İçeriğe geç

Mecnun Kelebekler Kitap Alıntıları – Sibel K. Türker

Sibel K. Türker kitaplarından Mecnun Kelebekler kitap alıntıları sizlerle…

Mecnun Kelebekler Kitap Alıntıları

.
Hayal kırıklığı yaşayacaklardı, yaşasınlardı. Hayal kırıklığı öldürmezdi ya adamı.
Düşünmeksizin düşünme eylemi boşluğun kendisiydi. İnsan orada bir şey bulmamaya alışırdı. Göğe kaçan balonlar gibi olur uçar da uçardı.
Hayat sadeleşmeli, diye düşündü İsmet ağzına naneli bir sakız atarken. İki kere iki dört demek için sadeleşmeli biraz. Yoksa iki iki değilken, dördün de dört olacağına nasıl emin olabiliriz ki?
İnsan acımasız bir düzenin içinde yaşardı. Bu düzen çelişkiler ve acılar doğururdu da doğururdu.
Hep en karmaşık makine olan insanın peşinde mutsuz oldun. Eh, o zaman da anafikiri kaybettin. Oysa ana fikir bir serçe
Yoksa kader denilen şey bir karşıdevrim miydi? İnsana dair değil de insana rağmen bir tutumu mu vardı? Kader insanı alır sürgüne gönderir, çöllere atar, hapislere tıkardı. Hep de muhalif insanları ne hikmetse. Sıradan adamı pamuklara sarar yatırır, biraz kafası çalışanı da alır maceradan maceraya, sefillikten sefilliğe atardı.
Bir ülkenin dünya üzerindeki itibarı merhameti ile ölçülür
İnsanların sırları olurdu, olmalıydı değil mi? Kim iddia edebilirdi bir sırrı olmadığını şu dünyada? Şeffaflık devlette olmalıydı, insanda değil. İnsanın sırrı, kutsalıydı da
Derdi olmayanın dermanı, merhemi de olmaz…
Arzu zamanın kapanında, bir daha yaşanamayacak ve henüz yaşanmamış zamanın açmazında ele geçirilemeyecek şeydi.
Dertli insanlar nedense gülümserdi dertlerinden az biraz utanarak.
Bütün Devrimler Öldürür Aşk Hariç!
İnsan gördüğünü sandığı şeyleri görmüyor, görmediği şeyler de hakikat…
Aşk hem ümit hem de dertti.
Hayatın yükünü ayaklar mı, yürek mi çekerdi acaba? Akılsız başın cezasını ayaklar çekerdi de, akılsız hayatların cezasını elbet yürekler göğüslenirdi.
Hiçbir şey düşünmemeyi düşünmek düşüncelerin en beteri, en yorucusuydu.
Seyretmek hüküm vermenin bir önkoşulu olduğu kadar, amaçsızca eğleşmenin de diğer adıydı.
Süreyya sen benim yarımdın. Seni görünce ortadan ikiye bölündüm ben ama inan canım hiç yanmadı. Böyle güzel parçalanma mı olur? Olurmuş meğer. Neredeyse Allah’ın bizi buraya bir yarım ruhla gönderdiğine inanacağım. Parçalanma ama bir de tamamlanma var. Akıl alır iş değil şu ask.
Yağmuru severdi, biri onun için onun yerine ağlıyormuş gibi gelirdi ona. Biri onun için üzülüyormuş ve herkesi üzüyormuş gibi gelirdi. Tek başına ağlayanlar kimsenin umrunda olmazdı da, yağmur herkesi, kedileri bile ilgilendirirdi.
Kaidesine oturmuş muntazam bir heykel gibi dikilen muma gülümseyerek baktı. Bu mum güzeldi, dikti. Hepsi böyle olmuyordu, yanarken, acı çekmiş insanlar gibi sırtları eğiliyor, çarpılıp yamuklaşıyorlardı. Bazı mumlar, bazı insanlar gibi dirençli değildi. Böylelerinin ışıkları da olmuyordu tam. Eğik gölgeler yaratıyorlar, korkuya, daha çok korkuya zemin hazırlıyorlardı.
Hem neden, neden kimse onu aramıyordu ki? Demek ki hayatları yolundaydı herkesin, kimse kendisine ihtiyaç duymuyordu.
İsterse alem bitsin, çöksündü. Aşıktı, uyuyacaktı uzun uzun. Unutmaya yatacaktı.
Şu akıl da cıva gibi bir şeydi. Durmuyor, dinlenmiyor, dağılıp saçılıyor, ele de geçmiyordu.
Yoksa kader denilen şey bir karşıdevrim miydi? İnsana dair değil de insana rağmen bir tutumu mu vardı? Kader insanı alır sürgüne gönderir, çöllere atar, hapislere tıkardı. Hep de muhalif insanları ne hikmetse. Sıradan adamı pamuklara sarar yatırır, biraz kafası çalışanı da alır maceradan maceraya, sefillikten sefilliğe atardı.
Düşünmeksizin düşünme eylemi boşluğun kendisiydi.
Insan bir şeye sonunu getirmek için başlar.
Insan acımasız bir düzenin içinde yaşardı. Bu düzen çelişkiler ve acılar doğururdu da doğururdu.
Hep en karmaşık makine olan insanın peşinde mutsuz oldum.
Seyretmek hüküm vermenin bir ön koşulu olduğu kadar, amaçsızca eğleşmenin de diğer adıydı.
Kavgalar Küçülmez hiç, hep büyürler
İnsan gördüğünü sandığı şeyleri görmüyor, görmediği şeyler de hakikat bence.
Dünyanın içinde kıpır kıpırdı her şey. Birbirine karşıydı. Bu karşıt hareketlerin sonsuz dalgasından dönüyordu başı.
Yaratan bunu hiç mi düşünmemiști? İstese kolay çözümler üretebilecekken ne acı şeyler yapıyordu bizlere. Neden? Zamanı veriyor ve geri alıyordu sonra. Kredi veren bir banka gibi. Faizler hayatın acılarıydı
Kaderimmiș bu benim* diyen adamdan tiksinirdi Ismet. Ulan Stalin’i sev ama kaderi sevip de kabullenme be! Kader bir kendini bilmez tiranın insan üstündeki oyunudur, boş ve ölümcül tutkularının hakimiyetidir.
çok yaşamakla neyi öğreniyorduk ki? Tecrübe ancak ölmemeyi sağlarsa tecrübeydi.
Doğum ilkesiyle ilk kez karşılaşmış gibi şaşkındı Fakat bunca devinim, sonra ölmek, sonra çılgınca yeniden devinim Bütün bunlar ne içindi?
Belki de işlerine bencilce ruhunu kattığından böyle oluyordu. Oysaki kendi ruhu Sahici olan her şeye aldanıyordu, yolunda sessiz sedasız yürümeyi severek. Ve aldanarak yürüyordu.
Hiçbir şey düşünmemeyi düşünmek düşüncelerin en beteri, en yorucusuydu.
Bundan daha fazla ağlayamam.
Filiz düşünüyordu. Sabahtan beridir toplamadığı yatağının içinde bir sigara yakmış, sanki o sabah her şeyi düşünmek mümkünmüş gibi Fakat her şeyi düşünmek istedikçe hiçbir şey düşünmediğini anlamak onu bitiriyor, sıkıntıyla bir sigara, bir sigara daha yakıyordu. 
Hep en karmaşık makine olan insanın peşinde mutsuz oldun.
Kader bir kendini bilmez tanrının insan üstündeki oyunudur, boş ve ölümcül tutkuların hakimiyetidir, kirli bir oyun olan kaderi kabullenme eşek herif.
Yoksa kader denilen şey bir karşı devrim miydi? İnsana dair değilde insana rağmen bir tutumu mu vardı? Bu kadar insana alır sürgüne gönderir, çöllere atar, hapislere çıkardı. Hep de maarifi insanları ne hikmetse. Sıradan adamı pamuklara sarar yatırır, biraz kafası çalışanı da alır maceradan maceraya, sertlikten sefilliğe atardı.
Kavgalar
Küçülmez hiç, hep büyürler .
Eşyalar ne denli saklıyorlardi sırları, ne hakikatleri vardı ne de tersine yalanları.
Özeldi ölüm, kahretsin ki hediye verilen bir pırlanta yüzük kadar özeldi.
Bu düşünme hastalığı yüzünden kafasını kesmek istiyordu bazen.
Yanlış umutlar dünyanın en iğrenç en aşağılık şeyleridir.
Yoksa kader denilen şey bir karşıdevrim miydi? İnsana dair değil de insana rağmen bir tutumu mu vardı? Kader insanı alır sürgüne gönderir, çöllere atar, hapislere tıkardı.
Kapıyı elbette açmamıştı. Yok gibi davranmıştı. Bu bir tanrı davranışıydı.
Bir evde çaydanlık kaynıyorsa yine de bazı şeyler yolunda demekti.
Evet, artık karanlıktan hoşlanıyordu. Mezarını sevmiş ölüler denli hoşlanıyordu karanlıktan. Karanlık, sabit bir fikir gibi, üzerinde durdukça büyüyor, sessizleşiyordu. Emek istiyordu bir bakıma.
Düşünmeksizin düşünme eylemi boşluğun kendisiydi. İnsan orada bir şey bulmamaya alışırdı.
Herkes şu kısıtlı ve belki de kısa hayatlarında hiçbir şeyi çözmeden göçüp gitmiyor mu?
Körse de duyguları körleşmemisti ya.
İnsanlar kendileri olmaktan ötekini öldürerek çıkıveriyorlardı demek. Bu bir kanlı devrim olabilir miydi?
İnsanın kalbi kırmızı bir pompa , cıvık bir makineydi. Bütün o şairane duygular , ince , tülden sözler ve renkler kalbin içinden geçerken çiğleşiyordu. Kırmızılaşıyordu her şey. Ve kırmızı asla sanatsal olamazdı.
Şeker gibi emiliyor, limon gibi sıkılıyorum.
Güzelce delirmişti sakin, tasasız.
Zamanın ruhu değil, öfkesi vardı zaten. Koyun gibi güdülen gençlerin içlerinde sakladıkları bomba.Hepsi dinamitlerle sarılmıştı.
Benim için hayattaki en manevi şey gökteki buluttur.
İnsan gördüğünü sandığı şeyleri görmüyor, görmediği şeyler de hakikat.
Sanki kırpılmış , tamamı verilmemiş bir güzellikti.Sanki büyük bir parçası alıkonulmuştu.
Ev denen dev horul horul uyuyordu.
Bu ülkede kocasından nefret etmeyen bir kadın tahayyül edilebilir miydi ki?
İşçisin sen işçi kal.
Toplumcu ol, gerçekçi ol, insancıl ol.
Gam ve sigara ayrılmaz ikiliydi.Kendisi eskiden ne üşengeç ne düşüngeç , ne
Hayatın anlamı bir geri zekalıda yatar.
Hayat sadeleştirilmeli.İki kere iki dört demek için sadeleştirilmeli biraz. Yoksa iki iki değilken, dördün de dört olacağına nasıl emin olabiliriz ki?
İnsanlar akan, tüten , yanan şeyleri görmeyi severler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir