İçeriğe geç

Özgürlük Daima Yalnızlarındır Kitap Alıntıları – Burak Akyol

Burak Akyol kitaplarından Özgürlük Daima Yalnızlarındır kitap alıntıları sizlerle…

Özgürlük Daima Yalnızlarındır Kitap Alıntıları

Dilinde tonla acı birikirken
yeni bir hayat düşüncesiyle karşılayamazsın sabahı.
Otoyol ne çok düşündürüyordu insanı, bir kitabında okumuştum şöyle diyordu usta şair Edip Cansever:
Hadi anlat deseler anlatamam. Bir yere gidiyorken cayıp bir başka yere gitmeyi.
Sen engebeye hiç bakmadın ki
onu aşabileceğine inanasın!
Neyi imgelediysem ona çarptım ve öldüm!
Büyüdüklerinde aynı hırçın
öfkeli, kabullenmeyi göze
alamayan sabırsız adamlar/kadınlar..
Ruhunuzu sevdiğiniz insanlarla boyayın
Renklerin dansına tanık olacaksınız.
Anlayanlar için cümleler!
Anlamak istemeyenler için çoğul
acılar var yaşamda..
Ellerine uzandığın hiç kimse sen gibi biri değil.
Düşünüyorum da kimse olmayınca kimsesiz olunmuyormuş kimse aslında, kimse olmuyormuş.
Bilirsin bazen
hissedersin.
Sonu yoktur.
Bir adım daha kabul etmez.
Bir uzaklık ölçüsüdür hasret.
Adamlıktan çocukluğa giden bir yol olmalı tekrar.
Öğretilmişliği yaşamaya başladıkça aptallaşır
yalanın da farkına varmaya başlarsın!
Tek tek isimlendirilmişiz ama
hiçbirimizin özgün bir adı yok.
Yüz binlerce farksız sıfat ve
anlamsız suratlar haline geldik!
Ruh ilaçlarla gelişti
geliştikçe tükendi.
Bir adamın izinden bir kadına ulaşmak
bir kadına bakarken bir adamla karşılaşmak.
Tut ki ölümdün
öldüm say…
Her yer insan işgali altında.
Neyi aradığımızı bilmiyoruz. Maksatsız, amaçsız, beklentisiz halde tüm insanlar gibi ama başka bir yerde varız.
Hayal ettiğimiz tüm uzaklar, mavi bir gökyüzü ile birleşemiyor.
İnsanların sağlam, sıkı sıkıya tutunduğu halatlar olmalı. İnsanların, dünyada en kötü suçları işlemiş olsa dahi ona sığınak olacak birileri olmalı, onu asla kendisinden sınır dışı edemeyecek, başkalarına da asla teslim edemeyecek, tamamen kendine hapis edecek birileri olmalı. İnsan bir başka insanla anlamlıdır.
Herkesi olması gereken seviyeye düşürüyorum, bu hak ettiklerinin ne olduğunu anlamaları için güzel bir detay.
Kaba bir hayat sürüyoruz.
Sonra anladım, özlemenin bir ölçüsü varmış. İnsan geçmişinden uzaklaştığı zaman kadar özlüyormuş.
Özgürlük alıp verdiğim bir nefesle birlikte birikiyor. Yalnız ve hesapsızca!
”Dünyadaki yerimi yoklarken
hiçbir kara parçasına ait olamadığımı hissediyorum. ”
”Neden sever insan? Sevgi neden gerekli? ”
Yokluğunu yok sayıp, yokluğunda yaşamayacak kadar çok mu sevmeli acaba birini? Sevgi bu muydu? Hep sadece biri mi ölmeli yalnızca can çekişerek, gerçek sevgi bu muydu?
Sen içimdeki susmuş bütün duygulara, hadi dedin. Öyle coşkulu, öyle süratli bir şekilde hadi dedin, benimle gel, kat bana kendini, yürü benimle, seninim, hadi.
İnsanların sözlerimi çok ciddiye aldığında, içimdeki aptallığın kangrenleştiğini hissediyorum.
Hayatı en iyi hayat yaşıyor sanırım.
İkna ediliyordu bir topal
inkâr ediyor diye, eşitliği.
Yalnızlık nedir bilmedim, yalnız kaldığımdan dolayı değildi bu. Yalnızlığı yalnız teklik olarak algılamadığımdan.
Konuşmamız devam ettikçe birbirimize olan uzaklığımız artıyordu.
Nostalji benim özüm gibiydi, geçmiş tarihin eşyalarıyla bir araya gelmek, onların sahipleriyle de bir araya gelmek gibiydi bir nevi.
Otoyol ne çok düşündürüyordu insanı, bir kitabında okumuştum şöyle diyordu usta şair Edip Cansever: Hadi anlat deseler anlatamam. Bir yere gidiyorken cayıp bir başka yere gitmeyi.
Herkes katil kendi içinde çünkü, herkes birbirini boğazlamanın, daha çok kazanıp daha çok harcamanın derdinde ve tabii ki köle gibi çalışmanın.
Ne zaman oldu görmüyorum onları. Yüzleri şimdi fotoğraf; kokuları sakladığım elbiseleri.
Doldurmuyor hiçbir sevgi, anne baba sevgisinin yerini 75 yaşında da olsan.
Riya o kadar belirgin ki. Sağa sola küfretmesem deşarj olmuyor beynim. Sonra biri çıkıp bugüne bakmalıyız, dünü özlememeliyiz diyor. Ah diyorum. Kandırma kendini, en güzel günler dünde kaldı.
Keskin bir acının tüm dünyaya yayıldığını hissediyor musunuz?
Hiçbir şeyin gerçek kokusu ve tadının kalmadığını?
Eşsiz bir şekilde canı yananların ve can yakanların elleri kolları salınarak yollarda yürümesi ne garip değil mi?
Yollar, seni sevdiğin birine götürdüğünde yol olurmuş çok geç öğrenmiştim bunu!
Yaşam savaşı bu. İnsanların, insanlarla olan içsavaşı!
Tek bildiğim şey, kimse yok gibi görünen bu yerde benim var olduğum.
Sıkıştığım bir ara, ne hayat ne ölüm.
Soluduğum bir hava, ne mavi ne siyah
Ama ben öyle çekilmez biriyim ki artık uzatılan pamuk kadar sıcak elleri görmezden geliyorum. Onların tek istediği beni hayata katmaya çalışmaktı, bense sırtımı dönüp kaçardım. Şu halime baksana, benim gibi biriyle kim ciddi düşünür ki, bu yüzden sevdiğim kadar da nefret ediyorum insanlardan. Herkese, her şeye, tümlüğe gülümsüyorum ama sonra ağlıyorum köşelerde küfrediyorum. Çizilmiş bir resmin donuk karesiyim, aynı pozda kalmış. Anlayan hiç anlamıyordu beni, ben de anlamsız halde yağmurlara karışıyorum artık tepeden tırnağa kasvetli bu şehirde, kime baksam aynı acıyı gömüyorum içime. Yalnızlığımla övünüyorum artık anlayacağın. Çünkü kendinden kaçamayan bir başkasına koşmamalı.
“Benimkisi şaşkınlık değil. Adımı biri yazmış sokak duvarına. Öylesine bir cümlede özne diye kullanılmışım. Yan yana getirilmişim insanlarla. Tesadüf bile değilim. yalnızca denk gelmişim. Bütün sermayem o kadar. Ve bu tutunmaya çalışmak bile değil tutunamamak ”
“Sanki batan ve doğmayan bir güneşin ardından bakıyoruz ikimiz de.”
Konuşmak ve yazmakta artık geriyor ruhumu.
Bu yüzden, herkes benimle değil, kendisiyle konuşsun.
Ne istediğine önem versin.
Ruhunuzun da bir sesi olduğunun farkına varın.
Etinizi boşverin.”
Ben gibi gördüğüm birinin ellerine bağışlasam tüm ömrümü gider mi tüm izler, kaybolur muyum derinlerde, sever mi beni öldüresiye?
Hem hiçbir duygunun devamı yok.
Uykusuz kalındı
Çok istendi
Denendi ama
Ölünemedi.
Ama kestiğim her ağaç için bir sürü kitap okumaya çalışırdım, ağaçlardan özür dilemek, özür dilemek için olsa gerek.
Bir adam, bir kadın olmak, bir var, bir yok olmak
anlamak, anlamaya çalışmak
Tuhaf, saçma, korkunç.
Beni bilmediler
Bildirmedim kendimi
Konuşmak ve yazmakta artık geriyor ruhumu.
Bu yüzden, herkes benimle değil, kendisiyle konuşsun.
Ne istediğine önem versin.
Ruhunuzun da bir sesi olduğunun farkına varın.
Etinizi boşverin.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir