıyorum.
Bak yine yaz!”
Yok mudur herkesin hayatında
Birkaç yitik sayfa, birkaç zaman parçası
İşte onlar toparlanır bir gün
Çıkar bir yol ağzında karşınıza
Tutuklar bizi anılar, sorgular geçen zaman
Bir intikam gibi bulur yerini
Filmlerde kopukluk sandığınız boşluklar.”
“Biliyorum bu da geçecek, izi kalacak binlerce kez çiğnenmiş sahiller gibi..
Zaten dalgaların insafı kadardır elbet bizim belleğimizin de sadakati.” 
“Her şeyi ama her şeyi anımsamalıyım
anımsamalıyım anımsamalıyım..
Belki böyle ulaşabilirim kendime.”
.
ve çünkü yasaklanmıştır onların aşk hikayeleri
anlatmaya çalışmışsa da bir yasağı çiğneyip,
anlatmaya çalışmışsa da
avın avla, avcının avcıyla yaşadığı gerçeği
sanki hepsi de görüntü hileleri
inandıramaz kimseyi, inandıramaz kimseyi
çünkü inançsızlıklarında da vardır
arzunun o karanlık nesnesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir