Şermin Yaşar kitaplarından Oyuncu Anne kitap alıntıları sizlerle…
Oyuncu Anne Kitap Alıntıları
Çocuklar büyürken evi düzenli tutmaya çalışmak, kar hâlâ yağıyorken kapının önünü süpürmeye benzermiş
Her oyuncağın kırılmaya hakkı vardır, ama çocukların asla
“Allahım, ağaçları, taşları, gökyüzünü, kuşları, dünyayı çocukların oyuncağı yap ama hiçbir çocuğu dünyanın oyuncağı yapma.”
“ Hiçbir zaman canım sıkılmadı, okumak varken nasıl canı sıkılır ki insanın anlamadım gitti.”
“Kıyafetlerin üzerindeki lekeler, aslında birlikte geçirdiğiniz zamanın izleridir. Ve ne güzeldir ki birlikte oynanan bir oyunun, çocuğun ruhunda bıraktığı izleri hiçbir leke çıkarıcı silemeyecektir.”
“Bembeyaz bir çarşaftır çocukluk. Yaşanan her anı, üzerine renkli bir nakış gibi ince ince işlenir. Büyüdüğümüzde zaman zaman serin rüzgarlar o çarşafı dalgalandırır ve kendimizi; bir geçmişi, bir çocukluğu büyülü gözlerle izlerken buluruz. Bazen çocuklarımla bir an paylaştığımda kendimi onların kumaşına bir mor menekşe kondurmuş gibi hissediyorum.”
Çocuklara iyi bakmak ,doyurmak ,korumak annelik değil ki Bu ,hayatın canlılara hâlihazırda öğrettiği bir şey. Yuvadaki yavrusuna yiyecek taşıyan kuştan bir farkımız olmalı. Mesele, onların ruhlarını, kalplerini, zihinlerini doyurup korumakta
Onların elinden sokağı aldık O da giderken yanında mahalle arkadaşlığını, sokak kedilerini ,çocuk seslerini, sokak oyunlarını, kapı önü sohbetlerini, özgürlüğü götürdü. Şimdi ne kadar çabalasak sokağın sesini anlatamayacağız çocuklara.
Unutma bu ev onların da evi.Çocuklarına yer aç, onları sınırlama.Eşyaları, odaları sahiplensinler.Bu bizim! diyebilsinler ki evlerinde mutlu olsunlar.
Çocuklar büyürken evi düzenli tutmaya çalışmak, kar hala yağıyorken kapının önünü süpürmeye benzermiş.
Bir ağaç parçasında kim bilir kaç kışın, baharın, rüzgarın izi var çocuklar.Dikkatli bakarsanız onları da görürsünüz.
Bir şeyi bilmediklerinde öğrenmek için soruyorlar.Biz bilmediğimizi kabul etmekte zorlanıyoruz.Bilmiyorum demek çok zor. Biliyordum ama unuttum demeyi bile deniyoruz.Bu sebeple öğrenemiyoruz.
Hayal kuruyorlar.Gerçeklerle işleri yok.Biz de acı gerçekleri bu kadar kafamıza takmasak hayallerimize odaklansak bizim de gözlerimizin içi gülecek belki
insanın zihinsel gelişiminin %90’ının 0-6 yaş arasında, bunun %75’inin de 0-3 arasında tamamlandığını öğrendim
Korkmayın çocuklar Korku ilk önce hayallerinizi öldürür.Ve eğer onlara bir şey olursa bir adım öteye gidemezsiniz.
Çocukluk aslında başlı başına bir hazinedir.Annelerinin gizli gizli sakladığı altınları, çocuklar yıllar sonra keşfederler.Anılar, gerçek bir altın gibi parlamaz belki ama,
düşününce insanın yüreği parlar
düşününce insanın yüreği parlar
Bir düşün bakalım ne çok şey var, aslında öyle olmadığını bildiğin halde öyle olduğuna inandığın.İşte bunlar hep içindeki çocuğun varlığından Çok mızıkçılık yapmaya gelmez hayat
İnanırız mahsusçuktan
İnanırız mahsusçuktan
Aslında su gibidir çocuklar.Tertemiz, berrak, akıcı, yağmur gibi Çocuklarına baktıkça annelerin gözleri bu yüzden dolar.
Üzerimize yağın çocuklar, sizinle ıslanmayacaksak büyümenin ne anlamı var.
Üzerimize yağın çocuklar, sizinle ıslanmayacaksak büyümenin ne anlamı var.
Kıyafetlerin üzerindeki lekeler, aslında birlikte geçirdiğiniz zamanın izleridir.Ve güzeldir ki birlikte oynanan bir oyunun, çocuğun ruhunda bıraktığı izleri hiçbir leke çıkarıcı silemeyecektir.
Allah’ım; ağaçları, taşları, gökyüzünü, kuşları, dünyayı çocukların oyuncağı yap ama hiçbir çocuğu dünyanın oyuncağı yapma
Hayat kitaplarda çocuklar,
hadi çevirin sayfaları
hadi çevirin sayfaları
Her oyuncağın kırılmaya hakkı vardır, ama çocukların asla
Allah’ım; ağaçları, taşları, gökyüzünü, kuşları, dünyayı çocukların oyuncağı yap ama hiçbir çocuğu dünyanın oyuncağı yapma.
Keşke biz büyüsek ama hayalgücümüz çocukluğumuzdaki gibi kalsa.
Çocuklar uyuduktan sonra bir masal da kendine anlat. Çünkü her anne, aslında bir kahramandır ve mutlu sonu hak eder.
Bembeyaz bir çarşaftır çocukluk. Yaşanan her anı, üzerine renkli bir nakış gibi ince ince işlenir. Büyüdüğümüzde zaman zaman serin rüzgarlar o çarşafı dalgalandırır ve kendimizi; bir geçmişi, bir çocukluğu büyülü gözlerle izlerken buluruz.
Allah’ım; ağaçları, taşları, gökyüzünü, kuşları, dünyayı çocukların oyuncağı yap ama hiçbir çocuğu dünyanın oyuncağı yapma.
insan en çok hastayken istiyor annesini yanında.
Hayatta edindiğim en hayırlı, en değerli davranış kitap okuyabilmek oldu.
Çocuklar uyuduktan sonra bir masal da kendine anlat. Çünkü her anne,aslında bir kahramandır ve mutlu sonu hak eder.
İki kaşını oynatarak dünyanın mesajını verebilen insana anne denir.
Çocuklar büyürken evi düzenli tutmaya çalışmak, kar hâlâ yağıyorken kapının önünü süpürmeye benzermiş
Bembeyaz bir çarşaftır çocukluk. Yaşanan her anı, üzerine renkli bir nakış gibi ince ince işlenir.
Hangi zaman çocuğunla geçirdiğin zamandan daha kıymetli olabilir ki?
Hangi eşya insanın çocuğundan daha değerli olabilir ki?
Her oyuncağın kırılmaya hakkı vardır ama çocukların asla
Bir gün kreşteki veli toplantılarının birince insanın zihinsel gelişiminin %90’ının 0-6 yaş arasında, bunu %75’inin de 0-3 yaş arasında tamamlandığını öğrendim. Araştırdım, 0-6 yaş arasındaki deneyimlerin yaşam boyu karşılaştığımız durumlarla başa çıkma becerimizin, zekâ kapasitemizin ve duygusal yapımızın temelini oluşturduğunu okudum ve hesapladım. 6 yıl=2190 gün. Düşündüm, annelik zaten bütün ömrünü onlara adamak, bunun hesabı tutulmaz. Ama en azından altı yılı için hesap yapmakta fayda var.
Eğer güne ‘anneee’ sesiyle başlıyorsanız her şeye rağmen kuşlar cıvıldıyor demektir.
Aslında su gibidir çocuklar. Tertemiz, berrak, akıcı, yağmur gibi Çocuklarına baktıkça annelerin gözleri bu yüzden dolar. Üzerimize yağın çocuklar, sizinle ıslanmayacaksak büyümenin ne anlamı var?
Allahım; ağaçları, taşları, gökyüzünü, kuşları,dünyayı çocukların oyuncağı yap ama hiçbir çocuğu dünyanın oyuncağı yapma
Anılar gerçek bir altın gibi parlamaz belki ama bilirim, düşününce insanın yüreği parlar
Çocuklar kafasını çevirdiğinde televizyona , cep telefonuna dalmış bir anne göreceğine kitabına dalmış bir anne görsünler.
Hiçbir zaman canım sıkılmadı, okumak varken nasıl canı sıkılır ki insanın anlamadım gitti.
İki kaşını oynatarak dünyanın mesajını verebilen insana Anne denir.
Onların elinden sokağı aldık o da giderken yanında mahalle arkadaşlığını, sokak kedilerini, çocuk seslerini, sokak oyunlarını , kapı önü sohbetlerini, özgürlüğü götürdü Şimdi ne kadar çabalasak sokağın sesini anlatamayacağız çocuklara.
Bırakın hazır gözümüzün önündeyken, zamanıyken, üzerlerinde hayat yorgunluğu ve oyundan başka dertleri yokken, kalpleri çocukluk, heves, hayal doluyken kar gibi yağsınlar evlerimize.. onların çocukluğunu silip süpürmeyelim.
Iki kasini oynatarak dunyanin mesajini verebilen insana ‘anne’ denir.
Lisedeydim.
Bir arkadaşım bana bir saat hediye etti, taktım eve gittim, bahçedeyiz…
Akrabalar var.
Saat dikkatlerini çekti ben de,
“Arkadaşımın hediyesi.” dedim.
Teyzelerden biri,
“Nasıl arkadaşmış o, kimse kimseye durup dururken hediye almaz, bak bana alan var mı?” dedi.
İnsanımızın sevgi anlayışıyla bilinçli olarak ilk o gün yüz yüze geldim.
Pek çok insana göre, illa bir çıkar, bir menfaat, bir ilişki, bir neden olmalı birbirini sevmek için çünkü.
Sonraları fark ettim, birini çok seviyorum diyorsun ve bunun karşılığında şunu soruyorlar,
“Niye?”, “Nesini seviyorsun?”.
Seviyorum yahu, o olduğu için, kalbim öyle dediği için…
Dikkat edin bizde iki kişi evlenir, birileri çıkar ve ee zengin tabi, ee kız güzel, ee oğlanın kariyeri iyi der ve hemen bir anlam aramaya çalışırlar.
Onlara göre iki kişinin birbirini gerçekten sevme ihtimalleri yoktur.
Ben bahçeyi yaparken bir sürü insan, gelip geçerken meyve ağacı dik, dedi.
Meyvesiz ağaçlar için “Ne yapacaksın onu?” yorumu yaptılar.
“Amma çok çiçek dikmişsin onun yerine sebze bahçesi yap, yersiniz, kışlık koyarsın.” dediler.
Ve sırf meyvesi yok diye, yiyemiyorlar diye, doğrudan faydalanamıyorlar diye ağaçların kesildiğini çok gördüm.
Yiyemiyor ya o ağacı, niye sevsinler
Çiçekleri yiyemiyor ya, ne yapsınlar güzelliğini?
Hayvan sevgisini “kurbanda keseriz” diye, doğa sevgisini “meyvesinden hoşaf yaparız” diye, evlat sevgisini “yaşlanınca bize bakar” diye, eş sevgisini “evde bir nefes olsun” diye yaşayan bir sürü insan var.
Bunların hepsinden çok var ama sevgi yok sevgi, hep ondan oluyor bunlar…
Bir arkadaşım bana bir saat hediye etti, taktım eve gittim, bahçedeyiz…
Akrabalar var.
Saat dikkatlerini çekti ben de,
“Arkadaşımın hediyesi.” dedim.
Teyzelerden biri,
“Nasıl arkadaşmış o, kimse kimseye durup dururken hediye almaz, bak bana alan var mı?” dedi.
İnsanımızın sevgi anlayışıyla bilinçli olarak ilk o gün yüz yüze geldim.
Pek çok insana göre, illa bir çıkar, bir menfaat, bir ilişki, bir neden olmalı birbirini sevmek için çünkü.
Sonraları fark ettim, birini çok seviyorum diyorsun ve bunun karşılığında şunu soruyorlar,
“Niye?”, “Nesini seviyorsun?”.
Seviyorum yahu, o olduğu için, kalbim öyle dediği için…
Dikkat edin bizde iki kişi evlenir, birileri çıkar ve ee zengin tabi, ee kız güzel, ee oğlanın kariyeri iyi der ve hemen bir anlam aramaya çalışırlar.
Onlara göre iki kişinin birbirini gerçekten sevme ihtimalleri yoktur.
Ben bahçeyi yaparken bir sürü insan, gelip geçerken meyve ağacı dik, dedi.
Meyvesiz ağaçlar için “Ne yapacaksın onu?” yorumu yaptılar.
“Amma çok çiçek dikmişsin onun yerine sebze bahçesi yap, yersiniz, kışlık koyarsın.” dediler.
Ve sırf meyvesi yok diye, yiyemiyorlar diye, doğrudan faydalanamıyorlar diye ağaçların kesildiğini çok gördüm.
Yiyemiyor ya o ağacı, niye sevsinler
Çiçekleri yiyemiyor ya, ne yapsınlar güzelliğini?
Hayvan sevgisini “kurbanda keseriz” diye, doğa sevgisini “meyvesinden hoşaf yaparız” diye, evlat sevgisini “yaşlanınca bize bakar” diye, eş sevgisini “evde bir nefes olsun” diye yaşayan bir sürü insan var.
Bunların hepsinden çok var ama sevgi yok sevgi, hep ondan oluyor bunlar…
Gel, gerçek nitelikli zamanın peşinde ol ve onunla oyna. Yeterince yaratıcı değilim ve ne yapacağımı bilmiyorum diyorsan, senin için yüzlerce oyun fikri paylaştım. Hepsi çok kolay, eğlenceli ve verimli. Hepsi üç çocukla bizzat denendi. Hadi sıva kollarını, birlikte mutlu çocuklar büyüteceğiz.
Çocuklar büyürken evi düzenli tutmaya çalışmak, kar hâlâ yağıyorken kapının önünü süpürmeye benzermiş Bırakalım
evi toplamaya, temız tutmaya, dolapları milimetrik hareketlerle yerleştirmeye çalışmayı. Önce çocuklarımızın hayal dünyalarını toparlayalım, evi değil.
evi toplamaya, temız tutmaya, dolapları milimetrik hareketlerle yerleştirmeye çalışmayı. Önce çocuklarımızın hayal dünyalarını toparlayalım, evi değil.
Onların elinden sokağı aldık O da giderken .
yaninda mahalle arkadaşlığını, sokak kedilerini,
çocuk seslerini, sokak oyunlarını, kapı önü
sohbetlerini, özgürlüğü götürdü. Şimdi ne kadar
çabalasak sokağın sesini anlatamayacağız
çocuklara.
yaninda mahalle arkadaşlığını, sokak kedilerini,
çocuk seslerini, sokak oyunlarını, kapı önü
sohbetlerini, özgürlüğü götürdü. Şimdi ne kadar
çabalasak sokağın sesini anlatamayacağız
çocuklara.
Çocuklara iyi bakmak, doyurmak,
korumak annelik değil ki Bu, hayatın
canlılara hâlihazırda öğrettiği bir şey.
Yuvadaki yavrusuna yiyecek taşıyan
kuştan bir farktmız olmalı. Mesele,
onların ruhlarını, kalplerini, zihinlerini
dokunup korumakta
korumak annelik değil ki Bu, hayatın
canlılara hâlihazırda öğrettiği bir şey.
Yuvadaki yavrusuna yiyecek taşıyan
kuştan bir farktmız olmalı. Mesele,
onların ruhlarını, kalplerini, zihinlerini
dokunup korumakta
” Çocuklara iyi bakmak, korumak, doyurmak annelik değil ki Bu hayatın canlılara halihazırda öğrettiği bir şey. Yuvadaki yavrusuna yiyecek taşıyan kuştan bir farkımız olmalı. Mesele, onların ruhlarını, kalplerini, zihinleri i doyurup korumakta ”
‘Korkmayın çocuklar Korku ilk önce hayallerinizi öldürür. Ve eğer onlara bir şey olursa bir adım öteye gidemezsiniz.’
Ben gerdanında gümüş iple uçan bir güvercinim, siz ipin ucunda üç küçük inci Sanmayın ki ayrıyız bugün, ben nereye siz oraya.
Okumak varken nasıl canı sıkılır ki insanın!..
Araştırmalar ağaçların birtakım titreşimler gönderdiklerini, onlara sarılmanın insan sağlığına iyi geldiğini, özellikle baş ağrısı, depresyon, dikkat eksikliği gibi sorunların tedavisine yardımcı olduğunu söylüyor.
Gölge istiyorsan ağacı dikeceksin genç
Şimdi ne kadar çabalasak sokağın sesini anlatamayacağız çocuklara
Bembeyaz bir çarşaftır çocukluk. Yaşanan her anı, üzerine renkli bir nakış gibi ince ince işlenir. Büyüdüğümüzde zaman zaman serin rüzgarlar o çarşafı dalgalandırır ve kendimizi; bir geçmişi, bir çocukluğu büyülü gözlerle izlerken buluruz.
Benim tercihim hedefe değil, sürece odaklanıp zamanın tadını çıkartmak.
Sevdiğin birini düşünmekten, onun için çabalamaktan, onun için bir şeyler yapmaktan, sabretmekten geri duramazsın.
Her oyuncağın kırılmaya hakkı vardır, ama çocukların asla.
Onların elinden sokağı aldık O da giderken yanında mahalle arkadaşlığını, sokak kedilerini, çocuk seslerini, sokak oyunlarını, kapı önü sohbetlerini, özgürlüğünü götürdü. Şimdi ne kadar çabalasak da sokağın sesini anlatamayacağız çocuklara.
İki kaşını oynatarak dünyanın mesajını verebilen insana anne denir.
Senin dediklerini yapması onu uslu bir çocuk yapar ama sanırım özgür düşünebilen ve kendi kararlarını verebilen bir çocuk olmakta zorlanır.