İçeriğe geç

Ölüm ve Ölmek Üzerine Kitap Alıntıları – Elisabeth Kübler-Ross

Elisabeth Kübler-Ross kitaplarından Ölüm ve Ölmek Üzerine kitap alıntıları sizlerle…

Ölüm ve Ölmek Üzerine Kitap Alıntıları

Yani, herkes benden kim olmamı istediyse, o oldum. Artık bunu yapmıyorum. Artık beni kabullenmeyi öğrenmeleri gerekiyor. Bazen bunu dayatıyorum, bazen de sessizce bekliyorum.
Ama şimdi kendi inancıma sahibim, bir başkasının teorilerine değil. Artık inanç ve güvenin ne olduğunu gerçekten anlayabiliyorum. Eskiden hep daha iyi anlama çabasındaydım.
yalnız kalmaya ihtiyacım olduğu anlar da var. Demek istediğim bu değil. Ama yalnız olduğumda terk edildiğimi hissedersem kendime yardımcı olamıyorum. Başkalarına ihtiyaç duymayacak kadar kendime yeterli olmalıyım.
Görüyorsunuz ya, insanlara verecek bir şeyim yoksa, beni terk ediyorlar. İnsanlara sürekli vermem gerekiyor ama benim de ihtiyacım olduğunu anlamıyorlar.
Hasta: Ağladığımda ya da moralim bozuk olduğunda, kendimi düşünmeyi bırakmam gerektiğini biliyorum; ister acı çekiyor olayım ister olmayayım, bir başkasını düşünmeli ve o kişiye konsantre olmalıyım. O zaman kendi sorunlarımı unutabiliyorum.
Doktor: Bunu yapamadığınızda ne oluyor?
Hasta: O zaman, o zaman insanlara ihtiyaç duyuyorum ama gelmiyorlar.
Diğer konu da acı. Ölecekseniz, bu acı, can çekişme ya da yalnızlık duymadan gerçekleşsin istiyorsunuz.
Dünyayı yanlış okuyoruz ve bizi aldattığını söylüyoruz.
Güneşe sürekli bakamayız, ölümle de her an yüz yüze gelemeyiz.
Belki de sorulması gereken soru şudur: Daha mı insanlaşıyoruz, yoksa insanlığımızı mı kaybediyoruz?
Ölüm hâlâ korku uyandıran bir olgudur ve her ne kadar birçok şekilde onu kontrol edebildiğimizi düşünsek de, ölüm korkusu evrensel bir korkudur. Değişen; ölümle, ölmekle ve ölen hastalarımızla başa çıkma, ele alma şeklimizdir.
Yaşlandıkça ve her zaman daim olan varlığımızın o kadar da daim olmadığını ve en güçlü arzularımızın imkânsızı gerçekleştirme gücüne sahip olmadığını anlamaya başladığımızda, sevdiğimiz birinin ölümüne dair duyduğumuz korku da suçluluk duygusu da azalır. Korku azalır ama asla tamamen ortadan kalkmaz. Hastane koridorlarında ve yakınlarını kaybetmiş insanlarda bıraktığı izler görülebilir.
Söze dökülmeyen ama hissedilmesi, tecrübe edilmesi, görülmesi gereken ve kelimelere aktarılması neredeyse imkânsız olan ne kadar çok şey var!
Tanıdığım en güzel insanlar yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar
Tanıdığım en güzel insanlar yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar, onlar oluşurlar.
Tanıdığım en güzel insanlar yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar
Canınız yanarken kimse içinizi ısıtamaz.
Ölümün kendisinin hasta için bir sorun olmadığım öğrendik; korktukları şey beraberinde getirdiği umutsuzluk, çaresizlik ve izolasyon duyguları nedeniyle, ölüm sürecidir.
Ölüm de doğum kadar aittir yaşama.
Ayağın kalkışıyla bitmez yürüyüş, inmesi de gerek.
TAGORE,
Avare Kuşlar, CCLXVII
Engeller ve korkuların büyük olduğu yerde, ihtiyaç da aynı ölçüde büyür.
ölümcül hastaların da bakıma ihtiyacı olduğunu, yapabilecekleri fazla şey olmamasına rağmen en azından fiziksel olarak rahat ettirilebileceklerini
“İşe yaradığım sürece, yaşarım,”
Ödünç alınmış bir zamanı yaşar gibi hissetmiyorum,
Yüzünüz gülüyor ama derinlerde acı ve keder seziyorum.
Ölüm hakkında düşünmüyorum. Yaşam hakkında düşünüyorum.
İnsanlar bebek bekleyen birinden bahsederken nasıl tereddüt etmiyorsa, hayatın olağan bir parçası olarak ölümden de bahsedebilmelidir.
Belki de, çalışıp çabaladıktan, mutlu olup acı çektikten sonra, hayatımızın son günlerinde de başladığımız noktaya geri dönüyor olabiliriz; böylece çember tamamlanmış olur.
ve onun en önemli arzusunu unutmamaya çalıştı: Son güne kadar saygın bir şekilde yaşamak.
hiçbir umut kapısı bırakmadan ölümü kabullenmek insanın doğasında yoktur.
Odadan ayrılmadan önce bana “Sizi hayatım boyunca unutmayacağım,” dedi. İkimiz de bunun uzun bir süre olmadığını biliyorduk ama artık bunun pek önemi yoktu.
Hasta: Ölüm. Değerli bir faaliyetin sona ermesi.
Anneler hastalandığında, küçük olan çocuklar dışarıda yemek zorunda kalabiliyor ki, bu da hastanın suçluluk duygusunu ve üzüntüsünü artırıyor.
Dünya sökün edip gelir hüznün müziğini yapan yüreğin titreşen telleri üstüne.
TAGORE, Avare Kuşlar, XLIV
ve zayıf düştüğünde artık bu duruma gülümseyerek bakamayacak bir hale gelir. Duygusuzluğunun, metanetinin ya da öfkesinin yerini büyük bir kayıp duygusu alır. Bu kaybın pek çok çehresi olabilir
Tanıdığım en güzel insanlar yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar.
Tanıdığım en güzel insanlar yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlar. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar
Dünya sökün edip gelir hüznün müziğini yapan yüreğin titreşen telleri üstüne.
TAGORE, Avare Kuşlar, XLIV
Oduncunun baltası ağaçtan sapını istedi.
Ağaç da verdi.
TAGORE, Avare Kuşlar, LXXI
*Doktor: Evet. Neden yalnızlık sizin için bu kadar korkutucu?
*Hasta: O kadar da korkutucu olduğunu sanmıyorum çünkü yalnız kalmaya ihtiyacım olduğu anlar da var. Demek istediğim bu değil. Ama yalnız olduğumda terk edildiğimi hissedersem kendime yardımcı olamıyorum.
herkes benden kim olmamı istediyse, o oldum. Artık bunu yapmıyorum. Artık beni kabullenmeyi öğrenmeleri gerekiyor. Bazen bunu dayatıyorum, bazen de sessizce bekliyorum.
Rahip: Yani hiç yanınızda olmadılar mı? Onlara ihtiyaç duyduğunuzda?
Hasta: Yalnızca biraz. Söylediğim gibi, hasta olduğunuzda sizden uzak dururlar. Yanıt veremediğiniz için konuşmak istemediğinizi düşünürler; oysa yalnızca yanınızda otursalar, yalnızlık çekmezsiniz. Bunlar sıradan ziyaretler olabilir. Yalnızca sizinle oturup dua etse, siz konuşamadığınız için sizin yerinize duayı mırıldansa Anlamlı bir şeyi hatırlamış olursunuz. Görüyorsunuz ya, insanlara verecek bir şeyim yoksa, beni terk ediyorlar.
tanıdığım en güzel insanlar yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar.
tanıdığım en güzel insanlar yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar.
Dünyayı yanlış okuyoruz ve bizi aldattığını söylüyoruz.
TAGORE, Avare Kuşlar, LXXV
İnsan kendine karşı bariyer kurar.
TAGORE, Avare Kuşlar, LXXIX
Bir hastayla böylesi acı veren bir haberi(ölümcül hastalığa sahip olma) paylaşmak, bir sanattır. Ne kadar basit bir şekilde yapılırsa, hasta için de kabullenmesi o kadar kolay olur; o an ‘duymak’ istemese bile, sonradan durumunun bilincine varacaktır.
Sanırım hayatta gerçekten karşımıza çıkmadan evvel, ölüm ve ölmek üzerine ara sıra düşünmeyi alışkanlık haline getirmeliyiz.
insan bu dünyadaki hayatının sonuna bakmaya istekli değildir ve kendi ölümünü çok nadir ve gönülsüzce tasavvur eder. Bu bilince varmasına neden olacak durumlardan biri ölümcül bir hastalığa yakalanmaktır.
bu sorunun(ölümcül bir hastalığa sahip olma) asla gerçek bir ikilem yaratmaması gerektiğine inanıyorum. Soru ‘söylemeli miyiz?’ değil, ‘bunu hastamla nasıl paylaşırım?’ olmalıdır.
Hem hastanın hem de kendimizin güçlü ve zayıf noktalarını inceliyoruz; hastanın kalan zamanını daha rahat geçirmesine yardımcı olacağını umduğumuz bazı yaklaşımlar öneriyoruz.
”Başka bir hasta şöyle de diyebilir: “Gerçekten de yaşlı ve ölmekte olan bir kadınla konuşmak istiyor musunuz? Ne de olsa siz genç ve sağlıklısınız!”
Geçmişe bakıp, eski kültürler ve halkları araştırdığımızda, ölümün insan için her daim tatsız olduğunu ve muhtemelen de öyle kalacağını görürüz. Bir psikiyatrın bakış açısıyla bu anlaşılabilir bir durumdur ve belki de en iyi, bilinçaltımızda kendi ölümümüzü asla kabullenemeyişimiz bilgisi ile açıklanabilir. Bilinçaltımızda bu dünyadaki hayatımızın bir sonu olduğunu tasavvur etmek kabul edilebilir değildir ve eğer hayatımız sona erecekse, bu son her zaman dışarıdan, başka birinin kötü niyetli bir müdahalesine atfedilir. Yani bilinçaltımızda ancak öldürülebiliriz; doğal nedenlerle ya da yaşlılık nedeniyle ölmek akıl almaz bir durumdur. Bu nedenle, ölüm kötü bir eylemle, korkutucu bir olayla, intikam ve cezalandırma gerektiren bir davranışla ilişkilendirilir.
Hastalardan bizim öğretmenimiz olmalarını istedik; bu sayede tüm endişeleri, korkuları ve umutlarıyla, hayatın son aşamalarına dair daha çok şey öğrenebilecektik.
Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar.
Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş romantik ve anarşist olan insanlardır..

Bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendine has takdir, direniş, duyarlılık ve anlayışla; şefkat, nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar..
Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar..

Dünya sökün edip gelir hüznün müziğini yapan yüreğin titreşen telleri üstüne.
Dünyayı yanlış okuyoruz ve bizi aldattığını söylüyoruz.
Ama yaşamak her şey değildir. Hayatın kalitesi de önemlidir.
Savaş belki de ölümle yüzleşme, onu yenme ve ona hükmetme gereksiniminden başka bir şey değildir.
Tanıdığım en güzel insanlar yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi, kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş insanlardır. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar
ölümün nihailiğini bir ümit kapısı bırakmadan kabullenmek insanın doğasında yoktur.
gerçekten hasta olmayan ama yaşla­rından ya da ölen bir kişinin kaybıyla başa çıkamadıkları için acı çeken ve kendi fiziki ya da duygusal rahatsızlıklarını ölen kişilere karşı duydukları öfkeyi bastırmak için kullanan kişile­rin de bu tür söyleşilerden faydalanabileceğini göstermektedir. Bu yaşlı adam, ‘kendini affettirme şansı’ olmadan ölen kişiye karşı beslediği kötü duyguların cezasını çekmeden öleceğinden korktuğu kadar ölümden korkmuyordu aslında. Bir cezalandı­rılma aracı olarak aslında olmayan acılardan muzdaripti ve ne­denini bile bilmeksizin öfkesi ve düşmanlığını hemşireler ile akrabalarına yöneltmişti.
Ölüm de doğum kadar aittir yaşama.
Ayağın kalkışıyla bitmez yürüyüş, inmesi de gerek.
TAGORE
Ölümün, ölme sonlandığında yaşanan küçük bir an olduğunu söyleyen Montaigne miydi? Ölümün kendisinin hasta için bir sorun ol­madığını öğrendik; korktukları şey beraberinde getirdiği umut­suzluk, çaresizlik ve izolasyon duyguları nedeniyle, ölüm süre­cidir.
Dindar hastalar, dindar olmayanlara göre biraz daha fark­lıydılar. Bu farkı tanımlamak kolay değildir çünkü dindar in­sanla kast ettiğimiz şeyi açıkça tanımlamak da güçtür. Yine de, içsel bir inancı olan gerçekten dindar pek az insanla karşılaştık. Bu nadir insanlara inançları yardım ediyordu ve onları en iyi gerçek birer ateist olan hastalarla karşılaştırmak mümkündür. Hastaların çoğu bu iki durumun arasında bir yerdeydi ve bir çe­şit dini inanca sahipti ama bu onların korkularını ve kaygılarını gidermelerine yardımcı olmuyordu.
Daha az eğitimli, daha basit, daha az sosyal bağı ve profesyonel zo­runluluğu olan hastalar genellikle bu nihaî krizle yüzleşmede daha az güçlük çekerler. Maddi lüksler, rahatlık ve sayısız in­san ilişkisini kaybeden refah içindeki insanlar ise durumlarını daha zor kabullenirler. Acı dolu ve çok emek isteyen bir hayat yaşamış olanlar, hırsla çevrelerini kontrol etmeye çalışmış, sosyal ilişkileri yoğun olan ama anlamlı kişisel ilişkileri olma­yan kişilere göre ölümü daha huzurlu ve vakur bir şekilde kar­şılayabilmektedir.
Bizim hastalarımızın hepsi umutlarını korumuştur ve bunu hatırlamak da bizim için önemlidir. Bu umut, yeni bir keşif olacağı, yeni bir araştırma laboratuvarı kurulacağı, yeni bir ilaç ya da serum bulunacağı, Tanrı’nın bir mucize gerçekleştireceği, röntgenin ya da analiz sonuçlarının aslında başka bir hastaya ait olduğunun fark edile­ceği gibi çeşitli şekillerde kendini göstermiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir