İçeriğe geç

Vücudunuz Hayır Diyorsa Kitap Alıntıları – Gabor Mate

Gabor Mate kitaplarından Vücudunuz Hayır Diyorsa kitap alıntıları sizlerle…

Vücudunuz Hayır Diyorsa Kitap Alıntıları

Bir kadın olarak annemin yarısı bile değilim. diyebilirdi neşeyle, ve bir kadın olarak onun çeyreği bile olmak istemiyorum. Ben sadece kendim olmak istiyorum
Kırgınlık ruhun intiharıdır.
Bir şeyi reddetmek sizde suçluluk duygusu yaratırken, rıza göstermek ardında bir kırgınlık birakacaksa suçluluğu tercih edin. Kırgınlık, ruhun intiharıdır.
Kişinin kendisine dair şefkatli bir merak içerisinde olması, hakkımızda kesfettigimiz her şeyi sevmemiz anlamına gelmez, sadece kendimize de, acı çeken ve yardıma muhtaç birine gösterdiğimiz gibi yargılamaya bir kabulle yaklasmamiz anlamına gelir.
Çocukların hayatında çoğu zaman, sınırlar zaten hiç inşa edilmemiş olduğundan, pek sınır ihlali yaşanmaz. Birçok anne baba çocuklarının sınırlarını geliştirmesine yardımcı olamaz, zira onlar da kendi gelişim yıllarında bunu basaramamislardir Ancak bildiğimiz şeyleri yapabiliriz.
Sağlık üç temele dayanır: Beden, zihin, spiritüel bağlantı. Bunlardan herhangi birinin yok sayılması denge yitimine ve hastaliga davetiye çıkartmak anlamına gelir.
İyileşmek söz konusu olduğunda sadece kolaydaki yerlere bakarsak, çoğu zaman Nasreddin Hoca’nin ve komşularının sokak lambası altında bulduğunu buluruz: hiçbir şey. Nasreddin Hoca fıkradaki saf insan rolünde bunu bilmiyordu. Bilge ve hoca rolünde ise gayet iyi biliyordu.
Hepimizin içinde, saf ve hoca yanıyla bir Nasreddin yatıyor.
Anne babasının duygularının yatıştırılması kendi duygularını ihmal ederek gerçekleştiriliyordu.
Anneler dünya gibidir orada durup sürekli bir şeyleri temin etmesi beklenir.
Stresin fizyolojisi bedenlerimizi yavaş yavaş tüketiyor ,bunun sebebi bedenimizin artık işe yaramaması değil ,bizim onun gönderdiği işaretleri anlamaya muktedir olmamamızdır
Sanatsal ifade, duyguları etraflıca ele almanın bir yolu degil ,sadece bir duygulari disavurma biçimidir.
İnsanlar kendi ruh hallerinin farkında olmadığından, kendilerini stresin sonuçlarından koruyabilmeleri de daha güç oluyor.Dahası,duyguların sağlıklı bir biçimde ifade edilmesi kendi başına stresi azaltan bir şeydir.Stres kaynaklı kronik hormon ve bağışıklık değişimleri,Alzheimer gibi hastalıklar için fizyolojik zemin hazırlamaktadır.
Bir şeyi reddetmek sizde suçluluk duygusu yaratırken, rıza göstermek ardında bir kırgınlık bırakacaksa suçluluğu tercih edin. Kırgınlık ruhun intiharıdır.
Yani ,karakter özellikleri ve hastalık arasındaki bağlantı halkası fizyolojik strestir.Birtakım özellikler-başa çıkma tarzları olarak da bilinen-kronik stres ihtimalini arttırarak hastalık riskini çoğaltmaktadır.Bu özelliklerin hepsinde var olan şey, duygusal iletişim konusunda zayıf bir kapasitedir.İnsanların duygularını etkili bir şekilde ifade etmeyi öğrenmesi engellendiğinde, duygusal deneyimler zarar verme potansiyeli taşıyan biyolojik olaylara dönüşür.Söz konusu öğrenme çocuklukta gerçekleşir-veya gerçekleşmesi engellenir.
İnsanı merkeze alan bütüncül yaklaşım,kan testini ya da patoloji raporunu değil de, kişinin yaşam öyküsünü dikkate alır.İnsanları, karşı karşıya kaldıkları, hem çevrelerindeki hem de kendi içlerinde ürettikleri her bir stres unsurunu dikkatle incelemeye teşvik eder.
Kanserin en çok, ‘çaresizlige meyilli kişilige’ sahip veya önceki altı ayda çözülememiş çare­siz bir hüsran duygusu yaşamış kadınlarda oluşma egilimi gös­terdigini tespit etmişlerdir.
İnsan dış görünüşünün özünü yansıttığı yanılgısına ne denli samimiyetle kapılırsa kapılsın,iyi insan görüntüsünün altında öfke ve keder yatmaktadır
Bastırma-duyguları farkındalıktan koparma ve bilinçaltına itme- fizyolojik savunmalarımızın düzenini bozup kafasını karıştırır; bunun sonucu olarak bazı insanlarda bu savunmalar yolunu şaşırıp sağlığı korumak yerine , kişiye zarar verir hale gelir.
Birçoğumuz , yalnız olmasak da, en derin ihtiyaçlarımızı tanımayan veya doyurmayan ,duygusal açıdan yetersiz ilişkiler yaşarız.Soyutlanma ve stres, yaşamlarının oldukça tatminkar olduğunu düşünüyor olabilecek birçok insanı etkilemektedir.
İnsanlığın, bilimsel yöntemlerin dikkatli bir şekilde tatbikinden elde ettiği muazzam yararları inkar etmek için ancak şuursuz bir entelektüel teknoloji düşmanı olmak gerekir.Ancak tüm temel bilgilerin laboratuvar ortamında veya istatiksel analizlerle teyidi mümkün değildir.
Farkındalık olmadan gerçek bir sorumluluk alamaz.
Uysal ve çekingen tavrının altında bir sürü bastırılmış duygu doluydu.
“Sadece başkaları beni duyabilsin diye değil, aynı za­manda ben de kendimi duyabileyim diye yazmam, kendimi ya­zılı bir şekilde ifade etmem gerekiyordu.”
Bir Woody Allen filminde karakterlerden biri Ben hiç öfkelenmem.” diyordu, onun yerine vücudumda tümör yaratırım.
Duygusal yeterlilik şunları gerektiri:
• Duygularımızı hissetme kapasitesi; ki böylece stres yaşdıgımızda bunun farkına varırız;
• Duygularımızı etkili bir şekilde ifade edebilme ve böylece ihtiyaclarımızı ortaya koyma ve duygusal sınırlarımızın bütünlügünü koruma becerisi;
• Mevcut duruma ait psikolojik tepkiler ile geçmişin kalıntılarını temsil eden psikolojik tepkiler aradında ayrım yapabilme becesiri
Ebeveynlerinin bakıcısı rolünü üstlenen çocuklar bir ömür boyu duygularını bastırarak yaşamaya hazırlanır.

Ve çocuklara yüklenen bu rollerin anne-babaların kendi çocukluklarında tatmin edilmemiş ihtiyaçlarıyla bir ilgisi olması gerekir ve bu böyle nesiller boyu sürer gider.

Çocuklarda arıza oluşması için mutlaka dayağa gerek yok.

Patolojinin büyük bir kesiminin kökeninde ebeveyn ile çocuk arasındaki uygunsuz simbiyoz yatmaktadır.

(Ayrışma :başkaları ile duygusal temas halinde olma, ancak duygusal işleyişte özerk olabilme yetisi)

Ayrışma yetisi zayıf kişiler kendisi ile başkaları arasına duygusal bir sınır koyamaz ve düşünme sürecinin duygusal hissetme sürecinden aşırı etkilenmesini engelleyen bir ‘sınır’dan yoksun olurlar.

Otomatik olarak başkalarından kaygı kapar ve kendi içinde hayli kaygı üretirler.

Bir kişi temel ayrışmaya ne kadar uzaksa, duygusal stres ve fiziksel hastalık yaşama eğilimi o kadar fazladır.

Evrensel olarak strese yol açan üç faktör tespit edilmiştir: belirsizlik, bilgi eksikliği ve kontrol kaybı.

Kronik hastalığı bulunan insanların yaşamında bu üç unsur mevcuttur.

Birçok insan kontrolün kendi elinde olduğu yanılsamasına kapılabilirse de, yıllar geçtikten sonra kararlarını ve davranışlarını aslında hiç haberdar olmadığı güçlerin yönlendirdiğini fark edecektir.

İngiltere’de yapılan 1974 tarihli bir araştırmaya göre, meme kanseri hastalarında en yaygın gözlenen özellik aşırı öfke bas­tırılması idi.
İnsanlar kendi ruh hallerinin farkında olmadığından kendilerini stresin sonuçlarından koruyabilmeleri de daha güç oluyor . Dahası duyguların sağlıklı bir biçimde ifade edilmesi kendi başına stresi azaltan bir şeydir.
Bakıcılara yönelik bir başka çalışma grip aşısının etkisini de­ğerlendirmekteydi. Bu çalışmada stres altında olmayan kontrol grubunun yüzde 80’i virüse karşı bağışıklık geliştirirken, Alz­heimer bakıcılarının yalnızca yüzde 20’si bunu başarabilmiştir. Sürekli bakıcılık yapmanın yarattığı stres, bağışıklık sistemini engellemekte ve insanları gribe açık hale getirmekteydi. Araştırmalar doku iyileşmesinde de stresle bağlantılı gecikmeler ya­şandığını göstermektedir. Alzheimer bakıcılarında oluşan yara­ların iyileşmesi kontrol grubundakilere kıyasla ortalama dokuz gün daha uzun sürmekteydi.
Araştırma literatürü evrensel olarak strese yol açan üç fak­tör tespit etmiştir: belirsizlik, bilgi eksikliği ve kontrol kaybı. Kronik hastalığı bulunan insanların yaşamında bu üç unsur da mevcuttur. Birçok insan kontrolün kendi elinde olduğu yanılsamasına kapılabilirse de, yıllar geçtikten sonra kararlarını ve davranışlarını aslında hiç haberdar olmadığı güçlerin yönlen­dirdiğini fark edecektir. Ben bunu kendi hayatımda gördüm. Bazı insanlar için kontrol yanılsamasını nihayetinde tuzla buz eden şey hastalık olmaktadır.
Batı tıbbı yaklaşımının zayıf yönlerinden biri, hekimi tek otorite kılıp, hastayı çoğu za­man sadece tedavi veya ilaç alıcı konumunda bırakmamızdır. İnsanlar gerçekten sorumlu hale gelme fırsatından yoksun bı­rakılmaktadır. Hiçbirimiz hastalığa veya ölüme yenik düştüğümüz için suçlanacak değiliz. İçimizden herhangi biri, herhangi bir zamanda buna yenik düşebilir; fakat kendimiz hakkında ne kadar çok şey öğrenebilirsek, pasif kurban olmaya o kadar da­ha az meyilli hale geliriz.
Ciddi bir hastalıkla boğuşan hastala­rımın hemen hepsi yaşamlarının önemli bir alanında hayır demeyi öğrenememiş kişilerdi.
Bu kitap reçete içermiyor; fakat okurlarına kişisel dönüşüm­leri için kolaylaştırıcı olmasını umuyorum. Reçeteler dışarıdan gelir, dönüşüm ise içeride yaşanır. Her yıl şu ya da bu yönde -fiziksel, duygusal, spiritüel- basit reçeteler öneren bir ·sürü ki­tap çıkıyor. Niyetim bunlara bir yenisini eklemek değildi. Re­çeteler bir şeylerin tamir edilmesi gerektiğini varsayar; dönü­şümler ise zaten var olan şifayı -bütünlüğe, tamlığa erme- ortaya çıkarır.
Suçluluk ve kırgınlık hissetmek arasında bir seçim yapmanız gerektiğinde, her defasında suçluluğu tercih edin. .. Bir şeyi reddetmek sizde suçluluk duygusu yaratırken, rıza göstermek ardında bir kırgınlık bırakacaksa, suçluluğu seçin.
Kendinize bakmanız gerektiğini anlamanız çok önemli, zira kendinize bakmadan kimseye bakamıyorsunuz.
Hayatıma en derinlerde yatan doğrularıma göre mi, yoksa bir başkasının beklentilerini karşılamak için mi yaşıyorum? İnandığım ve yaptığın şeylerin ne kadarı gerçekten benim, ne kadarı anne-babamı memnun etmek için gerekli olduğu inancıyla yarattığım imaja hizmet ediyor?
Duyguların kapatılması yeterince erken bir yaşta, beynin gelişimi açısından kritik evrelerde meydana gelirse, gerçekliğin tanınması becerisi kalıcı biçimde zedelenebilir.
Beynin en kolay savunma mekanizması duygusal olarak kendini kapatması gerçekleri duymazdan gelmesidir.
Sinir sisteminin ağrı termostatı ayarının eksiye doğru bozulması için taciz şart değildir; kronik duygusal stres ağrı eşiğini indirmek ve beyinde aşırı uyanıklık yaratmak için yeterlidir.
Mutsuz bir annenin çocuğu annesine daha fazla yük olmamak için kendi sıkıntısını bastırarak annesini koruyup kollamaya çalışır. Kendi kendine yeten ve muhtaç olmayan bir rol üstlenecektir-
Duyguların sürekli bastırılması, kişiyi kronik stres altında bırakır ve kronik stres vücutta doğal olmayan bir biyokimyasal ortam yaratır.
Başka bir deyişle, fiziksel hastalık ailenin mevcut ve geçmiş nesiller boyunca [var olan] duygusal sistemindeki bir arızadır.
Kuvvetli inançlar her zaman güçlü bir benlik duygusuna işaret etmez: Çoğu zaman tam tersi geçerlidir.
Yoğun inançlar; kişinin derinlerinde yaşanan boşluğu doldurmaya yönelik, benlik duygusu oluşturmak için bilinçsiz çabasından başka bir şey olmayabilir.
İyi, güzel, temiz, taze ve tatlı olan her şey çok uzakta artık ve hiçbir zaman da geri gelmeyecek. diye yazmıştır Edward Elgar 1917 yılında.
Yüksek seviyelerde iç stresi çocukluğundan beri alışkanlık haline getirenler için, stresin yokluğu rahatsızlık yaratır, can sıkıntısı ve bir anlamsızlık hissiyatı uyandırır. İnsanlar kendi stres hormonlarına adranaline ve kortizole bağımlı hale gelebiliyor. Bu tür insanlar için stres arzulanır bir duygudur; yokluğu ise kaçınılması gereken bir şey gibi gelebilir.
Nasıl hayır deneceğini öğrenmemiz engellendiğinde, bedenlerimiz sonunda bizim yerimize hayır diyebilir.
Karakter dediğimiz şeyin büyük bir kısmı sabit bir özellikler bütünü değil, kişinin çocukluğunda edindiği başa çıkma mekanizmalarıdır sadece.
Herkesin gözyaşını ben dökemezdim, kendime bakmak zorundaydım Kendinize bakmanız gerektiğini anlamanız çok önemli, zira kendinize bakmadan kimseye bakamıyorsunuz.
Çocuklarımın bana öfke duymasından endişelenmiyorum, yeterince öfke duymamasından endişe duyuyorum.
Kendi içimize dürüstlük, şefkat ve berrak gözlüklerle bakma yetisini kazanabilirsek, kendimize nasıl iyi bakmamız gerektiğini bulabiliriz. Böylece eskiden karanlıkta saklı kalmış olan özümüzü görebiliriz.
Vücut bir stres yanıtı geliştiriyor, fakat zihin tehdidin farkında bile değil.
Kendime yeterince saygım yoktu. Yeterince iyi miyim, beni sevebilir misin? Asla yeterince iyi olamıyordum. Terapiste gidip hıçkıra hıçkıra ağlardım.
*Bunu ruhuma nasıl yapabildim? Ruhumu incittim çünkü. Özümü zedeledim. Ve bence bedenimi de zedeledim.*
Gelecekteki ilişkilerin kalıbını, yaşamımızın ilk yıllarında bakıcılarımızla kurduğumuz ilişkilerde yatan sinir devreleri oluşturacaktır. Anlaşıldığımızı hissettiğimiz oranda kendimizi anlayacak, en derin bilinçaltı seviyelerinde sevildiğimizi algıladığımız oranda kendimizi sevecek, küçük bir çocukken özümüzde hissettiğimiz merhamet oranında kendimize şefkat göstereceğiz.
“Kendinize bakmanız gerektiğini anlamanız çok önemli, zira kendinize bakmadan kimseye bakamıyorsunuz.”
Baskılanmış öfkenizle bebekleri sakatlıyordunuz
Endorfinler sinir hücrelerinin gelişmesini ve bağlantılarını güçlendirirler.
“Hayatımın sahibi kim?”
“Hiç tereddütsüz denebilir ki, insanoğlu için en önemli stres kaynakları duygusal olanlardır.”
“İyi, güzel, temiz, taze ve tatlı olan her şey çok uzakta artık ve hiçbir zaman da geri gelmeyecek”
“Neden kendinize, başka birine davranacağınızdan daha kötü davrandınız? Bir fikriniz var mı?”
“Hayır.”
Ciddi bir hastalıkla boğuşan hastalarımın hemen hepsi yaşamlarının önemli bir alanında hayır demeyi öğrenememiş kişilerdi.
Anneler dünya gibidir- orada durup sürekli bir şeyleri temin etmesi beklenir.
Kendimizi bir sağlık riski yaratacak gizli stresten korumak istiyorsak duygusal yeterlilik geliştirmemiz gerekmektedir; yine, iyileşmek için de yeniden kazanmamız gereken şey duygusal yeterliliktir. En iyi engelleyici ilaç olarak, çocuklarımızda duygusal yeterliği beslememiz gerekir.
Nasıl hayır deneceğini öğrenmemiz engellendiğinde, bunu sonunda bedenlerimiz bizim yerimize hayır diyebilir.
Evrenin, daha iyi bir dünyada, çocuklukta ve esenlik içerisinde öğrenilmesi gereken dersleri, esrarengiz bir biçimde, erişkin hastalıkları yoluyla verme becerisi karşısında büyüleniyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir