İçeriğe geç

Pembe Fili Düşünme Kitap Alıntıları – Zeynep Selvili Çarmıklı

Zeynep Selvili Çarmıklı kitaplarından Pembe Fili Düşünme kitap alıntıları sizlerle…

Pembe Fili Düşünme Kitap Alıntıları

Çünkü insan bastırdığı duygunun esiri olur. -Cahit Zarifoğlu
Kendimize duygularımızı yaşamak için izin verirsek, bir süre sonra ne kadar büyük, ne kadar acı olursa olsun duygumuz yatışacaktır, çünkü hiçbir acı baki değildir, her duygunun bir vadesi, bir yaşam süresi vardır.
Zihnimizin bir şeyi başka bir şeyle ilişkilendirebilme becerisi yüzünden acı çekeriz, çünkü zihnimiz bize acı veren duygu ve düşünceleri tetikleyecek sayısız çağrışım üretebilir.
Zihnimiz doğaçlama hareket eden oyuncuları sevmez. Yazdığımız senaryoyu takip eden, hikayeye uygun hareket eden oyuncular ister.
Meğer zaman değil, zamanla ne yaptığımızmış bizi iyileştiren.
İnsanlar, değer verdikleri yerlerden kanarlar.
Yolunu kendin yürüyebilmek için, yönünü kendin koymak zorundasın.

Oruç Aruoba

Hayatımın başka hangi anlarını zihnimin içinde yaşamaktan ıskalamıştım?
Beklemek hiçbir sorunu çözmüyor. Sağlamasını yaptım, bizi kandırmışlar, meğer zaman değil, zamanla ne yaptığımızmış bizi iyileştiren.
“Hayat denen bekleme salonuna hoşgeldiniz.
Siz yaşamak için neyi bekliyorsunuz?”
Sahi, insan nasıl olur da esirger kendinden şefkati?
Ve kimi zaman duygular daha baskındır düşüncelerden; ne düşündüğümüzün farkında bile değilizdir, ne hissettiğimizle olan meşguliyetimizden.
Yoklanan acı yeniden tetiklenir, gündemde kalır.
“İnsan değer verdiği yerlerden kanar.”
Bir seyi istemiyorsan onu çözmenin bir yolunu bul. Bulamıyorsan da ondan kurtul
Tüm Hayatınız boyunca siz, sizdiniz. Bedeniniz değişti, duygularınız değişti, rolleriniz değişti inandıklarınız, düşünceleriniz öncelikleriniz değişti. Fakat siz her zaman sizdiniz. Bedninizin değişmesine rağmen siz olarak kaldıysanız siz bedeniniz değilsiniz demektir
“Ne düşündüğümüzün farkında bile değilizdir, ne hissettiğimizle ilgili olan meşguliyetimizden.”
Tüm hayatınız boyunca siz, sizdiniz. Bedeniniz değişti, duygularınız değişti, rolleriniz değişti, inandıklarınız, düşünceleriniz, öncelikleriniz değişti fakat siz her zaman sizdiniz. Bedeninizin değişmesine rağmen siz olarak kaldıysanız, siz bedeniniz değilsiniz demektir. Bedeninizde oluşan değişimleri
düşünün Yaşınız değişti, kilonuz değişti, boyunuz değişti Kendinizi bazen daha yorgun, bazense daha güçlü hissettiniz.
Bu değişimleri fark eden sizi düşünün; yargılamadan, etiketlemeden sadece farkına varan kişiyi, tüm bu değişimlerin farkına
varan kişiyi Aynı şekilde hayatta edindiğiniz rollerin değişimine odaklanın. Bu hayata birinin çocuğu olarak başladınız,
sonra bu süreç kardeş, eş, ebeveyn olmanızla devam etti belki de. Başka roller edinmiş de olabilirsiniz; çalışan, ekip arkadaşı ya da müdür gibi. Bu rollerin hiçbiri sizi tam anlamıyla tanımlayamaz çünkü rolünüz, siz değilsiniz. Siz, hep sizdiniz.
Bize rahatsızlık veren, acı veren içsel deneyimlerimizi bastırmak, onlardan kaçmak, kaçınmak işe yaramaz. İşe yaramadığı yetmiyormuş gibi bir de değerlerimize odaklanan yolumuzu
şaşırtır. Acıdan kaçayım derken hayatı kaçırmaya başlarız.
“Belki de asıl ustalık budur, her zaman acemi olmayı bilmek.”
Turgut Uyar
“Hepimizin kafasının içinde her daim hikayeler anlatan bir ses yok mu?”
“Tek bir şey değiliz çünkü biz, çok fazla şeyiz.
Bir bedende kim bilir kaç kişiyiz..?”
Ama bazen zihnine komik gelen bir şey bedenine iyi gelebilir, dilersen bir şans daha ver.
Belki de asıl ustalık budur,
Her zaman acemi olmayı bilmek
ve oturdu mu bir masaya , hakkını verir çay içmenin
Cahit Zarifoğlu
“Oysa bize duygularımızı bastırmayı öğrettiler.”
Zihnimin içinde yaşamaya başlamıştım.
Bir şeyi istemiyorsan onu çözmenin bir yolunu bul. Bulamıyorsan da ondan kurtul.
Çünkü insan bastırdıklarının esiri olur.
Geriye dönüp baktığımda daha net görebiliyorum: Acı çekmemin asıl sebebi panik ataklarım değil,panik ataklarımla kurduğum ilişkiydi.
“Bence herkesin söyleyecek bir şeyleri var.”
Çünkü insan bastırdığı duyguların eseri olur.
Bu kadar utangaç olma! Hadi git diğerleriyle oyna. Bu yeterince tekrar edilirse çocuk utangaç biri olduğunu öğrenir. Yaşımız küçükken başlarız etiketlemeye, etiketlenmeye ve bir benlik algısı oluşturmaya.
Biraz dinlenelim. Kazanmak için savaşmayı bırakalım. Pes edip kaybetmeye de oynamayalım. Artık savaş alanından çekilelim.
meğer zaman değil, zamanla ne yaptığımızmış bizi iyileştiren.
Yolunu kendin yürüyebilmek için, yönünü kendin koymak zorundasın.
korktuğum halde yürümek için nedenlerim var.
Çoğu zaman hedeflerimiz sayesinde harekete geçer, hedeflerimiz sayesinde motivasyonumuzu korur, hedeflerimiz sayesinde kendimizde sabah yataktan kalkacak gücü buluruz.
Gitmenin varmakla bir ilgisi yok
Beklemek hiçbir sorunu çözmüyor. Sağlamasını yaptım, bizi kandırmışlar, meğer zaman değil, zamanla ne yaptığımızmış bizi iyileştiren.
İnsanlar, değer verdikleri yerlerden kanarlar.
İnsan hariç, başka hiçbir canlı acı çektiğinde kendine kızmaz, korktuğu için kendini aşağılamaz, bir şey yolunda gitmediğinde kendini suçlamaz.
‘Ama’ hayat ile arana tek kelimelik bir duvar örmektir
Hala çoğu zaman sanki biz düşüncelere sahipmişiz gibi değil de onlar bize sahiplermiş gibi yaşıyoruz
Ama bazen zihnine komik gelen bir şey bedenine iyi gelebilir, dilersen bir şans daha ver
Sahi, insan nasıl olur da esirger kendinden şefkatini?
O kadar alışığız ki düşüncelerimizi davranışlarımıza neden olarak göstermeye, sorgulama gereği bile duymuyoruz.
Ve oturdu mu bir masaya, hakkını verir çay içmenin.
Hiçbir kimliği, hiçbir etiketi “ben” yapacak kadar sahiplenmemek gerekir
Bir şeyi istemiyorsan onu çözmenin bir yolunu bul. Bulamıyorsan da ondan kurtul
Kendimden uzaklaşmıştım
Eğer izin verirseniz insanlarda bir gün batımı kadar harika olabilir . Ben güneşin batışını izlerken kendi kendime “şu sağ köşede turunculuğunu azaltalım “ demiyorum. Gözlerinin önüne serilişini hayranlıkla izlemekle yetiniyorum
Hedef(ler)imin gerçekleşmesi benim kontrolümde olmayan bir dolu şeye bağlı. Başarılı olmayı veya kontrolü elimizde olmayan duygulardan biri ni -mesela mutlu hissetme­ yi- varış noktası belirlemek, hedeflere bu denli önem atfetmek de aynı sebepten hayal kırıklığına davetiye çıkarmak olur: Biz­ler yalnızca yaptıklarımızı kontrol edebiliriz, yaptıklarımızın doğuracağı sonuçlar tamamen elimizde değildir.
Masallar biteviye ve sonsuza dek mutlu yaşadılar diye sonlanır. Mutluluğun sürdürülebilir bir hal olabileceği düşüncesinin kökeni bu kadar eskiye dayanır. O zamandan başlarız mutluluğu hedef belirlemeye. Alaaddin’in cini, serbest kaldığında ilk önce, Dile benden ne dilersen! der. Ve biz de öğrendiğimizi yapar, çoğunlukla sonucu bizden bağımsız bir dolu faktöre bağlı olan şeyler dileriz. Mutluluk, başarı, sağlık, para, aşk Arzu ettiklerimiz, bazı davranışlar, bazı adımlar , bazı olaylar sonucunda sahip olabilme ihtimalimiz kadar sahip olamama ihtimalimizin de olduğu şeylerdir. Hedeflerimize ula­şamadığımız her günün çabucak bitmesini istemeyi öğreniriz, yatarız kalkarız, yatarız kalkarız ve istediğimizin olmasını bekleriz. Böyle böyle şu anı hor görmeye, süreci ise görmezden gelmeye başlarız .
Eğer olduğumu düşündüğüm kişi değilsem , kimim ben ?
Kazanmak için savaşmayı bırakalım . Pes edip kaybetmeye de oynamayalım . Artık savaş alanından çekilelim .
Bedeniniz, duygularınız, düşünceleriniz değişirken değişmeyen bir şey var: tüm bunların meydana geldiği yer. O, sizsiniz.
Kim olduğumuzu bilmek bizi güvende, dengede hissettirir.
Acısıyla tatlısıyla dolu, anlamlı ve zengin bir hayat yaşamak istiyorsam hareket alanımın, seçeneklerimin sınırlı olduğu o kafesten çıkmalıydım.
Başkaları bizi, yaptığımız işle uyuştuğuna inandıkları gözlüklerin ardından görür.
İnsan değer verdiği yerlerden kanar.
Sahi, insan nasıl olur da esirger kendinden şefkati?
Çünkü insan bastırdıklarının esiri olur.
Gökkuşağını yakalayabilmek için yağmuru göze almak gerekir.
İNSAN ZİHNİ

Zihnimiz dünyanın en eski hikâye anlatıcısıdır ve her hikâye anlatıcısı gibi onun da tek istediği can kulağıyla onu dinlememizdir. Dikkatimizi çekmek için bize acı verecek veya bizi korkutabilecek şeyler söylemekten çekinmez.

“Bir şeyi istemiyorsan onu çözmenin bir yolunu bul. Bulamıyorsan da ondan kurtul !”
Bu kitabın bir mesajı var: Hayatınızı ele almak, iyileştirmek elinizde.
Çünkü insan bastırdıklarının esiri olur.’
Bir bedende kim bilir kaç kişiyiz
Bu bir imtihandı elbet. Aynı zamanda da bir armağan.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir