İçeriğe geç

Acil Gerçekdışılıkta Maceralar Kitap Alıntıları – Max Blecher

Max Blecher kitaplarından Acil Gerçekdışılıkta Maceralar kitap alıntıları sizlerle…

Acil Gerçekdışılıkta Maceralar Kitap Alıntıları

“Soluk soluğayım. Batıyorum. Ürperiyorum. Bitiyorum.”
-Percy Bysshe Shelley
Bir sonraki rüyamı görene kadar bu hayatı yaşayacağım.
Hayatın tamamı kusursuz bir tiyatrodur.
Ruhun belli derinliklerinde sıradan sözcüklerin hükmü yoktur.
Cesaretli ol! dedim kendi kendime,ama sözümü hemen geri aldım: Yalnızca tavşan yürekliler bir şey yaparken cesur davranmaya ihtiyaç duyarlar; güçlü,normal insanlar ne cesareti ne korkaklığı tanırlar.Sadece kapıları açarlar.
Bir ağaç gibi uysal ve görkemli.Aynen öyle:bir ağaç.Ciğerlerimi havayla doldurdum ve kafamın üzerindeki dallara sıcak, dostça bir selam yolladım.Ağaçta kaba ve basit bir şey vardı,yeni direncime kusursuzca uyan bir şey.Ağacın gövdesine hafifçe dokundum,sanki bir arkadaşın sırtını sıvazlıyordum.Arkadaşım ağaç!
Ruhun belli derinliklerinde sıradan sözcüklerin hükmü yoktur.
Demek geldin,” diyordu kaderin sesi, “geldin çünkü gelmek zorundaydın, çünkü kaçmak imkânsızdı.
Bedensel olanları dışında, açlığın ve susuzluğun belki başka biçimleri de vardır ve içimde bir şey kurtuluşu basit, şiddetli bir ağrıda arıyordu.
Birbirleriyle ciddi bir şekilde konuşan insanlara rastlamak beni çok şaşırtırdı. Herhangi bir şey hakkında ciddi bir şekilde konuşulamayacağını fark edememişler miydi? Herhangi bir şey ya da her şey hakkında?
Bu geyik muhabbetinde bulduğum şey, sıradanlığa gömülmenin giderek bıkkınlık veren hazzından daha fazlaydı; belirsiz bir özgürlük duygusuydu
Beni bir delinin varoluşundaki özgürlükten uzaklaştıran o güçlü ve aptalca geleneklerle yetiştirildiğimin, ne tür bir baskıcı ve akılcı eğitime maruz bırakıldığımın derin bir pişmanlıkla farkına varırken, kendi kendime, deli olmak ne harikulade, ne yüce bir şey derdim. Bu tür bir duyguyu yaşamayı başaramamış bir insanın dünyayı tüm görkemiyle asla anlayamayacağına inanıyorum.
Hayat sanki hüzünlü ve yapay bir performansın ortasında gözler önüne serilecekmiş gibi görünüyordu. Aslında, donuk bir dünyanın sıkıcı görüntüsünden kurtulmanın tek çıkar yolu, onu tumturaklı ve modası geçmiş bir tiyatro olarak görmekti.
Ruhun belli derinliklerinde sıradan sözcüklerin hükmü yoktur.
Duvardaki sabit bir noktaya gözlerimi dikip bakarken, zaman zaman kim ya da nerede olduğumu artık bilmediğim hissine kapılırım. Böyle zamanlarda yaşadığım deneyim, uzaktan bakınca kimliğimi yitirdiğim duygusudur: Bir an için tamamen bir yabancıya dönüştüğümü duyumsarım; bu soyut karakter ile gerçek benliğim, sahici olan için aynı güçle yarışırlar.
Hayatın tamamı kusursuz bir tiyatrodur.
Dünyadaki hiçbir şey olumlu bir sonuca ulaşamayacaktı; herhangi bir şeyi başarmak mümkün degildi. Nesnelerin vahşeti bile doğal akışını sürdürüyordu. Dogal ya da doğaüstü dünyada algılanabilen her şeyin kusurlu olduğu düşüncesinin içimde biçimlenmesinin nedeni buydu.
Fazlasıyla rahatsız edici olsa da, etrafımda gördüğüm dünyada yaşadığımı kabul etmek zorunda kaldım; bunun için yapacak bir şey yoktu.
Ruhun belli derinliklerinde sıradan sözcüklerin hükmü yoktur.
Hayatın tamamı kusursuz bir tiyatrodur.
Fazlasıyla rahatsız edici olsa da, etrafımda gördüğüm dünyada yaşadığımı kabul etmek zorunda kaldım ; bunun için yapacak bir şey yoktu.
Çevremdeki, sırlarının içine sımsıkı kapatılmış ve nesnelerin zorbalığından yalıtılmış insanlara imrenmişimdir.
Her yalnızlığın, bir önceki yalnızlıktan daha saf ve daha gelişkin bir doğası vardır.
Kendimizi kesinlikle hiçbir şey yapamayan, kesinlikle hiçbir şey başaramayan birisi gibi gördüğümüzde kapıldığımız türden tarifsiz bir karamsarlığa yenik düşmüştüm. Karanlığın içinde sokaklarda koşmaya başladım, bazı su birikintilerinin üstünden sıçrıyordum, bazılarında ise kendimi dizlerime kadar suya gömülmüş buluyordum. İlk başta içim umutsuzlukla doluyor ve kafamı ağaçlara çarpmış gibi hissediyordum, ama bir an sonra, sakinleştiren ve teselli eden düşünce geri geliyordu. Artık ne yapacağımı biliyordum: Hiçbir şey eskisi gibi olamayacağına göre, defteri kapatmalıydım. Geride ne bırakıyordum? Hafif bir yağmurda çirkin bir dünya.
Çevremi saran şu mutlak gerçeklik beni dipe çekiyor, batırmak istiyor.
Şimdi gerçeklik ile boğuşuyordum. Çığlık atıyorum, uyandırılmak için yalvarıyorum, başka bir hayata, gerçek hayatıma uyanmak için yalvarıyorum.
Aniden, kafamın sanki kafatasımın içine tıkıldığını ve orada tutsak tutulduğunu hissettim. Acı bir esaret.
I would suddenly findy own life the life of the person standing in flesh and blood outside the display case,indifferent and insignificant, just as the living person inside the display case regarded the travels of his photographic self from town to town as absurd.
Beni bir delinin varoluşundaki özgürlükten özgürlükten uzaklaştıran o güçlü ve aptalca geleneklerle yetiştirildiğimin, ne tür bir baskıcı ve akılcı eğitime maruz bırakıldığımın derin bir pişmanlıkla farkına varırken, kendi kendime, deli olmak ne harikulade, ne yüce bir şey derdim. Bu tür bir duyguyu yaşamayı başaramamış bir insanın dünyayı tüm görkemiyle asla anlayamayacağına inanıyorum.
Hayatın tamamı kusursuz bir tiyatrodur.
Boşunalık, bir sıvının her yöne yayılması gibi, dünyanın tüm boşluklarını doldurdu ve üzerimdeki, sonsuza dek kusursuz, saçma ve anlaşılmaz gökyüzü, kendi kederli rengine büründü.
Ruhun belli derinliklerinde sıradan sözcüklerin hükmü yoktur.
“ Ahlaksızlık, herhangi bir sözlü iletişimden daha büyük ve doğrudan bir suç ortaklığı içerir.”
“ Hayatın tamamı kusursuz bir tiyatrodur.”
“ Ruhun belli derinliklerinde sıradan sözcüklerin hükmü yoktur.”
“ Belirsizliğe karşı verdiğim mücadelenin artık bir adı yoktur; kalan tek şey, derinliklerinde hiçbir şey bulamadığım basit bir pişmanlıktır.”
“ Kişiliğimin içeriği tenimin altındadır.”
Çevremi saran şu mutlak gerçeklik beni dibe çekiyor,batırmak istiyor.Beni kim uyandıracak?Hep böyleydi.Hep.Hep.
Rüyam,bedenimin ve ondaki uyku halimin üzerine ince bir ten gibi gerilip yayılır.
Bu senin hayatın,başka hiçbir şey değil.
Aniden,kafamın sanki kafatasımın içine tıkıldığını ve orada tutsak tutulduğunu hissettim.Acı bir esaret.
Tamamen tükenmiş olabilirdim.
eksiksiz tek bir mutluluk anı,evreni durma noktasına getirebilirdi.
Geride ne bırakıyordum?Hafif bir yağmurda çirkin bir dünya.
Geldin çünkü gelmek zorundaydın,çünkü kaçmak imkansızdı.
Bana gelince,içimde neler olup bittiğini o zamanlar bilmiyordum.
Aşkın en derin,en karanlık bölgelerine ulaşmıştı;tam bir cinsellik çığlığıydı.
Hayatta tek bir yüce arzum kaldı:Bir balmumu heykel müzesini yanarken görmek,balmumu bedenlerin pul pul dökülüp yavaşça erimelerini izlemek;cam muhafazadaki gelinin güzelim sarı bacakları kıvrılıp dönmeye başladığı,tam da gerçek bir alev gelinin cinsiyetiyle diğer heykeller arasında yükseldiği anda,oraya kök salmış gibi durup olup biteni seyretmek.
Duvardaki sabit bir noktaya gözlerimi dikip bakarken, zaman zaman kim ya da nerede olduğumu artık bilmediğim hissine kapılırım.Böyle zamanlarda yaşadığım deneyim, uzaktan bakınca kimliğimi yitirdiğim duygusudur.
Her yalnızlığın, bir önceki yalnızlıktan daha saf ve daha gelişkin bir doğası vardır.Sürgün edilmiş insanlar daha açık ve daha yürekten, gecenin derinliğinde anımsanan bir rüya gibi duru ve yumuşak bir melankoli hissederler.Bu bana hâlâ, çocukluk krizlerimin belli belirsiz hüzünlü gizemini ve büyüsünü anımsatır.
Sanki benim dışımda herkese çok tanıdık gelen bir dünyada yaşıyordum.
Böylece,tedirgin edici birkaç an boyunca, yalnızlığıma sırf acı verici ve eksiksiz bir şekilde geri dönebilmek için,varoluşumun tüm kesinliklerine ve tüm kuşkularına nüfuz ederim.
Ne zaman yağmur yağsa,suyun akış yolu üzerindeki taşlara dokunmamaya özen gösterirdim.Suyun etkinliğine bir şey katmamak ve temel güçlerini engelsizce yerine getirmesine olanak tanımak için böyle yapardım.
Anlaşılmaz bir duyguya kapılmıştım:
dünyadaki hiçbir şey olumlu bir sonuca ulaşamayacaktı;herhangi bir şeyi başarmak mümkün değildi.
Soluk soluğayım.
Batıyorum.
Ürperiyorum.
Bitiyorum.
Ruhun belli derinliklerinde sıradan sözcüklerin hükmü yoktur.
Ahlaksızlık, herhangi bir sözlü iletişimden daha büyük ve doğrudan bir suç ortaklığı içerir.
Hayatın tamamı kusursuz bir tiyatrodur.
Duvardaki sabit bir noktaya gözlerime dikip bakarken, zaman zaman kim ya da nerede olduğumu artık bilmediğim hissine kapılırım. Böyle zamanlarda yaşadığım deneyim, uzaktan bakınca kimliğimi yitirdiğim duygusudur: bir an için tamamen bir yabancıya dönüştüğümü duyumsarım; Bu soyut karakteri ile gerçek benliğim, sahici olan için aynı güçle yarışırlar.
Ruhun belli derinliklerinde sıradan sözcüklerin hükmü yoktur.
Boğuşuyorum. Çığlık atıyorum. Sarsılıyorum. Beni kim uyandıracak?
Çevremi saran şu mutlak gerçeklik beni dibe çekiyor, batırmak istiyor. Beni kim uyandıracak? Hep böyleydi. Hep. Hep.
Aniden, kafamın sanki kafatasımın içine tıkıldığını ve orada tutsak tutulduğunu hissettim. Acı bir esaret.
Aslında, donuk bir dünyanın sıkıcı görüntüsünden kurtulmanın tek çıkar yolu , onu tumturaklı ve modası geçmiş bir tiyatro olarak görmekti.
Sessizlik korkunçtu, bana çok güçlü gelen ve bir çığlığı biçimlendiren bir sessizlikti.
Anlaşılmaz bir duyguya kapılmıştım: Dünyadaki hiçbir şey olumlu bir sonuca ulaşamayacaktı; herhangi bir şeyi başarmak mümkün değildi.
Fazlasıyla rahatsız edici olsa da, etrafımda gördüğüm dünyada yaşadığımı kabul etmek zorunda kaldım; bunun için yapacak bir şey yoktu.
Ruhun belli derinliklerinde sıradan sözcüklerin hükmü yoktur.
Böylesi acımasız bir kesinliğe karşı ne yapabilirdim?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir