İçeriğe geç

Din Bu-1: Tanrı ve Kur’an Kitap Alıntıları – Turan Dursun

Turan Dursun kitaplarından Din Bu-1: Tanrı ve Kur’an kitap alıntıları sizlerle…

Din Bu-1: Tanrı ve Kur’an Kitap Alıntıları

Hürmetli aylar çıkınca, puta tapanları, bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayıp hapsedin. Her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse peşlerini bırakın. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder. (Tevbe Suresi, 5. ayet. Diyanet’in Çevirisi.)
Halife Ömer Fetih sırasında buyruğu verir.
– Yakılsın
Gerekçesi de var:
Bu kütüphanedeki kitapların içindeki bilgiler Kur’an’da varsa, bunlara gerek yok. Kur’an’da yoksa, bunlar geçerli değil. Öyleyse ne duruyor, yakılmalı!
Tevrat, Kur’an’ın ileri sürdüğü, inanırların inandığı gibi gökten inme (Musa’ya indirilmiş) bir kitap değildir. Yahudilerin yaşamı ve edebiyatıyla geleneklerini, oradan buradan aldıkları hukuku, söylenceleri, çeşitli ilişkileri yansıtan söylence biçimindeki açıklamaları kapsar. Tarihsel olgularla çelişen, akıl ve bilimle bağdaşmayan anlatımlarla dolu. Ne var ki, bilindiği gibi Yahudiler, bu kitabı kutsal kitap olarak inanıp koruyagelmişlerdir.
İslam şeriatı, tüm dünyayı bir savaş alanı görür. Bu savaş, İslam inanırları yla inanmazlar arasındadır. Şeriat, güçleninceye dek, mümaşat yolunu, yani birlikte barış içinde bulunma yı kullanır. Bu da bir çeşit hile dir. Ama güçlenince, iki yoldan birinin seçilmesini ister insanlardan:
– Ya ölüm
– ya da İslam.
Bakara Suresi’nin 228. ayetinde, erkeklerin DERECELERİNİN, kadınlardan ÜSTÜN olduğu açıklanır. Nisa Suresi’nin 34. ayetinde de Tanrı’nın erkekleri kadınlara ÜSTÜN yaptığı belirtilir, sonra, kadınlarının kendilerine başkaldırmalarından kaygılanacak erkeklere, Onları (o kadınlarınızı) DÖVÜN! denir.
– Onları (Yahudileri, Hristiyanları) Allah yok etsin! (Çev. Diyanet, Tevbe Suresi, 30. ayet.)

Allah ın kendisi, Allah onları yok etsin! diyor. Şaşılacak şey değil mi?

Tanrı ‘ kendi indirmesi dir ‘ diye kuranı koruyorda yine kendi ‘ indirdiği kitaplar ‘ olan Tevratı İncili neden korumamıştır ?
Kur’an’ın Tanrı’sıyla Tevrat’ın Tanrı’sının birçok benzerlikleri vardır. ( ) Ama az da olsa ortak olmayan nitelikleri de var. Bunların başında da Kur’an’daki Tanrı’nın çok ‘ant içiyor oluşu’ gelir. İnandırmak için çok çok ant içer. Tam Araplara özgü biçimde.
Daha güzel bir dünyanın, daha özgürlüklü dünya olmadan gerçekleşemiyeceği açık. Daha özgürlüklü bir dünyanın kurulabilmesi için de “tabuların yıkılması gerekli. Her türlü tabu yıkılmalı. En başta da “din”lerden,”inanç”lardan kaynağını alan tabular.. Özgürlükleri bağlayan her türlü zincir kırılmalı. En başta da kafalardaki “iman zinciri”…

Bu zincir­lerin geçerli olduğu toplumlardaki insanlar, gerçekte “insanlar”dan daha başka şeydirler. însanm “düşünme” özelliğine tam yaraşır biçimde düşüne­mezler, “iman” kalıpları içindedir düşünceleri. Doğanın yapışma, yasalarına ters doğrultudaki “değişmezlikler” içinde… Duyguları da öyledir. Hepsi “göklü” dür, “Tanrı damgalı”dır. Zincirli olması yüzünden gelişme göstere­mez; değişmelere, gelişmelere ayak uyduramaz. Uyumlar bile uyumsuzluk­larla doludur. Dünyamızdaki her tür olumlu gelişme, “din”inki, “iman”ınki başta olmak üzere, “tabu”ların zincirlerinden kurtulabildiği, yol bulabildiği ölçüde gerçekleşebilmiştir. “İnsan aklı”, bilim, teknoloji, “insan haklan” alanında ulaşılan noktalar, bu yoldaki adımların ürünleridir.

“Akıl” ve “bilim”, aydınlık kesimdedir. “Din”, “iman”sa karanlık ke­simde. Aklın, bilimin “ölçüleri” bellidir. “Gözlem” vardır, “deney” vardır, “nesnellik” vardır… Yolu “ışıklandıran da bunlar. Din ve imandaysa bunlar yoktur. Karanlığı da bundan…
Öyleyse “din”in üzerine nasıl gidilmesi gerektiği ortada ve son derece açık: Karanlığın üzerine nasıl gidilirse, “din”in üzerine de öyle gidilmelidir. Karanlıkla savaşılırken ışık gerekli. Dinin, imanın üzerine giderken de…

_İslamı akıl ve hoşgörü dini sayanlar kuranı mutlaka okumalı. Şeriat yalnızca bir inanç işi değil, binlerce yıllık ilkelliklerin, cinayetlerin, terörün, işkencenin kaynağıdır. Kuran Allah sözüyse kölecilik, cariyelik, küfürler, kısas-kan davası niye?

_Bir şeyin insanlık dışı olması, islamcının umurunda değildir. Elverir ki islam dışı olmasın.
_ Araplar’dan başkalarının kendilerini Müslüman saymaları şaşılası bir olaydır. Ne denli yorumlar yapılırsa yapılsın; gerçek o ki Kur’an, yalnızca Araplar’a seslenir. Araplar’dan başkasını muhatab almamıştır.
_Mutlu bir dünya için özgürlük şarttır. Özgürlük için ise her türlü tabu yıkılmalı, her türlü zincir kırılmalı. En başta da kafaları zincirleyen iman zinciri. Zincirli kafalar gelişemez, değişemez, çağa ayak uyduramaz. Dünyadaki tüm gelişmeler iman zincirinden kurtulabilindiği zaman gerçekleşebilmiştir. Bilim, sanat, teknoloji…
_Akıl ve bilim, aydınlık kesimdedir. Din karanlık kesimde. Aklın ve bilimin ölçüleri Gözlem ve Deneydir. Dinde bunlar yoktur. Karanlığı da bundan Karanlığın üzerine nasıl gidilirse, din in üzerine de öyle gidilmelidir. Karanlıkla savaşılırken ışık gerekli.
_Reddiyeciler- islama zarar veren şeyleri reddetmişlerdir. Cemalettin Kaplan reddiyecidir ve ilhan arselin katli vaciptir demiştir. O da Islamın ne dediginden çok, îslamı nasıl ortaya koymak gerektigi ile ugrasan bir kisidir. Şeriat politikacısıdır.
_Kelamcı- İslam bilgini

_Peygamber 49 yaşındayken 6 yaşındaki ayşe ile evlendi. (Buhari – Müslim)
_O bir kadını görüp de o kadına gönlü düştügünde, kocasının o kadını boşaması şarttı. Muhammed’in bir kadına ilgi duyması, o kadının evli olsa bile Muhammed’in olması gerektiği sonucunu doğurmaktadır. Zeyd durumu öğrenir öğrenmez Karımdan ayrılmak istiyorum. der. _El Razi: Cebrail, kadına doymuş ve boşalmıs olan gönlüne indirsin ayetleri.
_ Peygambere 30 erkek gücü (şehveti) vardı. Peygamber, 11 karısı varken, tümünü dolaşıyor ve hepsiyle aynı gece cinsel ilişkide bulunuyordu. Müslümanlar, Peygamber in şehvetini de mucize olarak göstermek istemişlerdir.
_ Peygamber 56 yaşındayken, Mustalıkogullan üzerine gece baskım yaptı. Erkekleri öldürttü; çocuklarını da tutsak olarak aldı. 13 yasındaki Cüveyriye’yi kendine cariye seçti. Güzel körpecik Cüveyriye’yi, koynuna almak için hiç zaman yitirmemisti. Ayşe de oradaydı. Medineye dönüşte ise ayşeynin zina olayı meydana gelecektir. (Buhari) Aise’nin zina etmedigine iliskin 10 ayet birden iner.
_Muhammed, tutsak kadınların ırzlarına geçilmesine izin veriyor. Baskını gerçeklestirmis olan müslümanlann agızlanmn suyu akıyordu güzel kadınlan görürken. Tutsak kadınlann ırzına geçebilirlerdi ama çocuk sorunuyla karsılasmak istemiyorlardı çünkü gerektiginde bu tutsak kadınlan satabilirlerdi.
_Kadın, seytan biçiminde çıkar. Erkegi her zaman bastan çıkaran bir sehvet kabartan dı. Bir kadın, cinsel iliski kurmak isteyen kocasına karsı koymamalı yoksa melekler o kadına, sabaha degin lanet ederler. Herhangi biriniz bir kadın gördü mü, hemen karısına gidip onunla yatsın. Çünkü bu cinsel iliski, o kisinin kabaran sehvetini söndürür. Muhammed nerede ilgisini çeken güzel bir kadın görse, hemen eve gider; Zeyneb’le yatardı. (Müslim)
_Gazalî de, şehvet in önemini ve cinsel ilişkide bulunup rahatlamanın sağladıgı yaran uzun uzun anlatıyor; _Gazali: Ali’nin oglu Hasan’ın bir alışta dört karı birden aldığını, bunları bosayıp yenilerini aldıgını, Muhammed’e bu torunu anlatıldıgında Muhammed’in: O, yaratılısta da huyda da bana benziyor! dediğini, bu oglanın, 200 kadar karı elden geçirdigini anlatan bir hadis,
_Bu dünyada bana 3 şey sevdirildi. Kadın, güzel koku ve namaz.

_Ureyne kabilelerinden bir kaç kisi, Medine’ye gelmisler; biraz hastalanmıslardır. Peygamber onlara deve sütü ikram eder. Adamlar çobanı öldürürler ve develeri çalarlar. Peygamber de onları yakalatıp ellerini, ayaklarını kestirir; gözlerini oydurur ve çöle attırır. Maide:Allah ve peygamberleriyle savasanların ve yeryüzünde bozgunculuga ugrasanların cezası: Öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayaklarını kesilmesi ya da yerlerinde sürülmektir. Bu, onlara dünyada rezilliktir, onlara ahirette büyük azab vardır. (Maide 33)(Biz müslümanlarca, Peygamberin yaptıgı sey ne olursa olsun; dogrudur. Tanrı hosnutluguna da uygundur. Diyanet)

_ Şeriat bir felakettir, acımasızlıktır, terörizmdir. Seriatın en bas taktiği Hile’dir. Savas hileyle kazanılır. Hangi alanda olursa olsun. Onun için de onlar bu acımasızlığı sergiliyorlar. Yani seriat egemen olduğu zaman özgürlük diye bir şey olmayacak, demokrasi diye bir şey olmayacak. Kimileri der ki bırakalım onlar da kendi partilerini kursunlar. Bunun olması demek, yani bırakalım terörizm partisi kurulsun, özgürlük düsmanlıgına iliksin parti kurulsun. İslam seriatının teröre yönelik yanı Yahudilikten kaynaklanır daha çok. Çünkü islam, dünya hükümlerini, seriatı Tevrat’tan almıstır. Yahudi seriatından. Bugün israil’de görülen acımasızlık da bu seriattan kaynagını alır. Tevrat’a bir bakarsanız Yehova’nın bir savasçı olarak Yahudilere katıldıgını ve Yahudileri kendi dıslarında bulunan toplumları vurmaya, yakmaya, yıkmaya, öldürmeye kıskırttıgını, bu konuda hiç acıma gösterilmemesini istedigini görürsünüz.

_İslamcı neden intikamcıdır? İslamcı, her zaman intikamcı olur. Bu, Kur’andan, hadislerden ve geleneginden kaynaklanır. Yahudilik’te oldugu gibi İntikam; öfke, kin ve hınç ürünüdür. Kin dolu bir Tann, ilkellerden Yahudiliğe, Yahudilikten islama geçmiştir. Dogrusu Allah, Güçlü’dür, Öc alan’dır. (ibrahim,) Tann sının öc alıcı , peygamber inin öc ahcı diye sunuldugunu görüyoruz. İslamcı, bunun için intikamcı dır iste. İçinizden kim bir inkarcı görürse, eliyle onu degistirsin; gücü yetmiyorsa diliyle onu degistirsin. Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle kinlensin. Müslim
_İslam Seriatı, din ayrımı yapar; kendinden baska bir dini tanımaz. Irk ayrımı yapar; Arap toplumuna seslenir. Kabile ayrımı yapar, Halifelik kurumunu yalnızca Kureys Kabilesi ne verir.( Hanbel) Yöre aynmı yapar; Kur’an ve peygamber in yalnızca Mekke ve çevresi ni uyarmaya yönelik oldugunu bildirir. Zengin-yoksul aynmı yapar; Efendi-Köle ayrımı yapmıstır. Cins aynmı yapmıs, erkegi kadına derece ile üstün kılmıstır.
_İslâm’a göre, dinle millet birdir. Millet sözcügü Kur’an’da 15 kez geçer. Bunlann tümünde de din anlamındadır. Örnegin bir ibrahim milleti deyimi yer alır, ibrahim dini demektir. Atalann milleti konu olur; Atalann dini amaçlanır. Müslüman Türkler de, kendilerini ibrahim milleti nden saymıslardır. Atatürk’ün Türk toplumunu gerçek anlamıyla millet (ulus) yapma yoluna gittigi dönemlere degin, bu ülkede, ibrahim milletindenim! denmesi gerektigini söylemistir

_Türban, siyasal nitelikli bir olaydır. Seriatçılar türban olayıyla seriat rejimi getirmenin bir provasını yapmıslardır. 82 Anayasası’nda 24. maddedeki din derslerini zorunlu duruma getiren hüküm zamanla bu sonucu verecekti. Simdi tam bir çeliskiye düsülerek türban yasaklanıyor. Çünkü çagdas bir üniversitenin kapısından ayagını atanlar çagdaslıgı kesin olarak kabul etmek zorundalar. Şeriata iliskin yasaklar gereklidir, örnegin; trafik yasaklarını kaldırmak mümkün degil. Ama trafik için ayrıca insanları egitmek de gereklidir.

_Atatürk: Hoca kıyafetli sahte din âlimlerinin düsmanıyım. Onların atacakları her adım. Milletin kalbine saplanmış zehirli bir hançerdir. Benim ve hemfikir arkadaslarımın yapacagı sey, onları tepelemektir. Kanunlar olmasa, Meclis olmasa, herkes çekilse ve ben kendi basıma yalnız kalsam bile yine tepelerim.
_Voltaire: Nerede ki AKIL özgür’dür ve egemen’dir, orada din adamına yer yoktur.
_Batı, bugünkü gelismesini, din adamı’nın sahte saltanatına son vermekle, onu dünyâ islerinin dısına itip yetkilerini yok etmekle saglamıstır. Her seyin tersini yapmak, bizim ötedenberi gelenegimiz olduğu için, biz bu uygarlık çagında dahi ‘Lâik ve demokratik esasları hiçe sayar ve baska ülkelerin terkettikleri kötü usulleri, bu usullerden Atatürk sayesinde kurtulmus iken, yeniden canlandırmak için elimizden geleni esirgemeyiz. Seriât’ın dahi öngörmedigi kabul edilen din adamları sınıfını yaratır, bu sınıfa olmadık olanaklar tanır ve Devlet’in tüm kademelerine onları yerlestiririz. Geçmis yüzyıllar boyunca din adamının dünyâ islerine karısmasından dogma felâketleri unutur, onu yeniden bu milletin basına musallat ederiz.
_İlhan arsel: Turan dostumun dürüstlügüne, Seriat sorunları konusundaki derin bilgisiyle ve her sorunu AKIL kıstasına vuran maharetiyle, Bilgili geçinen nice din adamlarını alt’edip, foyalarını ortaya vurabilir görmekten her zaman için zevk duymusumdur. Seriât’la ilgili olarak yazdıgı her sey, her bir din adamına ibret verici bir ders niteligindedir.

_Kur’an’ın ilk orijinali: Küçük taslar, deri, agaç parçası, kemik gibi çesitli nesnelere yazılıydı ve yakıldı. İkinci orijinali: Ebubekir dönemindeydi. Yakıldı. Üçüncü orijinali: Osman dönemindeydi ve kayıp. Emevi Halifesi Mervan ibni Hakem, orijinal nüshayı Hafsa’nın sandıgından alıp yaktırıyor. Yakılıp yokedilmeseydi, zamanla kuskulara yol açılabilir çünkü ömer de şahittir ki Muhammed dönemindekilerle farklılıklar vardı. Dinden dönüs ( ridde ) olayları ve bu olaylar nedeniyle savas hali vardı. Kur’an’ı ezber etmis kisilerin bir bölügü ölmüstü,
_Vahiy kâtiplerinden zeyd: Bir dagı yükleyip tasımayı önerseydi, Kur’an’ı derlemek kadar agır gelmeyecekti. Mushaf olusturma isini yaparken, Ahzâb Suresinin sonundan bir ayet yitirdim__Halife Osman, Kur’an’ların birbirini tutmazlıktan yakındı, Yahudiler içine düstükleri birbirini tutmazlıklar gibi bir duruma düstü. Ömer kızı Hafsa’dan getirilenden alıp Kur’an nüshalarını olusturdular.
_İbn-i Ömer(Hz ömerin oğlu) diyor ki: Hiçbiriniz, Kur’an’ın tümünü aldım demesin. Bilemez ki Kur’an’ın çogu yokolup gitmistir. Osman
dönemindeki derlemeden sonra bu sözü söylemistir.
_Buhari degisik Mushaflardan bahseder. Ibn Me-sud’un mushafı, Übeyy Ibn Ka b’ın mushafı, Abdullah Ibn Ab-bas’ın mushafı, Muhammed’in karısı Aise’nin mushafı, Ali’nin mushafı, Hindistan’da bir mushaf daha var. Hepsi birbirinden farklı ve hepsi kayıp_ osman zamanından kaldığı söylenen kitapta noktalar vardır ama o zamanlarda nokta yoktu.

_ Seytan ayetleri olayını tartısmaya hazırım dedi. Çalmadıgımız kapı kalmadı. Diyanet Isleri’ne basvurduk. Ankara ve istanbul ilahiyat fakültelerini, islamcı basın organlanm, tek tek islamcı fikir adamlarını aradık. Hiçbiri tartısmayı kabul etmedi.
_Şeytan ayetleri_Müşrikler diyorlar ki: Allah’a yaklastırsınlar diye bu put denilen seyleri şefaaatçi yapıyoruz. Çünkü Allah o denli büyüktür ki, aracı olmadan ona yaklasılmaz, iste bunların arasında en basta olanlardan üç tane tanrıça,. Lât, Uzza, Menat
_Peygamberler de bir aracıdır. Muhammed’in de bir cini olmustur. Muhammed’in de cini Cebrail olmustur. Melek denmistir.
_Lât, Uzza, Menat Bunlar yüce turnalardır ve bunların sefaati kesinlikle umulur. Necm suresinde o sözleri ayet diye okumustu. Buhari: Peygamber, Necm Suresini okudugunda Müslüman, putatapar herkes birlikte secde etmisti. Ben nereden bilecegim bunun Seytan tarafından uyduruldugunu. Seytan, Cebrail kılıgına girdi, benim önüme geldi. Bana bunlan söyledi.

_Büyü: İslam’da bos inanç(hurafe) yoktur derler. Bakara 102. ayetinde, Babil’de, Hârût ve Mârût adlı iki melegin büyü ögrettikleri anlatılır. Ve bu melekler insanlara büyü öğrettikleri için kafir oldular. Falak 4 :Ey Muhammed, büyücü kadınların kötülügünden de Allaha sıgınırım!’ de.
_Muhammed’in doktorlugu: Tıbbu’n Nebevî hadis bölümlerinde_ Bulaşıcı hastalık yoktur. Değişmez olan allahının takdiridir. Bulaşıcı hastalık inancı Câhiliyet (bilgisizlik) döneminden kalmadır. (Ebu Hureyre)_ Köylü: bulaşıcı hastalık var. Muhammed: Yok: Köylü: O halde benim sağlıklı develer nasıl oldu da telef oldu. Muhammed: hastalık bulasmayla filan degil, Tann’nın takdiriyle olmustur. (Buhari)
_Tükürüksüz üfürük: Okuyup üfürerek: Tükürükle tedavi: Ali Muhammed’e gelir. Ve Muhammed, Ali’nin gözlerine tükürür; tedavi eder. _Peygamber, böcek, akrep, yılan zehirlemelerinde ve kulak agrısında tedavi için okuyup üflemeye izin verdi. (. Buhari),.
Fatiha suresinin okuyup üfler deliye. Zincirle baglı deli iyilesir. Ve yeni müslüman, tedavisinin karsılıgında, delinin ailesinden yüz koyun alır. Muhammed ise ona sen batıla bulaşmadın, hak olan bir üfürükle tedavinin karsılıgını alıp yiyorsun. __ Tükürük (ilkellerde) hastalık tedavisinde kullanılır. Tüküren kimsenin mistik ve majik (büyüsel) gücünü, karsısındakine geçirdigine inanılır__ Ücret: Bir sürü koyun, deve, altın.

_Kız çocuklarının neden diri diri gömülürdü? Ailelerine leke sayıldıgı için diri diri gömülüyordu. Meleklere katılsınlar diye diri diri gömülüyordu. Yoksulluk yüzünden…
__9 yasma gelmis olan kız, sehvet konusudur, onunla evlenilebilir. Imam Azam Ebu Hanife’den.. 5 yasındaki bir kız da Sehvet ve evlilik konusu olabilir.

_Dinayetçi Süleyman ateş: Kur’an’da bilimle ters düsen hiçbir sey yoktur. diyor._ îbrahim in kusu parçalayıp her bir parçayı bir dagın üzerine koydugu, sonra bu kusları çagırdıgı… Esegiyle birlikte ölen bir kisinin bulundugu yerde 100 yıl ölü olarak kaldıgı, sonra dirildigi, Isa’nın kus heykeli’ yaptıgı, bu heykele üfürdügü, çamurdan kusun, canlanıp kus oldugu, Isa’nın ölüyü dirilttigi Nuh Tufanı ve Nuh’un 950 yıl kaldıgı , dünyanın düz olması….kamer suresi: Kıyamet yaklastı, ay yarıldı fakat onlar bir ayet (mucize) gördükçe yüz çevirirler ve bu bir sihirdir derler.’ ….Süleyman Ates’e göre bu rivayetler ve hadisler çürüktür. Dursun ise: çürük olan hadisleri göstersin. Iste meydan,

_Bu kitabu basarsak bizi taslarlar diye karsılandı. Din duygularının incitilmesinden yana degiliz incitme göze alınmazsa, karanlıklarla nasıl savasılabilir?

_Turan Dursun (1934-1990), Türk yazar, eski imam, Ateist. Babası da imamdır ve oğlunun çok büyük bir din alimi olması için çabalamıştır. Ana dili gibi Arapça bilir ve şeyhlerden, dervişlerden, din alimlerinden özel dersler almış, tevratın, incilin, kuranın eski ilkel mitolojilere dayandığını öğrenmiş ve imamlığı bırakıp halkı aydınlatma yoluna girmiş ve İslâmı eleştirdiği için köktendinciler tarafından düzenlenen suikast sonucu öldürülmüştür İbnü’r Râvendî’nin tâkipçilerindendir. . [ İbn Haldun’un Mukaddime adlı eserini Türkçeye çevirdi. “yüksek dereceli talebelere” ve hocalara Arapça ve İslami bilim alanlarında dersler verdi. Bu süreçte birçok müftü ve vaiz yetiştirdi. Sonrasında kendisi de sınavlara girerek vaiz ve müftü oldu.
_Sivas’ın zenginlerinin de Süleymancılar tarafında yer alması sebebiyle sürgünle sonuçlandı. Bir telgrafla önce Manisa’ya, oradan da Tokat’a sürüldü. Ama tayin işlemleri TSK’daki paşaların araya girmesiyle durduruldu ve Turan Dursun Sivas’taki görevine iade edildi. Kendi ifadesine göre bunun sebebi, Turan Dursun’un Sivas’ta 620 imam ve vaizin Cumhuriyet Bayramı’na katılmasını sağlamaktı.
_Turan Dursun “Atatürkçü müftü” ya da “komünist müftü” olarak anılıyordu. Ölümüyle birlikte -aralarında “din alimleri” de olan- milyonlarca kişinin rahat bir nefes almasıydı. Çünkü din bezirgânlarının foyalarını ortaya çıkaran tartışmasız en büyük, en devrimci adam yoktu artık.

__Bütün din bilginlerine meydan okuyan Turan Dursun, “Yazdıklarım en sağlam kabul edilen temel kaynaklara dayalı. Çürütenler varsa, buyursunlar bunları çürütsünler” dedi. Peki karşısına kimse çıkabildi mi? Tabii ki hayır.
_Küfür de, ‘tehdit’ de yüreksizliğin, tükenmişliğin ürünüdür. Ve boşunadır.
_Şeriât yalnızca bir ‘inanç işi’ değildir; şeriât, binlerce yıllık ilkelliklerin kaynağı olduğu gibi, cinayetlerin, terörün, işkencenin de kaynağıdır. İnsan haklarından vazgeçilmedikçe bu korkunç düzenin yolu açılamaz. Aydın çevre, yazık ki bunu kavramış görünmüyor Ülkemizde ‘aydın’ çevre, büyük çapta bir aymazlık içinde. Pis politika ve çıkarlar da bu aymazlığı koyulaştırıyor. Kimi aydınlar, şeriât düzenini getirme yolundaki girişimlere, laikliğin kaldırılmasına olanak sağlanmasını ‘demokratlığın gereği’ sayıyor. Laiklik kaldırılmış olsa başlarına neler gelebileceğini düşünmüyorlar.
_Laik kafa, özgür kafa; özgür düşünür. Özgür dünyada olması gereken budur. Yahudilik ve İslâm, yaşamın her alanına el uzatmıştır. İnsanlara, ‘Benim kurallarıma göre yaşayacaksınız’ der; yöneticilere de ‘Siz elinizi çekin, ben yöneteceğim’ isteğini yöneltir. Kurallar ‘kesin’dir, ‘değişmezlik’ gösterir.
_ Nerede bulursanız öldürün!..’ Kur’ân böyle diyor. Tarih boyunca hep böyle denmiştir. Bir Cemel Olayı’nda 15 bin kişi öldürülmüştür. Çarpışan iki yanda da ‘Peygamber’in en yakın arkadaşları bulunduğu halde
_Çıkarları din karanlığı üstüne kurulu olan tüm karanlık böcekleri benden korksunlar. Korksunlar elimdeki ışıktan. Bir mum ışığının bile koca bir oda karanlığını nasıl parçaladığını anımsasınlar. Binlerce yıllık ilkelliklerin, yalanlarla örülüp piyasalara sürdüğü imanın, kafalardaki, duygulardaki zincirlerinin elbette ki bir gün sonu gelecektir.
_ ‘Din’, en ilkel inanç ve düşünce dünyasının egemen olduğu çağlardan, sayılamayacak ölçüde ‘gerilik’ler, ‘gerici akımlar’ sürükleyip getirmiş ve bunları gücü, yaygınlığı oranında kurumlaştırıp benimsetmiştir inanırlarına. Her biri bir ‘gerilik kanalizasyonu’dur. Bunlardan, ‘çağdaşlık’ çıkarma çabasının boşuna bir çaba olduğu, bir sürü örneğiyle görülmüştür. Atatürk bunun bilincinde olduğu için bu yola gitmemiştir. ‘Eski bir giysiyi yamayıp yamayıp giyme ya da giydirme’ yerine yeni gövde için yepyeni ve çağın gereğine uygun bir giysi biçme ve giydirme yoluna gitmiştir. Atatürk devrimlerinin çağdaşlığının anlamı ve doğrultusu budur. Hele ‘Yahudilik’ ve ‘İslâm’ gibi dinleri çağdaşlaştırmanın hiç olabilirliği yoktur. Bu dinler ‘kutsal kitapları’yla, dünya yönetimlerine: ‘- Siz elinizi çekin, ben yöneteceğim! Benim yasalarıma uyacaksınız!’ demektedir. Hele İslâm dini; ‘Tanrı’nın indirdikleriyle hükmetmeyenlerin, kâfir, zalim ve fâsık olduklarını’ çok açık biçimde duyurmaktadır (Mâide Suresi, ayet 44, 45, 47).[4]
_Doğru bilime yönelmiştim. Çok büyük kütüphanelere gittim. O zaman ben İslam’ın kökenini gördüm, okudum. Söylencelerden de okudum. Bir gün “Sümer Efsanesi” ile karşılaştım. Sümerler’de bir tufan efsanesi. Baktım, Tevrat’ta da var, Kur’an’da da var. Bu bir efsane, nasıl olur da Tevrat’ta, Kur’an’da olabilir? Milattan önce 3000 yılında kaleme alındığı sanılıyor. İslam’dan, hatta Kur’an’dan çok önce. Peki, bunlarda olan, kutsal kitaplarda ne arıyor? Sonra, Hammurabi Yasaları’nın kimi maddeleri Tevrat’a aynen geçmiş, ondan sonra Kur’an’a da yansımış, yani sarsılmalar benim öyle başladı.
_ Yahudilik ve Hıristiyanlık hakkında bilgim vardı ama İslâm’ın aktardıklarıyla biliyordum. Kendi kaynaklarından bilmiyordum Kendi kaynaklarıyla 1960’lı yıllarda tanıştım. daha ilk elime aldığımda sahtekârlığını görebildim. İlk elime aldığımda! Hafızlar Kur’an’ı ezbere bilir, ama hafız hangi ayetin nerede olduğunu, hangi konuda hangi ayet olduğunu bilemez. Ama ben hemen bilirim. Çünkü dünyam olageldi. Bir bakıyorum, Tevrat’ın filanca yerinde şunlar var. filanca surede aynen var, ya da değiştirilmiş biçimiyle var. Levililer’de şu var, ona bakıyorum o da var. Hatta İncil’ine bakıyorsun o da öyle. Zaten epeydir de sorular vardı. ‘Tamam’ dedim ‘bu adam sahtekârdır.’ Ama ne fena oldum. Öyle bir hınç oluştu ki! Çünkü o benim gençliğimi aldı, çocukluğumu aldı. Ben ondan dolayı gençliğimi, çocukluğumu yaşamadım. Nice insanlar ondan dolayı yaşayamıyor. Birçok insan onun felaketzedeleri durumunda. O vardır diye, O’nun seçtiği karanlık vardır diye birçok insan doğruyu yanlış, yanlışı doğru biliyor. Yani insanca duygular ve insanca oluşumlar, o nedenle birçok yönden gelişememiş. Hiçbir hastalık; ne bir kanser, ne AIDS, ne falandır, filandır, hiçbir hastalığın korkunçluğu, hiçbir felaketin korkunçluğu, o dinden gelen korkunçluk kadar korkunç gelmedi bana. Ve o dakikadan başlayarak hemen savaşa giriştim.
_On vaizi dinsizleştirdim. Ama hiçbiri söylemiyor. Çıkıp vaaz verdiklerinde şaşırıyorum. Aklıma söyledikleri geliyor. Tekirdağ’da bir imam, hatim indiriyormuş. Parayı az vermişler. Başlamış Arapça sövüp saymaya: ‘Topunuzun da ‘ diye. Herkes de ne anlasın,
_______

Çağdaş insanın kafasını avuçlarının arasına alıp düşünmesi gerekir. Şeriat egemen olduğu zaman özgürlük diye bir şey olmayacak, demokrasi diye bir şey olmayacak. Bunun olması demek teröre de evet diyelim demektir.
İnsanlara insan olarak bakmak gerekir. Hangi ırktan, hangi renkten ve hangi din den olurlarsa olsunlar ya da hiçbir dinden olmasınlar. Yahudisi, Hıristiyanı, İslam inanırı hep birbirine düşman. Irkçılar da kendi ırklarından olmayanlara karşı böyle. Bugün dünyamızın yaşadığı nice acı olayda, bu ilkelliğin payı az değildir. Bunlardan arınmalı artık insanlık. Yoksa acımasızlıklar, acılar, gözyaşları sürüp gidecektir.
Temeli değişmezlik’ olan din giysisi , gelişen yaşamın, çağımızın giysisi olamaz. O giysi bu gövdeye olmaz. Olmadığı, olamadığı için Türkiye Cumhuriyeti’nde laik yasalar kabul edilmiştir. Bundan ödün vermemek gerekir, verildiği zaman işin içinden çıkılamaz. Mollanın biri kalkar din hükümlerini gösterip uyulmasını ister. Uymayanları da din adına cezalandırmaya yeltenir. Ülke sınırlarını bile umursamazlıktan gelir.
Karanlıklardan yarar umanlara, iman ın körlüğü, koşullanmışlığı ve karanlığı üstüne kuranlara karşı, akıl ve bilim in aydınlık yolunda olanların yapabilecekleri çok şey vardır.
Kol kanat gerdikleri karanlığın ömrü de, ışığa kadardır. Tutulan ışığı ve gücünü önleyemezler.
“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti ve sizi dünyalara üstün kıldığımı hatırlayın.” ( Bakara, ayet: 47, 122. Diyanet çevirisi.)
Bir yanda İslam dünyasındaki Yahudi düşmanlığı, öbür yanda da, Kur’an’daki Tanrının İsrailoğullarına böyle seslenişi… Bir çelişkidir bu.
Kol kanat gerdikleri karanlığın ömrü de, ışığa kadardır.
Suçu işleyenler utanmadan, göğüslerini gere gere işliyorlar. Utanmak ve inkar etmekse savunurlarına düşüyor. Ne şaşılası şeydir bu!
Bu kütüphanedeki kitapların içindeki bilgiler Kur’an’da varsa, bunlara gerek yok. Kur’an’da yoksa, bunlar geçerli değil. Öyleyse ne duruyor, yakılmalı!
Ben de tespih çektim, dua ettim,
ben de namaz kıldım, oruç tuttum,
hepsini hepsini yaptım, halt ettim!

Şimdi benim ne cennet, ne cehennem umurumda.

Tanrıyı da sevmiştim peygamberi de.
Ama onlar bugün çok uzaklarda.
Size edebî saygılarımı sunarım efendim,
Sen o güzel dini anlatma bana
O dinden sen kadar ben de anlarım.
Ben benim, sen de sen!
Artık yeter fikri susturduğunuz
Muhammed’ in, herkesçe Muhammed’ in Oğlu diye tanınan Zeyd’ in karısı Zeyneb’ i aldı diye Muhammed kınanmamalıdır. Daha önceki peygamberler de benzerini yapmıştır. Örneğin Davud
Yalnız şu var: Bu Tanrı , Tevrat’ tayken olayı kötü bulurken, Kur’an’ da Muhammed’ in olayını kötü bulmuyor.
Başka peygamberlerin de ( Muhammed’inki gibi ) çok karısı ve cariyeleri vardı. Davud’ un 100 karısı, 300 cariyesi; Süleyman’ ın 300 karısı, 700 cariyesi bulunuyordu.
Tefsir lerde, yani Kur’ an yorumlarında, biraz abartılı , akıl ve bilim dışı anlatımlar, öyküler olup da aklı ve bilimi ölçü alanlarca eleştrildiğinde ya da eleştirileceği anlaşıldığı zaman, İslam’ı kurtarma çabasında olanlar hemen şunu söylerler.

Bu, Kur’ an’ da yok. Kur’ an’ da olan böyle değil.

Elli vakit namaz çoktur, git indirim yaptırt!
İnsanların Tanrı dan, üstün bir güçten ten dilekte bulunmaları doğal. Ama, Tanrı’ nın dilekte bulunması na gelince, anlaşılır gibi değil.
Nerede ki akıl özgür’dür ve egemen’dir, orada din adamına yer yoktur”.
Din şehit ister, gökyüzü kurban.
Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti ve sizi DÜNYALARA ÜSTÜN KILDIĞIMI hatırlayın! Bu anlamdaki sözler Kur’an’da, Bakara Suresinin hem 47., hem de 122. ayeti olarak yer alıyor.
Gerçek o ki, milyonlarca, milyarlarca inanırın kafasına öylece yerleştirilmiştir. Artık bu yutturmaca, orasından burasından yara almakta. Bugün Libya’da birçok yönden farklı bir Kurân basılmış ve Cemahiriye Mushafı diye de adlandırılmış bulunuyor.
Bunlardan kiminde yalnızca hareke değişikliği vardır. Örneğin Maide Suresinin 6. ayetindeki bir sözcük, eldeki Kurân’ın sünniler kesimindeki harekelinişine göre ercüleküm okunuyor. Buna göre anlam: Ayaklarınızı da yıkayın! dır. İbn Kesir, Ebu Amr, Hamza ve Ebubekir’in okuyuşuna göre ercüliküm biçimindedir. O zaman anlam değişiyor, ayaklarınızı da meshedin! oluyor. Bu nedenle bir kesim (özellikle sünniler), abdestte ayaklar ın meshedilemiyeceği ni, yıkanması gerektiğini ileri sürerken, kimileri meshetme nin yeterli olacağını savunur. (Bu konudaki vecihler ve hükümler için bkz. Abdurrahman Ebu Zer’a, Huccetu’l-Kurân, Beyrut, 1984 s. 219-221.)

Sormak gerekir: Muhammed döneminde bu sözcük nasıl okunuyordu? Ercüliküm biçiminde mi, ercüleküm biçiminde mi? İkisi birden olamaz.

“Nerede ki AKIL özgür’dür ve egemen’dir, orada din adamına yer yoktur”.
“Batı, bugünkü gelişmesini ve ilerlemesini ve uygarlığını, din ada-mı’nın sahte saltanatına ve olumsuzluklarına son vermekle, onu dünyâ işlerinin dışına itmekle, imtiyazlarını ve yetkilerini yok etmekle sağlamıştır Yeryüzünün en ziyâde gelişmiş ülkeleri arasında sosyal gelişme, teknik ilerleme, ekonomik aşama ve ( refah ) varlık bakımından ön sıralan işgal edenler, bu mutlu sonuca, diğer bir çok nedenler yarımda, bir de din adamım Devlet’in ‘Beslemesi’ ve ‘Destekçisi’ durumundan çıkarmak sayesinde erişmişlerdir. Bu SONUCun alınmasında ( gerçek ) AYDIN) iş görmüştür. Her şeyin tersini yapmak, bizim ötedenberi geleneğimiz olduğu için, biz bu uygarlık çağında dahi ‘Lâik ve demokratik Anayasa esaslarını hiçe sayar ve başka ülkelerin salanca bilip terkettikleri kötü usulleri, bu usullerden Atatürk sayesinde ( ve mucize kabilinden) kurtulmuş iken, yeniden canlandırmak için elimizden geleni esirgemeyiz ve üstelik Şeriât’ın dahi öngörmediği kabul edilen bir sınıfı, yani din adamları sınıfını yaratır, bu sınıfa olmadık olanaklar tanır ve Devlet’in tüm kademelerine onları yerleştiririz. Geçmiş yüzyıllar boyunca din adamı ( nın dünyâ işlerine karışmasından doğma ) musibetleri ve felâketleri unutur, onu yeniden bu milletin başına musallat eder (iz)…”
İslam Şeriatı, tüm dünyayı bir savaş alanı görür. Bu savaş, İslam inanırları yla inanmazlar arasındadır. Şeriat, güçleninceye dek, mümaşat yolunu, yani birlikte barış içinde bulunma yı kullanır. Bu da bir çeşit hile dir. Ama güçlenince, iki yoldan birinin seçilmesini ister insanlardan:

– Ya ölüm,

– Ya da İslâm.

İnanç ve düşünce özgürlüğünün soluğu kesilmiştir o zaman. İslam, hiçbir din i din olarak tanımaz. Kur’an’ın Tanrısı: Tanrı’nın dininden başka bir din mi istiyorlar? (Yani hiç olur mu?) diye sorar (Ali İmran: 83). Sonra: kim İslam’dan başka bir din isterse, onunki kabul edilmeyecektir hiçbir zaman der. Ve yine şöyle açıklamada bulunur: Tanrı katında din, kuşkusuz, yalnızca İslam’dır. Güçleninceye dek şöyle demiştir, Senin dinin sana, benim dinim bana. (Kâfirim: 6.) dinde zorlama yoktur… (Bakara: 256.) Güçlendikten sonraysa, inanmazlar gösterilerek Müslümanlara şu buyruk verilmiştir:

– … Onları nerede bulursanız orada öldürün! (Bkz. Bakara 91; Nisâ:89,91; Tevbe:5.)

İran’da mollalar, Şah’a karşı, sol kesimle mümâşat yapmıştır (barış içinde birlikte yürümüştür, Şah’a karşı birlikte savaşmıştır). Ama ne zaman ki güçlenmişlerdir; daha önce ittifak kurduklarına ne yaptıklarını herkes bilir. Mollalar, İslam Şeriatı’ndaki hile yöntemini kullanmışlardır.

İbn Ömer diyor ki:

“Hiçbiriniz, Kuran’ın tümünü aldım (elimde bulunduruyorum) demesin. Bilemez ki, Kuran’ın çoğu yok olup gitmiştir. ‘Ne kadar ortada varsa o kadarını elimde tutuyorum’ desin yalnızca.” (Bkz.Suyuti, el İtkan, 2/32.)

Bu tanıklık, bugün elimizdeki Kuran’la, Muhammed’in vahiy katiplerine yazdırdığı bildirilen Kuran’ın aynı olmadığını çok açık biçimde anlatmıyor mu?

Şimdi benim burada herkese, özellikle aydınlara bir çağrım var. Şeriat ve
Kadın adlı kitap alınıp okunmalı, okutulmalı, yazarlar bu kitabı tanıtmalı. Nice
kara seslere bunların yarattıkları ya da sürdürdükleri karanlığa en güzel karşılık
bu olacaktır.
Çünkü, şeriat bir felakettir. Özgürlükten, demokrasiden, insanlıktan yana olan
herkesin bu felaketi önlemede katkısı bulunmalıdır. Kuşkusuz yasal çerçevede.
Muhammed, Peygamberliğinin bir kanıtı olarak, gelecekten haber verirken,
Kıyametin bir alameti olarak Türklerle nasıl çarpışılacağını, Müsiümanlar ın,
Türkleri nasıl öldürecekleri ni de anlatıyor. Hem Türk diye ad vererek, hem de
tarif ederek, yüzlerinin, gözlerinin, burunlarının, derilerinin, renklerinin nasıl olduğunu anlatarak. Anlaşılan o ki, Türkler konusunda kendisine birtakım bilgiler verilmiş. Muhammed’in anlatmasına göre, Türklerle öldürüşme , ta Kıyamete dek söz konusu. Kıyametin bir alameti” olarak da Müslümanlar , yeryüzündeki
Türkleri öldürüp temizleyecekler . Yoksa Kıyamet kopmayacak .
İşte hadislerden bir kesim:
Müslümanlar, Türklerle öldürüşmedikçe, kıyamet kopmayacaktır. Yüzleri
kalkan gibi, üst üste binmiş (kalın) derili olan bu toplumlar kıl giyerler. 2
Siz (M üslümanlar), küçük gözlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan toplum la öldürüşmedikçe kıyâm et kopm ayacaktır. 3
Şu da kıyâm et alâmetlerinden: Kıldan (keçe) ayakkabı giyen bir toplumla
vuruşup öldüreşeceksiniz. Geniş yüzlü, yüzleri kalkan gibi, üst üste binmiş
derili toplum la vuruşmanız-öldürüşmeniz kıyâmet alâmetlerindendir. Siz
(müslümanlar), küçük gözlü, kızıl yüzlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan Türklerle öldürüşmedikçe kıyâmet kopm az. 4
Sizinle (siz müslümanlarla), küçük (çekik) gözlü toplum, Türkler savaşacaktır. Siz onları, üç kez önünüze katıp götüreceksiniz, süreceksiniz. So-
nunda Arap Yarımadası’nda karşılaşacaksınız. Birincide, olanlardan kaçan
kurtulur. İkincide kimi kurtulur, kimi yok edilir. Üçüncüdeyse onların tümü
kırılacaktır.
İnsan gibi yaşamaktır bugün gerçek din,
insan gibi yaşamak.
İslam propagandacıları hep yaparlar: Bir ayeti, bir hadisi ya da bunlardan bir
parçayı ele alırlar. B ir bilimsel durumla, bir buluşla karşılaştırırlar. Akla gelmedik zorlamalarla yoruma girişirler. Ve ardından şöyle derler:
Bugün İLİM daha yeni bulduğu halde, bundan 1400 yıl önce böyle bir İLMİ HAKİKATE İŞARET edilmiş olması, bir MUCİZE’dir.
Gerçekte, üzerinde durulan o ayetin, hadisin ya da parçasının, sözü edilen o
ilmi hakikat le en küçük ilgisi yoktur. Ama var gösterilir. Özellikle bilim in sesini duyurduğu, etkinliğini gösterdiği çağlarda başvurulur olmuştur bu yönteme.
Soru: Tanrının yazgısı nda, söz ünde, DEĞİŞM E , DEĞİŞTİRM E olur
mu?
Kimi ayetlere göre, Hayır, kesinlikle olmaz .
Ayetler:
(Tanrı söylüyor): Benim katımda SÖZ D EĞ İŞM EZ (K af Suresi, 29.
ayet.)
Tanrı’nm sözlerinde DEĞİŞM E olm az (K ehf Suresi, 64. ayet.)
Bu doğrultuda başka ayetler de var (bkz. Ahzâb Suresi, 62. ayet; Fâtır Sure-
si, 43. ayet; Fetih Suresi, 23. ayet; En’âm Suresi, 34, 115. ayetler).
Kimi ayetlere göreyse, Evet, DEĞİŞM E ve DEĞİŞTİRM E vardır. Tanrı di-
lediğinde değişiklik yapar. Her şeyi yazıp çizdiği LEVH-İ M AHFUZ’da yazar,
bozar, yeniden yazar .
Ayetler:
Biz bir ayeti başka bir ayetin yerine değiştirdiğim iz zam an (Nahl Suresi,
100. ayet.)
Herhangi bir ayeti ‘nesh’ eder ya da unutturursak (Bakara Suresi, 106.
ayet.)
Tanrı dilediğini siler, dilediğine yer verir. Ana Kitab (Levh-i M ahfuz) O’nun
yanındadır. (Ra’d Suresi, 39. ayet.)
Gelin görün ki, Şeriat Tanrısı , ayetlerin, hadislerin çok açık açıklamalarına göre ; hem kendisi hile yapar, hem de hile yapılsın diye Peygamber ine öğütler verir.
Tanrı katında din, kuşkusuz, yalnızca İslamdır. Güçleninceye dek şöyle demiştir: Senin dinin sana, benim dinim bana. ( Kafirün suresi 6.ayet) Dinde zorlama yoktur ( Bakara suresi, 256. Ayet)
Güçlendikten sonraysa, inanmazlar gösterilerek müslümanlara şu buyruk verilmiştir:
Onları nerede bulursanız orada öldürün ! (Bkz. Bakara suresi ,191. Ayet; nisa ,89 ve 91 ayetler; Tevbe suresi 5.ayet)
İslam ın Kur’anıyla, hadis leriyle, verdiği bilgileri yle, ahlak ıyla,
inanç ıyla ve hukuk uyla bir BÜTÜN olarak, Tevrat a, öteki Yahudi kaynaklarına, Zerdüştçülüğün AVESTA sına, Hint hikmetçiliği ne, bir ölçüde Helenizm in bozuk kalıntılarına, İncil e, Hıristiyanlığın başka metin lerine, öykülerine, Arap geleneğine, Muhammed’den önceki şairlerin şiir lerine, Muhammedin özel yaşamına ve hepsinden de önce ilkçağlardan kalma ilkel inanç, söylence, gelenek ve göreneklerine dayandığı, onun için de İslamda akla, bilime
uygunluk diye bir şeyi aramanın boşuna bir çaba olacağı bir gerçek. Tabular bu
gerçeği örtüyor. Akla ve bilime aykırılıklar örtülmeye çalışılsa da tüm surelerde
ve hadislerde çok açık biçimde var.
Bakara Suresi’nin 228. Ayetinde, erkeklerin DERECELERININ,kadınlardan ÜSTÜN olduğu açıklanır. Nisa Suresi’nin 34. Ayetinde de Tanrı’nın erkeleri kadınlara üstün yaptığı belirtilir, sonra, kadınların kendilerine başkaldırmalarından kaygılanacak erkeklere, Onları (o kadınlarınızı) DÖVÜN! denir.
Insanların Tanrı dan,üstün bir güçten dilekte bulunmaları doğal. Ama, Tanrı’nın dilekte bulunması na gelince,anlaşılır gibi değil. Tanrı, her şeyin,her gücün üstünde görüldüğüne göre,hangi üstün güçten dilekte bulunur? Gelin işin içinden çıkın!
îslam şeriatı, tüm dünyayı bir savaş alanı görür. Bu savaş, İslam inanırla-
rı yla inanmazlar arasındadır. Şeriat, güçleninceye dek, mümaşat yolunu, ya-
ni birlikte barış içinde bulunm a yı kullanır. Bu da bir çeşit hile dir. Am a güç-
lenince, iki yoldan birinin seçilmesini ister insanlardan:
– Ya ölüm
– ya da İslam.
Çünkü o düşündü, ölçtü, biçti! Canı çıkası (canı çıksın, gebersin!..) ne bi-
çim ölçtü biçti! Canı çıkası sonra yine ne biçim ölçtü, biçti! Sonra baktı; sonra
kaşlarını çattı; suratını astı; sonra da sırt çevirip büyüklük tasladı. ‘Bu, sadece öğ-
retilen bir sihirdir’, ‘bu Kur’an, yalnızca bir insan sözüdür’ dedi. İşte bu adamı, ya-
kıcı bir ateşe yaslıyacağız! (Çev. Diyanet, M üddessir Suresi, 18-25. ayetler.)
Hadislerde, Kur’an yorum larında belirtildiğine göre, burada kınanan, beddua
edilen kimse, M uğire Oğlu Velîd’dir.
1 Aynı kimse için Kalem Suresi’nin 8-13.
ayetlerinde de birçok sövgüler yer almış, en sonunda piç anlam ında zenim
denmiştir.
2 Gelin görün ki, bu adam ın oğlu Hâlid , sonradan önemli bir İslam
kahramanı niteliğinde ortaya çıkmıştır.  
Bu doğrultuda K ur’an’da pek çok ayet ve ayet hükmü vardır. İslam kelamcısı, Tanrı dilediğini yapar (Hûd Suresi, 107. ayet) ilkesini benimsemiştir. Tanrı dilerse insan iradesini iyiye, dilerse kötüye yöneltir. Anlatılan bu. Bu benimsenince de insan iradesi havada kalır.
Cebriyye mezhebi ayet ve hadisleri göz önünde tutarak, insanın iradesizliğini kabul etmek zorunda kalmıştır. Bu mezhebe göre, insan cansız varlıklar gibidir. Kesmeye yarayan bir bıçağın, yelden sallanan bir ağacın ya da savrulan bir nesnenin, açılıp kapanan bir kapının nasıl özgürlüğü yoksa, insanın da bir şeyi
yapma ya da yapmama özgürlüğü yoktur; ne yapıyor ya da yapmıyorsa zorunlu
olarak yapıyor ya da yapmıyor. Eş’arî m ezhebinin görüşü de buna yakın olduğu
için orta dereceli bir zorunluluk (el cebru’l-mutavassıt) görüşü savundukları
kabul edilir. Maturidî mezhebi zorlamalı yorum larla insan iradesi ni biraz kurtarma çabasını gösterir. Mutezile mezhebi biraz daha çok gösterir bu çabayı. Ne
var ki, Kur’an’ın Tanrı sının ayetlerdeki açıklamaları karşısında, insan irade-
sini kurtarmaya yönelik hiçbir çaba bir şeye yaramaz.
Kısacası, irade , karşıya çıkan seçeneklerden birini seçmedir ya da seçebilme gücüdür. İrade si olan bir seçim yapar ; onu ya da Bunu,şu ya da bu yönü, şu biçimde ya da bu biçimde ,olumlu ya da olumsuz doğrultuda seçer.
Ne var ki, Kur’an ayetlerinin, hiçbir yoruma yer kalmayacak açık anlatımına göre,insanın böyle bir seçim yapabilmesi, Tanrı’nın iradesi ne, Tanrı’nın dilemesi ne bağlıdır( )
Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. (Insan suresi,30.ayet/ Tekvir suresi 29.ayet)

Bu ayetlerin açıklamasıyla,insana,bir şeyi yapma ya da yapmama özgürlüğü şöyle dursun, bir şeye yönelme, bir şeyi dileme,isteme özgürlüğü nün bile verilmediği son derece net bir biçimde açıklanıyor. Çünkü bu ayetlere göre, herhangi bir konuda Tanrı dilemeli ki Insan da dileyebilsin

benim katımda SÖZ DEĞİŞMEZ (Kaf suresi)
.. tanrının sözlerinde DEĞİŞME olmaz ( kef suresi)
___

Biz bir ayeti başka bir ayetle degistirdigimiz zaman (Nahl suresii)
Herhangi bir ayeti ‘nesh’ eder ya da unutursak(?) (Bakara suresi)
Tanrı dilediğini siler , dilediğine yer verir (Ra’d suresi)

Halife Ömer’in oğlu ( İbn Ömer) açıkça şunları söylemiştir Hiçbiriniz Kur’an’ın tümünü elimde tutuyorum demesin. Bilir mi ki, Kur’an ayetlerini çoğu yitip gitmiştir. Ama herhangi biriniz, Kuran’dan ne kadarı kalmışsa o kadarını elimde tutuyorum desin . İbn Ömer bile Kuran’dan çoğunun eksik olduğunu söylemişken ve bugün eldeki Kuran’da yer almadığı halde ezberlerde ve kitaplarda aktarılagelmiş ayetler bulunurken Kur’an’ın hic değişmediği yolundaki propaganda piyasaya sürülmüştür.
İslâm şeriatı, tüm dünyayı bir savaş alani görür. Bu savaş İslam inanirlariyla inanmazlar arasındadır. Şeriat , güçleninceye dek birlikte barış içinde bulunmayı kullanır. Bu da bir çeşit hiledir. Ama güçlenince , iki yoldan birinin seçilmesini ister insanlardan:
– Ya ölüm
-Ya İslam
Kur’an’ın Tanrısı tanrının dininden başka bir din mi istiyorlar? diye sorar ( al-i imran suresi). Sonra, kim islamdan başka bir din isterse , onunki kabul edilmeyecektir der. Ve yine şöyle bir açıklamada bulunur: Tanrı katında din kuşkusuz İslamdır . Güçleninceye dek şöyle demiştir senin dinin sana, benim dinim bana (kafirun süresi) dinde zorlama yoktur ( bakara süresi). Guclendikten sonra, inanmazlar gösterilerek müslümanlara şu buyrulur

Onları nerede bulursanız orada öldürürün! ( bakara suresi, nisa suresi, tevbe suresi)

İnsan, özgür olduğu sürece insandır.
Akıl ve bilim, aydınlık kesimdedir. Din, imansa karanlık kesimde. Aklın, bilimin ölçüleri bellidir. Gözlem vardır, deney vardır, nesnellik vardır. Yolu ışıklandıran da bunlar. Din ve imanda ise bunlar yoktur.
Kur’an’da pek çok şey Tevrat kaynaklı (“İsrâiliyyât”). Eski Kur’an yorumcuları (“tefsirciler”), bunu bildikleri için, çoğu kez değişik biçimde Kur’an’a geçmiş olan öykülerdeki boşlukları, Tevrat’a başvurarak doldurmaya çalışmışlardır.
Tevrat’ın kaynağı da “söylenceler” (efsaneler). En temel kaynaktır bu.
Ben hep, aydın ların, İran’da olduğu gibi, karanlığa uykuda yakalanabileceklerini düşünür ve söylerim. Sonra şunu da açıkça belirtmeliyim: Bu dergiyi ya da başka dergileri çıkaranların siyasal görüş lerine de bağlı değilim. Şimdiye dek herhangi bir siyasal grup ya da örgütün içinde olmadım ve olmıyacağım. Bu bağımsızlığımı, özgürlüğümün vazgeçilmez gereği sayarım. Benim vurmak istediğim, yalnızca karanlık tır.
Tefsir’de lsrailiyyatın yazarı Dr. Abdullah Aydemir, şöyle diyor: İslam’a düşmanlıkta en ileri giden, yahudilerdi. Çünkü onlar, kendi kuruntularına göre, Allah’ın seçkin bir kavmi’dirler.
Oysa Kur’an’ın Tanrı sınca da bu böyledir. Yani Yahudiler (Israiloğulları), en seçkin, en üstün bir toplumdur Kur’an’a göre de. Kur’an’ın Tanrı sı bakın nasıl sesleniyor bu topluma (Diyanet çevirisiyle): – Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti ve sizi dünyalara üstün kıldığımı hatırlayın! Bu anlamdaki sözler Kur’an’da, Bakara Suresinin hem 47., hem de 122. ayeti olarak yer alıyor.
-Kıyamete (el Kıyâme: 1.), yele, yağmur yüklü buluta, gemiye, meleğe . (Zâriyat: 1-4), Düşman üzerine sürülen atlara (Âdiyat: 1-5.) denize (Tûr: 6.), Muhammed’in doğum yerine, doğum sahibine (Beled: 1-3.), ona, buna, incire, zeytine (Tîn: 1.), kısacası her şeye andiçer.
– Gördüğünüz ve görmediğiniz şeylere antiçerim ki der. (el Hakke: 38-39.)
Kur’an’daki Tanrı, bunca şey üstüne andiçerken, insanları belirli şeylere inandırmak ister, öfkelendiği kimselerin başlarına neler getirebileceğine; kıyamete, kendisine inanmayan ve karşı gelenlerden nasıl öç alacağına; korkunç cehennem ateşinde nasıl yakarak cezalandıracağına Evet, bunlara inandırmaya çabalar.
Müslümanların kutsal kitabının resmi nüshasının her yerde aynı olduğu doğrudur. Ancak, bugün islam dünyasında bilinen ve elde bulunan Kuran, peygamberin vahy kâtiplerine yazdırdığı söylenen Kur’an’ın aynı değil. Kaynaklar, bunu ortaya koyuyor.
İnsanlara insan olarak bakmak gerekir.Hangi ırktan,hangi renkten ve hangi din den olurlarsa olsunlar ya da hiçbir dinden olmasınlar.Ama dinler , dinliler , ırkçılar böyle bakamamakta.Yahudisi, Hıristiyanı,İslam inanırı hep birbirine düşman.Irkçılar da kendi ırklarından olmayanlara karşı böyle.Bugün dünyamızın yaşadığı nice acı olaylarda, bu ilkelliğin payı az değildir. Bunlardan arınmalı artık insanlık. Yoksa, acımasızlıklar, acılar, gözyaşları sürüp gidecektir.
Kitabımın yayım tarihi 1977’dir. O tarihten bu yana, Turan
dostumun son derece sağlam karakterine, dürüstlüğüne, ahlâkiliğine
ve medenî cesaretine ve YALAN denen Yedi başlı ejderha’ya
karşı savaşım azmine tanık oldukça, sevincim ve ümidim daha da
artmıştir
Kur’an’daki Tanrı inandırmak için çok çok ant içer. Tam Araplara özgü biçimde.
1) Kendi üstüne ant içer. (Meryem Suresi, 68. ayet; Hicr Suresi, 92.ayet)

2) Peygamber inin, yani Muhammed’ in üstüne ant içer. ( Hicr Suresi, 72.ayet) ..

3) Kur’ an üstüne ant içer.( Sad , 1.ayet; Kaf, 1.ayet Duhan, 2. Ayet)
.
.

Vs ..

De ki: ‘ Allah size bir kötülük dilese, veya bir rahmet istese, sizi O’na karşı kim savunabilir? (Ahzab Suresi, 17. ayet. )
Allah size bir zarar gelmesini dilerse, O’ na karşı kimin gücü bir şeye yeter? (Fetih Suresi, 11. ayet. )

Bu doğrultuda Kur’ an’ da pek çok ayet ve ayet hükmü vardır. İslam kelamcısı, Tanrı dilediğini yapar (Hûd Suresi, 107, ayet) ilkesini benimsemiştir. Tanrı dilerse insan iradesini iyiye, dilerse kötüye yöneltir. Anlatılan bu. Bu benimsenince de insan iradesi havada kalır.

Sayıları gerçekten az olan Turan Dursun’ lar var bu toplumda. Din adamı olmakla beraber kendilerini şeriat zihniyetinin çok üstüne çıkarabilmişler.
Sayıları gerçekten az olan T. D.’lar var bu toplumda. Din
adamı olmakla beraber kendilerini Şeriat zihniyetinin çok üstüne
çıkarabilmişler ve çıkarabilmek içinde İNSANLIK SEVGİSİ
denizine atabilmişlerdi. Atatürkçülüğün ve Atatürk devrimlerinin
KURTARICI TILSIMI’na inanmışlardır. Tanrı ve peygamber
emirleridir diye belledikleri esasların AKIL yordamiyle yeniden
elden geçirilmesi, Türk’ün gerçek niteliklerine uydurulması ve
‘müspet akıl’ verilerine oturtulması gereğine sarılmışlardır.
O Abelard ki, onikinci yüzyılda : Gerçeklere din kitaplariyle
değil AKIL yolu ile erişebilir; din verilerini akılcı temele dayatmak
gerekir. Ancak bu suretledir ki din kitaplarındaki akla ve vicdana
aykın hükümler giderilebilir. Tüm insanlar arası sevgiyi ve kardeşliği
sağlayabilmek için ‘Korkutucu ve Keyfî’ Tanrı fikri yerinlYÎLÎK
Tanrısı fikrini yerleştirmek gerekir diyerek din adamlarına insanl ık
dersi verebilmiştir.
Elinizdeki kitap, daha güzel bir dünya için açılmış bir çığırın
kitabıdır.
Aişe , muhammed’in koynuna verilmek üzere götürüldüğünde, salıncakta sallanıp oynayan bir oyun çocuğuydu. Yani muhammed o yaşında, böylesine bir çocukla cinsel birleşimde bulunmuştu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir