İçeriğe geç

18 Beyit Dinle Kitap Alıntıları – M. Fatih Çıtlak

M. Fatih Çıtlak kitaplarından 18 Beyit Dinle kitap alıntıları sizlerle…

18 Beyit Dinle Kitap Alıntıları

Madde alemindeki ilmini, servetini, görgünü, bilgini çoğaltmakla meşgul olduğun için bu alemin kesafeti ve perdeleri üzerine bir perde de sen çekiyorsun.
Diğer alem için bu Güneş işe yaramaz. O alemde görebilmek, neyin ne olduğunu fark edebilmek için bir ışığa ihtiyaç vardır. O ışığın adı nur-u Muhammedi’dir ki Allahü Teala’nın bu aleme bahşettiği en büyük nurdur. Zira o, nur üstüne nurdur. O nura eremeden ve kendinde O nurdan bir eser olduğunu fark edemeden hiçbir şey için bildim, buldum, duydum, işittim deme, itaat ettim, iyi iş eyledim deme. İlla O nurla bilip, O nurla bulup, O nurla olacaksın. İşte benim sırrım budur. Seni çağıran feryadım aslında bu sırra ve bu nura davet etmektedir.
Herkes kendi anlayışına göre benim yarim oldu. Çoğu kişi anladım zannıyla içimdeki sırları araştırmaya bile lüzum görmedi.
Ney insana ne kadar benziyor değil mi? Öyleyse gel, bu hitabı hem neyden dinle hem de söze gelemeyecek manaları kendisinde cem eden insanın hitabı olarak dinle.

Bu seslenişe ruhunda bir yer ver ve onu ruhunla dinle ki bu mânâ senin ruhuna aktarılabilsin. Çok iyi bilirsin ki ney içinde nefes olmadan sana seslenemez. Neyin sesi neyzenin nefesiyle kaimdir. İşte insan-ı kamillerin sözü de o sebepten ney gibi ruhunu okşuyor. Çünkü insan da kendisindeki nefha-i ilahi olmadan (kendisinde ilahi nefes bulunmadan) hayat bulup, hayat bahşedemez. Kâmil insanlar hep bu ilahi nefesin tesiriyle sana seslenmektedir ve adeta ruhunu görür gibi sana hitap etmektedir.

Bişnev in ney çün şikâyet mi küned,
Ez cüdayıha hikâyet mi küned.

Şu neyin nasıl şikâyet etmekte olduğunu dinle.
Onun feryadı ayrılıkların destanı, hikayesidir.

Sakın Allah Teala’nın huzuruna çıkmaya, ona yakın olmaya bizim için izin yoktur deme. Zira Kerim olanlarla alışveriş yapmak hiç de zor değildir. Onlar kendileri kazanmak için değil, başkalarına kazandırmak için pazar kurarlar. O halde bu niyet ve azimle dinle.
Birisi Mevlana’ya ‘Şemsi gördüm.’ dedi. Mevlana üstündeki elbiseleri ona bağışladı. Mevlana’ya ‘Bu adam yalan söylüyor. Verdiği haberin aslı yok. Neden elbiselerini ona bağışladın?’ dediler. Mevlana buyurdu ki; Bu verdiklerimi zaten yalan söylediği için verdim. Eğer doğru söyleseydi, ona canımı verirdim.
Bu sefer öyle bir gidiş gideceğim ki kimse izimin tozunu bulamayacak. Onu mutlaka bir düşmanı öldürdü diyecekler.
(Şems-i Tebrizi)
İrfâni sözlükteki abdal kelimesi, nefsini Allah’a tasadduk eden, yani benliğini Hakk’a verip, rızasını alan, bedel yapan anlamına gelir.
Ya Rabbi, beni huzurundan saf ve tertemiz gönderdin; huzuruna, dünyaya gönderdiğin gibi dönmek istiyorum. Bunu nasib et.
Aşksız bir gönül, taş gibidir.
Arifin her bir sözünü duymağa insan gerek
sohbet canı semirdir der.

Ruhu besleyen kâmilin sohbetidir.

Her söz kalpte yer ettikten sonra herkeste farklı bir tecelli ile yoğrulur.
Dinlemek bir nasiptir azizim
Dinle ki sükûna kavuşasın.
O halde gel sen de Ben Biliyorum. iddiasından vazgeç.Bu kudrete ve nûra boyun kes,ben hakkıyla bilemedim diyerek melekler katına yüksel.İşte o zaman meleklere âşikâr görünen,senin rûhunda da ayân beyân görünür.
“Semâ ruhun ve kalbin; duyuştaki derinliğin, nefs üzerinde tesirini göstermesidir.
Semâ kâinatta tevhidle yaradılışın, Cenâb-ı Hakk’a muhabbete uyanış cezbesinin insanı ruhuyla, bedeniyle tamamen sarması ve o cazibe etrafında zikir ile devran ettirmesidir.
Semâ, zikir zevkinin ve Allah Teâlâ’ya kavuşma şevkinin talim ve terbiye şeklidir.
Semâ, ilâhî aşkı meşk eden kemâl sahiplerinin vecd ile kendi özlerindeki buluş ve duyuşâ mani olan perdeleri ref ve bertaraf etmeleridir.
Semâ, nefsin taşkınlığını ilâhî aşkın coşkunluğuyla izâle etmek, fânî beden üzerinde bâki olan tesirin kendisini çarçabuk göstermesi için hızlı bir devr-i daimdir.
Semâ, Allah Teâla’ya vâsıl olmak için vaktin ne kadar kıymetli olduğunu idrak edenlerin bir duyuşu ve bu mânâyı duyurmasıdır.”
Biz bu alemdeki ışık marifetiyle eşyayı ve cisimleri fark ederiz. Diğer alem için bu güneş ise yaramaz. O alemde görebilmek, neyin ne olduğunu fark edebilmek için bir ışığa ihtiyaç vardır. O ışığın adı nur-u Muhammedi dır ki Allah Teala nin bu aleme bahsettiği en büyük nurdur. Zira o, nur üstüne nurdur. O nura eremeden ve kendinde o nurdan bir eser olduğunu fark edemeden hiçbir şey için bildim, buldum deme, duydum, işittim deme, itaat ettim, iyi iş eyledim deme. İlla o nurla bilip, o nurla bulup, o nurla olacaksın
Gurbette olduğunu fark eden, vatan-ı aslisini özleyen ve güzelliklerin zevki kendisinde bulunan elbette başka bir kulakla dinler.
Sana bu âlemde bal gibi gelen, fakat içinde zehir gizli olan nice tuzaklara kulak vererek Hak sözü dinlemeden kapılıp gitme.
Can denilen o cevher, ten ve bedeni terk ettiğinde güzellikten, letâfetten ve hareketten bir eser kalır mı?
Öylece uzatılmış bir kalıp, yerde kemik ve et torbası gibi kalakalır.
Feryadımı duyarsın. Bunun için başındaki kulak yeter. Lâkin feryaddaki sırrımı anlaman için sırrındaki yani rûh ve kalbindeki kulakla dinlemen îcab eder.
“Kalpler kalıpların ardında saklıdır.”
Ten zi cân ü can mestûr nîst
Lîk kes râ dîd-i can destûr nîst

Beden ruhtan ruh da bedenden gizli değildir.Lakin herkesin bedeni görmekle ruhu fark etmesine izin yoktur.Beden kimine ruhun penceresidir kimine ise ruhun sırlanması için perde olmuştur.

“Dinle ki sükûna kavuşasın.Hakîkati bulunca her şey sükûn bulur. Sen de hakîkat karşısında suskun ol ki sükûna eresin. Hem teskin olasın, hem teselli bulasın. Dinle Zira sen dinlemek üzere yaratıldın.”
Baş kulağıyla dinleyeceksin.Kalp kulağı ile anlayacaksın.”
Vakitler hayrola,
Hayırlar fethola,
Şerler defola,
Maddi ve manevî müşküller hall ü âsân ola.
Namaz Allah ile yakınlık kurmaktır, bu yakınlığın halini, keyfiyetini işin zahirinde kalanlar bilmez.
“Peki, bu ayrılıklar nâmütenahî mi devam edecek? Her ayrılışında başka bir zevkle buluşman ebedîyen mi sürecek, hiç düşündün mü?
Devamlı ayrılmalarla zevkten zevke koşarak harcadığın bu ömür sermayen, tamamen bittiğinde, acaba hangi ayrılık ve hangi birliktelik seni bekliyor ve sen hangi ayrılık yahut birliktelik üzere can vereceksin?
Bunu şimdi öğrenemezsen acaba bir daha öğrenmek için firsatın olabilecek mi?

Ve bu
öğrenişin sana fayda verip seni maksûduna ulaştıracak mı?

O halde gel şimdi dinle, bu suâlin cevabını geciktirmeksizin şimdi bul

Ya Rabbi, beni huzurundan saf ve tertemiz olarak gönderdin; huzuruna, dünyadan gönderdiğin gibi dönmek istiyorum. Bunu nasip et.
Ya Ölüm? Ölüm daima seni korkutan, muhakkak yaşanacak bir gerçek olarak hep böyle karşında mı duracak? Rahim’den Rahim’e sevk edilirken bu korku ve endişe niye? Merhametlilerin en mertametlisine gidiş böylesi korku ve endişeyi hak ediyor mu? Şimdi sana söylenilen ve senin de işitmekten kaçındığın hakikatleri orada aşikâre işitince burada dinlemediğine hiç mi
üzülmeyeceksin?
Dinle sözümü sana direm özge edâdır
Derviş olana lazım olan aşk-ı Hüdâ’dır
Aşıkın nesi var ise maşuka fedâdır
Semâ safâ, câna şifâ, ruha gıdâdır.

Ey sofi bizim sohbetimiz câna şifadır
Bir curamızı nûş edegör derde devâdır
Hakk ile ezel ettiğimiz ahde vefadır
Semâ safa, câna şifâ, ruha gıdâdir.

Aşk ile gelin talib-i cûyande olalım
Zevk ile safâlar sürelim zinde olalım
Hazret-i Mevlana’ya gelin bende olalım
Semâ safâ, câna şifa, ruha gıdâdır.

Bu duyuş ve işitmenin yani semâ’ın ne olduğunu biliyor musun?
Kendinde varlık görmekten geçmek, bir türlü kıyamadığın ve aslında vehminden ibaret olan varlığını terk edip ancak bu terk etmeyle bulunacak yoklukta daimî varlık tadını tatmaktır semâ.
İyiliğe iyilik her kişinin kârı,
kötülüğe iyilik er kişinin kârı,
iyiliğe kötülük şer kişinin kârı imiş.
Ya ölüm? Ölüm daima seni korkutan, muhakkak yaşanacak bir gerçek olarak hep böyle karşında mı duracak?
Namaz Allah ile yakınlık kurmaktır, bu yakınlığın halini, keyfiyetini işin zahirinde kalanlar bilmez.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir