Georges Bataille kitaplarından Günah Üzerine Tartışma kitap alıntıları sizlerle…
Günah Üzerine Tartışma Kitap Alıntıları
Ama benimsediğiniz bu iyilik tanımları, reddettiğiniz bir ahlâksal dünyadan kaynaklanıyor ( ) bir ahlâkı hem reddetmek hem de onu benimsemek garip bir şey
Günah dediğim zaman anladığım ve günahta beni çeken şey, bu edimin, bizi kendi içimize kapanıklığımızı bozar; ruha, bir açılım getirir.
Varlıkta bir dopdoluluk duygusu olduğu kadar, bir boşluk duygusu da vardır ve onu kendi dışına çıkarıp atan da, işte bu boşluk duygusudur.
Biz, ya dopdolu ve som varlıklarız ve dolayısıyla hiçliği arıyoruz ya da biz bomboş varlıklarız ve varlığı arıyoruz.
Bataille’a göre var olmak, sıkılmaktır. Heidegger’in Langweile (can sıkıntısı) kavramıdır bu. Oysa kabahatli olmak, Tanrı karşısında önem kazanmaktır.
Bataille için, kabahatli olmamak, gerçekten, hiçbir şey olmamaktır.
Günahın varlıktaki bütünlüğü tahrip ettiğini ve parçalanmanın iletişim kurabilirliğin koşulu olmasından dolayı manevi yüceliğin de zorunlu bir koşulu olduğunu ileri sürdüğü zaman, M. Bataille’ın ne demek istediğini çok iyi anlıyorum.
Günah, kişiyi umutsuzluğa sürdüğü, sıkıştırdığı ve inanca zorladığı ölçüde dünyanın değişmesini ve yeni bir biçim kazanmasını sağlar.
Eylem demek olan olumsuzluk her zaman yıkıcıdır.
Her tür Diyalektikte olduğu gibi, burada da ortadan kaldırma değil aşma söz konusu.
Sartre : Önemli olan, konuşmadığınız anda işlediğiniz günahtır.
Biz, mantığın bizden istediği kadar basit yaratıklar değiliz. Mantık bizim birbirimizden ayrılmamızı ve varlıkları bölüp sınıflamamızı ister.
Günah, kendi içimize kapanıklığımızı bozar; ruha, bir açılım getirir.
Günah her şeyden önce bir reddediş değil mi?
Gerçekten de kişinin kendisinin ötesinde hiçliğini araması bile günahtır.
Sartre: Varlığı hiçlik olarak ortaya çıkarma olanağının sizde bulunması gerekir. Peki bu olanak nereden geliyor? Eğer siz dopdolu ve som bir varlıksanız, hiçliği kendi varlığınızda taşıyamazsınız ve olmadan da onun hiçlik olduğunu söyleyemezsiniz.
Bataille: Ben hiçliği, kendimde olumsuzluk olarak taşıyorum.
Dinlerin iflas etmesinin nedeni, karşıtlıkların birliği ilkesini anlama yeteneğini kaybetmeleridir.
Bizim burada tanımlamaya çalıştığımız şey, bir yaşantıdır…
Hıristiyan dünyasının, günah hiç bulunmadığında, özellikle can sıkıcı olduğunu düşünmüşümdür bazen.
Hristiyanlık alanı içinde kapalı kalan kişinin sogudu hava, kimi zaman bazı açık pencereler dolayısıyla tazelenmektedir belki, ama ben bu süreci bütün olarak ele almak ve bu havanın solunması hale geldiğini göstermek zorundayım.
Bataille’a göre var olmak, sıkılmaktır.
İsa’yı öldürenlerin günahkarlar olduğu, ancak mecazi anlamda söylenebilir. Aslında İsa, günahkar yüzünden ve günahkarlar için yaşamını bile isteye feda etmiştir.
Daha yüksek biçimlere büründüğünde, bir başka yara söz konusu dur ve buda tanrıya ulaşmamanın doğurduğu umutsuzluktur. Ermişlik, bu umutsuzluğu, ruhun normal bir koşulu olarak kabul etmektir.
Günah, kişiyi umutsuzluğa sürdüğü, sıkıştırdığı ve inanca zorladı ölçüde dünyanın değişmesini yeni bir biçim kazanmasını sağlar.
Bununla birlikte günah, kutsala ulaşmanın bir yolu olarak yine de kendini ortaya koyuyor.
Ermişle günahkarı birbirine yaklaştıran, sıradan yolların dışında olmaları ve tekillikleridir.
Ahlaksal tutumun ayırt edici özelliği, bireysel kurtuluş üzerinde durmasıdır.
Ahlakın sorularına cevap vermesini bilseydim… Doruktan kesinlikle uzaklaşacaktım. Soru sormayı benliğimde bir yara gibi açık bırakarak, bir şansı ve durağa ulaşabilme olanağına elimde tutuyorum.
Varlıkların ötesinde ulaşabileceğim bir ahlaksal amaç var mıdır?
Kafka’nın Şatosu gibi, doruk da ulaşılmaz bir şeydir.
Bireysel kurtuluşun çekiciliği olmadan, Gizemcilik yolu bulunamazdı!
… kendimizi zenginleştirmekle uğraşıp dururuz
…ten zevklerine düşkünlük, manevi bir duygusal dile geliş şeklini almıştır
Gizemcilik hallerinde ortaya sürülmüş olan hiçlik, kimi zaman öznenin hiçliğidir; kimi zaman da, dünyanın bütünü olarak görülmüş varlığın hiçliğidir…
Ahlak, ahlakın olumsuzlanmasından başka şey değildir.
İsteğin yöneldiği nesne, kutsal bir nesne olmaktan çok tendir…İnsanoğlu, ten etkinliğinde, kirleterek pek kendini de kirleterek varlıkların sınırını aşar.
Kurban eden ve ona yardım eden, kurbanla Özdeşleşir; Çünkü onların ikisi de öldürme anında, kendi hiçliklerinin üzerine eğilmişlerdir.
İnsanoğlu, çarmıha germede, kötülüğün doruğuna ulaşır. Ama insanoğlu, bu duruma ulaştığı için Tanrı’dan ayrı olmasını sona erdirmiştir.
… İnsanların kabahatliliğiyle yaralanmış olan tanrı ve tanrı karşısında kabahatlilikleri kendilerini yaralayan insanlar
Her şey, yaratıkların, kendilerini yaratanla, bütünlüğü yırtıp parçalayan bir yaranın dışında, başkaca bir yolla iletişim kuramayacaklarını gösterir gibi olup bitmişti.
…Doruk, iyilikten çok, kötülüğe yakındır.
İyilik, başkalarına ilgi duymaktır.
Benim, günah fikrindeki sonsuzluğa gereksinimim var.
Bugün de sıradan ahlakın temelini Çürüttüğümü düşünüyorum ve ben bunu, Sözü geçen ahlakın yükünü çekenlerin düşüncesinde ortaya çıkarmaya çalıştım.
Biz, ya dopdolu ve som varlıklarız ve dolayısıyla hiçliği arıyoruz ya da biz bomboş varlıklarız ve varlığı arıyoruz.
Dinlerin iflas etmesinin nedeni, karşıtlıkların birliği ilkesini (diyalektik) anlama yeteneğini kaybetmeleridir. Günümüzde herkes, akıldışı adına akla saldırıyor. Bunun nedeni, akılcılığın, çelişmezlik ilkesine dayanarak, kendisine karşı ileri sürülebilecek kanıtları yine kendi içinde taşımasından başka bir şey değildir.
Tam anlamıyla Hıristiyanlık alanı içinde kapalı kalan kişinin soluduğu hava, kimi zaman bazı açık pencereler dolayısıyla tazelenmektedir belki, ama ben süreci bütün olarak ele almak ve bu havanın solunmaz hale geldiğini göstermek zorundayım.
Dinsel düzeyin, etik düzeye oranla aşkın olduğu kesin olmakla birlikte, dinseldeki bu aşkınlığın, etiği de kapsadığı kesinlikle söylenebilir. Etik bu alanda, dinselleşmiş durumdadır ve dolayısıyla, doğal yasaya uygun olan bir edim Hıristiyanlığın kullandığı kutsal terimin taşıdığı anlamda kutsal bir edim olabilir. Ama Bataille’ın nefret ettiği şey de budur; çünkü, ona göre kutsal, etiği kapsamı içine almak şöyle dursun, onu çözüp dağıtarak estetik düzeyle aynı şey haline getirir.
Günah, kişiyi umutsuzluğa sürdüğü, sıkıştırdığı ve inanca zorladığı ölçüde dünyanın değişmesini ve yeni bir biçim kazanmasını sağlar.
Günah, insanoğlunun ruhundaki giderilmez ve tiksinen bir kötülüğün bulunması bakımından insanın elinden hiçbir şey gelmediğini belirleyip ortaya koyar ve istenen lütfun kaynağı olarak Tanrı’ya dönme duygusunu yaratır. Günah, kendisine yabancılaşmış durumda olan ruhta oluşturduğu ikilikle bir bireysel kurtuluş yolu olarak ortaya çıkar ve bunu da kişinin sadece kendine ait olması durumunu açığa vurması, bu ilişkiyi bir tür suçluluk olarak ortaya koyması ve böylece Tanrı lütfunun yolunu açması dolayısıyla gerçekleştirir.
Ahlakçılık, bir anlamda, Tanrı lütfunun (inayetin) önünde büyük bir engeldir. Bunun nedeni, ahlakçılığın, kendinden memnun olmaya yol açmasıdır ve şu sözleri söyleyen Ferisiler’in memnuniyeti de bu tür bir memnuniyettir: “Tanrım, öteki insanlar gibi, hırsız, yalancı ve zinacı olmadığım için sana şükranlarımı sunuyorum.”
Günahın günah olmasını sağlayan ve onu boşa çıkan edimden ayırt eden şey, onun ereğine yönelmemesi, bir kötü eylem, bir yanlış adım olması değildir. Böyle olsaydı, onu egemenliğimiz altında tutabilirdik ve o da günah olmaktan çıkardı. Ama günahın günah olması, Tanrı’yı incitmesinden ve dine –kutsallığa- karşı olmasından ötürüdür.
Ermişle günahkârı birbirine yaklaştıran, sıradan yolların dışında olmaları ve tekillikleridir.
Ahlaksal tutumun ayırt edici özelliği, “bireysel kurtuluş” üzerinde durmasıdır. Buna karşıt olarak gizemci tutum, bir rizikoyu kabul etmeye dayanır ve kimsenin geçmediği yollara girmeye bir çağrıdır ve bu yollarda Rilke’nin dediği gibi “bir maden filizi” gibi tek başına ilerlenir.
Bilme isteğinin, belki de bir tek anlamı var: Sorguya çekme nedeni olması.
İnsan, doğasının özü gereği gelecek endişesini bir yana atamaz. Ten zevklerine düşkünlüğün baş döndürücülüğünden ancak, gelecek zamanda yer alan bir iyiliği düşünerek kaçınabiliriz. Ve ten zevkiyle ilişkisiz ve dolayımsız olmayan doruklara, ancak, zorunlu olarak yüce bir ereğe yönelme koşuluyla ulaşabiliriz. Ve bu erek… Manevi Doruk’un üzerinde de yer almak zorundadır.
Yani bir tek değer var o da değerlerin eleştirilmesi ve sorgulanması.
Bilme isteğinin belki de bir tek anlamı var: Sorguya çekme nedeni olması
Varlıkların ötesinde ulaşabileceğim bir Ahlaksal amaç var mıdır?
DORUK özü gereği yaşamın en sonunda olanaksız olduğu yerdir
İnsan doğasının özü gereği gelecek endişesini bir kenara atamaz. Ten zevklerine düşkünlüğün baş döndürücülüğünden ancak gelecek zamanda yer alan bir iyiliği düşünerek kaçınabiliriz
Ahlak, ahlakın olumsuzlanmasından başka bir şey değildir
İnsanoğlu ten etkinliğinde, kirleterek ve kendini de kirleterek varlıkların sınırını aşar
Bir tek değer var; o da değerlerin eleştirilmesi ve sorgulanması.
Kurban eden ve ona yardım eden, kurbanla özdeşleşir; çünkü onların ikisi de öldürme anında, kendi hiçliklerinin üzerine eğilmişlerdir.
Kendisinin dışında bir öte arayan varlık, hiçliği değil, bir öteki varlığı arar.
günümüzde, bir insanın gerçekten kendisinin olan bir ses tonuyla konuşması ve bunun da kişisel bir yaşantıyı dile getirmesi pek az rastlanan bir durum.
Günah, insanoğlunun ruhundaki giderilmez ve tiksinen bir kötülüğün bulunması bakımından insanın elinden hiçbir şey gelmediğini belirleyip ortaya koyar ve istenen lütfun kaynağı olarak Tanrı’ya dönme duygusunu yaratır.
Gerçekten de ahlahçılık, bir anlamda , Tanrı lutfunun önündeki büyük bir engeldir.Bunun nedeni, ahlakçılığın , kendinden memnun olmaya yol açmasıdır ve şu sözleri söyleyen Ferisiler’in memnuniyeti de bu tür bir memnuniyettir:’Tanrim , öteki insanlar gibi,hırsız ,yalancı ve zinacı olmadığım için snaa şükranlarımı sunuyorum.’Bunun tam tersine günah , kökensel kirliliğimizin ve ondan kurtulmanızı asla elimizden gelmemesinin bilinci olarak Tanrıya sığınmanın bir koşuludur .
Ama günahın günah olması , Tanrıyı incitmesinden ve dine -kutsallığa- karış olmasından ötürüdür .Günaha , onarılmaz ve geri alınmaz özelliğini veren de budur.
Günah dediğim zaman anladığım ve günahta beni çeken şey, bu edimin, bizi kendi dışımıza çıkarmasıdır; yani günah, kendi içimize kapanıklığımızı bozar; ruha, bir açılım getirir.
Bir yaşantıyı başkasına aktarmada, yani bir iletişime girmede tiksindirici bir yan vardır. Çünkü bir tasarı olarak aktarılan yaşantı ve bu yaşantıya götürülen yollar, aslında bu yaşantının bir karikatürü gibidir.