Reşat Nuri Güntekin kitaplarından Son Sığınak kitap alıntıları sizlerle…
Son Sığınak Kitap Alıntıları
Nasıl yaşarlar maskelerle, Nasıl yaşarlar?
Kapalı kapılar korku verir çünkü arkasında ne olduğu bilinmez.
Mahrumiyetler için de bir çölde gibi sarılı olduğumuz için tiyatro, etrafımızda coşan hayata ve hırslara karşı bizim son sığınağımızdır. Hiç bir ateşin bozamayacağı, giremeyeceği bir sığınak
Samimiyet gibi ne var dünyada?
Olmaz, bu kadar güzel şey olmaz! Fakat olursa
Bu hatıraların onda bu kadar heyecan uyandırması, belki de uzun zamandır uyumuş olmalarından ileri geliyordu.
O, parasını harvurup harman savurdu, ben bütün bir ömrümü…
– Yok efendim, dedi, gerçekten yok. İstediğim ve beklediğim bir şey olmadığı için derdim de yok.
Ordu etiketine rağmen kendisinin de arkasındaki tümgeneral üniformasıyla bu saatte aramızda bulunması bize sokulmak ihtiyacını duymasının kampta hapis yatmak ve tiyatro oynamaktan başka marifetini bilmediği bir eski yedeksubaya ne düşündüğünü sormasının da bir nevi ağlama demek olduğunu anlamıyordu.
Tabiatım çekingendir; fakat istemeden bir kalabalığın içine düştüğüm zaman da ezilip büzülmekten hiç hoşlanmam.
Soğuğu duymuyor gibiydi. Hiç şüphesiz, bu, onun insan topluluğu içinde bir işe yaradığına inanmasından ileri geliyordu.
benim -bitmiş demeyeceğim- başlayamamış bir hayatım var.
Kaybolmamış ne kaldı ki?
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer
Yok efendim, dedi, gerçekten yok. İstediğim ve beklediğim bir şey olmadığı için derdimde yok.
Yarını düşünmek yok Yarın, nasıl olsa kendini gösterecek
Zannederim ki şimdilik akşamdan kurtulduk!
Sana bir başka zemin, başka zaman lâzımdı!
Kadınlar, aptaldan hoşlanmazlar
Şarkı söylemek için âşık olmak lâzımdır
Hiç akla gelmez aptalca bir şey yüzünden birçoğumuzun neşesi bozuluyor. Acı acı burkuluyoruz.
Yarabbi! Nasıl yaşarlar maskelerle, nasıl yaşarlar?
Fakat değil mi ki, hepimiz bir şeyin şikâyetçisiyiz, o halde var mı suçlu!
var efendim, var bu millette Neler, ne kabiliyetler var ama aramasını bilmeli!
İstediğim ve beklediğim bir şey olmadığı için derdim de yok.
Bilmediğimiz bir içkinin sarhoşu gibiyiz
Zavallı “Yeni Tiyatro” en büyük dramını oynuyordu.
“Hayat, bir hergeleliktir.”
“Sana bir başka zemin,başka zaman lâzımdı!”
“Bilmediğimiz bir içkinin sarhoşu gibiyiz ”
“Kapalı kapılar korku verir,çünkü arkasında ne olduğu bilinmez.”
“ Tiyatro,etrafımızda coşan hayata ve hırslara karşı bizim ‘Son Sığınamız’dır’.Hiç bir ateşin bozamayacağı, giremeyeceği bir sığınak ”
Nasıl yaşarlar maskelerle, nasıl yaşarlar?
Samimiyet gibi ne var dünyada.
“Teknik imkansızlık yoktur Cumhuriyet Türkiye’sinde.” dedi.
“Atatürk bu kıyılara bir gün ayak bastı, yoktan ordular yarattı, kâinat yıkıldı.”
“Atatürk bu kıyılara bir gün ayak bastı, yoktan ordular yarattı, kâinat yıkıldı.”
İsim, isme benzer; cisim, cisme benzer Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer
Herşeyi bir mezar gibi içine almış renksiz, hatırasız viranelerde insan, geçmiş hayatlarını görüyor gibiydi.
Benim -bitmiş demeyeceğim- başlayamamış bir hayatım var.
Uydurma masalların uydurma rolleri
Kendimle anlaşamadığım için kavga ediyorum;
başkasıyla nasıl anlaşırım?
başkasıyla nasıl anlaşırım?
Şarkı söylemek için âşık olmak lazımdır.
Teknik imkânsızlık yoktur Cumhuriyet Türkiye’sinde
Kapalı kapılar korku verir, çünkü arkasında ne olduğu bilinmez.
Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer
Felek, ehli dili dilşâd eder, amma neden sonra
Büyük servi divan durur,
Başucunda, bütün gece;
Gün doğunca gelir vurur,
Kapısını birkaç serçe.
Issız bir dağ başındasın,
Henüz on dört yaşındasın:
Uyu, küçük sultan, uyu!
Başucunda, bütün gece;
Gün doğunca gelir vurur,
Kapısını birkaç serçe.
Issız bir dağ başındasın,
Henüz on dört yaşındasın:
Uyu, küçük sultan, uyu!
Lisanın ne ehemmiyeti var?
Gerçi yine aynı mektep çocuklarıyız Fakat artık, hiçbir istikbal rüyası kalmamış mektep çocukları
İsim isme benzer; cisim cisme
Hangimiz ayaktayız, bedbaht?
İlâhi ben bu bir avuç türabı neyliyeyim?
Ciğer ki adlara yandı, kebabı neyliyeyim?
Gönül ki kana boyandı, şarabı neyliyeyim?
Ciğer ki adlara yandı, kebabı neyliyeyim?
Gönül ki kana boyandı, şarabı neyliyeyim?
Mecnun’a sordular saadet haresin.
Çâk edip gösterdi dil-i viranesin.
Çâk edip gösterdi dil-i viranesin.
Kaçıp kurtulmak Ah, ne kadar güzel, geldiği yere bir kere daha dönememek Bir izi bir kere daha çiğnememek
Sana bir alem-i lâhut-nişan lâzımdı.
Sana bir başka zemin, başka zaman lazımdı
Gurbet ilde kaldık ey yar, ağlarız
Bende onu en çok çeken şey: yanaşılmaz bir raddeyi geçmeyen uzaklığım olmuştur.
Her ucu görünmeyen şey gibi, denizden de bir şeyler beklemiştim.
Bir parti reisi, Halkı seçime getirir gibi getireceğim, görsünler, ibret alsınlar! demiş. Bir yerli de, Yani ibret alıp biz de oğlanlarımızı orospularla mı evlendireceğiz? diye cevap vermiş.
Atatürk, bu kıyılara bir gün ayak bastı, yoktan ordular yarattı. Kâinat yıkıldı.
Ya siz, Azmi Bey, sizin hiçbir derdiniz yok mu?
Yok efendim, dedi, gerçekten yok. İstediğim ve beklediğim bir şey olmadığı için derdim de yok.
Yok efendim, dedi, gerçekten yok. İstediğim ve beklediğim bir şey olmadığı için derdim de yok.
Kaybolmamış ne kaldı ki?
Teknik imkânsızlık yoktur Cumhuriyet Türkiye’sinde