İçeriğe geç

Bütün Hikâyeleri Kitap Alıntıları – Orhan Veli Kanık

Orhan Veli Kanık kitaplarından Bütün Hikâyeleri kitap alıntıları sizlerle…

Bütün Hikâyeleri Kitap Alıntıları

İçimde sonsuz bir sevinç. Bağırmak istiyorum: boş ver diye haykırmak istiyorum.
Kibarların köpekleri böyledir. Kılıksız insanlardan hoşlanmazlar. Tıpkı sahipleri gibi .
Şu, rüya kadar tatlı Rüya kadar Rüya
Kimileri derler ki intihar bir irade işidir. Ben buna inanmıyorum. İntihar bir iradesizliktir. Dünyadaki güçlükleri yenebilen, o iradeyi gösterebilen kimse kolay kolay ölüme razı olmaz.
dünyanın manasız bir dünya olduğuna hükmedeceğiniz gelir. üzülmeyin. bu manasız dünyanın hiç ummadığınız bir yerinde kapısından dört bir yana nefis kebap kokuları yayılan bir kebapçı dükkanı ile karşılaşmanız imkansız değildir.
bütün rahatsızlıklar, insanların kendi dünyalarının dışında kalmalarından geliyor.
insan sarhoş oldu mu, haliyle sarhoşluğu arasında bir bağ olup olmadığını kestiremez.
mihnete alışmış insan, zaman zaman, her şeye boş vermesini de biliyor.
bütün ıstıraplar aşktan doğuyor.
Bir filmi orta yerinden ve gözlerim kapalı seyreder gibiyim.
Aşk kuşlara göre. Çünkü kuşlar, yaşamak için insanlar gibi birtakım aşağılık işlerle uğraşmaya mahkum edilmemişler
Kimileri derler ki intihar bir irade işidir. Ben buna inanmıyorum. İntihar bir iradesizliktir. Dünyadaki güçlükleri yenebilen, o iradeyi gösterebilen kimse kolay kolay ölüme razı olmaz
Sonunda karşı sırtların ardında güneş battı. Keşke batmasaydı; ne güzel bir gündü!
Biz aramızda çalışan kadınlara kötü gözle bakmayız dedi Ama ben bu kambur kızdan hoşlanmışsam, onu sevmişsem neden ona kötü gözle bakmış olayım ki?
Kabahat kimde? Baştakilerde elbet. Ne diyeyim, Allahlarından bulsunlar, demekten gayrı bir şey gelmiyor ki elimden.
Muntazam tiktaklarına alıştığınız duvar saatiniz birdenbire duracak olsa nasıl olursunuz?
Kimileri derler ki intihar bir irade işidir. Ben buna inanmıyorum. İntihar bir iradesizliktir.
Dünyadaki güçlükleri yenebilen, o iradeyi gösterebilen kimse kolay kolay ölüme razı olmaz.
İstemiyorum ölmek. Oysa bundan evvel kaç defa ölüme razı olmuştum. Razı olmak da değil, intihar etmeyi bile düşünmüştüm
Bütün ıstıraplar aşktan doğuyor.
Gökyüzünün parlaklığı, denizin mavisi, ağaçların yeşili, toprağın sıcaklığı, suların sesi, havada uçan kuşlar, rüzgârın getirdiği çiçek kokuları Nasıl vazgeçerim bunlardan? Hayır, ölmek istemiyorum
Ölüme razı olan, hiçbir şeyle cedelleşemeyen, bu savaşta bütün ümitlerini kaybeden kişidir. O ümitleri kaybetmek için de, insanın, kendisini dünyaya bağlayacak hiçbir şeyi olmamalı. Ne para, ne pul, ne aşk, ne muhabbet, ne şeref, ne namus.
Ölümü düşündüm.
Ölümlerin en kötüsü, bir bataklıkta, çırpına çırpına, ümidin her an biraz daha azaldığını göre göre ölmekmiş gibi duymuştum. O geldi aklıma. Deniz uğruna, denize el sürebilmek uğruna ölüm!
İstemiyorum ölmek!
Kimi adamlar derler ki: Aşk, insanı güzelleştirirmiş. Orasını bilmem; ama iş güzelleştiriyor.
Bir yazarın edebî hüviyetini sadece işçiliği tayin eder.
Bilmiyor bu çocuklar dünyanın nizamını. Bir yanda bir sürü insan soğuktan kırılır durur, öte yandan üç beş kişi kunduralarının kirlenmemesi için kömürü yerlere döker. Böyledir bu iş. Değişmez. Dünyanın her tarafında böyle.
Küçük burjuvaların hayatını anlatan, onun zaaflarını, onun adiliklerini dünyanın en büyük kahramanlıkları, en asil heyecanları gibi gösteren hikâyelerden illallah dedik artık.
Saadet nedir? Herkes saadeti tanımış mıdır bu dünyada?
İsmim bana bile lazım değil, sen ne yapacaksın?
Kimileri derler ki intihar bir irade işidir. Ben buna inanmıyorum. İntihar bir iradesizliktir.
Saadet nedir? Herkes saadeti tanımış mıdır bu dünyada?
‘ Bir yıl deniz görmesem bir hoş olurum.’
‘Melali anlamayan nesle aşina değiliz.’
‘İnsan bütün ömrünü bir hayat peşinde tüketebilir…’
Bütün ıstıraplar aşktan doğuyor.
Şu, hakiki sevgilinin kalbi kadar saf, gözlerinin rengi kadar berrak..
Aşk, insanı güzelleştirir
“ Ölümü düşündüm. Ölümlerin en kötüsü, bir bataklıkta, çırpına çırpına, ümidin her an biraz daha azaldığını göre göre ölmekmiş gibi duymuştum. O geldi aklıma. Deniz uğruna, denize el sürebilmek uğruna ölüm! ”
Beyaz kanatlı kuşlar,hep çığlık çığlığa, başımın üzerinde. İçimde sonsuz bir sevinç. Bağırmak istiyorum: ‘Boş ver!’ Diye haykırmak istiyorum. “
bütün rahatsızlıklar insanların kendi dünyalarının dışında kalmalarından geliyor.
Sevme” sözü de geniş bir söz. İnsan bir yemeği seviyor, bir rengi seviyor, bir kadını seviyor. Hele kadını sevmenin türlü bin çeşidi var. Onu da, kendimizi de, sadece hayvan olarak gördüğümüz zaman, belki kötü gözle bakmış sayılabiliriz. Ama, ben, Ayşe’yi hiçbir zaman öyle görmedim ki! Üstelik, bu fikrin de su götürür tarafları yok mu? En iyisi, hayvanlığımız insanlığımızın içinde olmalı; insanlığımızla birlikte olmalı.
Nedir dünyanın nizamı? Ağahan söylemiş ya! Zenginler olmasaydı demiş, fakirlerin hali daha kötü olurdu. Doğru! Bu çocuklar bunu ta doğuştan biliyorlar. Fakirlerin daima zenginlere borçlu olduğunu biliyorlar. Bunların aklından, Fakirler olmasaydı zenginlerin hali ne olurdu? diye bir düşünce geçmiş midir acaba? Ne münasebet!
Romantizm ve Realizm
Réalisme’i artık başka türlü anlamalı. Bir eser, içinde dünyanın en çirkin realitelerini doldurmakla realiste olmaz. Sefaletleri, istirapları, sinif tezatlarını en keskin hatlarıyla canlandırmak isteyen çok kere mübalağaya düşer. Dünyayı hep kara gözlükle görmek, pertavsizi sadece pisliklerin üzerinde dolaştırmak bence romantisme’in ta kendisidir. Yirminci yüzyıl adamınınsa romantique olmaya hakkı yok artık. Cemiyete faydalı olabilmek, insanları söylediklerimize inandırmakla mümkün. Realiste yazarlarla romantique yazarı konu bakımından da ayıramayız. Çünkü yeryüzünde realiste olay yahut romantique olay diye bir şey yoktur. Bir yazarın edebi hüviyetini sadece işçiliği tayin eder.
Hem, ne diye ukalalık ediyorum? Biz bu dünyaya ecir gelmişiz, ecir gideceğiz. Ben de müteahhit olacak değilim ya! Ne hakkım var: Ben neden beş lira kazanayım da o beş yüz lira kazansın, demeye. Ben işsizim, o müteahhit. Ben fakir bir aileden gelmişim, o zengin bir aileden. Ama benim okumuşluğum var da onun yokmuş; kimin umurunda? O, işini biliyor, ben bilmiyorum. Mademki biliyor, yaşamak da onun hakkı. Ben köylü cıgarası içemem; o isterse, viski içer; ben kahveye gidemem, o bara gider; ben tramvaya binemem, o otomobile biner; hakkı değil mi?
“Bütün rahatsızlıklar, insanların kendi dünyalarının dışında kalmalarından geliyor.”
Bu insanlar insanlıklarıyla hayvanlıklarını iyi bağdaştırmışlar. Kendi sınıflarından hiç kimse bu hali yadırgamıyor. Onların dünyası bu.
Kimileri derler ki intihar bir irade işidir. Ben buna inanmıyorum. İntihar bir iradesizliktir. Dünyadaki güçleri yenebilen, o iradeyi gösterebilen kimse kolay kolay ölüme razı olmaz. Ölüme razı olan, hiçbir şeyle cebelleşemeyen, bu savaşta bütün ümitlerini kaybeden kişidir. O ümitleri kaybetmek için de insanın, kendisini dünyaya bağlayacak hiçbir şeyi olmamalı.
Ah, biz küçük burjuvalar, ne sahte ne yaldızdan ibaret insanlarız. Her şeyimiz yalan.
Ben işsizim, o müteahhit. Ben fakir bir aileden gelmişim, o zengin bir aileden. Ama benim okumuşluğum varmış da onun yokmuş; kimin umurunda? O, işini biliyor, ben bilmiyorum.
“Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret.”
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Hem ne işe yarar zaten? Karşı gelebilir miyim peşin hükümlere?
Bereket versin cıgaram var. O da olmasa fekaket.
Böyle bir vaka gerçekten olabilirdi, değil mi? Öyle ya, olur olur! Niçin olmasın? Olmadı hâlbuki. Hepsini kendim uydurdum.
Ama zaman zaman ben de kendimi mesut sansam ne çıkar?
Bir dert ki yürekler acısı,
Bir dert ki düşman başına.
Gönül yarası desem
Değil! Ekmek parası desem
Değil!
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla:
“Ölüm Allah’ın emri,
Ayrılık olmasaydı.”
İçime gene
Yolculuk mu düştü, nedir?
Nedir bu yosun kokusu,
Martıların gürültüsü havalarda;
Nedir?
Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki,
Vazgeçmek mümkün olmasın.
Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz, Gözyaşlarıma, ellerinizle
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum !
Hemen geliyorum. Reno’da olduğumu nasıl öğrendin?
Kapıcıdan. Nereye gittiğini biliyor musun? diye sordum. Reno’ya gittiğini söyledi. Otelin adını da veren o. Sen mi söyledin kendisine?
Evet.
Söylemezsin sanıyordum. Niçin söyledin?
Belki soruverirsin diye. Sen niçin sordun?
Belki söylemişsindir diye.
Bir dakika sonra oradayım, dedim.
Ah, biz küçük burjuvalar, ne sahte, ne yaldızdan ibaret insanlarız. Her şeyimiz yalan. En küçük yalanı, düpedüz yalan söylediğimiz zaman söyleriz. Ya söylemediklerimiz? Korkunç.
Aşk, benim için de, benim gibiler için de, biraz fazla. Fazla güzel bir şey. Ne uçmak geliyor elimden, ne ötmek. Her şeyden önce yiyip içmeye ihtiyacım var ; halbuki aşık olursam yiyip içemem.
“ İçimde bir burkulma vardı. Ama biliyordum ki bu geçecek; geçti..! “

– William Saroyan –

“ Gelip geçici macera ile aşk arasındaki farkı biliyorum..! “
– William Saroyan –
“ Aşk saçma bir şey..! “
“ ‘ Boş ver! ‘ diye haykırmak istiyorum..! “
“ Ne bomboş bir dünya..! “
“ Mihnete alışmış insan, zaman zaman, her şeye boş vermesini de biliyor..! “
“ Ne yapacağımı da doğru dürüst bilmiyorum..! “
“ Saymakla bitmiyor ki..! “

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir