İçeriğe geç

Çocuğun Duygusal Dünyası Kitap Alıntıları – Isabelle Filliozat

Isabelle Filliozat kitaplarından Çocuğun Duygusal Dünyası kitap alıntıları sizlerle…

Çocuğun Duygusal Dünyası Kitap Alıntıları

Duygu sağlıklı bir şeydir. Onu bastırmak tehlikelidir.
Ağlamak doğal bir iyileşme aracıdır.
Hissettiklerimiz ,düşündüklerimiz, sergilediğimiz davranışlar hoş olsun ya da olmasın onların arkasındaki duyguyu tanımalı ve kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeliyiz.
Duygu, hayatın içindeki harekettir.
Çocuğunuz sizin bilinçaltınızı duyar! Onun için tepkileriniz sözcüklerinizden çok daha anlamlıdır.
Öyle çok saçmalığın ve bilinçsizliğin karşısında sessiz kalıyoruz ki
Güçlü olmak, hassas değilmiş gibi görünmek değil, duygularımızı yaşarken onlardan korkmadığımızı göstermektir.
Her anne ve her baba çocukları üzerinden kendi çocukluğunu yeniden yaşar. Her tür sorunun kaynağı oradadır.
Bazı anne babalar çocukları büyüyüp birer yetişkin olduğunda onları ziyaret etmediklerinden yakınır. Onlar için her şeyi yaptık, derler. Sadece duygularına saygı duymayı unutmuşlardır.
Yetişkinin beyni tamamen olgunlaşmıştır ve ona tek başına bir duyguyu yönetebilme imkânı verir. Çocuğun beyni henüz gelişimini tamamlamamıştır. Başkalarına odaklanmaya yardım eden frontal alanlar, kendi duygularından bahsetmeye, onlara anlam vermeye yarayan üst kortikal alanlar daha gelişimlerini tamamlamamıştır. Limbik beyin, korkulara, kahkahalara ve gözyaşlarına üst dediğimiz diğer alanların aracılığı olmadan komuta eder.
Hayatları boyunca kendine güven duymada eksiklik yaşayacaklar çünkü içlerinde hissettikleri duygulara güvenmeyecekler.
Korku çoğunlukla kişinin kendine karşı hissettiği ve tarif edemediği bir kızgınlığın yansımasıdır.
Tatmin olmama hissini yönetme, istenilen bir şeyi erteleyebilme, şimdiki zamanı geleceğin emrine verebilme becerisi, mutluluğu getiren esas öğelerden biridir. Kişinin projelerini gerçekleştirebilmesini ve başkalarıyla uyumlu ilişkiler kurabilmesini sağlar.
Anne ya da baba kendi duygularını tanımadığında onları çocuğa yansıtma ihtimali çok yüksektir.
Ebeveynlerden biri diğerine uymak için davranışlarını değiştiriyor ve değerlerine aykırı hareket ediyorsa çocuk için asıl kafa karıştırıcı olan budur.
Çocuklar önceki nesillerinin bilinçdışını bir ayna gibi yansıtır.
Bir çocuğun duygularına saygı göstermek onun kim olduğunu hissetmesine izin vermektir. Tam olarak orada ve o anda kendisinin bilincine varmasını sağlar.
Annesinden korkmak bir çocuk için ciddi bir ruhsal yaradır…
Yetişkin olarak bizim rolümüz hep söylendiği gibi otoriter sınırlar koymak değil, ÇOCUĞU KORUMAKTIR. Bizim görevimiz daha gelişmiş olan beynimizi ve zekamızı kullanarak çocuğun ihtiyacını tespit etmek, enerjisini yönlendirmesine, bütünlük hissini elde etmesine, yaşadığı eksikliğe rağmen kendi kendini onarmasına ya da bir haksızlığa karşı çıkmasına yardım etmektir.
Ruhtaki yaralar bedendeki küçük uflardan çok daha ciddidir.
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlr kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
-Halil Cibran , Çocuklarınız
Duygularını size akıtmasına izin verin , suyunu dolduracağı bir bardak gibi olun
Kendimize dair çözemediğimiz ne varsa çocuklarımız öyle ya da böyle onunla karşılaşır
“Eğer anne baba kızgınlığını ifade edilmesine izin vermezse çocuk o hissi suçluluk ve endişe ile birlikte bastıracaktır.”
“Bu geçmiş iyileşmediği zaman anne ya da baba otomatik olarak kendi anne babasının davranışını yeniden üretir.”
Her anne ve her baba çocukları üzerinden kendi çocukluğunu yeniden yaşar.
“Çocuğunu dinlemenin tek bir yolu vardır, o da kendi çocukluğunu iyileştirmek. Geçmişten kurtulmak için bizim de duygularımızı serbest bırakmamız gerekir.”
“Sağlıklı korkular da vardır, ölçüsüz yer değiştirmiş korkular da vardır. Bazılarını yaşamamız diğerlerini aşmamız gerekir ama bunların hepsine saygı gösterilmeli ve eşlik edilmelidir.”
“Yatma zamanı gün içinde olup bitenlerden söz etmek, yarım kalmış hikayeleri tamamlamak, şüphe uyandıran soruları cevaplamak ve sıkıntıları paylaşmak için iyi bir zamandır.”
“Çocuğu gecenin bir yarısında uyandıran gece korkuları gün içinde iyi yönetilememiş duyguların ifadesidir.”
Ağlamak, acının içimize bıraktığı zehri atmamızı sağlar.
“Duygular, aldığımız yaralardan sonra kendimizi toparlamamıza, yeniden inşa etmemizi sağlarlar. Bizi inciten bir olay, bir kaza, bir haksızlık, arkasından gelen duyguları rahatça ifade etmediğimizde travmaya dönüşür. Duygularımızın akması fiziksel sağlığımızın garantisidir.”
“Korku, kendimizi hazırlamamızı ve korumamızı sağlar. Üzüntü acıya eşlik eder. Neşe genişlemedir, bizi harekete geçirir. Kızgınlık, sınırlarımızı, haklarımızı, alanımıza, bütünlüğümüzü tanımlar, tatminsizliğe karşı bir tepkidir. Sevgi bizi başkalarına bağlar.”
“Kendini değerli hisseden bir çocuk etrafına ve hareketlerinin sonuçlarına da dikkat eder. Yanlış yapma korkusuyla değil, sorumluluk ve başkalarının duygularına saygı duyduğu için bunu yapar.”
Ruhtaki yaralar bedendeki küçük uflardan çok daha ciddidir.
Hissettiklerimiz, düşündüklerimiz, sergilediğimiz davranışlar hoş olsun ya da olmasın onların arkasındaki duyguyu tanımalı ve kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeliyiz
Mahatma Gandhi, “Amaç araçlardadır”, der. Çocuklarımızın dinlemesini istiyorsak onları dinleyelim. Onlara saygı gösterelim ki onlar da başkalarına saygı göstersinler. Kendi duygularımızı hissedelim, onları ifade edelim ki acılarımızı çocuklarımıza yansıtmayalım ve onların gözyaşlarını kabul edebilelim. Onlar büyürken bu yolda onlara eşlik edelim.
“Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.”
Halil Cibran, Çocuklarınız
Her anne baba kendinden ve çocuklarına sunduğu imajdan, sözlerden çok davranışlarıyla verdiği mesajlardan sorumludur.
Duygular hayattaki zorluklarla başa çıkabilmemiz için bize verilmiş birer lütuftur. Neden onlardan kaçınalım?
De-presyon ne midir? Eks-presyon (yani ifadenin) tersidir.
Öfke ne kadar ifade edilirse depresyon o kadar hafifler.
Depresyonu hazırlayan şey, konuşmanın, içindekini dökmenin imkansızlığıdır.
Çocuk yaşayan bir varlıktır. Çok sakin, çok usluysa içindeki hayat dolu bir parçayı bastırıyor demektir.
Depresyon üzüntü rengindedir ama üzüntü gibi iyileştirici değildir. Karmaşık duyguların neden olduğu bir tür engeldir.
Tamamen beyaza ve tamamen siyaha veda etmem gerekir ki siyahın, beyazın ve grinin tüm tonlarını görebileyim.
Anılara dalmamızın nedeni kendimizi üzmek değil, kaybettiğimiz gerçeğini kabul etmek, kendimizi onarmak, bir parçamızı yitirdikten sonra kendimizi yeniden inşa etmektir.
Çocuklar doğrudan bizim duygularımızı alırlar, özellikle de onları ifade etmiyorsak.
Çocukların gözyaşları bizi rahatsız eder. Çünkü birçok kişi için bu, acıyla eş anlamlıdır. Eğer bir çocuk ağlıyorsa acı çekiyordur. Peki ağlamıyorsa çekmiyor mudur? Böyle büyülü bir dünya var mı?
Elbette her an neşeli olamayız ve olmadığımız gibi görünmek kesinlikle doğru değildir ama uyanık olduğunuz sürenin yüzde sekseninde kendinizi neşeli hissetmiyorsanız hayatınızda bir şeyleri değiştirmeniz gerekiyor demektir.
Neşe ve sevgi bir bireyin yetişmesini sağlayan verimli bir topraktır.
Hüzünlü bir dünyada insan niye büyümek istesin ki? Yetişkinler oynamayı ve gülmeyi bile bilmezken niye büyüyüp yetişkin olmak istesin ki?
“Ama duygularımızın tozları da birikebilir, kalplerimizi tıkarlar ve ciğerlerimizde en az akarlar kadar ciddi alerjileri neden olurlar”.
Jacques Salome
İnsan doğası itibarıyla meraklıdır. Öğrenmeye duyulan açlık gerçektir. Bilme, öğrenme, anlama gerçek birer ihtiyaçtır. Ama bize merakın kötü bir şey olduğu öğretildi ve öğrenmenin sıkıcı, çalışmanınsa acı verici olduğu
Diğer yandan tüm araştırmalar gösteriyor ki zevk alamadığımızda daha az öğreniyor, kıpırdamadan, kafamızı kitaplara gömüp oturduğumuzda daha az konsantre olabiliyoruz.
Hayat uzun sakin bir nehir değil ama neşe de sükûnet aramıyor zaten.
Çocuklar anne babaların üzüntülerinin, eksikliklerinin, tatmin olamama duygularının yükünü sırtlandıklarında özgürce mutlu olamazlar.
Harmonie yani uyum, mücadele ve diyalogdan doğar, sessizlikten ve kendini yok saymaktan değil.
Çocuğun ihtiyacı olan her zaman her isteğinin tatmin edilmesi değildir, sadece kabul edildiğini ve duygularına kulak verildiğini bilmek ister.
Ruhdaki yaralar bedendeki küçük uflardan çok daha ciddidir.
Anne baba çocuğun tehlikeyle karşılaşmasını engellemeye çalıştıkça çocuğa şu mesajı verir: “Dünya tehlikelidir” ve “sen beceremezsin”.
Okuldaki değerlendirmelere günümüzde gereğinden fazla önem veriliyor. Birçok anne baba kötü notlara çok sert tepki gösteriyor. Çocuğun kendisine kulak verilmesine, desteklenmeye, cesaretlendirilmeye en çok ihtiyacı olduğu anda, gelecekte işsiz kalacağı tehdidiyle karşısına çıkıyorlar.
Söz iyileştiricidir çünkü duygulara hayat verir.
Cesur kişi korkuyu hissetmeyen değil ama onu içinde yaşayan, onu tanıyan, kabul eden ve ondan dersler çıkaran kişidir.
Korkuları sürekli olarak küçük görülen çocuklar büyüdüklerinde daha açık ve daha cesur yetişkinler olamazlar. Tüm korkularını yok sayabilir ve korkusuz olabilirler. Bir şeyler hissetmek için ve kendilerini nasıl kontrol ettiklerini test etmek için gitgide daha fazla risk almaya eğilimli olurlar.
Duygular apaçık söylenemediklerinde kılık değiştirirler. Söylenemeyen gerçek ihtiyacı gizlerler.
İnsan kendisi sağlıklı bir şekilde öfkesi ile başa çıkmayı bilmiyorsa çocuğun herkesin saygı göstermesi zordur ya da üzüntüsünü aşması için çocuğunu kollarımıza almak bize kendi anne babamızın hiç kulak vermediği umutsuzluklarımızı hatırlatıyorsa bunu yapabilmemiz neredeyse imkansızdır.
Sizin rolünüz onların sorunlarını çözmek ya da yollarındaki taşları temizlemek değil ama onlara kaynak oluşturmak, özgüvenlerini geliştirmelerine yardım ederek her durumda ihtiyaç duyacakları kaynakları kendi içlerinde bulabilmelerini sağlamaktır.
“Bir şeyleri iyi karşılamak” dediğimiz şey duygularını bastırmaktır.
Emzikler ağlamaları kesmek içindir. Duyguları bastırmaya yarar. Bir bebek ağladığında anne babası hemen uyumak ya da rahatlamak için emziğini istediğini söyler.
Bebeğinizin hissettiği bir duygu vardır ve bu bir ihtiyacın yansımasıdır. Sizinle iletişim kurmaya çalışmaktadır. Siz ihtiyacının emme isteği olduğunu varsayar ve ona emziği verirsiniz. Çocuğunuza ne zaman bir duygu hissetse ağzında bir şey olmasına ihtiyaç duyduğunu öğretirsiniz. İleride her heyecanlandığımda tırnaklarını kemirecektir.
Psikolog Harold Bessell çok güzel bir benzetme yapar:
“Ellerimizle çalıştığımızda nasırlarımız olur. Onlar elleri korur ve su toplamasını önler. Birisi duygusal olarak yaralandığında orası nasır gibi bir şeyle kaplanır. Bu orayı gelecek daha sonraki rahatsızlıklardan korur. Ama tabii tıpkı ellerdeki nasırlar gibi bu da cilt kadar hassas ve yumuşak değildir. Tamamen duygusal nasırlarla kaplı bir insan dünyayı tam olarak ya da dolu dolu hissetmek bir kenara, yeteri kadar bile hissedemez”.
Çocuğa en şiddetli dolu güdülerini kabul etmenin ve onları sözlü olarak ifade etmenin ne ilişkilerini ne de insanları incittiğini göstermek çok önemlidir.
Duygularımız bizim efendimiz olmadan onları kabul etmeyi öğrenemez miyiz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir