İçeriğe geç

Virginia Woolf’tan Yazarlık Dersleri Kitap Alıntıları – Danell Jones

Danell Jones kitaplarından Virginia Woolf’tan Yazarlık Dersleri kitap alıntıları sizlerle…

Virginia Woolf’tan Yazarlık Dersleri Kitap Alıntıları

Woolf ve arkadaşları için çok önemli olan bir şey vardı, o da üretken fikirlerin ortaya döküldüğü ve paylaşıldığı ortamda bulunmak. Bloomsbury’de her perşembe akşamı bu yüzden toplanılıyordu. Kelimeleri önemseyen insanlara konuşma şansı veriliyor, bir fikir mutlaka filizlenip aklı başında bir sohbetin konusu oluyor; hayal gücü göz kamaştırıyor, her kurulan cümle yeni bir değer kazanıyordu.
Kendi yazdıklarının haricinde, Woolf’u tanıyanların yazdıkları da onu sınıf ortamında hayal etmeme çok yardımcı oldu. Yakınlarının ve arkadaşlarının anlattıklarından oluşan iki ciltlik eser sayesinde onun karakteri ve hayatı hakkında inanılmaz detaylara ulaştım. Woolf’un çok nefis ekmek pişirdiğini, evinin dergi ve kitap yığınlarından geçilmediğini, Çim Bowling’i oynamayı sevdiğini, kaliteli kahve içtiğini, yemeklerini metal işlemeli mor tabaklarda yediğini bilmek kimin hoşuna gitmez ki? Bu anıları okudukça popüler kültürün dayattığı “deliliğin sınırlarında sendeleyen nevrotik deha” portresinin çok da gerçek olmadığını görüyoruz. Dostlarının hatırladığı Virginia Woolf, kontrolsüz ve gürültülü bir kahkahaya sahip, eğlenceli, bir o kadar da komik biriydi. Çocuklarla arası çok iyiydi, onlara akıl almaz hikâyeler anlatırdı. Yazar adayları onu, genç yazarlara ulaşmayı, onları cesaretlendirmeyi ve kitaplarını basmayı misyon edinen ve asla şöhret peşinde koşmayan, ünlü bir yazar olarak hatırlarlar. Hatırladıkları Virginia Woolf, onları gösterişten uzaklığı, hayal gücü ve
entelektüelliği ile etkilemişti. Ama onu en iyi tanıyanlar, en çok bitmek bilmeyen neşesiyle hatırlıyorlardı.
Unutmayın, belirsizlik, yaratıcılığın en önemli parçasıdır.
Öğrencilerin üretkenliklerini baltalayacak her türlü duygusal tuzağa karşı onlara cesaret aşılamak zorundaydı. Kavga etmeye hazır olmalıydılar, özellikle de kadınlar. Yavaşça, gayet ciddi bir ses tonuyla, öldürmeye bile hazır olmaları gerektiğini söylüyordu.
Öldürmek mi? diye karşı çıktı şişmanca bir kadın. Bu kaygı dolu soru, bir yazı atölyesinde cinayetin yer almasını beklemediğini gösteriyordu.
Woolf’un yanıtı ise netti. Evet dedi, Acımasız ve zararlı bir yaratık olan Evdeki Melek’i öldürmeye hazır olmalısınız. Bu melek, benliğinden vazgeçmiş, herkesin ihtiyacını kendininkilerin önüne koyan, kendi işinin ehemmiyetsizliğine inanan fedakar bakıcıdır.
Günlük yürüyüşleriniz olsun fikirlerinizi tazeler.
Keşke insanlar düşündükleri şeyleri dosdoğru söyleselerdi. Ne çok can sıkıntısından kurtulurlardı.’
Yazarlar son derece hassastır, her birinin farklı hassasiyetleri vardır. Tıpkı her birimizin dünyayı kendi kapasitesine göre algılamamız gibi.
Eğer yeni bir problemin çözümü için değilse yeni bir kitap yazmanın ne anlamı var diye sordu.
Ne tür kitapların hoşumuza gittiğini ise ancak her tür kitabı okuyarak bulabiliriz.
Kendinize kötü yazma iznini de verin. Virginia Woolf, öğrenmenin ancak bu şekilde olduğunu söyler.
Dünya tüm gücüyle sizden yazmaya ayırdığınız mesai saatlerini çalmaya (ya da daha fenası, yazmak istediğiniz için kendinizi suçlu hissetmenizi sağlamaya) çalışırken, yazmak çok zorlayıcı olabilir. Üretici yanlarını baltalayacak her türlü duygusal tuzağa düşmekten onları kurtaracak çareler sunmak zorundaydı.
Gününü öyle dikkatle planlardı ki sabahları asla rahatsız edilmezdi. Bu çalışma zamanı konusunda kıskançlık derecesinde hassastı. O saatlerde ne randevusu olurdu, ne ziyaretçi kabul ederdi, ne de basılacak kitapları gözden geçirirdi. Sadece yazardı.
Yazar hayatın, mümkün olduğunca sakinlik ve düzen içinde devamından yanadır. O, gün be gün, ay be ay aynı yüzleri görmek, aynı kitapları okumak ve aynı şeyleri yapmak ister
Yazarlar, diyecektir, diğer insanlardan daha gerçek bir hayat sürerler. Dünyanın güzelliklerinin farkındadırlar, çünkü yakından bakıyor ve anlamaya çalışıyorlardır. Yaşadıklarımızı ve hislerimizi kelimelere dökebilsek de dökemesek de, yazar gözüyle bakarak yaşamak tecrübelerimize zenginlik, yaşam alanlarımıza genişlik katacaktır.
Eğer şair olmak istiyorsanız ‘size benzemeyen insanları mümkün olduğunca yüksek sesle konuşturarak uzun bir şiir yazın’
Edebiyat sevgisinin kazanılması çoğunlukla iyi kitaplarla değil kötü kitaplarla olur
Evimi gezin, bahçemde dolaşın, kitaplara bakın, onları elinize alıp inceleyebilirsiniz bile; fakat yaşadığım yeri bir türbeye çevirmeyin.
Kocası, Bu odaya çok büyük bir karmaşa hakim. derdi. Ama düzenli olmak gibi bir gayreti de olmamıştı hiç. İşinize yaradığı müddetçe çalıştığınız yerin nasıl olduğu mühim değildir.
Neticede hiç şüphesiz para kazanılır; ama en büyük ödül, gücün, özgürlüğün hissedildiği zaman elde edilirdi. Yılda beş yüz sterlinle kastettiği şeyin de bu özgürlük olduğunu açıkladı.
Yaşanmış olanın önemli olduğu yerde hayali olanı yazmayı tercih ederim.
Yazdıklarınızı asla sansürlemeyin.
Her kelimenin mükemmel olması zorunluluğuna inanmak yazdıklarınızı iyileştirmez, onları felce uğratır.
Yazarak değerlendirmek istediğim nice sabahlar vardı.
Sonuç olarak elinde ne vardı? Onu aşkın roman, düzinelerce hikaye ve yüzlerce deneme. Sadece mektuplarının sayısı bini buluyordu. Peki, ya kitaplıklar dolusu günlükleri ve okuma notları? Altmış ciltten fazlaydılar.
Bir insanın başka bir insana okumakla ilgili verebileceği tek tavsiye, hiçbir tavsiyeye kulak vermemesi gerektiğidir.
Çünkü bence Woolf sanatçılar hakkında muhtemelen şöyle düşünürdü: Bir sanatçı sadece bir eser yaratmaz, kendisi de ortaya koyduğu sanat eseriyle yeniden doğar.
Unutmayın roman bugün bile yeni bir türdür ve geliştirilmeye açıktır. Keşfedilmemiş yolların ve denenmemiş yöntemlerin farkında olduğunu düşünüyoruz çünkü roman yaşar ve gelişir. Roman yazarak hala söyleyecek yeni şeyler olduğunu hissetmiyor musunuz? Düz yazı ne tür sürprizlere gebe olduğunu bilemediğimiz eskitilmemiş bir türdür.
Bir romanın iyi bir roman olabilmesi için birinin yazmaya başlamadan önce onu yazmanın imkânsız olması gerekir. Tabii ki bunun sadece kendi yöntemi olduğunu söyledi onlara. Eğer bir roman yazılması kolay görünüyorsa, yazmaya değmez diye düşünürdü Woolf.
İyi bir denemeyi okurken öyle anlar olur ki, dil sayfalar üstü bir anlam kazanır ve okuru, müzik dolu güzel bir yolculuğa çıkarır. Bu, ihtişamlı ve akıl almaz bir tecrübedir. Ayrıca en başarılı denemecilerin buluştukları bir ortak payda vardır, o da insana ait doğal bir sesle yazmayı başarmış olmalarıdır. Böyle yazılmış bir denemeyi okurken, yazarı yanı başınızda hissedersiniz. Sizinle aynı mekânda gibidir, adeta soluğunu duyarsınız her sayfada.
Gerçek şu ki, dedi, ona en çok satan yazar sıfatını getiren, Orlando, Bir Köpeğin Hikayesi (Flush) ve Yıllar (the Years) gibi geleneksel romanlarıydı, Madam Dalloway, Dalgalar (Waves) ve Deniz Feneri gibi şimdi popüler olan deneysel çalışmaları değil. Kimse nasıl sonlanacağını bilemez, dedi. Öyleyse neden kendinizi başkalarının düşüncesine göre kısıtlayasınız?
Bana göre üreterek yaşamanın önemi Woolf’un öğretmesi gereken en mühim ders olmalı. Yazarlar, diyecektir, diğer insanlardan daha gerçek bir hayat sürerler. Dünyanın güzelliklerinin farkındadırlar, çünkü yakından bakıyorlar ve anlamaya çalışıyorlardır. Yaşadıklarımızı ve hislerimizi kelimelere dökebilsek de dökemesek de, yazar gözüyle bakarak yaşamak tecrübelerimize zenginlik, yaşam alanlarımıza genişlik katacaktır.
“Bir roman yazarının en temel tutkusu, olabildiğince bilinci dışına çıkmaktır.”
Şiir yazabilseydim, hiç şüphesiz düz yazıyı gönül rahatlığıyla bırakırdım.
Bir insanın başka bir insana okumakla ilgili verebileceği tek tavsiye, hiçbir tavsiyeye kulak vermemesi gerektiğidir.
Sıradan olarak adlandırdığı hayatlar Woolf’u büyülerdi: meşhur olmayan veya olağanüstü işler başarmamış olan insanların hayat hikâyeleri. Örneğin, Hayatın Kendisi’nde (Life Itself), özelde hiçbir şey olmayan James Woodforde isimli birisinin biyografik kaydını tutmuştur. Woolf, birkaç sayfada onun sıradan hayatından küçük detaylar verir: günlük olaylar hakkındaki bakış açısı, yeğeniyle olan ailevi bir kavgası, eski bir aşk, üniversiteden birisiyle arkadaşlığı ve benzeri gibi.
Betimleme, olabildiğince kısa fakat sonunda karakteri derinden anlamayı sağlayacak yetkinlikte cümlelerle yapılır.
Gerçek ödül yazmanın kendisidir, tanımadığınız kişilerden gelen takdirler değildir.
Shakespeare’i Shakespeare yapan neydi, diye sordu. İngiliz dilindeki her heceyle sesle neler yapılabileceğini nasıl gösterdi?Çünkü kendini tüm karakterlerinin yerine koyarak yazıyordu; lordlar ve katiller, kraliçeler ve halktan insanlar.
Ona yazmayı öğreteninin bu karakterler olduğunu söyledi.
Okumayı kişiyi yazmaya hazırlayan bir süreç olarak görüyorum, çünkü beyni bu yönde çalıştırıyor. Bunun nedeni de okurken, fiziksel bir alemden çıkıp hayali bir aleme geçmemiz ya da duyma ve görme duyularımızın uyarılması olabilir. Şüphesiz okuyarak içimize bir kıvılcım düşer, beklenen ilham gelir ve yaratıcılık beslenir, çünkü hayal gücü denizine dalmamızı ve kendimizin daha çok farkında olmamızı sağlar, diye açıklıyordu.
Kendiniz olmak , diye ısrar etti, diğer her şeyden daha mühimdir.
Bu defteri bir yazar olarak kullanın diye tavsiyede bulundu. Kendi günlüğünü sınırlarını aşmak için ve farklı edebî türleri test etme alanı olarak kullandığını anlattı.
Saçları asker traşı olan genç bir adam, sınırları aşmak derken ne demek istediğini sordu.
Kulağa coşkulu gelen bir sesle, sadece yazın demek istiyorum , dedi. Sayfalar dolusu saçmalayın. Aptal olun, duygusal olun, Shelley’yi taklit edin; içinizden gelen her sese kulak verin; dilbilgisi kurallarını da, teknik ve biçimsel alanda bilinen tüm kurallarla beraber ihlal edin; dökün; devirin; kendi keşfiniz olan, olmayan her türlü kelimeyi kullanın, şiirsel bir biçimde, düzyazı bir metinde, ya da elinize geldiği gibi bir çırpıda yazılan anlamsız sözlerle öfkelenin, sevin, alay edin. Ta ki yazmayı öğrenene kadar.
eğer kadın­sak dönüp annelerimizi düşünürüz
Hepimiz yalnız ölüyoruz
kararsız veya güçlü bir şekilde iki zıt şeyi aynı anda
yapmayı istemek
Woolf’un güçlü, gerçekçi düz yazı üslubunu anlamak
için Kendine Ait Bir Oda ‘yı okuyun. Bu nüktedan ve heyecan
dolu denemesinde Woolf, bir kadın roman veya hikaye
yazacaksa, yıllık beş yüz pound ve kendine ait bir odaya
ihtiyacı olduğu düşüncesini savunuyor.
Muhtemelen Woolf’un bazı romanlarını okumak isteyeceksiniz.
Size tavsiyem Madam Dollaway ve Deniz Feneri ile başlamanız;
her iki roman da yirminci yüzyılın ilk yarısında İngiliz sosyal hayatıyla ilgili zengin örnekler ortaya koymaktadır.
Bir romanın iyi bir roman olabilmesi için birinin yazmaya başlamadan önce onu yazmanın imkansız olması gerekir.

Eğer bir roman yazılması kolay görünüyorsa, yazmaya değmez diye düşünürdü Woolf.

Her ailenin komik hikayeleri vardır: televizyon almaya gidip elinde midilli atıyla dönen kız kardeş ya da gülmekten içtiği süt burnundan çıkan erkek kardeş gibi. Kendi ailenizde yaşanan komik bir olayı alın ama bu kez bir şiirin bölümleri halinde yazın.
Okurun o atmosfere girmesini, o anı hissetmesini sağlayın, hatta başarabiliyorsanız kahkahalarla gülmesini.
Gerçek ödül yazmanın kendisidir, tanımadığınız kişilerden gelen takdirler değildir.
Eğer şair olmayı istiyorsanız size benzemeyen insanları
mümkün olduğunca yüksek sesle konuşturarak uzun bir
şiir yazın.
Dışarıda devam eden hayat şiirin kaynağıdır
Ben genellikle şiirdeki gücü romanlarımda hissettirmeye çalışırım. Bu su götürmez bir gerçektir.
Kitapları reklamlardan uzak kalarak yayınlamak istiyorlardı çünkü onlar diğerlerinden farklı ve marjinaldi.
Eğer yeni bir problemin çözümü için değilse yeni bir kitap yazmanın ne anlamı var diye sordu.
Kırk yaşında, nihayet kendime ait o sesle yazmayı öğrendim
Eğer olumsuz yanlarınızı ortaya dökecek cesareti kendinizde bulamıyorsanız kurmaca perdesi ardına gizlenmeyi deneyin.
‘okumayı sevin’ .
Okuma sevgisi, sizi çok daha iyi bir yazar yapar.
Eline bir kitap alıp bazen Kıyamet Günü gelip çatsa diye düşünüyorum ve bütün o büyük fetihleri yapan ordu komutanları, başarılı avukatlar, devlet adamları ödüllerini almak üzere öne çıksalar – tahtların, defne dalından taçları, sağlam mermerler üzerine silinmeyecek şekilde kazınmış isimleri- ve o büyük günün Sahibi de Peter’a şöyle seslenebilir; biz kolunun altında kitaplarla orada olanlar hakkında, görüyorsun, bunların ödüle ihtiyacı yok. Onlara burda verilecek hiçbir şey yok. Çünkü onlar okumayı seviyorlar.
Bir süre Shakespeare okuyup kasları rahatlatmak lazım
okumak gibisi yoktur.
Ciddi bir yazar olabilmek için ciddi bir okur olmak gerekiyor.
Deneme, uzun cümlelerden hiç hoşlanmayan bir türdür.
Roman, hikaye ve hatta biyografi yazarken cesurca yapılan
benzetmeler de denemede yapıldığında sırıtabilir
Deneme yazarken metaforların kullanımı da çok risklidir.
Olabildiğince saf yazılması gerekir. Su gibi saf, aptallıktan,
ölgünlükten ve alakasız konulara sarkmaktan da arınmış olmalıdır.
bir de insanlar hakkındaki tüm gerçekleri kabul etmenin zorluğunu düşünün. İnsanların yüzlerine işe yaramaz, boş, kaba, güvenilmez ve başarısız olduklarını söylemek tabii ki zordur.
Kim bilir, bu okumaların sonucunda belki siz de hayatınızı
gözden geçirmeye başlayacaksınız ve kendiniz hakkında
ummadığınız gerçeklerle karşılaşacaksınız. Belki de bir gün yaşam öykünüzü sayfalara dökme ihtiyacı duyacaksınız.
Kütüphanedeki çöplük damgasını yemiş kitapları okumayı sevin
Edebiyat sevgisinin kazanılması çoğunlukla iyi kitaplarla
değil kötü kitaplarla olur
Klasiklerin tamamını kendinizi vererek okuyun. Ama sadece iyi kitaplar okumakla da kendinizi sınırlamayın
beni oku, beni kendin için oku
Ne zaman ‘bu araziye izinsiz girenler cezalandırılır’ yazılı
uyarı levhasını görseniz derhal oraya girin. Edebiyat hiç
kimsenin özel mülkü değildir; edebiyat herkese aittir.
özgürlük, bir okurun sahip olabileceği en önemli niteliktir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir