İçeriğe geç

Solucan III – Veda Kitap Alıntıları – Zeynep Sey

Zeynep Sey kitaplarından Solucan III – Veda kitap alıntıları sizlerle…

Solucan III – Veda Kitap Alıntıları

Umudun olmadığı yerde yaşam da var olmazdı
Vazgeçmemiştim fakat artık uğraşacak gücü de kendimde bulamıyordum.
Sen de bıraksan ben de bıraksam bize kalan acı yine aynı acı.
” Ya, nasıl desem Sanki Küçükken öğretmenimiz bize ‘Çiçek ol yavrum!’ dediğinde, ben yanlış anlamış ve kanayan Gül olmuş gibi. İçim kan ağlıyor, arkadaşlar! ”
Öyle bir renk seç ki bana,
Mavimdeki umudumu, grimdeki acıdan kurtarsın.
Gecelerin siyahını bile boyayan,
Bir gökkuşağı olsun..
Geçmezdi

Bu acı, bu kaybın verdiği acı, bu vedasız gidişlerin acısı asla geçmeyecekti.

Geçmeyecekti işte. Geçmezdi. İnsanoğlu geçeceğini söyler inanmak ister, inanmış gibi yapar ve rol yaparak hayatını sürdürmeye devam ederdi fakat geçmezdi

En çok da yanlış yerinden böldüğü için defalarca kez öldüremediği solucanını, farkına bile varamayacağı bir anda tek seferde tam da doğru yerinden bölerek öldürebileceğini hiç düşünmemiştim.
Bulduğu her fırsatta, Ne güzel seviyorsun sen beni dediği Solucan’ını, öylece öldürmüştü Kıvanç. Henüz ondan yana umut edemeden; umudu acıya karışamadan; acıya karışan umudu, karıştığı acıya veda bile edemeden
Benim içimdeki umut, bitmek bilmeyen ve çoğu insana göre sinir bozucu olan bir umuttu fakat çoğu insanın bilmediği bir şey vardı ki beni yaşatan tek şey oydu. Umudun olmadığı yerde yaşam da var olmazdı ve ben umudu olmadığından yaşamını sonlandıran birini tanımıştım.
Vedasız gidişlerin kalanlarıyızdır belki de.
Ağlama. Erkek adam ağlar mı?
Ağlar. Hem de öyle bir ağlar ki bir daha asla gülmeyecek sanırsın
Benim şehrimde deniz bile yokken onun Gözlerinde kocaman bir okyanus vardı
“Vedasız gidişlerin kalanlarıyızdır belki de.”
bazen gitmek gerekir, tekrar dönmek ve yepyeni bir başlangıca adım atabilmek için.
Nasıl hissediyorsun , diye sorulmaz ki kalana. Gidene sorulurdu. Gittin , şimdi nasıl hissediyorsun diye sorulmalıydı.
Bizleri en çok acıtan, gidenler ya da gidişleri değildi, enlerimizin, vedasız gidişleriydi.
Gitme. Kaybedince daha çok seveceksin.
“O bana hep geldi ama her seferinde gitmek için geldi.”
Hastalanmak gibi mi acaba sevmek , insanlar ne yapsada hayatları boyunca hastalıktan kaçamadığı gibi sevmektende kaçamıyor peki ya hastalıktan ölenler gibi sevmekten de ölenler var mıdır?
Bizleri en çok acıtan, gidenler ya da gidişleri değildi, enlerimizin, vedasız gidişleriydi.
O kadar canım yanıyordu ki çarenin bağırarak ağlamak olduğunu düşündüm.
Benim şehrimde deniz bile yokken onun gözlerinde kocaman bir okyanus vardı
Veda etti ve öylece gitti. Geri gelecek olan insan hiç veda eder mi?
Daha kaç kayıp verecektik can parçalarımızdan? Kaç can daha sökülüp alınacaktı kalbimizden? Kaç defa daha ağlayacak ve kaç defa daha bambaşka seslerden acının gerçek olduğunu duyacaktık? Geçmeyeceğini bile bile kaç defa daha geçeceğine inanmak isteyecektik?
Nasıl hissediyorsun, diye sorulmazdı ki kalana. Gidene sorulurdu. Gittin, şimdi nasıl hissediyorsun, diye sorulmalıydı. Gittin, mutlu musun, diye öfkeyle sorulmalıydı. Bu tarz sorular gidenlere sorulmalıydı, kalanlara değil.
Vedasız gidişlerin kalanlarıyızdır belki de.
Vedasız gidişlerin kalanlarıyızdır belki de.
Gitme. Kaybedince daha çok seveceksin.
Ağla ki acın bizlerde olduğu gibi içinde büyümesin, yakmasın seni. Ağla ki veda bile etmeden giden kızın acısını hissede hissede unut. Ağla ki her şey daha kolay olsun çünkü ağlamak, her ne denirse densin, insanı rahatlatır ve güçlendirir. Dilediğin gibi ağla
O bana hep geldi ama her seferinde gitmek için geldi.
O bana hep geldi ama her seferinde gitmek için geldi
Canın kadar çok benimsediğin bir insan dünyandan göçüp gittiğinde ne kadar mutlu olabilirdin ki?
Yaşanmalıydı.Üç günlük ömür denilen bu hayatta,dilediğince mutlu olunmalıydı.Gurur yaparak,inat ederek kesilmemeliydi ilişkiler.Pişman olacağını bile bile adım atmamalıydı insanlar.Kalplerine kötülük bulaşan insanlardan uzaklaşmak yerine,onların da kalplerine iyilik aşınmalıydı.Yaşanmalıydı.Er ya da geç bir gün herkesin göçüp gideceği bu dünyada,üzüntüye yer verilmemeliydi.
Sevmek zamanıydı dün,
Kavuşmak zamanı bugün,
Sen ile ben sevilmeliyiz
Çok ama hep
Olmuyor sensiz,
Olmuyor hiç,
Biliyorum.
Ve istiyorum
Umudum acıya karışmış olsa bile her zaman vardı çünkü ben acıya karışan umudumun,karıştığı o acıya bir şekilde veda edeceğini biliyordum.
Aşkın için ölür müsün?
henüz ondan yana umut edemeden; umudu acıya karışlamadan; acıya karışan umudu, karıştığı acıya veda bile edemeden
O bana hep geldi ama her seferinde gitmek için geldi.
ღ.
O, yaralanmaya devam edecek; ben, yıllardır açılan ve asla kapanmayacak yaralarımın kanayışını hissedecektim.
Hastalanmak gibi mi acaba sevmek , insanlar ne yapsada hayatları boyunca hastalıktan kaçamadığı gibi sevmektende kaçamıyor peki ya hastalıktan ölenler gibi sevmekten de ölenler var mıdır?
Çünkü bazen gitmek gerekir,
Tekrar dönmek ve yepyeni bir başlangıca adım atabilmek için.
O kadar canım yanıyordu ki çarenin bağırarak ağlamak olduğunu düşündüm.

Aşkın için ölür müsün?

“Hislerini diri diri toprağa gömmek mi yoksa onları kanaya kanaya yaşamak mı?”
“Yapboz parçalarını ister tamamla ister kutusuna koy.Mühim olan hepsinin eninde sonunda bir arada olması değil mi zaten?”
O bana hep geldi ama her seferinde gitmek için geldi.
nasıl hisediyosun diye sorulmazdı ki kalana. Gidene sorulurdu.Gittin, şimdi mutlu musun, diye öfkeyle sorulmalıydı. Bu tarz sorular gidenlere sorulmalıydı kalanlara değil.
Huzurun bir diğer adı varsa o da kesinlikle aşktı.
bazen gitmek gerekir, tekrar dönmek ve yepyeni bir başlangıca adım atabilmek için.
seni asla sevmeyecek olan birini sevmek ne kadar acı verir, bilir misin?
Ağlama. Erkek adam ağlar mı?

Ağlar. Hem de öyle bir ağlar ki bir daha asla gülmeyecek sanırsın

Biliyor musun şu an da nasılım?
Hala nefes almaktayım.
Yalnızım.
Yanlışım.
Tek kalmış bir yarınım.

O bana hep geldi ama her seferinde gitmek için geldi.
Sevdiğin insanın yaşayıp yaşamadığını bile bilmemek o kadar acı ki

Ya da kalbinde artık sana yer olup olmadığını bilememek

Bu haksızlık.

Sence, yanlış insanların eline mi verdik kalbimizi?

O kadar canım yanıyordu ki çarenin bağırarak ağlamak olduğunu düşündüm.
Beni düşünme, rahat ol, yalnız kalabilirim.
Sen de bilirsin hiçbir acı sonsuza dek sürmez.
Gitme. Kaybedince daha çok seveceksin.
Daha kaç kayıp verecektik can parçalarımızdan? Kaç defa daha ağlayacak ve kaç defa daha bambaşka seslerden acının geçecek olduğunu duyacaktık? Geçmeyeceğini bile bile kaç defa daha geçeceğine inanmak isteyecektik?
Geçmeyecekti.
Bu acı, bu kaybın verdiği acı, bu vedasız gidişlerin acısı asla geçmeyecekti.
O bana hep geldi ama her seferinde gitmek için geldi.
Bizlere en çok koyan, gidenler ya da gidişleri değildi, enlerimizin, vedasız gidişleriydi.
Bir şekilde tekrar geleceklerini ve bize veda edeceklerini düşünüp dururduk onlar gittikten sonra çünkü eğer veda etmiş olsalardı Tamam, diyerek kabullenebilirdik. Veda etti ve öylece gitti. Geri gelecek olan insan hiç veda eder mi? Diye sorar ve sorduğumuz kişiden Hayır, etmez. Yanıtını alınca da ikna olurduk. Veda eden geri gelmezdi ama etmeyen gelebilirdi. Ölü olsa bile bir şekilde gelecekmiş gibi hissettirirdi.
Neden, diye bağırarak sorardım çoğu kez.
Neden bunları yaşamak zorundayız?
Olgunlaşmak için mi?
Evet, acı insanı olgunlaştırırdı.
Evet, umudumuz acıya karışsa bile karıştığı o acıya veda edebilirdi ama yine de ne gerek vardı ki tüm bunlara?
Geçmeyecekti işte. Geçmezdi. İnsanoğlu geçeceğini söyler, inanmak ister, inanmış gibi yapar ve rol yaparak hayatını sürdürmeye devam ederdi fakat geçmezdi.

Nasıl geçebilirdi ki?

Canın kadar çok benimsediğin bir insan dünyadan göçüp gittiğinde ne kadar mutlu olabilirdin ki? Belki biraz, belki birazdan da çok ama daha fazlası asla!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir