İçeriğe geç

Geceleyin Kütüphane Kitap Alıntıları – Alberto Manguel

Alberto Manguel kitaplarından Geceleyin Kütüphane kitap alıntıları sizlerle…

Geceleyin Kütüphane Kitap Alıntıları

Bir kitabı düşlemek ne kadar kolaysa, onu kağıda dökmek de o kadar zordur.
Balzac, Le cabinet des antiques.
Henüz yazılmamış olsalar bile okumaktan hoşlanacağımız kitaplar hayal edebilir, ulaşamayacak olsak bile sahip olmak istediğimiz kitaplada dolu kütüphanelerin düşünü kurabiliriz, çünkü bir bir ilgi alanlarımızı, zaaflarımızın her birini yansıtan bir kütüphane düşlemek hoşumuza gider çeşitliliği ve karmaşıklığıyla tam anlamıyla nasıl bir okur olduğumuzu yansıtan bir kütüphane.
Bilginler metinlerin özünü yutar, sonra da pelikanlar misali başkaları yararlansın diye onu kusarlardı.
Bir kütüphanenin ideal işlevi birazcık sahaf tezgahına benzemektir, orada keşif yapılır.
Umberto Eco, Gülün Adı Ne?
Son derece verici olan kitaplarım benden hiçbir şey talep etmez ama bana her türlü ışığı sunarlar.
Gerçek şu ki kütüphanemle çevrili olmadan yaşadığımı anımsamıyorum.
Kitap en iyi arkadaşımdı, bana hiç ihanet etmezdi; umutsuzluğunu giderirdi; bana yalnız olmadığımı anlatırdı.
Okurların gücü onların bilgi toplama becerilerinden, düzene sokma ve kataloglama yeteneklerinden değil, okuduklarını yorumlama, ilişkilendirme ve dönüştürme yetisinden gelir.
Halihazırda, gizli bir yolla, bildiklerimin ötesinde bir bilginin peşine de düşmedim. Ne akla yatkın bir biçimde hedefleyemeyeceğim aydınlanmanın peşindeyim. Ne de deneyim, çünkü zaten yalnızca içimde olanın farkına varabilirim. Madem öyle, kütüphanemin öyküsünün sonunda neyi arıyorum?
Teselliyi belki de. Belki de teselliyi.
Kitaplar hayattaki en iyi eşyalarımız, bizim ölümsüzlüğümüz Kendime ait bir kütüphanem olmadığı için nasıl da pişmanım.
Varlam Chalamov, Mes bibliotheques
Kütüphanemin dükanlığa benzemesi yeterliydi.
William Shakespeare, Fırtına
Bir kitabı düşlemek ne kadar kolaysa, onu kağıda dökmek de o kadar zordur.
Balzac, Le cabinet des antiques
Belirli başlıkları da aramazdı Johnson, önüne hangi kitap gelirse onu açardı. Şansın da en az bilim kadar iyi bir danışman olduğuna inanırdı.
Başladıktan sonra kitabın ille de sonuna dek okunması gerektiği görüşünün tuhaf bir tavsiye olduğunu düşünüyordu. Öyleyse tanıştığınız herkesle örnrünüzün sonuna dek görüşmeye de karar vermeniz gerekir, demişti.
İnsan kitabın ortasından okumaya başlar ve içinde devam etme isteği uyanırsa, varsın başa dönmek için orada kesmesin. Bir daha aynı isteği duymayabilir.
Okumadığım ve belki de hiç okumayacağım kitaplar için bende herhangi bir suçluluk duygusu uyanmış değil; kitaplarımın sabrının sınırsız olduğunu biliyorum. Ömrümün sonuna dek beni bekleyecekler.
Gerçek yaşamda kurbanlar ortadan kaybolur , gettoya kapatılır, hapse atılır ya da işkence kampına gönderilir, güvenilirlikleri inkar edilir.
Kitap en iyi arkadaşımdı, bana hiç ihanet etmezdi; umutsuzluğunu giderirdi; bana yalnız olmadığımı anlatırdı.
Bergen-Belsen toplama kampında Thomas Mann’ın Büyü-lü Dağ romanı mahkumlar arasında elden ele dolaşırdı. Çocuklardan biri kitabı eline alma sırası ona gelince günün önemli olaylarından biri olarak kitap kendisine uzatıldığı zaman ne yaptığını unutmamıştı. Sessiz bir köşeye gitmiştim, okumak için bir saatim vardı. Polonyalı başka bir genç kurban korku ve zorluk dolu günleri hatıriayarak şunları söylüyordu: Kitap en iyi arkadaşımdı, bana hiç ihanet etmezdi; umutsuzluğunu giderirdi; bana yalnız olmadığımı anlatırdı.
Okuma ve onun ayinleri direniş eylemlerine dönüşmüştü; İtalyan psikolog Andrea Devoto’nun işaret ettiği gibi, her şey direniş olarak görülebilirdi, çünkü her şey yasaklanmıştı.
Ve çoğu kez, psikologların hafıza ısrarı dediği (belli bir fikrin yanlış olduğu kanıtlandıktan sonra bile doğru olarak algılandığı zihinsel görüngü) durum nedeniyle zihnin kütüphanesi kağıt ve mürekkep kütüphanesinden ağır basar.
Terk edilmiş kütüphaneler orada çalışmış yazarların gölgelerini barındırır ve onların dalgınlıkla geldikleri uğrak yeridir.
Bir kütüphanenin ideal işlevi birazcık sahaf tezgahına benzemektir, orada keşif yapılır.
Umberto Eco, Gülün Adı Ne?
Herhangi bir kütüphane kendi varlığıyla birlikte yasaklanmış veya unutulmuş kendi ikizinin ruhunu çağırır: nitelik, anafikir, hatta hacim gibi beylik nedenlerle görünmez ama muazzam kütüphanenin bu kendine özgü çatının altında varlığını sürdürmesi uygunsuz görülmüştür.
Fakat istikrar için ödememiz gereken bedel bu. Mutluluk ile eskiden insanların yüksek sanat dediği şey arasında seçim yapmalıydık. Biz yüksek sanatı feda ettik.
Aldoux Huxley, Brave New World
İnsanı umutlarının boş olduğuna halk kütüphanesi kadar çarpıcı bir biçimde inandıran bir yer yoktur.
Samuel Johnson, The Rambler, 23 Mart 1751 sayısı
Doğa gibi kütüphaneler de boşluktan nefret eder, mekan sorunu herhangi bir kitap koleksiyonunun doğasında vardır.
Kitaplar en gizli anlamları yalnızca okurun kavrayabileceği bir yerde saklı karmaşık varlıklar olmakla birlikte benim verdiğim yerleşme düzeni onlara (eften püften de olsa) belli bir tanım ve (rastlantı da olsa) belli bir yön kazandırır – iyimserliği hedefleyen alçakgönüllü yol.
bir duvara kütüphane gibi okuduğum, sonra bir daha okuduğum kitapların bulunduğu bir raf yerleştirilmişti.
Peki belgelerini nasıl düzenlersin?
Çekmecelerde, kısmen
Ya, çekmeceler işe yaramaz. Çekmeeeleri denedim ben de, ama çekmecelerde her şey birbirine girer: Bir dosyanın A mı, yoksa Z sırasında mı olduğunu asla bilmedim.
George Eliot, Middlemarch
Virginia Woolf bir zamanlar öğrenmeyi sevenle okumayı seven kimseyi birbirinden ayırt etmeye çalışmış ve ikisi arasında kesinlikle bağlantı yoktur sonucuna varmıştı.
Onları seçmesini bilenler için kitapların pek hoş özellikleri vardır, ama çaba harcamadan iyiye ulaşılmaz; bu yalın ve temiz bir zevk değil, diğerlerinden daha fazla değil; rahatsız edici yanları da var, hem de çok; ruh kendini eğlendirir, ama savsakladığım beden işlemez, bitkin düşer ve mahzunlaşır.
Gece hayallerinin gerçekleşmesi için diğer duyularımı uyanık tutmam, sayfaları görüp dokunmam, kağıdın kırıştığını, hışırdadığını ve kitap sırtının tüyler ürpertici çıtırtısını duymam, ahşap rafları, deri kapaklı ciltlerin misk kokusunu, sararan cep kitaplarımın kekremsi kokusunu solumam gerekir. Ancak ondan sonra uykuya dalabilirim.
Sanatla geçindim kıt kanaat, aşkla beslendim,
Bir tek canlıya bile zarar vermedim
Peki Tanrım neden
Beni neden böyle ödüllendirdin?
Thomas Carlyle daha 1832’de kızgınlıkla şöyle sormuştu: “Neden her kasabada Majestelerinin bir kütüphanesi bulunmuyor? Her birinde Majestelerinin hapishanesiyle darağacı mevcut ama.”
Virginia Woolf bir zamanlar öğrenmeyi sevenle okumayı seven kimseyi birbirinden ayırt etmeye çalışmış ve ikisi arasında kesinlikle bağlantı yoktur sonucuna varmıştı.
Son derece verici olan kitaplarım benden hiçbir şey talep etmez ama bana her türlü ışığı sunarlar.
İster kendime ait olsun ister geniş bir okur kitlesiyle paylaştığım kütüphaneler bana hep çılgın yerler olarak görünür, onların labirenti andıran, kitapların uyumsuz düzenlerine ( becerinin olmasa bile) aklın egemen olduğunu düşündüren mantık beni oldum olası çekmiştir. Sıkış tıkış raflar arasında kaybolup gitmekten maceracı bir tat alır, harflerin ya da rakamların kurdukları sıradüzenin bir gün beni vaat edilen yere götüreceğine dair boş bir inanca kapılırım.
Primo Levi’nin anılarında ortaya attığı gibi kütüphanecilerin dile getirilmemiş amacı, kutsal yere yalnızca gerçekten kitaplara ulaşmak isteyenlerin girmesine izin vermekti.
Bilginler metinlerin özünü yutar, sonra da pelikanlar misali başkaları yararlansın diye onu kusarlardı.
Mimarın yeterli miktarda raf alanına yer vermediği noksan planın üstesinden gelmek için yeni San Francisco Halk Kütüphanesi’nin yöneticileri yüz binlerce kitabı ellerinden çıkararak bir depoya gönderdiler. Bu seçim yapılırken okurlar tarafından uzun süredir istenmeyen kitaplar gözden çıkarıldığından, kahraman kütüphaneciler olabildiğince çok kitabı kurtarmak adına geceleri kitap yığınlarının arasına dalarak tehdit altındaki kitaplara uydurma istek tarihleri damgalamışlardı.
Stéphane Mallarmé, dünyanın şık bir kitapta sonlanmak üzere yaratıldığı fikrini ortaya atmıştı, bunun anlamı tek bir kitapta, herhangi bir kitapta, dünyanın anafikri ya da özetinin diğer bütün kitapları kapsaması gerektiğidir.
Okumak bir bakıma yeniden doğum ritüelidir.
-“Gerçek şu ki kütüphanemle çevrili olmadan yaşadığımı anımsamıyorum.”
-“Bir kitabı düşlemek ne kadar kolaysa, onu kağıda dökmek de o kadar zordur.”

Honore de Balzac

-“Delidolu gençlik yıllarımda arkadaşlarım mühendislik ve hukuk, finans ve uluslararası siyaset alanlarında başarılı olmanın düşünü kurarlarken, ben Kütüphaneci olmayı düşlerdim.”
-“Kütüphanem yaşam öykümü yansıtıyorsa, çalışma odam da kimliğimi ele vermektedir.”
-“Bir kitap beklenmedik bir anda diğerini çağırır, farklı kültürler ve yüzyıllar arasında ittifaklar kurar.”
Damarlarımızda egemenlik uğruna aslan gibi dövüşmüş nice cesur ırkın kanları akıyor. Burada, Avrupalı ırkların burgacında Ural-Altay kabilesi Thor ile Vodin’in onlara aşıladığı, Vahşi Savaşçılarının amansızca sergilediği mücadele ruhuyla İzlanda’dan göz koydukları Avrupa’nın, evet bir de Asya
ile Afrika’nın sahillerine taşıdılar, öyle ki oradaki halklar kurt adamların geldiğini düşündüler Eflaklarla Macarların bayrakları Hilal’in ayaklarının altında ezildiğinde halkının yaşadığı büyük utancın, Kassava’nın [Kosova] utancının
intikamı alındığı zaman; kirndi o Tuna’yı aşıp Türkleri kendi topraklarında yerden yere vurmuş kendi ırkımdan olan Voyvoda! Gerçekten bir Drakula olmalıydı
Gecenin geç saatleri. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyor. Uyku tutmadı bir türlü. Kütüphanemde dolaşıyorum, raflarından bir kitap çekip okuyorum. Duvarları yıkık hayaletlerle dolu, mazgallı siperlerdeki ve pencere kanatlarındaki çatlaklardan içeriye soğuk bir rüzgarın girdiği uzaklardaki bir şatoda yıllardır dünyaca tanınmış bir kont yaşar. Dünyayı ekseriyetle
kitaplardan öğrenmiş, kendinin de tarihteki yerinden emindir.
Bu aristokrat adam gurur duymaya hakkı olduğunu iddia eder çünkü.
14 Temmuz 1836 tarihli bir raporda, istiyorum ki, demişti, yoksul bir öğrenci de öğrenme merakını gidermede, akıl yürütmede, aynı kaynaklara başvurmada, en karmaşık araştırmayı yapmayı hayal etmede Birleşik Krallık’taki zengin öğrencilerle aynı olanaklara sahip olsun, kitaplara gelince, Hükümet’in bu açıdan bu öğrencilere en cömert ve sınırsız yardımı yapmak zorunda olduğunun altını çiziyorum.
Henüz yazılmamış olsalar bile okumaktan hoşlanacağımız kitaplar hayal edebilir, ulaşamayacak olsak bile sahip olmak
istediğimiz kitaplada dolu kütüphanelerin düşünü kurabiliriz, çünkü bir bir ilgi alanlarımızı, zaaflarımızın her birini yansıtan bir kütüphane düşlemek hoşumuza gider çeşitliliği ve karmaşıklığıyla tam anlamıyla nasıl bir okur olduğumuzu yansıtan bir kütüphane
Korku hikayelerine tutkun hangi okur H. P. Lovecraft’in yarattığı karanlık Ktulhu
destanının perili elkitabı Necronomicon’un bir kopyasını bulmayı hayal etmez? Lovecraft’e göre El Azif (kitabın özgün adı) Abdul Alhazret tarafından yak. 730 yıllarında Şam’da yazıldı. 950’de Necronomicon adıyla Theodoros Philetas’ın Yunanca’ya
çevirdiği kitabın biricik kopyası 1050’de Patrik Mikhail tarafından yakıldı.
Vicdan olmaksızın bilgi, der Gargantua oğluna,
ruhun malıvından başka bir şey değil.
Karanlık konuşmayı kışkırtır.
Aydınlık sessizliktir
Bazen bir kütüphanenin yok olmasına bilerek göz yumulur.
2003 Nisanında Bağdat’taki Ulusal Arşivler, Arkeoloji Müzesi ve Ulusal Kütüphane yağmalanıp çapullanırken Angio-Amerikan ordusu kılını kıpırdatmadı. Birkaç saat içinde insanlığın kayda geçmiş en erken tarihinin çoğu bilinmezliğe doğru sürüklenmişti.
Günlük yaygın okuma alışkanlıkları bile devam ediyordu.Bu ısrar onlara yönelik hayret ve dehşeti de artırıyordu: kabustan farksız böyle koşullar altında kadın ve erkeklerin hala Hugo’nun kahramanı Jean Valjean ile Tolstoy’un Nataşa’sını okumaları, çağdaş bir yazarın yeteneklerini tartışmaları ya da
bir kez daha Heine’m nameli dizelerini izlemeleri. Okuma ve onun ayinleri direniş eylemlerine dönüşmüştü; İtalyan psikolog Andrea Devoto’nun işaret ettiği gibi, her şey direniş olarak görülebilirdi, çünkü her şey yasaklanmıştı.
1943 eylülünde
Naziler Birkenau’daki kayın ormanında, Auschwitz bölgesinin uzantısı olarak, içinde çocuklara özel bir binanın, 31 numara da yer aldığı bir aile kampı kurdular. Sürgün edilen Yahudilerin öldürülmediğini dünyaya gösterecek bir kanıt olarak tasarlanmıştı. Oysa sınırdışı edilen diğer kurbanlarla aynı kaderi paylaşmadan önce altı ay daha yaşarnalarına izin veriliyordu. Sonunda propaganda amaçlı işlevini yerine getirmiş bulunan aile kampı hiç açılmamacasına kapatıldı
10 Mayıs 1933 gecesi Berlin Üniversitesi’nin hemen karşısında Unter den Linden’deki meydanda simgesel kitap yakma töreniyle birlikte kitaplar Nazilerin özel hedefi haline geldi. Daha beş ay bile geçmeden Hitler başbakan olmuş,Reich’ın yeni propaganda bakanı Dr. Joseph Goebbels tarafından Heinrich Mann, Stefan Zweig,Freud, Zola, Proust, Gide, Helen Keller ve H. G. Wells gibi yazarların kitaplarının herkesin önünde yakılmasının Alman halkına ruhunu yeniden ifade etme olanağı tanıdığı duyurulmuŞtu.
Sanatla geçindim kıt kanaat, aşkla beslendim,
Bir tek canlıya bile zarar vermedim
Peki Tanrım neden
Beni neden böyle ödüllendirdin?

Verdi, Tosca, II. Perde

Sonu gelmeyen kütüphane raflarından aşağı yola koyulurken şu ya da bu kitabı belli bir neden olmaksızın seçeriz: kapağı, başlığı, ismi yüzünden, birinin söylediği veya söylemediği bir söz nedeniyle, içimize öyle doğduğu, içimizden öyle geldiği için, yanlışlıkla, bu kitapta belli bir öykü ya da karakter veya bir ayrıntı bulabiliriz diye, bizim için yazıldığına inanmamız nedeniyle, bizim dışımızda herkes için yazıldığına inandığımız ve dışlanmamızın sebebini anlamak için, öğrenmek, gülrnek ya da kendimizi bilinmezler dünyasında kaybetmek istediğimiz için.
kitaplarımız lehimizde ya da aleyhimizde tanıklık edecek,
kitaplarımız şimdi ve önceden kim olduğumuzun aynası olacak,
kitaplarımız Hayat Kitabı’ndan bize verilen sayfaları kapsayacak .
Bizim dediğimiz kitaplarla yargılanacağız.
Akşam çöktüğünde, diye yazmıştı, eve döner ve çalışma odama girerim.Kapı eşiğinde çamurlu, terli, iş kıyafetlerimi çıkarır, saray ve malikane esvaplarımı giyerim, bu ağır giysilerle eski çağların antik sarayıarına adım atar ve onlar tarafından hoş karşılanırım, içeride yalnız benim olan yiyeceklerin tadına varırım, ben dünyaya bunun için gelmişim. Onlarla konuşma cüretini gösterir, eylemlerinin altında yatan nedenleri sorarım, insanca yanıt verirler bana. Ve dört saat boyunca dünyayı unuturum, ne sıkıntıları hatırlarım, ne de yoksulluktan korkarım, ölüm karşısında artık ürpermem: onların dünyasına dalarım.
Her Gün’ün içinde Şeytan’ın göremeyeceği bir An var,
Gözcü Dostları da göremez onu, ama Gayretkeşler bulur
Bu An’ı ve bulur bulmaz da çoğaltıdar
Doğru kullanılırsa Gün’ün her An’ı tazelenir bununla
Aşk, diyordu Sophokles, çocukların elindeki buz parçasına
benzer. Ben kitabın yaşadığını gösteren böyle yalın kanıtların
kitap yakanların düşlerine girdiğine inanırım.
Yucatanın başpiskoposu Diego de Landa
-Dindar ruhunda Tanrı’nın laneti
Şeytan’ın bütün resimlerine yasak getirdi
Günahları istifleyip hepsini tutuşturdu;
Ama takvimi saklama zahmetine katlandı
Şeytan onunla zamanı hesaplamasını öğretmişti onlara
Havva’nın günahından ta doksan milyon öncesine varan
Bir çetele tutmuştu zındıklar
Bu kadarı kafiydi: Mayaların kitapları yakıldı,
Ruhlar kurtarılmış, kendilerininki de bozulmadan kalmıştı.
Diego de Landa bakar hep cennetten
Tanrıya: Tanrı hiç bakmaz ondan yana.
Mayakovski şiirleri gibi hiç umulmadık hazineler bulmuştu.
Hiçbir tahta parçası kendine münasip yer dışında
Makul nemini muhafaza etmediğinden,
Yüksek hararete azıcık maruz kalınca,
Elinde değildir
Kurumayıp alev almamak veya yanmamak
Tıpkı birinin alıp da asla geri vermediği kalp misali
Gözyaşlarıyla yaşayıp alevler içinde yanarken
Artık evinden ve münasip yerinden uzak olduğundan,
Hangi rüzgardır ona ölümü getirmeyecek olan?
Okurların gücü onların bilgi toplama becerilerinden, düzene sokma ve kataloglama yeteneklerinden değil, okuduklarını yorumlama, ilişkilendirme ve dönüştürme yetisinden gelir
Bildiğimiz ama edinmediğimiz eski kitaplar yolumuza çıkar, kendilerini davet ettirir. Yenileri baştan çıkarıcı başlıkları ve büyüleyici kapaklarıyla her gün aklımız çelmeye çalışırlar.
Düzyazı yüksek sesle değil geceleri tek başınayken okunmak içindir,
Kütüphane sürekli büyüyen bir varlıktır; anlaşılan hiç yardımsız çoğalır, satın alma, çalma, ödünç alma, armağan verme,
ilişkilendirmeyle yer açma yoluyla, kitap türlerinin tamamlanmasını talep ederek kendi kendine ürer.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir