İçeriğe geç

Köpekli Çocuklar Gecesi Kitap Alıntıları – Oya Baydar

Oya Baydar kitaplarından Köpekli Çocuklar Gecesi kitap alıntıları sizlerle…

Köpekli Çocuklar Gecesi Kitap Alıntıları

Onu başka bir dünyadan gelmiş, geçmişsiz, geleceksiz, gizemli haliyle seviyordum. Yarattığım kişiyi seviyordum ben. Gerçeği değil yazdığım masalı seviyordum. O masalıma yakışıyordu, hikayeme uyuyordu. Sanırım o da bunun farkındaydı, masalımdan çıkmak, gerçeğin renksiz, çorak toprağına basmak istemiyordu.
Herkes kendi kabusunu kendi ben fanusunun içinde havasızlıktan boğularak yaşıyor.
Bu acımasız dünyada acı yarıştırmaya kimsenin hakkı yok. Kimsenin acısı ötekinden daha derin, daha değerli değildir, acı ölçülmez.
Halklar, dinler, inançlar, diller,ırklar mahşeri bu coğrafyada biz kim? Siz kimsiniz .
Aralarındaki duygusal bağın zamandan,mekandan bağımsız, tümüyle özgür, koşulsuz, beklentisiz olduğunu düşünüyor. İçinde; hakkını veremediği, değerini bilemediği bir serveti elinden kaçırmış olmanın ezikliği.
Unutmak hatırlamaktan daha iyi şu sıralarda.
Sadece bu an için bile hayat yaşamaya değerdi.
Yaşamla umut eş anlamlıdır da ondan. Sadece insan türü için değil, bütün canlılar için Yokluğa, hiçliğe direnmek ancak umutla mümkün, yoksa yaşam anlamsızlıktan, pişmanlıklardan başka nedir ki!
İnsan hiçbir konuda şımarıklık etmemeli, zorda kalınca her şeye alışılıyor.
Kötülük gibi iyilik de bulaşıcıdır, yeter ki birileri iyiyi, doğruyu, güzeli ne pahasına olursa olsun savunmaya cesaret etsin.
Nasıl da sürer hayat son nefese kadar, doğa da insan da direnir yok oluşa!
Umudunu da masumiyetini de yitirmemiş olanlar kurtaracak geleceği, insanlık onlardan evrimleşecek.
Kimsenin acısı ötekinden daha derin, daha değerli değildir, acı ölçülmez.
Devrim büyülü bir sözcüktür ama yıkımsız, kansız, ölümsüz olmaz. Uğruna bunca kan dökülen özgürlük hiçbir zaman halkın özgürlüğü, sıradan, küçük insanın özgürlüğü olmadı, iktidarı ele geçirenlerin özgürlüğü oldu.
Bir tek o ânı yaşamış olsaydım bile hayat yaşanmaya değerdi, dedirten bir anımsama
Savaşın acılarının, insanın trajedisinin resmini yap deseler ölen annesine solgun bir gül koklatmaya çalışan çocuğu çizerdim.
Gerçeklerin karabasan, karabasanların gerçek olduğu bir çağ yangınının ortasındaydı.
Dünyanın acıları insanın yüreğine bir kez dokunmaya görsün, her adımda yenilerini, daha ağırlarını mıknatıs gibi çeker vicdan. An gelir, kişinin bağrında bir volkan oluşur, patlayıp lavlarını püskürtmedikçe için için çürüyen cerahatli yaraya dönüşür.
İyi duygular beslemek, iyiymiş, vicdanlıymış gibi yapmak, kendini öyle sanmak kolay, gereğini yapmak güç. Haklısın, unut gitsin anne. Gerçekten de başa çıkamayabiliriz.
Sadece ölü çocuklara acıyor insanlar, öleceklere değil. Mantıklı ol, diyorsun, mantık vicdanı kovar mı anne?
İlişkilerimize yüklediğimiz anlamlar kendi ihtiyacımızdan, kendi duygularımızdan başka nedir ki!
İnsanlar gerçeklerden kaçmak, biraz huzur bulmak için doğa belgesellerine, turizm kanallarına, yemek programlarına sığınıyorlar.
Zavallı teselli, yanıltıcı umut, budala ölümsüzlük arayışı. Hele de yaşamın sonuna gelindiği bu aşamada
Tükenmeyen kaygı, bitmeyen umut: Dünya gezegeninin normal halleri
Yaşam ırmağı kimi zaman durgun, kimi zaman köpürerek, bazen berrak, bazen çamurlu, doğal yatağında akardı.
Çünkü hakikatin öldürüldüğü bu çağda dünyanın gerçeği adaletsizlik, vicdansızlık, kötücüllük.
Türü sürdürmek, yaşamı ne pahasına olursa olsun sürdürmek: doğanın birincil yasası
Gerçekler sansürleniyor, çarpıtılıyor, halktan gizleniyor, bilgi kirliliği paniği daha da artırıyordu.
Belki başka kurtulanlar da olmuştur ama her şey yok olurken kurtulmak neye yarar?
Unutmak hatırlamaktan daha iyi şu sıralarda.
Dışarıda parlak, sıcak bir güneş. Gökyüzü masmavi Yağmur sonrası toprak kokusu
Yenilgiyle biten isyan bile boyun eğmekten iyidir..
Sormamaya alışmıştık, düşünmemeye de alışacaktık.
Bu acımasız dünyada acı yarıştırmaya kimsenin hakkı yok.Kimsenin acısı ötekinden daha derin, daha değerli değildir; acı ölçülmez.
Bu ülkede üniversite, bilim, felsefe bitti, özgür düşünce, özgür bilim bitirildi.
Mağduriyet çoğunlukla kötülük doğuruyor.Mazlumlar iktidar gücüne sahip olduklarında zalimleşiyorlar kendi çektiklerini başkalarına yaşatıyorlar.
Çünkü hakikatin öldürüldüğü bu çağda dünyanın gerçeği adaletsizlik, vicdansızlık, kötücüllük.
Kendini bulduğunu sandığın yer, kendini kaybettiğin yer de olabilir.
Hayatımın gözlerimin önünden ölürken değil, ölmeden önce bir film şeridi gibi geçmesini istiyorum.
Sadece yüreğinle görürsün, öz göze görünmez
Yine yalnızım. Onun yanında sonu beklerken bile yapayalnızım.
Herhal ilerdedir yaşanacak günlerin en güzelleri.
Biz ne zaman ayrıldık? Ayrıldık mı gerçekten? Ayrıldığımızdan beri değil, görüşemediğimizden, buluşamadığımızdan beri demen gerekmez miydi? Sen mi beni terk ettin, ben mi senden kaçtım? Hiçbiri değil; öylece, sessiz sedasız, sorgusuz sitemsiz koptuk. Ne sen kal dedin ne de ben gitme beni bırakma dedim. Bunlar ilişkimize yabancı duygular, yabancı sözcüklerdi. Sık görüşemesek, buluşamasak da aynı yolda yürüdüğümüzü bilmenin mutluluğu Yeterli miydi, hayır ama mecburiydi.
Can çıkmadıkça tükenmeyen umut ya da tükendiğinde yaşamın sona erdiği umut
unutmak hatırlamaktan daha iyi şu sıralarda.
Yalanın kural, sanalın normal olduğu, gerçekleri araştırmanın suç sayıldığı bir dünyada doğru ile yanlış birbirine karışmış, hakikat kavramı silinmişti.
Bugünün distopyası yarının ütopyası olabilir.
Belki de mutluluk; mutlu muyum, mutsuz muyum diye düşünmemektir.
Bir çocuğumuz olacak üstat, ne yapmalıyız? sorusuna Freud’un verdiği cevap gelmişti aklına: Ne yaparsanız yapın, nasıl olsa yanlış olacak!
Sakıncalı sayılmak için siyasi bir kimlik gerekmiyor artık, çevrecilik sisteme yönelik en büyük tehdit kabul ediliyor.
Unutmak hatırlamaktan daha iyi şu sıralarda.
Eskiden ütopyalar yazılırdı; daha iyi bir dünya daha mutlu toplumlar hayal edilirdi . Romancılar artık ütopyalar değil distopyalar yazıyor.
Kendi elleriyle yok ettiklerinin özlemini yitirdiklerinin adlarıyla gidermeye çalışıyordu insanlar : Buğday başakları yerine Başak Sitesi, çayır yerine Çimen Sitesi, orman yerine Orman Konutları..
Asıl sorun; insan özünün, insanın yüreğinin, vicdanının, değerlerinin gelişmesinin teknolojinin gerisinde kalmasıydı.
Çünkü hakikatin öldürüldüğü bu çağda dünyanın gerçeği adaletsizlik, vicdansızlık, kötücüllük.
Sevdiğim adam olmanın ötesinde gerçekte kimdin sen?
Gelecek çoktan gelmiş de geçmiş olmasın!
Can çıkmadıkça tükenmeyen umut ya da tükendiğinde yaşamın sona erdiği umut
Bütün bilim dalları ilgilenmeyenlere saçma sapan hatta gereksiz gelir.
Ben asıl aradığım şeyi hiçbir zaman burada bulamadım. Peşinde olduğum hakikati, her defasında tam da yaklaştığımı sandığım anda burada yitirdim.
Ne tuhaf işlerle uğraşmışım bir zamanlar!
O inançsızdı, tek inancı evrenin sonsuzluğu ve tekliğineydi. Mistisizmin sınırına dayanan bir inanç.
Hakikatin öldürüldüğü bu çağda dünyanın gerçeği adaletsizlik, vicdansızlık, kötücüllük.
İnsanın kendisine sahip çıkmayan, korumayan Tanrı’yı artık asla bağışlamayacağı, Tanrı’nın şeytanlaştığı, şeytanın Tanrı olduğu, bütün Tanrıların, bütün dinlerin ve Rabb’ın, Allah’ın beşiği, bütün melanetlerin ve bütün mucizelerin yuvası yeryüzü cehennemi, cenneti
İnanılabilecek hiçbir kaynak, hiçbir güvenilir veri yoktu. Gerçekler sansürleniyor, çarpıtılıyor, halktan gizleniyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir