İzdiham Dergisi kitaplarından İzdiham – Sayı 29 kitap alıntıları sizlerle…
İzdiham – Sayı 29 Kitap Alıntıları
Ona kötü bir şey olsun istedim. Bana aşık olsun istedim.
Bedenin toprağa girmesi ölüme delil değildir. Ölüm unutulmaktır.
Ben bu kötü dünya için fazla naifim diye düşündüm.
Benim pişmanlıklarım söylediklerimden değil söylemediklerimden dolayıdır.
Pasaportsuz geçilir çünkü bir yürekten diğerine.
Bazen kaybetmek için çok istemek yeterlidir.
Bazen geriye bir söz kalıyor sadece: hayırlısı.
Tam olarak adını koyamıyorum! Ama yaşadıkça anlıyorum bunların benim hayalini kurduğum şeyler olmadığını.
Mutlu son yoktur a inanıyoruz
Yazmak hayatla başa çıkabilmek için bir savunma mekanizması olur.
Bedenin toprağa girmesi ölüme delil değildir.
Ölüm unutulmaktır.
Ölüm unutulmaktır.
Bir insan delirene kadar kaç defa terk edilmeye dayanabilir?
Kalk kendimize gidelim
Seni gören bazı rüyalar vardır, sen onları göremesen de.
“Hiç kimse bize sevmeyi öğretmedi. Ruhsal inanç yokluğu çekiyoruz. Evrenin ortasında acı çekmeye bırakılmış gibiyiz.”
Yaşamak iyi gelmiyor hiçbir sancımıza
Bu tesadüf belki de son hakkımdır.
“Tam olarak adını koyamıyorum! Ama yaşadıkça anlıyorum bunların benim hayalini kurduğum şeyler olmadığını.”
Bütün o çıkmaz sokaklar nereye çıkar?
Biz; yüzlerce yıldır derdimizi şiirler anlattık, şiirle aşık olduk ve şiirle öldük.
Tam olarak adını koyamıyorum! Ama yaşadıkça anlıyorum bunların benim hayalini kurduğum şeyler olmadığını..
Tam olarak adını koyamıyorum! Ama yaşadıkça anlıyorum bunların benim hayalini kurduğum şeyler olmadığını.
Bazen kaybetmek için çok istemek yeterlidir.
Yolda olmak yetmedi yol oldum, put sanıp kırdılar beni.
Her defasında bu kez başka diyip aynı çıkmaz sokaklara giren, etrafındaki yaraları onarıp kendi söküğünü devasa hale getiren
Hiç kimse bize sevmeyi öğretmedi.
Düşüşe geçtiysek ölmeye başlayabiliriz.
Pasaportsuz geçilir çünkü bir yürekten diğerine
Seni gören bazı rüyalar vardır, sen onları görmesen de
Neyi sustuğum ancak halimden anlaşılır.
Bedenin toprağa girmesi
Ölüme delil değildir.
Ölüm unutulmaktır.
Ölüme delil değildir.
Ölüm unutulmaktır.
Ömür bu kadar kısayken, hayat ne kadar uzun!
Tam olarak adını koyamıyorum! Ama yaşadıkça anlıyorum bunların benim hayalini kurduğum şeyler olmadığını..
Düşünmek insanı kararsızlaştırır çünkü cesaretini kırar ve sonunda alınyazısına teslim eder.
Bütün o çıkmaz sokaklar nereye çıkar?
Tam olarak adını koyamıyorum! Ama yaşadıkça anlıyorum bunların benim hayalini kurduğum şeyler olmadığını..
Seni gören bazı rüyalar vardır, sen onları göremesende..
(Hikaye elbette ya bir şairin yalnızlığıyla ya da bir genç kadına duyulan sevgiyle başlamalıydı, SEVMEYECEKSEK NEDEN GENCİZ Kİ?)
Yaşamak iyi gelmiyor hiçbir sancımıza
Söyleyin
Sarsıcı bir sırrı öğrenince
Övünerek başkalarına anlatan halk bizim neyimiz olur
Söyleyin
Sarsıcı bir sırrı öğrenince
Övünerek başkalarına anlatan halk bizim neyimiz olur
Ne mutlu sana ki seni seviyorum diyebilecek cesarete sahip bir baban var.
Ah
Budur benim payıma düşen
Budur benim payıma düşen
Benim payıma düşen
Bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür
Benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
Ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette
Benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü bir gezintidir.
Budur benim payıma düşen
Budur benim payıma düşen
Benim payıma düşen
Bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür
Benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
Ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette
Benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü bir gezintidir.
Azrail Aleyhisselam ruhumu sahibine teslim etmek için aldığında yetmiş dört yaşımdaydım. Bedenimi de toprağa emanet ettiler sufî mezarlığında. Bedenin toprağa girmesi ölüme delil değildir. Ölüm unutulmaktır. Ben İbn-i Haldun ölmedim.
Biraz düşünürsem, yeni sebepler de bulabilirim pekala. Ama düşünmemeliyim! Düşünmek insanı kararsızlaştırır çünkü cesaretini kırar ve sonunda alınyazısına teslim eder.
Bu tesadüf belki de son hakkımdır.
Ne kadar çok sussan da o kadar çok deşecekler yaranı.
Mutlu son yoktur a inanıyoruz.
Bütün o çıkmaz sokaklar nereye çıkar?
Allah’ım; o küçücük kursaklarında kocaman umutlar taşıttığın kuşları, senden ümidini hiç kesmeyenlerin topraklarına düşür.
Bedenin toprağa girmesi ölüme delil değildir.
Neden bize benzemeyen hiçbir şeyi sevmiyoruz? Neden hiçbir şeyi beğenmiyoruz bizim gibi olmayan? İki elimiz ve devasa boşluğuyla ellerimizin, bir yetimin başını bile okşayamıyoruz, babasının kimlerden olduğunu sormadan?
Merak, felsefenin temeli olarak görülür. İnsanın dünyayı tanımasında ilk sahip olması gereken meraktır denir. Belki bu doğrudur. İnsan, başkalarını, doğayı, yaşamayı ve kendi dışında olan büyülü evreni merak sayesinde yakınına alır. Bu yakınlaşma insan için büyük bir adım mıdır? Eğer öyle olsaydı felsefenin, düşüncenin, bilimin kutsandığı bir çağda insanoğlu bütün sorulara cevap bulabilirdi. Ama bu çağda, merak ve felsefe büyük yayınevlerinin dev kataloglarını süsleyen bir vitrin süsü olmanın ötesine geçemedi.
Sana dönünce yüzü, harfler siliniyorsa aklından, adam ne yapsın?
Belki bilmiyorsun ama benim en güzel hikayem sensin..
Tam olarak adını koyamıyorum! Ama yaşadıkça anlıyorum bunların benim hayalini kurduğum şeyler olmadığını..
Kalbimiz bu kadar büyükken, hayat ne kadar küçük!
Keşke enerjisini herkese benzemek için değil kendisi kalmak için harcasa.
Bazen kaybetmek için çok istemek yeterlidir.
Bazen geriye bir söz kalıyor sadece: Hayırlısı.
Acının seyircisi ne kadar da çok.
Ömür bu kadar kısayken, hayat ne kadar uzun!
Nasılsın sorusuna verecek cevabı olmaz bazen insanın. İşte öyle bir vakitteyim.
Servet Özkan,
Neyi sustuğum ancak halimden anlaşılır.
Her şeyi var ama sahip olması gereken asıl şeyden çok uzakta.
Belki bilmiyorsun ama benim en güzel hikayem sensin.
Bazen kaybetmek için çok istemek yeterlidir.