İçeriğe geç

Ruhun Deşifresi Kitap Alıntıları – Mehmet Ali Bulut

Mehmet Ali Bulut kitaplarından Ruhun Deşifresi kitap alıntıları sizlerle…

Ruhun Deşifresi Kitap Alıntıları

Çiçeklerin kulakları, hafızası var mı bilmiyorum ama onların bizi duyduğunu, güzel sözlerden etkilendiğini, şifalı kelimeleri alıp ondan kendilerine moral ürettiklerini tecrübe ile biliyorum.

Neyse zaten ‘güzel söz yılanı deliğinden çıkarır’ demiş atalarımız. Biz yılanı deliğinde bırakalım ama gelin mutsuzluk üretmeye alışmış, değişikliğe kendini kapatmış zihnimizi yeni ve güzel telkinlerle umut ve saadet üretecek hale getirelim.

İnsan küçük bir kâinat, kâinat büyük bir insandır.
Bin bir pencere ile nefes almamızı ve o pencerelerden evrenin güzelliklerini temaşa etmemizi istemiş ama biz onları bile üzerimize kapatmışız ve bu vücudu bir hapishaneye dönüştürmüşüz.
İnsanın yeryüzündeki en trajikomik özelliği, beş dakika sonra onu bekleyen şeyin ne olduğunu bilemediği halde gülebilmesidir.
Baktım ki hem kuş olmayı hayal ediyor hem de düşüme bir avcı sokuşturuyorum.
Pozitif anlayış, insanın varoluşunu anlamsız kıldığı, din ise insanın çabalarını Tanrı’nın işine karışmak şeklinde algıladığı için, hakikati arama merakı olmayan bir yığın insan kendisinde saklanmış hazinelerin farkına bile varmadan göçüp gidiyor.
Nasıl hayat için uygulanabilir bir yol haritası oluşturamamış insanlar başarısız ve mutsuz oluyorlarsa, bu dünyada kendisine ölüm sonrası için uygulanabilir bir yol haritası oluşturamayanlar da ebedi bir mutsuzluğa kendisini mahkûm etmiş olur. Görülüyor ki en büyük dert onun başında. Ama yazık ki çoğumuz bunun farkına bile varmadan göçüp gidiyoruz.
“…Oysa beyin orada ,hemen burununuzun arkasında ,bizden gelecek talimatları beklemekte.Fakat biz ya önyargı,ya şartlanmışlık,ya inat ya da ahmaklıkla onu kullanmayı ,ondan yararlanmayı hep ihmal ederiz.”
Hiçbir umut, uğruna çaba harcanmadıkça gerçekleşmiyor.Allah’ın takdiri olan işlerin bile gelip bizi bulması için, bizim o işin mukaddimesi nevinden olan çalışma ve çabalarımızı sergilememiz lazım ki o takdir gerçekleşsin.
Eğer insan, sahip olduğu bu insani hayat mertebesinin hakkını layıkıyla verebilse, Tanrı’nın sesini yüreğinde de yeryüzünde de duyar. Yüreğinde öyle bir inanç oluşturur ki, dağların ve taşların taşıyamayacağı yükün altına girer ve taşır.
Bir karınca kendi ağırlığının yirmi katını taşıyabiliyor. İnsan olmanın idrakine ermiş ve içinde inanmanın gücüne ve o güç içindeki sırra ermiş bir yürek taşıyan insan, Atlas gibi, dünyayı omuzlarında taşır.
Ona bu azmi veren, bütün bunları başarması için imkân tanıyan, onun içinde taşıdığı ruhtur. Ruh, Allah’tan bir nefha olduğu için, kabiliyetlerinin sınırını kestirebilmenin asla imkânı yoktur. Çünkü Cenâb-ı Hakk’ın peygamberlerin vücudundan açığa çıkardığı haller ve mucizeler, onun neler yapabileceğini ayan beyan işaret etmektedir.
Şartlanmışlık, örf-adet, eğitimsizlik, cehalet, inat, taassup, hurafeler, önyargı gibi nedenlerle yeterli bilgi edinemeyen, yeterli ve doğru bilgi edinemediği için de doğru bir hayat anlayışı oluşturamayan, doğru bir hayat anlayışı oluşturamadığı için imkan ve kabiliyetlerden yararlanmayı beceremeyen insan, kendisini zamanla hayatın sunduğu imkanlardan da mahrum eder.
…Ancak normalin üstünde bir merak duygusuna sahip bazı insanlar, duvarın arkasını merak ederler. Onlar da her toplumda az sayıdadır ve oranları binde beş ila altı civarındadır. Onlar duvarın arkasında ne var diye sorgular ve sınırları zorlarlar. Zorladıkları zaman da fark ederler ki, duvar pekala geçirgenmiş…
DNA 3 milyar harften oluşan, canlı ile ilgili tüm bilgileri saklayan muazzam büyüklükte bir bilgi bankasıdır. O bilgileri yazılı hale getirdiğimizde, toplam 1milyon sayfadan oluşan yaklaşık 1000 ciltlik bir ansiklopediye eş değerdir. İşte hücre 1000 ciltlik ansiklopediyi yirmi dakika içinde kopyalayıp kendisine kaydediyor. Hemde hiçbir hata ve eksiklik olmadan…
Yani vücudumuzu bir bina kabul edersek, hücre, kullandığımız harcın içindeki bir kum tanesi hükmündedir. Harcın içindeki bir kum tanesinin bu kadar muhteşem olduğu bir binayı (yani vücudumuzu) çöp deposu olarak kullanmak veya çer çöp olacak şekilde anlamsız ve gayesiz amaçlarla yok edip tüketmek, hangi vicdana sığar, hangi akıl buna “olur “ verir?
Oku! Seni yaratan Rabbinin adıyla oku! İnsanı bir kan pıhtısından yaratan Rabbinin adıyla
(Alak, 1-2)
Yaşamak varken bile bile neden ölüme teslim olmalı ki !
Biz dört unsurdan müteşekkiliz; zaafımızda kudret, kudretimizde acziyet, mağlubiyetimizde zafer, zaferimiz de mağlubiyet yaşamaya elverişli varlıklarız. Bu dört hayat mertebesine aynı anda barındırmamız nedeniyle de eksi sonsuzdan artı sonsuza kadar geniş bir çizelgede değere sahip olma şansına sahibiz.
hakikati arama merakı olmayan bir yığın insan kendisinde saklanmış hazinelerin farkına bile varmadan göçüp gidiyor.
Oysa insanlığın unutmaması gereken şey, kendisinin muazzam bir varlık olduğu ve evrende Varedicinin verdiği yetkileri kullanma yeteneğine sahip bir atanmış olduğudur.
Bilgi, insanın genini ve kaderini bile değiştirmektedir. Tam bir sefalet ve karanlık içinde yüzen batı, bilgiyi keşfederek hem kendisinin hem dünyanın kaderini değiştirdi. İlk emrin ‘oku’ olmasının hikmeti budur.
Özellikle doğulu toplumlarda ve Türkiye’de eğitim sistemi, insanların beyninin tek yönünü kullanmaya teşvik ettiği için analitik zekalardan çok, taraflı ve savunmacı tipler üretiyoruz.
Bir gün herkes anlayacaktır kendisinin ne kadar önemli biri olduğunu
Başarıyı,neticede insan ile Yaratıcısının ittifakından oluşan bir sonuç olarak tarif edebiliriz. Diyebiliriz ki başarı, insanın da yapabilecekleri ile katkıda bulunduğu bir ilahi lütuftur.
Bir karınca kendi ağırlığının yirmi katını taşıyabiliyor. İnsan olmanın idrakine ermiş ve içinde inanmanın gücüne ve o güç içindeki sırra ermiş bir yürek taşıyan insan Atlas gibi, dünyayı omuzlarında taşır.
Şeytan bizatihi ‘şer’ değildir. Onun telkinlerine uymak şerdir. O, insandaki kabiliyetlerin ortaya çıkmasının turnosolüdür.
1- Gözden geçirme
2-Soru hazırlama
3-Okuma
4-İlişkiler kurma
5-Tekrar etme
6-Yeniden gözden geçirme

Doğan CÜCELOGLU

Bela, musibet ve sıkıntılar, Rabbin kuluna yüklediği, onun sınırlarını sınayan ağırlıklardır.
.
( .) duygusallık, ‘duygu’ dediğimiz ve aslında insanı yücelten bir özelliğin, sinsice insanı yıkan ve içten içe çürüten merhalesi

Aşk, tutku, ırkçılık, bağımlılık vesaire gibi sonunda insanı mahveden zaafların anası işte bu duygusallıktır. Duygusallık, insanın irade kullanımını engelleyen bir beladır. Aklın iptalidir. Aslında insanı yücelten duyguların, onu alçaltmaya neden olan bir hâl almasıdır.

( .)

İşte duygusallık da tıpkı bunun gibi duygunun, rafızilik noktasına vardırılmasıdır; yani gerçek anlamından ve gerçek işlevinden taşırmaktır.

( .)

İşte duygusallık, bu sevgileri, bu ihtiyaçları karşı tarafın lehine olarak bizim zaafımız haline getiren bir büyüdür. Bir ispritizmadır. Önce bağımsız düşünce kabiliyetimizi sonra beynimizi kullanabilme özelliğimizi yok eder.

( ..)

Duygusallık ötekinin kölesi olmaktır. Beyni çalışmaktan alıkoymaktır. Allah’ın bizi, “ilahlara boyun eğmeyin” diye sık sık uyarmasının özü de budur. Duygusallıkla etrafınızdaki insanları ve eşyaları kendinize ilah yapmayın demektir. Gerçek ve samimi iman eşyaya karşı tam ve derin bir bağımsızlık hissi verir insana. Eski mutasavvıflar, “Allah’a gerçek kul olan tanrıların baskısından kurtulur” demişlerdir.

(Sf.95-96-97-98)
.

Başarı ve istikrar ise bu hayatın içinde silgi kullanmaya müsade etmeyen bir resim çizme sanatıdır
Duyguları olmadan insan bir hiçtir. Ama siz o duygularla oluşturduğunuz ilişkileri, sevgileri, bağlılıkları, sizin doğru karar vermenizi önleyecek ifrata ulaştırırsanız, o duygular artık sizin tuzağınız ve zaafınız olur.
”Bir futbolcu için başarı, her maçta gol atmaksa, bir kalecinin başarısı da o gollere hiç izin vermemektir. ”
Vücudu düzeltmek için beyni , beyni düzenleyebilmek için vücudu kullanmak gibi basit bir formül hayatı doğru tanzim etmeye yetiyormuş oysa .
Ruh sonradan yaratılmış olmasına rağmen ölümsüzdür. Basittir ; bölünmez, parçalara ayrılmaz. Bedenin her yerinde onun varlığını gösteren emareleri vardır ama ruh bedenin şurasındadır diyemeyiz. Ruhu icraatıyla ve etkileriyle bedenin her yerinde hissederiz fakat somut bir mekânı yoktur.
Değil bütün halinde vücut, bir insan hücresinin yapısı, işleyişi, o muazzam çabası ve devinimi karşısında bile meftun olmamak ve onun o muhteşem çabasına şapka çıkarmamak mümkün değil.
son dediğimiz yerde, mutlaka başka bir şey var ki yeni başlıyor.
İnsan beyni, mahiyeti en az ruh kadar karışık ve işleyişi en az onun kadar çözülemeyen sırlar içeren harika bir cihazdır.
Eski mutasavvıflar , insan küçük bir kâinat , kâinat büyük bir insandır demişlerdir .
Baktım ki hem kuş olmayı hayal ediyorum hem de düşüme bir avcı sokuşturuyorum . Anladım ki bu yanlış bir yol .
Dua, insanın kimyasını değiştiren bir iksirdir.
İnsan zaman içerisinde beraber yaşadığı insanların davranış ve eylemlerini içselleştirir ve onlar gibi yaşar.
Zikir ve dua zihnimizi; zihnimiz beynimizin çalışmasını etkiliyor,
beyin de tüm vücudumuzu
La İlahe İllallah, korkuları bertaraf, ihtimalleri tecrübe etmeyi temsil eder. Çünkü o bir intisaptır, aidiyet belirlemedir. Kime dayandığını ve gücünü kimden aldığını, kim adına hareket ettiğini bilmek ve bildirmek çabasıdır.
İnsan nasıl düşünüyorsa öyle davranır, nasıl davranıyorsa öyle düşünür.
Kendini mutluluğa götürecek bilgileri öğrenen ve onları ‘ruh gücüyle’ birleştirip disipline edebilen, başarır ve mutlu olur.
Herkes, Cenab-ı Hakk hangi donanımı kendisine takdir etmişse ancak o donanımın onu ulaştırabileceği hedefe vardığında kendini mutlu hisseder.
Her insan onu başarılı kılacak ve mutlu edebilecek kabiliyetlere sahip olarak doğar. Olamıyorsa, kesinlikle problem kendisindedir. Suçu, kabahati yaratılışta ki adaletsizliğe (!) veya kaderin kötülüğüne yükleyemez.. Bizi mutlu olma imkanlarından mahrum eden, tembelliğimiz ve yaşamımızı gerçek bilgi ve deneyimlerin üzerine inşa etmemizdir. Hepimiz , mutlu olma kendi başarımızı gerçekleştirme araçlarına sahip olma bakımından esitiz
Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir..
“Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun, kusuru örtmeyi marifet edin kendine. İşte o zaman kusursuz olursun.”
..Ruh beden dediğimiz aparatla şu alemi idrak eder.Akıl aparatıyla anlar, Vicdanla tartarak karar verir, Hayal ile plan yapar, Hafıza ile bilgi depolar, Kalp ile sever.. #Mehmetalibulut
Duyularla, latifelerle, sezişlerle zenginleştirmiş bu vücut hayatımızı.
Başlı başına bir kainat olan insan bedeni, yaklaşık 100 trilyon hücreden oluşur.
Ruh, insanın özü ve hakikatidir.
Ruh, Yaratıcı’nın Hayy isminin bizdeki tecellisi yahut tezahürüdür. Maddi varlığımızı canlı, şuurlu ve hareketli kılan şeydir.
Ruh, beden dediğimiz aparatla şu alemi idrak eder. Bilinç, onun fark edişidir.
Akıl aparatıyla anlar, vicdanla tartar, karar verir, hayal ile planlar yapar,
hafıza ile bilgi depolar, kalp ile sever.
Duygusallık şeytandandır.
İnsan öyle bir harf ki, içinde kainat kitabı yazılıdır.
Din vastasıyla insanlığa verilen bilgiler ve öğretiler, aslında onun kendini gerçekleştirme mücadelesinde karşılaşacağı zorlukları ve engelleri rahat aşabilmesi için birtakım egzersiz formlarıdır. Ruhu disipline etme egzersizleridir. Şeytan bile bu amaca giden yolda bir unsurdur.
Kaderin içinde daima, sizin onu keşfetmenizi bekleyen daha iyi bir alternatif vardır.
Bu akıp giden seyyal kainat içinde her daim kulaç atmak zorundadır. Kulaç atmayı bıraktığı an, gelişim ırmağı onu çok gerilere atar.
Sürekli bir teyakkuz ve cehd ile kendi mahiyetini geliştirmeye, genişletmeye mecburdur.
Topraktan yaratıldığı için, toprak gibi kendi haline bırakıldığında ancak örenleşir.
Ruh ihtiyarlamaz, ihtiyarlayan bedenimizdir.
Al yüzlülük, Allah’tan razı olmanın fıtri halidir. Mevlana
İnsan kendisindeki özellikleri keşfedemediği takdirde bildiklerini tekrar etmekten öteye gidemez ve kendisini geliştiremez.
Ey inananlar, İbrahim’de sizin için örnekler vardır. Mümtehine, 4
Model aldığınız insanın davranışlarını ve yaptıklarını içselleştirip sürekli tekrarladığınız takdirde biz de onun ulaştığı başarılara ulaşabiliriz.
Ruh, bedeni kullanarak, bu evrende kendisinden bekleneni gerçekleştirir.
Başarının en temel malzemesi ruh gücüdür.
İnsanın kemali de insanı-ı kamil mertebesine varmaktır.
Görüyorum ki bu alem bütün zerreleriyle kemaline doğru gidiyor. Yani her şey, sonunda, formunun ulaşabileceği en mükemmel aşamaya varacak. Çünkü (eskilerin tabiri ile) eşyada ve her bir zerrede, kendi kemaline karşı muazzam bir iştiyak vardır.
İnsan da kendi kemaline varmak zorundadır. İşte bu süreci, burada tamamlayabilen insan gerçek başarıya da ulaşmış demektir.
İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydası olandır.
Hz.Muhammed (sav)
Başarıyı, insanın, yeteneklerini keşfedip onların kullanım kapasitesini genişletmesi olarak tanımlıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir