Orhan Seyfi Orhon kitaplarından Peri Kızıyla Çoban Hikâyesi kitap alıntıları sizlerle…
Peri Kızıyla Çoban Hikâyesi Kitap Alıntıları
Dostla düşman bir olur:
Kimi ahmakça güler : Kah,kah,kah !
Kimi kurnazca içinden sevinir : Vah,vah,vah !
Kahpe dünya ! diyerek,
Hey gidi dünya ! diyerek,
Ömrü sövmekle geçer !
Benimle sen yalnız.
Ne ışık bıraktı ne iz bıraktı.
Ah, eğer anlatsam Sergüzeştim !
Bilmezsin kaç gece böyle ağladım !
Şimdi tecrübem var, artık anladım:
Aşk,o bir kalp masalmış, yalanmış meğer.
Seven bir kalp için sığınacak yer
Yalnız o kucakmış, yalnız o dizmiş.
İnsanlar ne kadar merhametsizmiş !
Denizler durulmaz dalgalanmadan !
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda busemi,
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?
Uçacak sanırdım birkaç kelime
Bir alev halinde düştün elime,
Hani ey gözyaşım,akmayacaktın ?
Dağıtsın gönüllerden bütün husumeteri.
Sonsuz bir sulh içinde sevin öz kardeş gibi,
İnsanlar insanları, milletler milletleri.
Dilde, dinde, milliyette.
Murat et de dirlik olsun,
Baştan başa cemiyette.
Gayzı, kini dünyadan at;
Kalpten kalbe kur bir sırat.
Bızi kardeş gibi yaşat,
Bir vatanda, bir devlette.
Celaline etme yemin,
Sönsün artık cehennemin.
Kucaklaşsın gökle zemın.
Yere insin o cennette!
Sen kendine rehber ol da,
Nifak bitsin sağda, solda.
Birleşsinler aynı yolda:
İsa, Musa, Muhammed de!
Var mısın? Yok musun? Ön müsün? Son mu?
Madde mi? Kuvvet mi? Elekrron mu?
Nerdesin, nerdesin, nerdesin, nerde? ..
Niye göklerin bomboş, niçin yoksun Allahım?
Sen olsan razıyım ben, aciz bir kul olmaya;
Varsın hatta herkesten fazla olsun günahım.
Bizi kör tabiatın fırlatıp pençesine,
Çekilmişsin yokluğun karanlık gecesine.
Ne güç Allahım, ne güç, senden imdat ummadan,
Göğüs germek hayatın bunca işkencesine!
Yazık, göklerden artık inmiyor kitapların!
Hükümsüz günahların, değersiz sevapların.
Mademki gelmeyecek o büyük hesap günü,
Karşılığı yok demek, çekilen azapların
Bızi ister bir toz yap savur mahşer yelinde,
İster sürü çöp gibi tufanların selinde
Sonunda bir varlığa ulaştır da, Allahım,
Bırakma tabiatin merhametsiz elinde!
Boğuşmak, hayat denen sebepsiz savaş için,
Yaşamak, en sonunda dikilen bir taş için
Bütün ıstırapların en korkuncu işte bu:
Bir avuç roprak olmak düşünen bir baş için!
Acep nerdeymiş? .. Neymiş? ..
Aradığım meğerse,
Gönlümün içindeymiş!
Köpük köpük saçılıp öfkelerle çağlamada
Yaralanmış gururu ağlamada!
Arslanın, kaplanın, filin gitmiş,
Perilerin de kayıp! ..
Barınan şimdi sade koynunda,
Şu tilkiler, şu çakallar, şu kirpilerse Ayıp!
Görürüm bazı bir sıcak günde,
Benim kadar bunalır, arkasında bir koca dağ,
Zavallı kaplumbağa!
Korku duymakta, şüphe sezmekte!
Bütün silahlarını Takıp da gezmekte!
Evvela:
Şunu sevdim, bunu sevdim! diyerek Ömrü sevmekle geçer!
Sözde olgunlaşır ondan sonra:
”Şunu yaptım, bunu yaptım! diyerek Ömrü saymakla geçer.
İhriyarlıkta tanır dünyayı:
Kahpe ‘ dünya! diyerek,
Hey gidi dünya! diyerek,
Ömrü sövmekle geçer!
Bu sevda denen şey ne uğursuzmuş!..
Ne bir cevap alacağım.
Her gün böyle ondan uzak;
Ondan ayrı kalacağım!
Her söze inanmışım,
Ben artık sevgiden de
Bıkmışım, usanmışım!
Ne bağımda gülüm var,
Ne dalda bülbülüm var.
Artik ne aşkım, ne de
Aşka tahammülüm var!
Sevda yüceldi gitti;
Bir oktu deldi gitti!
Gelişi güzel ama,
Kalbimi deldi gitti!
Her dakika değişen bir hisle kararsızdım,
Engin, çorak bir çölde kalmış gibi yalnızdım!
Bu sevda mukadderdi, ezelden beri eştik!
Yıllar süren bu hicran bitti, kurtuldum işte!
Ben seni arıyordum, nihayet buldum işte!
İtiraf et, seversin beni biraz değil mi?
Birleşen ellerimiz ayrılamaz değil mi? ..
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda busemi,
Yüzüme bu tırlü bakmayacaktın?
Hani ey gözlerim, bu son vedada,
Yolunu kaybeden yolcunun dağda,
Birini çağırmak için ımdada,
Yaktığı ateşi yakmayacaktin?
Gelse de en acı sözler dilime,
Uçacak sanırdım birkaç kelime
Bir alev halinde düştün elime,
Hani ey gözyaşım, akmayacaktın?
Kaç yıl var ki uykusuzum.
Rüya görüyorum yine,
Uyandırma beni kuzum!
Ruhum şerha şerha, çorak,
Hıçkırarak, çırpınarak;
Ağlayayım yine bırak,
İçim yanıyor, susuzum!
Gördüğüm bir ışık dünya;
Gençliğimi buldum güya.
Aman, bitmesın bu rüya;
Uyandırma beni kuzum!
Karşımdan akıp geçme!
Nisan bulutu gibi
Ufkumda çakıp geçme!
Erdi her günüm düne,
Kocaldım günden güne.
Kıt, o taze göğsüne
Bir çiçek takıp geçme!
Benı yalnıı bırakma,
Kalbimi artık yakma,
Ya bana böyle: bakma,
Ya böyle bakıp gcçme!
Sensiz hayatın boşluğu?
Bir zindanın ağır ağır,
Çöker üstüme loşluğu.
Dünya, her mihnete bedel,
Sen olduğun için güzel!
Hayat,hayal,ümit,emel,
Senden alıyor hoşluğu.
Arıyorum seni uzak
Bir şehirde sallanarak
Hala,geldiğin günün,bak,
Üzerimde sarhoşluğu!
Çimenler üstünde solgun yatıyor.
Gizli bir elemle hıçkıran rüzgar
Çiçekli dalları kımıldatıyor
Gülşenin kalbine düşmüş bir ateş;
Yok eşsiz dolaşan kumrulara eş.
Serhaddı andıran ufukta güneş
Alevden bir sancak gibi yatıyor.
Kuşların,bir acı mersiye sanki,
Uzaktan duyulan hazin ahengi,
Bu sene açılan güllerin rengi,
Dökülen kanları hatırlatıyor!
Bir sihirli güneşsin!
Karar etmez yerinde.
Gönül ki serseridir,
Dolaşır izlerinde.
Sevda,o gizli bir ok,
Görünmez kanatmadan.
Kavuşmanın tadı yok,
Ayrılığı tatmadan.
Ben ki,pek çok ağladım,
Gezdim hicrana giden
Yolları adım adım.
Beni artık yeniden
Hicrana atma,güzel,
Yeter ağlatma, güzel!
İlmin açılsın gözü şu kör maddecilikten.
Din kurtulsun masaldan, iman metafizikten,
Birleşsin vücutların ruhlarıyla etleri!
Bir renge bürünmüş yanıyor Marmara içten.
Durgunlaşıp engin, silinirken kırışıklar,
Oklar gibi fışkırmada her yandan ışıklar
Bir penbe bulut bağrı delinmiş kanamakta,
Yorgun uyuyan tekneler altında uzakta.
Altındır ufuk çizgisi, altındır akisler,
Altın tozlu hainde iner her yana sisler
Durgun sular üstünde kesik vakvakalarla,
Uçmakta gümüş martılar, altın gagalarla.
Gök şimdi yeşil, şimdi kızıl, şimdi turuncu,
Camilerin andırmada mermerleri tuncu
Kandır dağılan şimdi günün battığı yerden,
Kandır sızan etrafa alev pencerelerden.
Kandır görünen Fatih’in altın aleminde,
Fethin yine İstanbul o en kanlı deminde:
[ ]
Gidiyor, on yedi milyon kişi takmış peşine!
Gidiyor, sonsuz olan kudreti sığmaz akla,
Gidiyor, göğsünü çepeçevre saran bayrakla!
Gidiyor, izleri üstünde birikmiş yaşlar,
Gidiyor, yerde kılıçlarla eğilmiş başlar
Gidiyor, harbin o en korkulu aslan yelesi,
Gidiyor, sulhun ufuklarda yanan meşalesi
Yine bir devr açacakmış gibi en başta o var,
Hıçkıran seste o var, sessiz akan yaşta o var!
Siliyor ruhunun ulviliği fani etini,
Çiziyor ufka batan bir güneşin heybetini:
Büyüyor, gökten inip toprağa yaklaştıkça,
Büyüyor gitgide gözlerden uzaklaştıkça!..
Bir oktu geldi gitti!
Gelişi güzel ama,
Kalbimi deldi gitti!
Dostla düşman bir olur:
Kimi ahmakça güler: ”Kah, kah, kah!
Kimi kurnazca içinden sevinir: Vah, vah, vah!
Beni hep yerdi, durmadan yerdi
Görmedim hiç teşekkür ettiğini
Efendisine!
Korkarım, ben ölünce arkamdan,
Bu sefer methe başlayıp da beni,
Ne iyi adam! dedirtir
Kendisine!
Utançla yerlere eğilir başlar.
Çekilip giderdi hep arkadaşlar,
Kendime bir lahza ben ağlasaydım!
Baharı bekleyen ruhum üşüyor.
Doğmamış bir defa benim güneşim
Anlaşılmaz bir sırmış kadın kalbinin içi!
Tekrar aldattığını gördüğüm güne kadar!
Daldan dala dolaşan gönlü bu vefasızın!
Eskiden baştan başa nur olan yollarıma
Karanlıklar, geceler dolmuştu yığın yığın
Gönlümde taşıdığım şüphenin, kıskançlığın
Zehirleri nabzımda vuruyordu kan gibi;
Sevda, kıvranıyordu içimde yılan gibi.
Vefasızlıklar eder, hıyanet katabilir?
Artıyordu daima şüphelerim içimde,
Dağılmıştı büsbütün neşem de, sevincim de
Her dakika değişen bir hisle kararsızdım,
Engin, çorak bir çölde kalmış gibi yalnızdım!
Yoktu candan bir dostum gözyaşlarımdan başka.
Zannetme ki seninle tesadüfen birleştik!
Bu sevda mukadderdi, ezelden beri eştik!
Yıllar süren bu hicran bitti, kurtuldum işte!
Ben seni arıyordum, nihayet buldum işte!
İtiraf et, seversin beni biraz değil mi?
Birleşen ellerimiz ayrılamaz değil mi?
Ta küçükten beri var, sevmeye ihtiyacım,
Beni bir aşka doğru sevk ediyor mizacım
Sevmeyenler bahtiyar!
Unutulanlar az mı?
Hala o senin gittiğin akşam!
Etrafa o baygın koku sinmiş,
Bir şey ne değişmiş, ne silinmiş
Gökler, yine bak eski biçimde,
Yıllar birikip kalmış içimde!..
Ya böyle bakıp geçme!
Bu gözlerde hiç tesadüf etmedim ben saadete.
Asılsızmış şu yalancı dünyada.
Biz henüz yaşarken yasa bürünme!
Hicrana takati yok gönlümüzün,
Bu matem yüz ile bize görünme!
Ey güzel sancağım o ay-yıldızın
Sana tarihinden kaldı hediye!
Üstünden eksilme varanımızın;
Dalgalan Bu iller benimdir! diye!
Uçacak sanırdım birkaç kelime
Bir alev halinde düştün elime,
Hani ey gözyaşım, akmayacaktın?
Ayrılığı tatmadan
Muhabbetlerini kıskandıklarım?
Anlayım: ne boşmuş inadıklarım?
Şu yalan hayatı bana anlatın!
Denizler durulmaz dalgalanmadan!
Kah eder dünyaya naz!
Her dakika bulunmaz bir halde, bir kararda.
Sevdiği zamanlarda, gül yaprağından ince,
Bir sitem işitince, yaralanır derinden, incinir derinden.
Ayrılığı tatmadan
Çıldırtır aşkı belki.
O kadar muhayyel ki,
Akıllara zararmış.
Gelsin, isterse vakitsiz gelsin!
Bana sensiz gelsin,
Sana bensiz gelsin,
Ona yollar, kapılar, hepsi açık!
Gelmesin sadece hissettirerek:
Vaktin artık tamam olup
Gecenin göklere yükseldiğini
Gelmesin sadece hissettirerek:
Giyilen son savaşın zırhını da,
Atılan en son okun deldiğini
Gelmesin sadece hissettirerek:
Geldiğini