İçeriğe geç

Melekleri Ürkütmeden Kitap Alıntıları – Metin Karabaşoğlu

Metin Karabaşoğlu kitaplarından Melekleri Ürkütmeden kitap alıntıları sizlerle…

Melekleri Ürkütmeden Kitap Alıntıları

Güçlüye karşı sus-pus olup zayıfa dayılananların adalet ve hakkaniyetli gösterisi midemi bulandırıyor.
Hangi makam , statü , sosyal sınıf ve gelir grubunda olurlarsa olsunlar , onlardan iğreniyorum.
Gecekondu erkeğinin yaptığı yanlış hareket magandalık,
villa sahibi aynı hareketi yaptığında ‘ne rahat adam!’
Tesettürlü genç kızlar ‘kandırılmış ‘,
tesettürsüz genç kızların kendi özgür iradeleriyle verdiği karara saygı duymak gerek.
Biz başarmaya mecbur değiliz.
Gayret göstermeye mecburuz biz.
Başarı yüceltmez bizi, o Allah’tandır çünkü.
Bizi gayretimiz yüceltir.
Başaramasak bile
Emevi saltanatı sürerek yaşamaktansa , Ehli Beyt mahrumiyeti ve hüznüyle meydan-ı gadrden çekilmektir şiarımız..
Nefret, bir insanın başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir; ve iç dünyalarda en az eroinin bedende ve sinir sisteminde yaptığı tahribat kadar tahribata yol açmaktadır.
Hiç var olmayabilirdik.
Hiç olabilirdik.
Ama var edildik, varlığa buyur edildik, yokluktan ve hiçlikten ebediyyen azad ezildik.
Farkında mıyız dilimize ,gözümüze , kalbimize , ruhumuza değen bütün nimetlerin bu ‘varediliş’ nimetine bağlı olduğunun.
Farkında mıyız var edilişimizin bütün nimetlerin başı, şahı ve padişahı olduğunun ?
FRANSALI MÜSLÜMAN DÜŞÜNÜR Réne Guénon’a göre, yaşadığımız çağın en temel özelliği, ‘niceliğin egemenliği’dir.

Guénon’un Türkçesi İz Yayıncılık’ın ilk kitabı olarak neşredilen baş eseri niteliğindeki Niceliğin Egemenliği ve Çağın Alâmetleri, baştan sona, bu tema ekseninde gelişir.

Gündelik hayattaki sohbetlerden gazete sayfalarına ve televizyon ekranlarına kadar hemen her vesileyle, ‘niceliğin egemenliği’ bir vâkıa olarak kendisini açıkça belli ediyor zira.

İnsanların servetleriyle, şirketlerin cirolarıyla, gazetelerin tirajlarıyla, kitapların baskı sayılarıyla değerlendirildiği; hanımların eşlerinin kendilerine verdiği değeri yapabildikleri aylık harcama üzerinden ölçme alışkanlığı edindikleri bir çağ, ‘niceliğin egemenliği’nden başka neyi gösterir ki?

Öyle insanlar görürüz ki, doğruların yanında yanlış da yapa yapa kemale ermişlerdir. Yaptığı her yanlış, onu hem ‘olmaması gereken’i göstererek olması gerekene sevketmiş, hem de yanlış yapanı bir çırpıda silmeme, insanlara zaman tanıma gibi bir ahlâkı dünyasına yerleştirmiştir.
Ama arı su içer bal akıtır, yılan su içer zehir akıtır.
Aynı havayı soluyan, aynı sıkıntıyı yaşayan, aynı sevince ortak olan iki insandan biri dert küpü olur çıkar, diğeri deva küpü.
Biri şikayet üretir, öbürü çare.
Biri yük olur, öbürü yük taşır.
İç dünyalarda düğümlenir bütün iş.
Teessür ve ıztırap karşısında kalbden bir parça kopsa idi, ‘Bir genç dinsiz olmuş’ haberi karşısında o kalbin atom zerrâtı adedince param parça olması lâzım gelir.”

|Zübeyir Gündüzalp

Güçlüye karşı sus-pus olup, zayıfa dayılananların adalet ve hakkaniyet gösterisi midemi bulandırıyor.
İhtirası kabiliyetlerinden büyük olanlar, kabiliyetlerini büyütüp ihtirasını yok etmeye çalışanlardan nefret eder.
Ruhlarımız yara-bere içinde.
Geçmişten geriye kaç yalan izi, kaç haksızlık izi, kaç iftira izi, kaç aldatma izi kalmış her birimiz için.
Hepimizin yüreğinde bir düğüm.. Kördüğüm..
Müslümanın, müslümana yaptığı kötülükler
Yarınki dünya bugünkünden daha iyi bir dünya olabilecekse, yaşadığımız şu ülkede bugün yaşanan haksızlıklar yarın ortadan kalkabilecekse, işte bu ‘üzülebilenler’ sayesinde olacak.
Any mind capable of a real sorrow is capable of good.
-Gerçekten hüzün duyma kabiliyeti olan bir ruhun, iyiliğe de kabiliyeti vardır.-

|H. Beecher Stowe

Allah asla terk etmez .
Mühlet verir ama asla terk etmez.
Ahir zamana dair bir hadisinde,
Deccalin geldiği vakit yanında su ve ateş bulunur. Ancak halkın ateş olarak gördüğü sudur; su olarak gördüğü ise yakıcı bir ateştir. Sizden kim o güne ererse halkın ateş olarak gördüğüne düşmeye razı olsun. Çünkü o tatlı soğuk sudur.

Aydınlığa karanlık muamelesi yapılacak, karanlığın yolcuları aydınlık edebiyatı yapacaktır.
Gözleri hakikati görebilenlere körlük izafe edilecek, gözleri körleşmiş olanlar yol göstericilik edası takınacaktır.
Biz bu oyuna gelmeyeceğiz. Ateşe ateş, suya su, doğruya doğru,hakka hak,yalana yalan, zinaya haram diyeceğiz

Yargılayan, anlayamaz.
Yargı anlamı öldürür.
Hele bir de önyargılıysanız, gerçekleşen; anlamın taammüden katlidir.
İman edenler için o zaman gelmedi mi ki Allah’ın zikrine ve hak olarak indirilen Kur’an’a karşı kalbleri yumuşasın. ( Hadid,16)
Nerede o hikmet, yerine bilgiyi koyduğumuz
Nerede o bilgi, yerine malûmatı koyduğumuz
Nerede o malûmat, yerine veriyi koyduğumuz?

Oysa gerçekte veriden malûmat toplar, malûmatı işleyip bilgi çıkarır insan. Bilgiden de hikmet çıkarmalıdır.

Bizi gayretimiz yüceltir.
Başaramasak bile .
Hayır Allah hiç kimsenin ‘gazap memuru’ değildir.

Ama O, Kur’an’da beyan ettiği üzere rahmeti her şeyi kuşatmıştır.

Ve Hz. Peygamberin(as) haber verdiği üzere Rahmeti gazabını geçmiştir.

Ben kulumun zannı üzereyim. Yani, Kulum beni nasıl bilirse , Ben de ona öyle muamele ederim.

Onlarsa Rablerini hâşâ bir ‘gazap tanrısı’ olarak biliyorlar.
Hatta bir ‘gazap memuru’ olarak

İnsanı kâinatın bir özeti, bir ‘küçük âlem’ , bir mikrokozmoz olarak yaratan Rabbul Âlemin’in katında, haksız yere bir cana kıyan, bütün insanlığa kıymış gibi addedilmekteydi.
İhtilaf bu dünyanın gerçeğidir.
Hele ümmetin ihtilafı ki ancak rahmettir.
O halde aslolan, farklılığı gidermek değil; dünyada cennet, insanda melek görmek isteyen zihindeki yanlış kurguyu düzeltmektir.
Hayır;yitip giden ‘cemal-i sûret’ değildir. Yüzün güzelliği öylece kalsa bile, ‘hüsn-i sîret’in yokluğu, yani içteki o ruh kirlenmesi o zahirî güzelliğin ardında saldıran bir cehennem hissettirir. Yüz, kalbin aynasıdır çünkü.
Bir hadisin bildirdiği üzere, sûret-i Rahmân’da yaratılmış olup, Rahmân’ı Rahim’i en güzel sûrette tanıtır, bildirir halde var edilmiş yüzler
Başkaları için yaşayanlar, başkaları sayesinde yaşayanlar;
sorun olanlar çözüm olanlar;
ümit kıranlar ümit verenler;
dert üretenler deva üretenler;
şikayet edenler çare bulanlar
Her iki tarafın insanlarının yaşadığı dünya gerçekte aynı dünyadır. Soludukları hava, içtikleri su, yedikleri ekmek aynı
Ama arı su içer bal akıtır, yılan su içer zehir akıtır
Sorun olanlar, çözüm olanlar
Ümit kıranlar, ümit verenler
Dert üretenler, deva üretenler
Şikayet edenler, çare bulanlar

Aynı havayı soluyan, aynı sıkıntıyı yaşayan, aynı sevince ortak olan iki insandan biri dert küpü olur çıkar, diğeri deva küpü.
Biri şikayet üretir, öbürü çare.
Biri yük olur, öbürü yük taşır.
İç dünyalarında düğümlenir bütün iş..

Biz her zaman başarmaya mecbur değiliz.
Gayret göstermeye mecburuz biz.
Başarı yüceltmez bizi, gayretimiz yüceltir.
Başaramasak bile.
Gerçekten hüzün duyma kabiliyeti olan bir ruhun, iyiliğe de kabiliyeti vardır.
Nice ağızlar var ki, bir atom bombasından daha etkili radyoaktif serpintiler bırakıyor.
Halbuki Allah mühlet verir, ama asla terketmez.
Anladığım bir şey değil: Sabrı, hakkı ve merhameti tavsiye etmek mü’minlerin şiarı iken niceleri nefret zindanlarına nasıl suizan, gıybet, iftira taşıyabilir?
Anladığım bir şey değil: İnsan nasıl nefret zindanına ruhunu hapsedip nefretin zehriyle kendini beslemeye yeltenebilir?
Hepimizin yüreğinde bir düğüm Kördüğüm Müslümanın Müslümana yaptığı kötülükler.
Zaman olur, dışa dökemediğimiz nice duygu, nice hüzün, nice elem içimizde bir girdaba dönüşür, ne varımız varsa kendi içine alır, bize içinden çıkılmaz haller yaşatır.
Günler döndürülüyor, imtihan sürüyor, hayat devam ediyor
Müminler ise, ruhlarıyla O’nun güzel isimlerini teneffüste ihmale düşerlerse, “Acaba terk mi edildik?” korkusuna kapılır.
Halbuki, Allah mühlet verir, ama terk etmez.
“dünyadan nasibi az, namazdan nasibi fazla, insanlar içinde gizli kalmış ve kendisine iltifat edilmemiş mü’min”
Gerçekten hüzün duyma kabiliyeti olan bir ruhun, iyiliğe de kabiliyeti vardır.
Yuvalar bulmak, ama kafeslerden uzak durmak istiyor ruhum
İnsanlar ikiye ayrılırlar:
Başkaları için yaşayanlar, başkaları sayesinde yaşayanlar
Sorun olan insanlar, çözüm olan insanlar
Ümit kıranlar, Ümit verenler
Dert üretenler, deva üretenler
Şikayet edenler, çare bulanlar
Müslüman müslümana kötülük etmemeli
Müslüman kimseye kötülük etmemeli..
Kötü ortamı mazeret belleyip dönüşmemeli.
Bilakis, dönüştürmeli.
Ağaçlardan ders almalı.
Karbondioksit aldığı ortamdan bile oksijen üretmeli..
Ve ağaçlar misali, birbirine bakmalı, destek olmalı..
Orman olmalı..
Bizim zayıflığımızdan murad, tüketmeden edemeyen, satın almadan varoluşunu hissedemeyen, madde bağımlısı vaziyetimizdir.
Kapitalizm, aşılamaz bir sistem değildir; bilakis çok zayıftır, ama bizim zayıflığımız onu güçlü kılmaktadır.
Derya içinde olup derya bilmeyen.
Çocuk yüzleri, hele bebek yüzleri, cennetin yeryüzündeki izdüşümü veya habercisi gibidir.
Bir hadisin bildirdiği üzere, ‘sûret-i Rahmân’da yaratılmış olup, Rahmân-ı Rahîm’i en güzel sûrette tanıtır, bildirir halde var edilmiş yüzler
Nefret bağımlılıktır, sabır ise herşeydir.
Nefret, bir insanın başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir; ve iç dünyalarda en az eroinin bedende ve sinir sisteminde yaptığı tahribat kadar tahribata yol açmaktadır.
‘Ahlâk dinin kabıdır.’ / Hadis-i Şerif
Bir çocuğun varoluş karşısında duyduğu hayreti, sevinci, memnuniyeti ve coşkuyu
Var edene karşı şükran hissini
Biz büyüklerin varoluşun, var kılınışın, var edilmeye lâyık görülmenin kıymetini bilemeyişimizi de
Farkında mıyız dilimize, gözümüze, kalbimize, ruhumuza değen bütün nimetlerin bu ‘varediliş’ nimetine bağlı olduğunun?
Âlemlerin Rabbinin Kur’ân’ıyla bildirdiği üzere, günler döndürülür bu dünyada.
İmanla küfür, hidayetle dalâlet, iyiyle kötü, hayırla şer arasındaki o amansız mücadelede, inişler ve çıkışlar yaşanır sürekli.
Ağaç olmalı her insan
Ağaç gibi olabilmeli her mü’min.
Müslüman müslümana kötülük etmemeli
Ağaçlardan ders almalı.
Karbondioksit aldığı ortamlardan bile oksijen üretmeli
Ve ağaçlar misali, birbirine bakmalı, birbirine destek olmalı
Orman olmalı
Sorun olanlar, çözüm olanlar
Ümit kıranlar, ümit verenler
Dert üretenler, deva üretenler
Şikayet edenler, çare bulanlar

Aynı havayı soluyan, aynı sıkıntıyı yaşayan, aynı sevince ortak olan iki insandan biri dert küpü olur çıkar, diğeri deva küpü.
Biri şikayet üretir, öbürü çare.
Biri yük olur, öbürü yük taşır.
İç dünyalarında düğümlenir bütün iş..

İnsanlar ikiye ayrılırlar: başkalar için yaşayanlar, başkaları sayesinde yaşayanlar.
Benim gözümde sahabiler son derece büyük, o derece erişilmezdir ama
Lâkin, benim nazarımda onları öyle yapan, herşeyleri ile mükemmel oluşları değildir.
Onları büyük yapan da, fiziksel özellikleri veya zihinsel yetenekleri değil; bütün dünya tevhid gibi en büyük hakikatin ve Kur’ân gibi en hak sözün karşısında iken her türlü hesabı ve endişeyi aşıp hakka teslim olmalarını mümkün kılan imanlarıdır.
İçimdeki şeytanları kovayım derken melekleri ürkütmek istemiyorum.
Bu dünya cennet değildir, insanda melek değil.
Cihadın en büyüğü zalim sultana hakkı söylemektir
Güçlüye karşı sus-pus olup zayıfa dayılananların adalet ve hakkaniyet gösterisi midemi bulandırıyor
Çünki emn ü ye’sin vartasına düşmemek hikmetiyle havf u reca müvazenesinde, sabır ve şükürde bulunmak için kabz-bast haletleri, celal ve cemal tecellisinden intibah ehline gelmesi; ehl-i hakikatça medar-ı terakki bir düstur-u meşhurdur.”
Vakıa budur.
Yuvalar bulmak,ama kafeslerden uzak durmak istiyor ruhum
İçimdeki şeytanları kovayım derken,melekleri de ürkütmek istemiyorum.
Sonra da, bir ‘cesur’ edebiyatı almış başını gidiyor. Arsızlığa tavan yaptıranlara ‘cesur’ deniliyor artık. Birileri için ‘çok cesur’ deniliyorsa, çoğu zaman, Açıkça ahlâksızlık yapmaktan çekinmiyor anlamı kastediliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir