İrfan Orga kitaplarından Bir Türk Ailesinin Öyküsü kitap alıntıları sizlerle…
Bir Türk Ailesinin Öyküsü Kitap Alıntıları
Yoksullar hayatta tekmeden başka bir şey görmez.
İnsanlara hiçbir zaman düşkün olduğunu belli etmeyeceksin. Üstünde en iyi kıyafetlerin, yüzünde gurur oldukça elde edemeyeceğin bir şey yok.
Yiyecek gitgide azalıyor. Paranız olsa dahi faydası yok. Karaborsacılar zenginleşirken, insanlar yollarda açlıktan düşüp ölüyorlar.
Ne dünyadaki huzursuzluklar, ne aile dertleri, bir çocuğun taze ekmekten aldığı zevki yok edemiyor.
Masaya oturduk ve söylene söylene bir gün önceden kalma ekmeği yedik. Bilmiyorduk ki, yakında bir haftalık ekmeği bulursak şükredeceğiz.
İstanbul sizin bir parçanızsa, nasıl ayrılabilirsiniz? Göğün altına ne de alımlı yayılmış, mübarek! Boğaz da paha biçilemez bir mücevher sanki.
Pürüzsüz ten çizgilerle dolduğunda, parlayan gözlerin ışığı donuklaştığında kişi ne hisseder acaba? Solan bedenlerin daha fazla solmasını görmektense, bir ağızda yok olmak mı ister?
Güveni ve sevgiyi yok edeceksin, sonra onu tekrar elde etmeye çalışacaksın. Mümkün mü?
Sakın unutma, dedi, insanlara hiçbir zaman düşkün olduğunu belli etmeyeceksin. Üstünde en iyi kıyafetlerin, yüzünde gurur oldukça elde edemeyeceğin bir şey yok.
Kadınsanız ve dünyada yalnızsanız, hakarete alışmanız gerek.
İşte, tıpasını üstüne kapatıp aklının gerisine itecegi bir başka olay. Bir gün i tıpa patlayıp da içindeki korkunç şeyler dışarı fırlayınca, bunun yaratacağı şoka nasıl dayanacak?
Son zamanlarda gözümü hep onun yüzüne dikiyor, ruhunda çıkabilecek fırtınaların ilk esintilerini arıyordum. Hayatın çirkinliklerini vaktinden önce öğrenmekteydim.
Ama gidenler gider, hayat kalanlarla devam eder.
Ben bekliyorum, ev bekliyor, boş gökyüzü bekliyor. Ama neyi bekliyoruz, bu belli değil.
Sevilenler kalplerde yaşıyor. Çocukluk sevgileri ise sevgilerin en kuvvetli olanı.
Başımı omzuna yasladım. Birden sıcak bir gözyaşı damlası boynunu yaktı. Kimin gözünden akmıştı bu, benim mi, onun mu? Belki de her ikimizin.
Bazen en korkak görünenimiz en yürekli olanımızdır.
Çocuk dünyası ne çetrefil duygularla dolu olabiliyor, Tanrım!
Hayattaki beklentilerin çok ender olarak gerçeğe uyduğunu o zamanlar henüz bilmiyordum.
Çocuklarda ve hayvanlarda içgüdü ne kadar da kuvvetli!
Ey gaziler yol göründü
Yine garib serime
Dağlar, taşlar dayanamaz
Benim ahu zarima ‘
Yine garib serime
Dağlar, taşlar dayanamaz
Benim ahu zarima ‘
Çocuklarda ve hayvanlarda içgüdü ne kadar da kuvvetli!
Bazen en korkak görünenimiz en yürekli olanımızdır..
Gözlerinde akmayan yaşlar var.
“Bencil yaradılışı, olaylara ancak kendi açısından bakabilmeyi mümkün kılıyordu.”
Sahipsiz evde kalan tek şey mutlu kahkahalarımızın yankısı.
“İnsan kendi yatağında yatmıyorsa, seslere ve şekillere bir anlam veremiyor.”
“Kitaplar vardır yıllarca yüreğinizin bir köşesinde sizinle birlikte sürüklenip durur yaşamın içinde.”
“Duygularımı anlatmaktan, hatta kendim anlayabilmekten çok uzaktım.”
“Hiçbirimiz artık bir daha yaşanmamak üzere geride bıraktığımız güzel günlere el salladığımızın bilincinde değildik.”
“Gene o korkunç, insanı rahatsız eden sessizlik.”
“Bazen en korkak görünenimiz en yürekli olanımızdır.”
Orada öylece, birbirlerine gülümseyerek durdular. Birbirlerine değmiyorlardı, ama ayrılmaz şekilde bir bütün olmuşlardı.
Sevilenler kalplerde yaşıyor. Çocukluk sevgileri ise sevgilerin en kuvvetli olanı.
“Ama gidenler gider, hayat kalanlarla devam eder.”
Çocuklarda ve hayvanlarda içgüdü ne kadar da kuvvetli!
Bazen en korkak görünenimiz, en yürekli olanımızdır.
Sahipsiz evde kalan tek şey mutlu kahkahalarımızın yankısı.
Bazen en korkak görünenimiz ,
en yürekli olanımızdır.
en yürekli olanımızdır.
Yenilgiyi kabul etmiyordu, ama yenilgi zayıf bir anında onu hançerlemek üzere arkasında bir gölge gibi dolaşmaya başlamıştı.
“Düşünmeden para harcama devri artık geçti. Sizler bu duvarların dışındaki gerçeklerin farkında değilsiniz Uçurumun kenarında olduğumuzu kimse görmüyor.
Çocuklarda ve hayvanlarda içgüdü ne kadar da kuvvetli! Şimdi bir tehlike ile karşılaştığımda bunu çocukluğumda olduğu kadar açıklıkla göremiyorum. Yıllar, insanlardaki o hayvansal çevikliği törpülüyor, yok ediyor. Bugün beklenmedik bir durumla karşılaştığımda kılım kıpırdamıyor
‘Ey gaziler yol göründü
Yine garib serime
Dağlar, taşlar dayanamaz
Benim ahu zarima ‘
Yine garib serime
Dağlar, taşlar dayanamaz
Benim ahu zarima ‘
Bir çocuk kalbinden sevgi, büyüklere kıyasla daha kolaylıkla silinebiliyor. O kalp yanlış bir karar karşısında isyanla çarpıyor, ama bu isyana kimse kulak asmazsa, sevgi ölüyor. Çocuğun zorlamasıyla değil, kendi kendine yok oluyor sevgi. İnsan bunu çok ilerde, büyüyüp olgunlaştığı zaman, eski günlerde kalmış bir huzursuzluğun nedenini araştırdığında bulup çıkarıyor.
Sevilenler kalplerde yaşıyor. Çocukluk sevgileri ise sevgilerin en kuvvetli olanı.
“Ama gidenler gider, hayat kalanlarla devam eder.”
“Gene o korkunç, insanı rahatsız eden sessizlik.”
“Duygularımı anlatmaktan, hatta kendim anlayabilmekten çok uzaktım.”
“Bazen en korkak görünenimiz en yürekli olanımızdır.”
“Kitaplar vardır yıllarca yüreğinizin bir köşesinde sizinle birlikte sürüklenip durur yaşamın içinde.”
Suda gördüğünün kendisi olduğuna inanmıyordu adeta .
Enver’in ihtirası memleketi uçuruma sürükleyecek ölçüde değildir elbet.
Bir insan tarihe geçmek hevesindeyse göze almayacağı hiçbir şey yoktur.
Neden böyle vatan haini gibi konuşuyorsunuz?
Vatan haini, bugün artık anlamını kaybetmiş bir sözcük.
Bir insan tarihe geçmek hevesindeyse göze almayacağı hiçbir şey yoktur.
Neden böyle vatan haini gibi konuşuyorsunuz?
Vatan haini, bugün artık anlamını kaybetmiş bir sözcük.
Birden sıcak bir gözyaşı damlası boynunu yaktı. Kimin gözünden akmıştı bu, benim mi onun mu? Belki de her ikimizin.
Sanki o gözlere yakalanırsa kendini tutamayıp ağlayacakmış gibi.
O çocukluğumdan beri bildiğim kolonya kokusu burnumu gıdıklıyor.Eve dönmek gibi güzel şey var mı?
İstanbul sizin bir parçanızsa, nasıl ayrılabilirsiniz? Göğün altına ne de alımlı yayılmış, mübarek! Boğaz da paha biçilemez bir mücevher sanki.
Acıya dayanmanın insanı daha büyük acıdan kurtardığını anlamıştık.Kolay akan gözyaşları bulunduğumuz topluma göre değildi.
1919 yılında, mayıs ayının on beşindeyiz ve Mustafa Kemal’ in küçük takası Samsun’a doğru yol alıyor.Biz ise tertemiz bir gökyüzünün altında beyazlığıyla göz kamaştıran Kuleli’ye yürüyoruz.