Mustafa Armağan kitaplarından Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı 3 kitap alıntıları sizlerle…
Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı 3 Kitap Alıntıları
1) kendisine hakikaten hizmet edeni unutmaz
2) Bu millet sevdiğini tam sever, sevmediğine de ona zorla sevdiremezsiniz.
Sevdiğinin kıymetini bilemediği zamanda sonradan bunu telafi etmek uğruna canını dişine katarak, gözyaşlarını eski hatıralarını temizlemekte deterjan niyetine kullanır ve günün birinde bütün bunlardan öyle bir lider mayalar ki kendisini ebediyen affettirir.
“Türkiye’nin Mısır ve Sudan üzerindeki bütün hak ve dayanaklarından feragatinin hükmü 5 Kasım 1914 tarihinden geçerlidir”
Düzenleyici zekaya sahip bir liderdi dedik sistemi kuruyor, tamamlamayı gelecek nesillere bırakıyordu. Onları nitelikli işgücü olarak yetiştirmeyi ise en acil davası sayıyordu. Memleket satırında açtığı binlerce okul bu asil gayenin en bariz delillerinden.
Ne zalim şey bu tarih?
Bu ülkede Abdülhamid Han da, Menderes ve Zorlu da Kıbrıs’ı satmak la suçlandıkları halde Kıbrıs’ı Lozan’da hem de 1914’teki ilhaklarını tanıyarak İngiltere’ye verenler kahraman ilan edilmiştir.
Tarihimizdeki bilgiler neden çarpıtılmış? diye sormayın bana artık. Neresi düzgün ki? diye sorun.
Üstada göre tarih bir masal albümü değil, bir kıymet hükmü tablosuydu zira.
Peygamberimiz’in s.a.v. huzuruna koşan
Demir bir at misaliydi
Sen kaç köşeli yıldızsın.. Sultanım?
hangi köşene koşsak dizlerimiz dermansız..
Meded!
Emperyalizmin amacını açıklarken;
Diller Irklar kültürler vs. üstün ve aşağı diye ikiye ayrılmış buradanda Üstün olanın aşağı olanı yönetmeye ve sömürmeye hatta adam etmeye hakkı olduğu gibi tuhaf ve zalimce bir sonuç çıkmıştır!
Buna göre Medeni!! halklar henüz medeniyetle buluşmamış ilkel hakları yönetme hakkına sahip onların topraklarına el koymaları meşru olmuştur !!
Fransız şairi lamartine 1833 senesinde Filistin ve Suriye’yi gezerken manidar bir şekilde etrafında insansız Topraklar sınırı olmayan beldeler ve gerçekliği olmayan toplumlar görüyorum demişti!
Siyonistler de aynı şekilde bakmışlar dı Filistin topraklarına
Yerli Araplar ‘geri’ ya da ‘yok’ kabul edilmişti!
Bu boş topraklar esprisi o kadar ileri gitmişti ki Filistin ‘halksız bir toprak’ ilan edilmişti!!
Yahudilerde ‘topraksız halktı’ Böylece topraksız halk Yahudilere halksız yani ıssız bir toprağın yani Filistin’in verilmesi meşrulaştırılmış oluyordu!! .
Öyleyse Saide göre Siyonizm,
teorisi ve pratiği ile Avrupa emperyalizminin daha alt düzeyde bir tekrarı Hatta gülünç bir taklididir!
Ya da tarih oluruz
Hangi köşene koşsak dizlerimiz dermansız
ABDÜLHAMİD HAN
Ülkenin gözbebeği kurumlarından Galatasaray Lisesinin İslamlaştırılması , Abdülhamid dönemindeki dindar nesil yetiştirme projesinin sayfalarından yalnızca biridir.
1882 tarihli bir belgede görüleceği gibi ders programlarındaki değişikliklerle İslam medeniyetinin ilerlemeye engel değil belki en müsait bir din olduğu inancını öğrencilerin hafızasına nakşedilmesiydi amaç.
1. Askerlik yapmayan Kürtlerle bölgede kolluk kuvveti eksikliği giderildi.
2. Rus istilasına karşı caydırıcı oldu.
3. Kürtler ve konar göçerlerin dış güçlerce kullanılmasına engel oldu.
4. Aşiretlerin yerleşik hayata geçmelerini hızlandırdı.
5. Aşiret reislerinin çocukları İstanbul’daki Aşiret Mektebinde eğitilerek bölünmez bir vatan kavramı edindiler.
6. Aşiret kavgalarının önüne geçildi.
7. Sükunet sağlanınca Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun imarına çalışıldı.
Trablusgarb’da bile beş adet Hamidiye Alayı kurulduğunu bilirsek onun sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya mahsus bir kuvvet olmadığını, kritik bölgeler için hazırlanmış özel bir savunma örgütü olduğunu ve dolayısıyla vatan savunması için taşıdığı önemi daha iyi anlarız.
Filozof Rıza Tevfik ise şunları söylemiştir mahkemede:
31 Mart uydurma ihtilali hazırlandığı zaman ben Talat Bey’e beyhude yere kardeş kanı dökülmesinin büyük bir cinayet olduğunu anlattım. Aldığım cevap şu oldu:’ Ne yapalım, Cemiyetin paraya ihtiyacı var, bunu ancak Yıldız Sarayının hazinesi karşılayabilir.’
Tecrübeli Sultan tepelerinde oturduğu müddetçe İttihatçılar rahat hareket edemeyeceklerdi. Bunun için tahttan indirilmesi ve kendileriyle uyumlu çalışacak bir Sultanın tahta çıkarılması gerekirdi. Taht adayları, Abdülhamid’in küçük kardeşi Mehmed Reşad idi.
Özetlersek 31 Mart Sultan Abdülhamid’den kurtulmak için düzenlenen iç ve dış kaynaklı müşterek bir komploydu.
Antlaşmayla imza altına alındığı halde Ruslar 1918 Martında Brest-Litowsk Antlaşmasıyla bu vilayetleri boşalttığı halde İngiltere hep yaptığı gibi sözünü yiyerek ve uluslararası anlaşmaları çiğneyerek Kıbrıs’ı geri vermeyecekti. Çünkü 1914 yılında Sultan Abdülhamid tahttan indirildikten beş yıl sonra Kıbrıs’ın tek taraflı olarak ilhakını ilan etmişti.
Ah bu İngilizler! Bize her fenalık İngiltere’nin eli altından çıkar. Benim felaketim de İngilizlerin eliyle olmuştur. Daha evvel Sultan Aziz Vak’ası da yine İngilizlerin teşvikiyle Midhat Paşa ve komitesi tarafından vukua getirildi.
Sultan, bunları söyledikten sonra o eşsiz ferasetiyle bombanın pimini şöyle çekmiştir:
Daha Meşrutiyetten bir sene evvel (1907’de) Fransız sefiri Konstan bana geldi. Bunlar toplanmışlar. Bir Meclis teşkil etmişler. Benim hal’ime karar vermişler.
Yani? Aslında Fransızı, İngilizi, Almanı, Rusu birleşip bir meclis teşkil etmişler ve Sultanın tahttan indirilmesine karar vermişlerdi.
Dedik ya, bu Türk Sultanı da çok oluyordu artık. Bir an önce bizim çocuklar tarafından gönderilmeliydi.
İhtilal, Paris ya da Londra’da yaşayan ‘Jön Türkler’ tarafından değil (zira bunlar İngilizciydi-MA), ordu tarafından ve de ‘Alman subayları’ olarak bilinen Almanya’da eğitim görmüş Türk subayları tarafından yapılmıştır. Her şeyi denetim altına almış olan bu subaylar kesinlikle Alman dostudurlar.
12 Eylül’de CIA Türkiye Masası Şefi Paul Henze tarafından ABD Başkanı Jimmy Carter’a Türkiye’ de darbe yapıldığı haberinin ‘Darbeyi bizim çocuklar (our boys ) yaptı’ şeklinde verilmesinin bir başka şekliydi bu.
Almanya İmparatoru ile bir akşam hususi görüşmemiz esnasında birdenbire kalktı. İki elimi birden tuttu, ‘Avrupa’ da bir harp zuhur ettiği takdirde bizim tarafa geçersiniz, değil mi Majeste? dedi. Cevaben,
‘Aziz dostumuzsunuz;fakat size şimdiden söz vermek hakkını haiz değilim;bunu ancak o zaman düşünebilirim’ dedim. Devletimin menfaatlerini düşünmeden hiçbir devletin arzusuna hedef olamazdım. ( ) Bizim bir tarafa temayül göstermemiz, yavaş yavaş yanmakta olan bir ateşi alevlendirebilirdi. Ben hiçbir devlete söz verip bağlanmadım.
Almanya’nın Sultan’a cevabı ise ‘Bizimle ittifakı sen kurmazsan başkasına kurdururuz’ olacaktı.
Türkiye’nin Mısır ve Sudan üzerindeki bütün hak ve dayanaklarından feragatinin hükmü 5 Kasım 1914 tarihinden geçerlidir.
Yani 1923 Temmuzunda sadece Mısır’ı vermekle kalmıyorduk, Mısır’dan feragatimizin tarihini makarayı tersine sararak 9 yıl geriye götürüyor ve tam da İngilizlerin ilan ettiği 1914 Ekiminden başlatıyorduk. Bu tabii İngiltere’nin ilhak tarihidir ve İngilizlerin daha azını Sultan Abdülhamid’e kabul ettirmek için çırpındıkları ama kabul ettiremedikleri anlaşmanın beş beteridir.
Çantasını toplarken not defterine şunları yazacaktı:
Türkler gün gelecek, dilenci konumuna düşecek ve dizlerime kapanıp yalvaracaklar.
Nitekim Filistin’de toprak satın almalarına izin verilmeyen bir grup Yahudi mültecinin İntikam adlı gizli bir örgüt kurdukları arşiv belgelerine yansıyacaktı. Bu örgüt giderek yapılanacak ve Çanakkale ve Filistin cephelerinde Siyonist Gönüllü Birliği olarak hem espiyonaj (beşinci kol) hem de silahlı güç olarak çalışacaklar, 1917 Aralık’ında Kudüs’e giren İngiliz ordusunun yanında aynı mantıkla kurulmuş Yahudi Lejyonu Taburları (İbrani Tugayları) olarak saf tutacaktı.
Bu ‘boş topraklar’ esprisi o kadar ileri gitmişti ki Filistin halksız bir toprak ilan edilmişti. Fakat hemen ardından şu cümle eklendi:Yahudiler de ‘topraksız halk’ tı. Böylece topraksız halk Yahudilere halksız, yani boş duran bir toprağın, yani Filistin’in verilmesi meşrulaştırılmış oluyordu.
1) Düvel-i Muazzama tarafından Osmanlı’nın başına bela edilen Ermeni meselesi,
2) Avrupa’ nın ve Avrupa Hıristiyanlığının iç sorunu olduğu halde tarihinde Yahudilere en müsamahalı davranan devlet olan Osmanlı’nın ve içlerinde en rahat yaşadıkları millet olan Müslüman halkların üzerine yıkılarak çözülmek istenen Siyonizm, yani Yahudilere Filistin’ de devlet kurdurma mücadelesi,
3) Dışarıdan müdahalelerle ve milliyetçilik rüzgarlarıyla tam bir barut fıçısına dönüştürülen Balkanlar,
4) Petrol rezervi, stratejik konumu ve Hıristiyanlık açısından taşıdığı dini ehemmiyet dolayısıyla ele geçirilmesi ve parçalanması arzulanan Ortadoğu toprakları,
5) Amcası Abdülaziz Han’ı tahttan indiren darbecilerin arka planında yatan Masonik örgütler ki, Sultan Abdülhamid de iktidarı süresince onlarla anlayacağı dilde mücadele etti. Nitekim büyük devletlerin himayesinde rahatça icra-i faaliyette bulunabilmek maksadıyla gittikleri Makedonya hariç kendisinden habersiz iş yapamaz hale gelmişlerdi. Bu da gizlilik üzerine kurulu karanlık düzenlerini alt üst etmekteydi.
1) Bediüzzaman Said Nursi’nin bir gazete haberinden öğrendiğine göre Başbakan Gladstone Bu Kur’an Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, biz onlara hakiki hakim olamayız. Ne yapıp edip bu Kur’an’ı sükut ettirip ortadan kaldırmalıyız. Yahut da Müslümanları ondan soğutmalıyız veya Bu mel’un kitabın (haşa Kur’an-ı Kerim’den bahsediyor-M.A) takipçileri var oldukça Avrupa’ya barış gelmeyecektir. diyerek emperyalist politikalarını belirleyen İngiltere,
2) Cezayir ve Tunus’tan sonra özellikle Lübnan, Suriye ve Kudüs’e gözlerini diken ve Osmanlı’nın bünyesinden dağılacak yağlı parçalara ağzı sulanarak bakan dostumuz(!) Fransa,
3) Afrika’ daki son Osmanlı toprağı olan Trablusgarb’a ve Akdeniz kıyılarımıza göz diken İtalya,
4) Sıcak denizlere inme planlarını Deli Petro zamanından beri aşikare çıkarmış olan Rus Çarlığı,
5) Ermeniler ve misyoner okulları üzerinden Osmanlı coğrafyasına dalan Başkan Theodore Roosevelt yönetimindeki Amerika Birleşik Devletleri,
6) Şaşıracaksınız belki ama dostumuz zannettiğimiz fakat Sultan Abdülhamid başta kaldığı sürece Osmanlı’nın iplerini veya dümenini ele geçiremeyeceğini anlayan Kayzer 2. Wilhelm’ in Almanyası
Evet Galatasaray’ı tutuyordu ama futbol kulübü olarak değil Osmanlı devletinin en kaliteli devlet okulu olan Galatasaray Sultanisini tütüyordu !!!
O gün Sultan Abdülhamid vardı başta..!! Onun ufkunun çap ve seviyesine henüz erişebilmiş değiliz de ondan ..!!
Ama unutturamadılar unutturamayacaklar da..
Milletimiz çok şükür ki uyanıyor be onu geri getiriyor çünkü .. soğuk ve sisli bir şubat günü gittin giderken bizi de götürdün .. soğuk ama güneşli bir şubat günü dönecek ve biZide geri getireceksin ..!!
Bu ülkede Abdülhamid han da, Menderes ve Zorlu da Kıbrıs’ı satmakla suçlandıları halde Kıbrıs’ı lozanda hemde 1914’teki ilhaklarını tanıyarak İngiltere’ye verenler kahraman ilan edilmiştir..!!
Sana hak verecek ey koca sultan
Bizdik utanmadan iftira atan
Asrın en siyasi padişahına ..!!