İçeriğe geç

Din Bu-2: Hz.Muhammed Kitap Alıntıları – Turan Dursun

Turan Dursun kitaplarından Din Bu-2: Hz.Muhammed kitap alıntıları sizlerle…

Din Bu-2: Hz.Muhammed Kitap Alıntıları

Toplamı, altı gün ediyor.
Altı gün denirken ne anlatılmak istendiği belli değil. Yine de gün le ilgili başka konu nedeniyle bir açıklama yer alıyor. Ama çelişkili. Çünkü Tanrı katındaki bir gün , Meâric suresi’nin 4. ayetine göre, bizim bildiğimiz yıl lardan elli bin yıl kadar ; Hac suresi’nin 47. ve Secde suresi’nin 5. ayetlerine göreyse, yalnızca bin yıl kadar dır. Hangisi doğru?
Aşağıda Güngören’in kitabından yaptığımız alıntıyı aynen geçiyoruz:
( ) Peygamberimizden sonra Halife olan Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. O sman ve diğer sahabiler Kur’an’ı Kerim’i değiştirmişler, tahrif etmişler. Güya esas
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Ali hakkında ayetler varmış. Onları Kur’an’dan çıkarm ışlarmış. Gerçek Kur’an’ı Kerim Hz. Ali’nin ve evlatlarının elinde imiş. O da 12 İmam ile birlikte kaybolmuştur. Bu imam günün birinde M ehdi olarak tekrar gelecekmiş. Hakiki Kur’an-ı Kerim’i de birlikte getirecekmiş Dolayısıyla bugün Müslümanların elindeki Kur’an, hakiki Kur’an değilmiş.
Bilindiği gibi Kâbe bir Güneş tapmağı olarak yapılıp kullanılmıştı. 956 yılında ölen ünlü İslam hadisçisi M es’ûdî M ürucu’z Zehep adlı eserinde, yedi yıldız adına yapılan dünyanın büyük tapınaklarını sayarken, Kâbe’nin de adını anar: El
Beyt’ül Haram (Kâbe), geçen çağlar boyu çeşitli yüzyıllar içinde hep saygı görmüştür, çünkü o Zühal (Satürn) Evi’dir. Ne var ki gene Mes’ûdî’nin verdiği bilgiye göre, Güneş tapınakları dörtgen olduğuna göre, Kâbe de Zühal yıldızı için
değil, Güneş için yapılan bir tapınak olsa gerektirir
EFSANELERDE ve KUTSAL KİTAPLARDA İLK  HARÇ
1-Ellerimi yıkadım. Bir parça çamur koparıp, yazıya attım. Ve bu yazıda kahraman Engidu’yu yarattım. (Gılgamış Destanı)
2- Bunun üzerine ben de Ea’mın yardımım istedim. Toprağı Kingu’nun kanıyla yoğurdum, ilk insanı meydana getirdim. (Sümerlilerin Enuma-eliş Destanı)
3- Bunun üzerine tanrıça Ngüho yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı,
denizleri yeniden sınırlarına itti. Ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı. (Çin efsanelerinden)
4- Kral Amonhotap ili olarak betimlenen Tanrı Khnemu çömlekçi çarkında erkek ve dişi iki insanı yaratıyor. (Mısır’da Luksor Tapınağı’nda bulunan bir kaba ıim adan görüyoruz.)
5- Namlı, şanlı Hephaistos’u çağırdım hemen. ‘Bir parça toprak al, suyla karıştır’ dedim. İçine insan sesi koy, insan gücü koy. (Hesiodos Destanından)
6- Göz yaşlarımla toprağı çamur haline getirdim ve yoğurdum. (Prometheusanlatıyor) Bir insan heykeli yaptım. Sonra bu heykele ruh verdim. İlk ölümlü yaratıklar oluştu böylece. (Yunan efsanelerinden)
7- Ve Rab Allah yerin toprağından A±dam’ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve Adam yaşayan can oldu. (Tevrat’tan)
8- And olsun ki Biz insanı süzme çamurdan yarattık. (Kuran, Mü’minûn Suresi, 12-16. ayetler)
Hakikat Biz onları cıvık bir çamurdan yarattık. (Kur’an, Es-Sâffât Suresi,1!. ayet)
Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. Artık onu tamamlayıp içerisine de ruhumdan üfürdüğüm zaman kendisi için derhal ona secdeye kapanın.
(Kuran, Sâd Suresi, 71-76. ayetler)
Ne tür karşı çıkılırsa çıkılsın, gerçek ortada: İslam, tümüne yakın bir bölümüyle, gök cisimlerine tapınma yı içine alan SÂBİILİK’ten kaynaklanmıştır.
Bu kaynaktan kimini doğrudan, kimini de Yahudilik, Hıristiyanlık gibi dinler aracılığıyla almıştır. Ve kesinlikle, vahy eseri değildir. Yani, Tanrı, gök ten ve Muhammed’i aracı (peygamber) kılarak indirmiş değildir.
Eski MeksikalIların din vesaireleri hakkında burada tetkik ettiğim müteaddid
eserlerde bundan 4 asır önce îspanyollar tarafından cebren Hıristiyan edilmiş
olan yerli kavimlerin ve bilhassa Azteklerin günahlarını af ettirmek, hacetlerini
tervici veya sadece Güneş’e ubudiyet ve tazim maksadile hiçbir şey yememek ve
içmemek üzere 3 gün bilâ fasıla oruç tutduklarına muttali oldukdan sonra müslümanlarm daha kolay şeraitte olarak 30 gün zarfında tuttukları oruçların da diğer birçok hususat gibi müslümanlığa Güneş Kültü’nden girmiş olmasına kuvvetle ihtimal vermekteyim
Mekke’de Arapların Beytullah yani Allah’ın evi” namını verdikleri alelade
çamur ve taşla örülmüş 4 duvardan müteşekkil basit bir binanın başdan aşağı cesim bir puşide ile örtülmesi, Türkiye, Mısır, Suriye, Irak ve Hindistan gibi muhteşem ve zarif mabed ve binaları olan memleketlerden hacca gelen müslümanlara Beytullah denilen fakat hakikatte Beytulfakir demeye bile layık olmayan
Kâbe binasının basitliğini ve çıplaklığını setr etmek maksadile zeki bir Arap tarafından düşünülmüş bir tedbir olsa gerekdir. Bir mabedin çatısından temeline kadar örtü ile örtülmesi gibi dünyada misline tesadüf edilmeyen bu garabetin
başka türlü izah ve tefsirine imkân yoktur zannındayım
Bir adam karısını yatağına (cinsel ilişki için) çağırsa da, kadın yanaşmazsa, o sırada cinsel ilişkide bulunm azsa ve bu yüzden kocası geceyi öfkeli-sinirli olarak geçirse, melekler o kadına, sabaha değin lanet ederler.
:)))
Bir hadise göre, Muhammed nerede ilgisini çeken güzel bir kadın görse, hemen eve gider; Zeyneb’Ie yatardı. Böylece şehvetini giderirdi.
Câbir İbn Abdullah anlatıyor:
– Peygamber bir kadın gördü; hemen Zeyneb’e gitti. Ki Zeyneb o sırada bir
derisini ovup işliyordu. Peygam ber hemen cinsel ‘ihtiyac’ını gördü. Sonra arkadaşlarının yanına çıktı. Ve şöyle konuştu:
– Kadın, şeytan biçiminde çıkar karşıya. Ve yine şeytan biçiminde dönüp gider. Bu nedenle sizden herhangi biriniz bir kadın gördü mü, hemen karısına gidip onunla yatsın. Çünkü bu (cinsel ilişki), o kişinin içindekini (kabaran şehvetini) söndürür
Kız Çocukları ve İslam Öncesi Dönem Şimdi gelelim kız çocuklarının, İslam öncesi dönemde diri diri gömüldükle­ ri yalanına:
Böyle bir şey gerçek olamaz, çünkü:
1- Kız çocuklarının neden diri diri gömüldükleri , Kur’an yorumlarında, ha­ dislerde anlatılırken değişik ve çelişkili neden ler ileri sürülüyor:Kız çocukları, yoksulluk yüzünden diri diri gömülüyordu.
– Kız çocukları, ailelerine leke sayıldığı için diri diri gömülüyordu.
– Kız çocukları, meleklere katılsınlar diye diri diri gömülüyordu. Çünkü Melekler de Tanrı’nm kızları diye niteleniyordu.
Tefsir’lerde yer alan neden ler böyle.4 Sonuncu nedenin komikliği ortada. Çelişkisi de. Düşünün Melek lere Tan- rı’nın kızlan diye inanılıyor olacak, hem de kız çocuğu, ailesi için leke sayı­ lacak. Melek son derece kutsal bir varlık görüldüğüne göre, kız çocuğu aile­ si için leke, utanç verici olamaz. Tersine, son derece övünç kaynağı sayılma­ sı gerekir kızın. Ayrıca, meleklere katılsınlar diye diri diri gömmeye niye ge­ rek görülsün? Bunun için ölmek ille de gerekli görülüyorduysa diri diri topra­ ğa gömmek niye? Ölme nin başka türlüsü yok muydu? Tüyler ürpertici cina­ yet niçindi?
2- İleri sürülen neden lerin gerçek olduğu varsayılmış olsa, kız çocuğu diri diri gömme geleneğinin çok yaygın olduğunu düşünmek gerekir. Kız ın ai­ lesi yoksulsa, yoksulluk tan; zenginse âr (leke, kınama, konusu) olmasından; ayrıca meleklere katılsın diye; yani her durumda uğrayacağı sonuç aynı: Diri diri gömülmek. Bu gerçek olsaydı, Araplarda kız kalır mıydı? Ve kadın olur muydu?
Oysa belgeler ortaya koyuyor ki, Araplarda kadın çokluğu vardı.
3- Kız çocuklarının diri diri nasıl gömüldükleri ni de tefsirler değişik biçim­ de anlatmakta:
– K ız çocuğu 6 yaşına gelince, adam karısına: ‘haydi bunu temizle, süsle, hısımlarına gezmeye götüreceğim’ derdi. Oysa çölde bir kuyu kazmıştır onun için. Kızı alıp oraya götürür; ‘bak şunun içine!’ der; sonra da arkasından iterek ço­ cuğu o çukura düşürür ve üzerine toprağı döküp yığardı.
– Ya da gebe karısının doğum günü yaklaştığında, koca bir kuyu kazardı. Ağ­ rısı tutunca kadın o kuyunun başına giderdi, kız doğurursa içine atardı kuyu­ nun. 5 Araplarda, hem de yaygın biçimde yaşandığı ileri sürülen bu olayların oldu­ ğu apaçık yalan. Ne bir baba, ne de bir anne burada ileri sürüleni yapar. Bu tür şe­ yin olması, insan doğasına aykırı olduğu gibi, hayvanlarda bile görülmez. İlkel­ lerde, çocukların Tanrılara kurban edildikleri ni biliyoruz. Ama, Araplar, o sıra­ larda, ilkellik dönemini çoktan gerilerde bırakmışlardı. İslam döneminden daha ileri bir uygarlığa sahiptiler. Bunun tersine, yalanlar uydurulmuş olsa da Kaldı ki burada söz konusu olan Tanrı’ya kurban” da değil. Aktarmalarda da bu ileri sü-rülmüyor. Yani kız çocuklarının, Tanrılara kurban etmek için diri diri gömüldük- leri nden söz edilmiyor. Böyle bir şey, yani çocuğu Tanrı’ya kurban etme de hangi dönemde ve nerede yaşanmış olursa olsun; çok yaygın değil, tek tük olur­ du. Tann’ya kurban etme durumu da söz konusu olmayınca, işin mantığı büsbü­ tün ortadan kalkıyor. Kız çocuklarının yoksulluk için, ya da leke sayıldığı için diri diri gömüldüklerini ileri sürmek ve bunu kabul etmek, annelik, babalık ne demek; bilmemektir. Ayrıca insari’ı, insanın doğasını tanımamaktır. İnsanlar, ile­ ri sürülen türden şeyi yapmış olsalardı, türlerini sürdüremezlerdi.
4- Araplarda, kız çocuklarını diri diri gömme geleneği bulunsaydı, İslam öncesinin Arap şairlerinin şiirlerinde de dile getirilirdi. Hem de yaygın olarak yer alırdı şiirlerde. Oysa bu yok.
Tefsirler, Ferezdak’ın iki dizesi üzerinde durur. Ne var ki, tefsirlerde bu iki di­ ze de hep aynı sözcüklerden oluşmuyor. İki dize de değişik biçimde yer alıyor.6 Dizeierin değişik olması göz önünde tutulursa, sonradan uydurulduğu bile düşünülebilir. Kaldı ki Ferezdak’ın olduğu ileri sürülen bu iki dize, bize kız ço­ cuklarının diri diri gömüldüklerini açık açık anlatıyor. Kimi tefsirde yer alan bi­ çiminde dizeler şu anlamda:
– Bizden öyle kimse çıkmıştır ki VÂİDAT’ı önlemiş ve VEÎD’i diriltmiştir de artık kimse VEÎD olmamıştır. (Bkz. F. Râzi ve Hamdi Yazır.) Hamdi Yazır, VÂİDAT’a, çocuklarını gömen vaideler (anneler) anlamını veriyor. Sözcüğün kökü olan ve’d eğer gömme yse, nasıl bir gömme dir; be­ lirtilmiyor. H. Yazır da yalnızca gömme anlamını veriyor; diri diri gömme demiyor. Varsayalım ki buradaki gömme , tefsirlerde anlatılan türden diri diri gömme dir; o zaman dizelerdeki VÂİDAT niye? Bu sözcük, çocuklarını diri diri gömen anneler demekse, tefsirlerde anlatılana uymuyor. Çünkü tefsirlerde, kız çocuklarını diri diri gömen in anneler değil; babalar olduğu anlatılıyor. Bir başka terslik de şu: Tüm tefsirlerdeki biçimlerinde, dizelerde gömüleri’i an­ latmak için veîd sözcüğü yer alıyor. Veîd ise eril (erkeğe ait) bir sözcüktür. Anlatılan eğer kız çocuğun diri diri gömülmesi yse niye dişili olan veîde ya da ayetteki gibi me’ûde yer almıyor? Yani şiirde, gömüleri’in dişi değil; er­ kek olduğu anlatılıyor. Bundan, kız çocuklarının diri diri gömüldükleri anla­ mı çıkarılabilir mi? Elbette ki hayır.
Muhammed’in şöyle bir hadisi var:
– Vâid de, mev’ûde de cehennemdedir. 7 Sözcükleri, İslam dünyasındaki anlamıyla dilimize çevirelim:- Kız çocuğunu diri diri gömen de, diri diri gömülen kız çocuğu da cehen­ nemdedir. Adalet anlayışı na bakın siz!
– Kız çocuğunu diri diri gömen kimsenin CEHENNEME gitmesini anladık. Ama o zavallı kız çocuğunun cehennemde işi ne, o niye cezalandırılıyor? diye sorabilirsiniz. Kız çocuğunun, zulme uğramış olanın ve de kadının hakkı İslam- da böyle mi korunuyor? diye de ekleyebilirsiniz. Ama bu alanda kafa yormaya gerek yok. Nasıl olsa hepsi bir yalan üstüne kurulu.
Şubat 1969. Camilerde günlerdir cihad namazları kılınıyor. Komünistlerin kanını dökme çağrıları yapılıyor. 16 Şubat 1969 günü Beyazıt, Dolmabahçe ve Fındıklı camilerinde cihad namazları kılındıktan sonra, topluluklar halinde Tak- sim’e çıkılıyor. O gün, meydana ABD 6. Filosu’na karşı antiemperyalist yürüyüş yapanlar gelecek. Amerika Müslümanın dostu mu ne? Yerde iki ölü yatıyor. Tur­ gut Aytaç ve Duran Erdoğan. Yüzlerce yaralı. Gazeteler manşet atıyor: Kanlı Pa­zar. ..
Peygamber, Benû Nadîr kabilesinin hurmalıklarını yaktırmıştı, ayrıca kestir­ mişti. Haşr Suresi’nin 5. ayetinde bu olaya kısaca değinilir. Bu ayetin, Diyanet çevirisindeki anlamı şöyledir: İnkârcı kitap ehlinin yurtlarında hurma ağaçları­ nı kesmeniz veya onları kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakmanız Allah’ın izniyledir. Allah, yoldan çıkanları böylece rezilliğe uğrat
Peygamber’in döneminde gece baskınları düzenlenirdi Peygamber’in buy­ruğuyla. Öldür, öldür! parolalı (şiar) olarak. Sonra da yağmaya girişilirdi. İşte bir başka hadis:
Filistin’de Übnâ (sonraları ‘Yübnâ’) denen bir yerleşim yeri. Peygamber bu­raya bir baskın düzenliyor. Baskını yapacaklara da buyruğu şöyle veriyor:
– Sabahleyin Übnâ’ya (ansızın) baskın yap ve orayı yak!
Buyruk yerine getiriliyor. Yani Übnâ köyü yakılıyor. İçindekilerle birlikte. İslam hukukunda da düşman evlerinin yakılması caiz görülmüştür.
Hadisi şerif
Tek Tanrı’dan başka Tanrı bulunmadığına, Muhammed’in de O’nun kulu ve Peygamberi (elçisi) olduğuna inanmcaya, bizim kıblemize dönünceye, kes­ tiklerimizi yiyinceye ve namazımızı kılm caya kadar (bütün) insanlarla sava­ şıp öldürüşmem buyuruldu. İnsanlar ne zaman ki bunları yerine getirirler, o zaman kanlarını (canlarını) ve mallarını -kim i haklı nedenlerin dışında- kur­ tarmış olurlar.
Tanrı Uğrunda Silahlı Savaş
Müslümanlann namazdan önce abdest almaları İslamiyete aid bir usul olma­ yıp binlerce seneden beri PERU kıtasında Güneş Kültü ile amil bulunan Peru yerlileri arasında mevcud bulunduğunu gösteren malumat: Meksiko’da her gün çıkan Excelsior adındaki İspanyolca gatezenin i 1 Ağus­ tos 1937 tarihli nüshasında Peru kıtasının tarih vesairesi hakkında verilen çok uzun malumat arasında: Peru’da kâin olup İnkalardan evvelki zamanlardan başlayarak bugünkü Peru yerlilerinin de büyük bir kudsiyet atf etmekde berdevam oldukları (Titikaka) namındaki mukaddes gölü hac maksadile ziyarete gelen yer­ lilerin dinî ziyaretlerine başlamadan evvel bu mübarek gölün suları ile dinî bir tarzda abdest almak mecburiyetinde berdevam oldukları izah edilmektedir ki abdest almak usulünün de müslümanlığa Güneş Kültü’nden girmiş olduğunda şüp­ he bırakmamaktadır.
– Bu parça, Buhârî’nin yer verdiği bir hadiste yer alıyor.13 Ve altı çizili yerle­ rin Türkçesi şudur:
(Peygamberin arkadaşlarından iki kişi bir kadınla konuşuyorlar:) – Haydi yürü gidelim! dediler.
– Nereye? diye sordu kadın.
– Tanrı’nın Elçisi’ne diye karşılık verdiler.
– Haa şu kendisine sâbiî denen kimseye mi? diye sordu kadın.
– Evet, işte o senin söylediğin kimseye diye karşılık verdiler.
– Müslümanlıkta namaz abdestiyle, boy abdestiyle taharet var.
– Sâbiîlikte de bu var.

– Müslümanlıkta vakit leriyle namaz var. Beş vakit.

– Sâbiîlikte de bu var. Aynı saatlerde, üçü farz altı vakit.

– Müslümanlıktaki namazlar , cenaze namazının dışında, rüku’lu, secde lidir, rekât lar vardır.

– Sâbiîlikteki namazlar da böyledir.

– Müslümanlıktaki namazlardan cenaze namazı , dua sayıldığı için rükusuz secde sizdir.

– Sâbiîlikte de cenaze namazı böyledir
.
– Müslümanlıkta oruç vardır.
– Sâbiîlikte de vardır.

– Müslümanlıkta farz oruçlar bir ay dır. Bu ay da kimi zaman 29, kimi za­ man 30 gün çeker.

– Sâbiîlikte de böyledir.
– Müslümanlıkta farz oruç larınm yanında, isteğe bağlı ve nafile adı veri­ len oruçlar vardır.
– Sâbiîlikte de böyledir.
– Müslümanlıkta fıtr bayramı adı verilen ramazan bayramı vardır.
– Sâbiîlikte de bu ad ve nitelikte bayram vardır.
– Müslümanlıkta kurban vardır.
– Sâbiîlikte de vardır.
– Müslümanlıkta hac vardır.
– Sâbiîlikte de vardır.
– Müslümanlıkta Kâbe, Tann’mn evi dir ve kutsak’dır.
– Sâbiîlikte de böyledir.
– Müslümanlıkta ibadet için tapınak lar (camiler, mescidler) vardır.
– Sâbiîlikte de
– Müslümanlıkta kutsal kitap vardır.
– Sâbiîlikte de
– Müslümanlıkta peygamber , peygamberler vardır.
– Sâbiîlikte de

İslamcılara bakarsanız şöyle açıklanabilir:
– Peygamber, kimi kadınlara acımıştı da o nedenle almıştı onları.
Önce bunun hiç olamayacağını, gerçeklerle hiçbir biçimde bağdaşmadığını belirtelim. Yoksul, çaresiz kadın mı toplamıştı Muhammed? Hangisi bu durum­ daydı? O çağda, o yörelerde sayılamayacak kadar yoksul, çaresiz kadın vardı. Muhammed onların hangi birini alacaktı? Bu amaca yönelseydi başa çıkabilir miydi? Sonra yoksuf’un, çaresiz in sorunu çözme yolu; onunla Muhammed’in evlenmesi miydi?

Peygamber, kimileriyle de siyasi sebepler le evlenmişti.

Muhammed bir Bunu diyen İslamcdara şunu sormak gerekir: Muhammed bir Peygamber idiyse, böyle siyasi sebepler e neden gerek duyuyordu? Tanrı sınm yardımı yeterli değil miydi? Bu yardım yeterli değil miydi de, bir sürü kadın topladı? Hem de bir kesimi genç, körpe Ve bu kadınları, kimseyle evlenmeleri müm­ kün olmayan birer ebedî dul olarak bıraktı kendisinden sonra. Bu kadınlar on­ dan sonra kimseyle evlenememeye hükümlüydüler. Çünkü hepsi de müminlerin anaları olarak Kur’an’a geçirilmişti. (Bkz. Ahzâb Suresi, 6. ayet.) Bunlardan ki­ mi, Âişe, Cüveyriyye gibi 18-19 yaşında dul kalmışlardı. Çocuk yaşta dullar. İleri sürülen siyasi sebepler bunu da mı gerektirmişti?
Muhammed’in çok karı ve cariye almasında, o dönemlerde, Araplarda geçer­ li olan neydiyse oydu etken: Cinsel istek ve onun gereği. En azından, başta bu geliyordu. Bir taşla birkaç kuş vurmalar da oluyordu kuşkusuz. Ama temel et­ keni gözden kaçırmamak gerekir.
İslamcılar, Peygamberimiz nefsani arzularına göre davranmıyordu, hanımla­ rı da nefsani arzularla alınmamıştı diye dursunlar; ayetler, hadisler ve de gerçek­ ler ortada.

Bir adam karısını yatağına (cinsel ilişki için) çağırsa da, kadın yanaşmaz­sa, o sırada cinsel ilişkide bulunmazsa ve bu yüzden kocası geceyi öfkeli-sinirli olarak geçirse, melekler o kadına, sabaha değin lanet ederler.
hadise göre, Muhammed nerede ilgisini çeken güzel bir kadın görse, he­men eve gider; Zeyneb’Ie yatardı. Böylece şehvetini giderirdi
Peygamber benimle evlendi; BEN O SIRADA 6 YAŞINDAYDIM.
Evet, bir yanda 49 yaşındaki Muhammed, öbür yanda 6 yaşındaki Âişe. Ev­leniyorlar.

Muhammed’le evlendiği zaman Âişe’nin 6 yaşında olduğunun İslam dünyasın­ da, tüm Müslümanlarca kabul edilmesi zorunlu. Çünkü bunu anlatan hadis , tartış­ masız sağlam (sahih) kabul edilir. Bu hadisi, İslam dünyasında en sağlam olarak benimsenegelmiş olan Buhârî’nin ve Müslim’in e’s-Sahîh lerinde de buluyoruz.
Anlatıldığına göre, evlilik gerçekleşiyor, ama yine de üç yıl kadar zifaf (yani gerdeğe girme, cinsel birleşme olayı) gerçekleşmiyor. Bu süre geçtikten sonra oluyor zifaf .

Âişe’nin anlattığına göre: Muhammed’e, herhangi bir karısının gününü, sıra­ sını gözetmeksizin; dilediği karısıyla dilediği zaman yatma özgürlüğü veren ayet , yani Ahzâb Suresi’nin 51. ayeti geldikten sonra da, Muhammed Aişe’nin günü nde başka kadınla yatmak istediğinde Âişe’den izin alma gereğini duyar­ dı. İzin isterdi; ama Âişe geri çevirirdi:
– Eğer izin verme, vermeme yetkim varsa vermek istemiyorum. Tanrı Elçi­ si! Bilesin ki hiçbir kimseyi sana (seninle yatmaya) yeğ tutmam. 13 Kısacası, şunu demek istemişti Âişe:
– Gerçekten izin verme ya da vermeme yetkim var mı? Öyleyse vermiyorum. Seninle yatmak, her şeyin üstünde gelir bana.
Hadis ten anlaşıldığına göre, Âişe’nin bu karşı koyuşuna Muhammed artık ses çıkarmamış; Ayet var. Ayet bana istediğim zaman dilediğim karıyla yatma yetkisini vermiştir dememiş ya da diyememişti.
Aişe’nin sözü dilimize şöyle de çevrilebilir:

Bakıyorum da, senin Efendi Tanrı’n (Rabb), yalnızca senin şeyinin keyfini (hevâm) yerine getirmek için koşuyor.

Kur’an’da : Tanrı dilemedikçe siz dileyemezsiniz. denir. ( Bkz. İnsan, ayet : 30 ; tekvir, ayet : 29 )
İnsanın dilemesi ni bile Tanrı’nın dilemesi ne bağlayan bir sistemde, insan irâdesi nden nasıl söz edilebilir ?
Kur’an’ın Tanrı sı , deneme için ne acımasızlıklar yaptırıyor.
En’am suresinin 76 , 77 ve 78. ayetlerine göre, İbrahim yıldız a , ay a ve güneş e de Tanrım! demiştir.
Din elden gidiyor kaygısı.
Çok önemli bir kaygıdır bu. Din elden gidiyor demek, bir başka anlamıyla din e ve yutturmaca lara dayalı çıkarlar elden gidiyor demektir.
Hicr Suresinin 9. ayetinde, Tanrı’ya şöyle söylettirilir :
Kuşkusuz ‘zikr’i ( Kur’an’ı ) biz indirdik. Onu kesinlikle koruyanlar da biziz. Demek ki Tanrı kendi indirdiğine sahip çıkıyor ve onu koruyor. Anlatılan bu. Peki öteki kitap ları da indirdiğine göre, onlara niçin sahip çıkmamış ve onları neden korumamış ? Onlar da kendi kitabı değil miydi ?! Sonra düzeltici olsun diye İslam’ı göndermek için onca yüzyıl niye beklemiş ?
Tabiî, Tanrı’nın hikmetinden sorulmaz denir, konu kapatılır bu gibi durumlarda. Kaçma yolu.
Peki asıl ortada yoksa ve karşılaştırma olanağı bulunamıyorsa, İslam’ın savlarına nasıl inanılır ? Tümüyle havada kalan ve bir sürü yalana dayalı mucize denen boş inancın dışında dayanağı nedir ?
Kendi çağında bile insanların gereksinimlerini karşılayamamış olan şeriatı, şirin göstererek ve orasını burasını yorumlarla yamayarak insanlarımıza yeniden giydirmeye çabalar gibi bir durumu var.
Namaz gibi oruç da Güneş ayarlı. Güneşin dünyayı ışınlarıyla aydınlatmak üzere bulunduğu tan yerinin ağarmasıyla başlanıyor, battığı zamana değin sürdürülüyor. Tabii, gecenin ve gündüzün aylarca sürdüğü yerler, kutuplar hesaba katılmamış. O çağlarda, Arabistan’daki coğrafya bilgisiyle bu hesap nasıl yapılabilirdi ki?
Şu gerçekten inanıp ibadet eden Müslümanlar birtakım şeylerin iç yüzünü bilseler ne iyi olur! Bilseler ki namazları, oruçları aslında yıldız tapımından, Güneş tapımından, Ay tapımından, yani bu gök cisimleri simge yapılarak yapılan tapımdan, kısacası Sabiilikten kaynaklanıyor; o zaman bunları yerine getirmek için zamanlarını ve kendilerini tüketirler mi? Bilseler ki 5 vakit namazda yöneldikleri Kabe, aslında simgesel de olsa, falanca yıldıza, Güneşe tapınma için yapılıp kullanılmıştır; o zaman Tanrı’nın evi (Beytullah) sayıp, oraya yönelirler mi? Ve bunu ülkemizin insanları bilse; yok farz hacdır, yok umredir deyip, Mekke yollarına düşerler mi, yılda milyarlarca lira o yollara harcanır mı? Kimileri de çoluk çocuğunun yiyeceğini, varını yoğunu alıp götürür mü oralara? Ah bir bilebilseler! Ama sayıları hızla artırılan din okullarında üretilen din adamları, ayrıca anayasaya da sokulan zorunlu din eğitimi (daha doğrusu İslam eğitimi) buna yol verir mi? Ve de çıkarcı politikacı kesim?
Irzına geçilmemişse, akıl ve bilimle hiçbir din bağdaşmaz.
Bir şeyin ne başına inan, ne sonuna,
Din şehit ister, gökyüzü kurban.
Her yandan durmadan kan akacak,
Durmadan her yerden kan!
Süryan toplumu, toplumların en eskisidir. Âdem ve oğulları Süryanca konuşmuşlardır. Ve dinleri(millet), Sâbiîlerin dinidir.
Osman Oğlu Ebân’ın başına gelenler bu bakımdan da öğretici oluyor. Osman Oğlu Ebân, Peygamber’in şöyle dediğini, Affan Oğlu Osman’dan işittiğini anlatıyor: Bir kul, her gün sabaha girerken ve her gecenin başlangıcında üç kez şöyle derse, ona hiçbir şey zarar veremez: ‘O Tanrı’nın adıyla başlarım ki, O’nun adıyla birlikte bulunurken, ne yerde ne de gökte bir şey insana zarar verebilir.’ Bu hadisi aktaran Ebân felce yakalanıyor. Bir adam, madem ki, bu dua okun­duğunda insana bir kötülük gelmez, nasıl olmuş da bu adamın başına böyle bir durum gelmiş dercesine, Ebân’a bakıyor şaşkın şaşkın. Ebân bunu fark edince şöyle söylüyor: Hadis aktardığım gibidir ve doğrudur. Ama ben felç olduğum gün, hadiste anlatılan duayı, tanrı benimle ilgili kaderi uygulasın diye okumamış­tım!
Neden çamur?
Kâbe Binasının Vaktiyle Güneş Kültü İçin İnşa Edildiği ve Kâbe’nin Duvarında Bulunan Hacerülesved Namındaki Siyah Volkanik Taş ile Tavaf Denilen Hareketin de Güneş Kültü’ne Ait Olduklarına Dair İzahat
Kur’an’da İbrahim Peygamber’in de yıldıza güneşe ve aya Rabbim dediği belirtilir.
20 Haziran 1986 günü Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in başkanlığında, Başba­kan Turgut Özal ve Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ, Devlet Bakanı Mesut Yılmaz ve diğer üyelerinin katılımıyla toplanan Atatürk Yüksek Kumlu, Türk-İs- lam sentezini temel alan resmî bir kültürün bütün millete aşılanmasını öngören, üzerinde gizli damgası vurulmuş bir rapora kabul etmişti. (Bkz. 2000’e Doğru, sayı 4, 25-31 Ocak 1987. Raporun tam metni için bkz. Saçak, sayı 44, Eylül 1987, s.29) CIA’nın Ortadoğu Masası Şeflerinden Graham Fuller’in Türkiye’ye Ilımlı İslam ı uygun bulduğunu hatırlayacak olursak, Turan Dursun’un Aydın­lanma hareketinin ne denli büyük güçlerin baskısını göğüslemek durumunda ol­duğunu daha iyi görürüz.
Bir din öbür dinle, bir mezhep öbür mezheple anlaşamaz. Dar bir din kardeşliği . Bağlı bulunulan din in ya da mezheb in çerçeve­sinde. insan hakları değil; inanılan dindeki mümin hakları söz ko­nusudur. Bu görüşüm yanlış mı? Keşke yanlış olsaydı. Tarih bo­yunca da, günümüzde de, din’ler hep kan , gözyaşı”, ölüm getirmiştir. Bir inanç ve görüşte de olanlar, başka inançta olanlar eliyle ölümlerin en beterine atılmışlardır. Diri diri yakılmışlardır.
Yakılanlar arasında kadınlar ve çocuklar da vardır.
Atatürk’ün getirip yerleştirmeye çalıştığı ilkeleri, Cumhuriyet ilkeleri ni benimsiyorum. Hem de olanca gücümle ve bağlılığımla.
İnsan gibi yaşamaktır bugün gerçek din, insan gibi yaşamak.
Ne tür karşı çıkılırsa çıkılsın, gerçek ortada: İslâm, tümüne yakın bir bölümüyle, gök cisimlerine tapınma yı içine alan SABllLl-LlK’ten kaynaklanmıştır. Bu kaynaktan kimini doğrudan, kimini de Yahudilik, Hristiyanlık gibi dinler aracılığıyla almıştır. Ve kesinlikle, vahiy eseri” değildir. Yani, Tanrı, gök ten ve Muhammed’i aracı (peygamber) kılarak indirmiş” değildir.
Yine unutulmamalı ki, hadisleri- aradan çıkardığınız zaman, Islâm’ın yapısından çok önemli bir kesimi gider. Dahası, çok şey kal­maz Islâm’dan: Düşünün ki, beş vakit namaz, nasıl namaz kılınacağı, nasıl oruç tutulacağı ve öteki ibadet biçimleri Kur’an ayetlerinde yok.
Hadisler kaldırıldığı zaman, ibadetler dayanıksız kalır. Ya da çok büyük ölçüde dayanağını yitirir. Islâm hukuku adı verilen kesimin dayanakları da elden gider önemli ölçüde.
Din elden gidiyor kaygısı.
Çok önemli bir kaygıdır bu. Din elden gidiyor demek, bir başka anlamıyla din e ve yutturmaca”lara dayalı çıkarlar elden gidiyor demektir.
Karanlık koyulaştıkça, yalan lar birer gerçek” diye alınıp satı­lır. Bezirgân lar çok iş görür bu ortamda. Karanlığın beli ışık’la kırılınca da, bu çevreler başlar telaş a, gürültü ye Yayımınız üze­rine, dinsel çevrelerde görülen, en başta bu oldu.
Bilcümle İslamcılar! İyice bilin! Bilin ve unutmayın ki ben, yüz­ yılların doğurduğu bir ‘ölüm’üm! İslâm’ın, tüm dinlerin, tabuların, so­nuçları bugün ve yarın görülecek ölümüyüm. Çıkarları din karanlığı üstüne kurulu olanlar, bu karanlıktan türlü biçimde yararlananlar, tüm karanlık böcekleri benden korksunlar. Ne imzalı, ne imzasız yalanları beni yıldırabilecektir. Korksunlar elimdeki ışıktan. Bir mum ışığının bile koca bir oda karanlığını nasıl parçaladığını anımsasınlar. Binlerce yıllık ilkelliklerin, yalanlarla örülüp piyasalara sürüldüğü imanın, ka­falardaki duygulardaki zincirlerinin elbette ki bir gün sonu gelecektir.
“Şeriat özlemcileri”, “DEVLET”i her bir yandan kuşatmış olarak “ha geldik, ha geleceğiz!” diyorlar. Ayak sesleri duyuluyor gibi. “Ümmet” ve “sürü (reâyâ)” niteliğinden uzaklaştırılıp “çağdaş uygarlık düzeyi”ne ulaşılması sağlansın diye “kişilikli bir toplum (ulus)” yapısına kavuşturulmak istenen bir toplumda, Türkiye Cumhuriyeti’nde
Kâfirler, nerede bulunsa yakalanmalı, öldürülmeliydi. Bozguncular ya boyunlarından vurularak öldürülmeli, ya asılmalı, ya ellerinden ayaklarından çapraz kesilmeli ya da sürülmeliydiler. Hıristiyan ve yahudilerle dost olunmamalıydı. Şeyhülislam fetvalarına göre, Alevilerin kanları helaldi. Peygamberin dört halifesinden üçü Müslümanların bıçaklarıyla can vermişti. Şeriatın insanlığa vaat ettiği barış buydu.
Bilindiği gibi Kur’an’da kıssa” denen birçok öykü var. Birçoğu; başta Tev­rat, Yahudi kaynaklarında, kimileri de İncil’lerde yer alır. İncelendiğinde görülür ki, bunların bir kesimi, Tevrat’tan da çok önceki çağların söylencelerinde aynen var. Örneğin Nuh Tufanı’na ilişkin öykü, Gılgamış Destanı nda hemen hemen aynıdır. Daha başka örnekler de verilebilir.
Yine Âişe anlatıyor:
Bizden bir insan, hastalığından şikâyette bulunduğunda Peygamber, eliyle hastalıklı yere dokunurdu (elini ağrıyan, acıyan yer üzerinde gezdirip okşardı)
O dönem Araplannda şehvet , erkeklik gücü en başta gelen bir özellikti. Bunu Gazalî, İhya-i Ulumi’d-Din adlı ünlü kitabının Kitabu Âdâbi’n-Nikâh bölümünde uzun uzun anlatır. Bir dolu örnek verir. Ali’nin oğlu Hasan’ın bir alışta dört karı birden aldığını, sonra çok geçmeden bunları boşayıp yenilerini aldı­ğını, Muhammed’e bu torunu anlatıldığında Muhammed’in; O, yaratılışta da huyda da bana benziyor! dediğini, bu oğlanın, 200 kadar karı elden geçirdiğini anlatan bir hadise, Muhammed’in, dünyanızdan bana üç şey sevdirildi dedikten sonra bunlardan birinin de kadın olduğunu dile getiren bir başka hadisine ve daha nice hadislere, öykülere yer veriyor.
Peygamber, kimileriyle de siyasi sebepler le evlenmişti.
Bunu diyen İslamcılara şunu sormak gerekir: Muhammed bir Peygamber idiyse, böyle siyasi sebepler e neden gerek duyuyordu? Tanrı sının yardımı yeterli değil miydi? Bu yardım yeterli değil miydi de, bir sürü kadın topladı? Hem de bir kesimi genç, körpe Ve bu kadınları, kimseyle evlenmeleri müm­kün olmayan birer ebedî dul olarak bıraktı kendisinden sonra. Bu kadınlar on­dan sonra kimseyle evlenememeye hükümlüydüler. Çünkü hepsi de müminlerin anaları olarak Kur’an’a geçirilmişti. (Bkz. Ahzâb Suresi, 6. ayet.) Bunlardan ki­mi, Âişe, Cüveyriyye gibi 18-19 yaşında dul kalmışlardı. Çocuk yaşta dullar.
İleri sürülen siyasi sebepler bunu da mı gerektirmişti?
Bir adam karısını yatağına (cinsel ilişki için) çağırsa da, kadın yanaşmaz­sa, o sırada cinsel ilişkide bulunmazsa ve bu yüzden kocası geceyi öfkeli-sinirli olarak geçirse, melekler o kadına, sabaha değin lanet ederler.
Kadın, şeytan biçiminde çıkar karşıya. Ve yine şeytan biçiminde dönüp gi­der. Bu nedenle sizden herhangi biriniz bir kadın gördü mü, hemen karısına gi­dip onunla yatsın. Çünkü bu (cinsel ilişki), o kişinin içindekini (kabaran şehveti­ni) söndürür.
Karanlık koyulaştıkça , yalanlar birer gerçek diye alınıp satılır.Bezirgânlar çok iş görür bu ortamda.Karanlık belli bir ışıkla kırılınca da ,bu çevreler başlar telaşa, gürültüye.
Belirteyim ki, kulluk , en başta din-şeriat inanırlarının işi, öze­lliğidir. İslamcılarca baş tacı dır kulluk . Yaşamlarında, kulluk için­de kulluk olur: Tanrı kulluğu – Padişah kulluğu , ağa, bey, paşa ku­lluğu” Böyle nice kulluklar sıralanır. Aile ler bile kulluk düzeniyle, efendi-köle ilişkileri içinde yürütülür. Örneğin, kadın , erkeğinin bir kulu dur, erkekse, efendi dir. Cumhuriyet bu düzene son vermek istemiştir devrim leriyle.
Diyanet İşleri Başkanı Mustafa Sait Yazıcıoğlu, Hürriyet gazete­sinin deyişiyle eski fetvaları andıran bir yazılı açıklama da bulun­du. Ve özet olarak şunu dedi:”Bununla nereye varılmak isteniyor? Bu millete yeni bir din mi bu­lunacaktır? Bu millet dinsiz mi yapılmak isteniyor?
Yani:”Aman, yetişin, din elden gidiyor?
Diyanet başka şey söyleyemez miydi? Yazılanlardakini ele alıp, ağır başlı olarak cevaplandırma yoluna gidemez miydi?
Bunu yapamazdı Diyanet. Yapacak güçte değildi. Yaygara nın gürültü nün ötesinde bir şeye gücü yetemezdi. Tarihte, benzerlerinde görülen tutumu sergiledi yalnızca.
Din elden gidiyor kaygısı.
Çok önemli bir kaygıdır bu. Din elden gidiyor demek, bir başka anlamıyla din e ve yutturmaca”lara dayalı çıkarlar elden gidiyor demektir.
Karanlık koyulaştıkça, yalan lar birer gerçek” diye alınıp satı­lır. Bezirgân lar çok iş görür bu ortamda. Karanlığın beli ışık’la kırılınca da, bu çevreler başlar telaş a, gürültü ye
Kabe binasının vaktiyle güneş kültü için inşa edildiği ve Kabe’nin duvarında bulunan Hacerülesved namındaki siyah volkanik taş ile tavaf denilen hareket de güneş kültüne aittir.
Mevlana’nın mevlevî külahını da Güneş kültünden aldığı anlaşılıyor:Burada yapılan güneş ayininde, güneş timsallerinin tahtadan yapıl­mış mahrutu nakış şeklinde mesnedler üzerine bindirilmiş olduklarını
görünce Orta Asya’daki ayinlerde de güneş timsalinin kalın keçeden yapılmış mesnedler yani külahlar üzerine bindirilmiş olmasını göz (inline getirerek Mevlana’nın bunları İslam dininin icabatına tevfikan
mesnedlik vazifesinden iskat edip mevlevî tarikatının zahiri bir alameti olarak kabul etmiş olduğunda şüphem kalmadı.
işte müjdelerin en güzeli,
işte en gerçek özgürlük
düşümüzdeki gelecek çağlarda:
ne savaş, ne savaşan, ne salgın,
ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen,
ne yakınma, ne de zulmün kahrı,
ne tapılan, ne tapan,
ben benim, sen de sen!
karanlık koyulaştıkça, yalanlar birer gerçek diye alınıp satı­lır. bezirgânlar çok iş görür bu ortamda. karanlığın beli ışıkla kırılınca da, bu çevreler başlar telaşa, gürültüye.
Tanrı varsa ve sınırsız bir güce sahipse, yapmak istedikleri için neden aracı kullansın?
Görüyorum ki senin Allah’ın yalnızca senin şeyinin keyfini yerine getirmek için koşuyor.
Muhammed en yakılarını, sevdiklerini ( kocası, babası, kardeşi) öldürttüğü bir kadını(Safiye’yi), o acılı gününde koynuna nasıl alabilmişti? Onunla nasıl sevişebilmişti?
Muhammed’in, oğulluğundan boşanan Zeynep’i alması, bu yönde herkese bir kapı açılmasına yöneliktir.
Muhammed, “Marya”yla yatmayı sürdürmüştü; ondan bir oğlu olmuştu: İbrahim. Bu oğlan epeyce büyüdükten sonra ölmüştür.
Aişe 9 yaşındayken Muhammed’in koynuna sokulmuş olunca, islam hukuku bundan bir sonuç çıkarıyor: 9 yaşındaki bir kız, müştehat (şehvete konu olabilecek çağda) sayılır diyor.
Peygamber benimle evlendi. Ben o sırada 6 yaşındaydım.
İslamın tarihimizde bin yıllık tarihi var, ama insanlarımız islamı da dinleri de bilmiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir