İçeriğe geç

Kişilik Gelişiminde Cezasız Eğitim Kitap Alıntıları – Adem Güneş

Adem Güneş kitaplarından Kişilik Gelişiminde Cezasız Eğitim kitap alıntıları sizlerle…

Kişilik Gelişiminde Cezasız Eğitim Kitap Alıntıları

Çocuğun güçlü bir karakter oluşturabilmesi için, (ödül ve ceza gibi) dış motivasyonların dürtüsüzlüğe bürünüp, kendi değerlilik hissi ile duygularını besleyebilmesi gerekir.
Çocuğun geliştirdiği iradesine uygun olarak yapmak istediği davranışlara engel olmak onun iradesini zayıflatır, duyarlılığını arttırır. Genellikle böylesi çocuklar tembel olarak nitelendirilir. Halbuki tembellik doğuştan gelen bir özellik değil, irade kullanımı engellenmiş çocuğun benlik yapısının ürünüdür.
Birçok anne baba, çocuklarının şımarık olmaması, laf dinlemesi için onların her istediğini yerine getirmemek gerektiğine inanır. Halbuki yaklaşık 4 yaşına kadar, çocukların her isteği, sevk hislerinin yönlendirmesiyle oluşan kişilik gelişiminin bir parçasıdır.
Cezasızlık, Çocukları sevmek Onlara iyi davranmak lazım Çiçekler, kuşlar, böcekler varken kalp kırmaya ne gerek var gibi duygusal bir söylem değildir
Çocuk eğitiminin baskı, zorlama, şiddet ve ceza içermeden güven içinde gerçekleşmesi çocuğun en kutsal hakkıdır.
Bu, çocuğun bütün hayatını ilgilendiren bir tercihtir.
Yetişkinlerin bu tercihi, sadece çocuğun yaşamını değil, onun evlenip çoluk çocuk sahibi olmasıyla hayatına katılacak diğer kişileri, eşini ve çocuklarını da ilgilendiren sonuçlara yol açan yüksek bir sorumluluktur
Çocuğa aileler arasındaki problemlerde misyon yüklemek onu suistimal etmektir.
Çocuğun hatalarını görmezden gelmek, olgun dav­ranmak, tebessüm edip göz kapatmak, çocuğun daha çok hata yapmasını değil, olgunlukla karşılanan hata­ların adım adım terk edilmesini kolaylaştırır. Çocuk bu sayede affetmeyi öğrenir.
Başarılı birçok kişi başarıyı, duygularını bastırmak için bir araç olarak kullandığını fark etmez. Birçok başarı öyküsünün arkasında olumsuz geçen çocukluk yıllarının var olması bundandır.
0-2 yaş döneminde çocuğun kaygı ve korku yaşadığı sırada güvenli bir limanının olması, onun kırılan iradesini onarmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda çocuğa duygusal bir yetenek de kazandırır.
Çocuğun geliştirdiği iradesine uygun olarak yapmak istediği davranışlara engel olmak onun iradesini zayıflatır, duyarlılığını artırır. Genellikle böylesi çocuklar tembel olarak nitelendirilir. Halbuki, tembellik doğuştan gelen özellik değil, irade kullanımı engellenmiş çocuğun benlik yapısının ürünüdür.
Birçok anne baba, çocuklarının şımarık olmaması, laf dinlemesi için onların her istediğini yerine getirmemek gerektiğine inanır. Halbuki yaklaşık 4 yaşına kadar, çocukların her isteği, sevk hislerinin yönlendirmesiyle oluşan kişilik gelişiminin bir parçasıdır.
https://1000kitap.com/behrin
Çocuğun ihtiyacı olan şey gerçekçi bakışlardır.
Birçok çocuk, anne babasıyla gideremediği bu
ihtiyacından dolayı akranlarıyla ilis kisini artırır, onların düşüncelerini anne babasının düşüncelerinden daha önemli bulur.
Babasının herhangi bir durum karsısındaki kararlılığını görmesi çocuğun üzülmesine sebep olsa da benliği­ ne zarar vermez. Örneğin henüz yaşı uygun olmadığı halde cep telefonu isteyen çocuğa kararlı bir tutum sergilemek ve bu isin gerçekten olamayacağını net bir sekilde ifade etmek (çocuk üzülüp tepki gösterse bile) benliğe zarar vermez. Ama telefonu olması gereken bir yaştaki çocuğa kızgınlık, öfke veya kırgınlık nedeniyle telefon almamak gerçekçiliğin dışındadır ve bu tutum çocuğun kişiliğine zarar verir.
Çocukla yetiskin arasında gerçeklesen iletisim ne Kadar gerçek duygular barındırırsa çocuğun yetiskinden ”his alısı o denli pozitif olur. Gerçekçi duygular pozitif olmasa da, duygunun gerçekliğinin verdiği güven, ço­ cuğa pozitif yansır.
Çocuğa hatası ne kadar çok gösterilirse çocuk o kadar arsız, yüzsüz ve utanmaz olur.
Ebevenler çocuklarından istedikleri davranışları kendileri bir yaşam tarzı olarak onlarla birlikte yaşasalar, ne ceza vermek zorunda kalırlar ne de çocuklarını yönetmek
Başarılı birçok kişi başarıyı, duygularını bastırmak için bir araç olarak kullandığını fark etmez. Birçok başarı öyküsünün arkasında olumsuz geçen çocukluk yıllarının var olması bundandır.
Gergin, öfkeli, sinirli bir insanın kucağına bebek alması, bebekle göz göze geldiğinde dudakların farkında olmadan tebessüm etmesi, bebek kucaktan ayrılsa bile o kişinin tebessümüne belli bir süre devam etmesi, çocuğun sevk hislerinin iyi edici özelliğinin sonucudur. Çocuk, anne babalara verilmiş en büyük armağandır.
Çocuğa koşulsuzca ve her şart altında değer vermenin onu yoldan çıkaracağını (Hatta bazı durumlarda çocuğun kibirli olacağını) zannederler kibir, kendini değerli hisseden kişilerin değil, başkasını değersiz hisseden kişilerin bozukluğudur Ayrıca çocuk değerler ikisi ile yoldan çıkmaz aksine kendisine değer veren anne babasına güvenle bağlanır.
Birçok kişi, çocukluk yıllarında duygularında oluşan yaraları onarmak yerine, dürtülerini bastırmayı dener. Öfkelenmemek için diş sıkar yumruk sıkar duygularını bastırıp sabırlı olmaya çalışır Halbuki çocuğa karşı sabır bir tür pasif şiddettir. Ebeveynler çocuklarına karşı sabırlı olmayı değil, genişlemeyi öğrenmelidir.
İşte, çocukluk yıllarında yasanan baskılar insana bunu yapar Baskı gören kişi, anne baba olduğunda çocuğu ile oynarken daralır, bunalır, tahammülsüzleşir, dürtüler basar içini, tepkiselleşir
Dürtüler, çocukluk yıllarında edinilir. Yetişkinlik yıllarına gelindiğinde çaresizlik anlarında açığa çıkar. Kendini baskı altında hisseden çocuğun, kendini savunamaması ile duygularda oluşan yaralardır.
Geçmiş yıllarda birikmiş olumsuz anılar, söylemler, yaşamı yanlış anlamlandırmalar insanın duygularına ve davranışlarına yön veriyorsa bu kendilik değil, dürtüselliktir Kendilik, başkalarının baskıları ile dengede durmak değil, kendi hisleri ile yaşama tutunabilmek, kendi duygularını yöneterek dengede durabilmeyi becerebilmektir.
Kendi içlerinde sorunlarını çözemeyen, sürekli birbirlerinden dürtü alan, aldıkları bu dürtüyle kendi gibi kalmayı başaramayan sinirli, öfkeli, mutsuz, kopuk iletişimde olan anne babalar çocuklarına kendi duyguları ile var olma fırsatı vermezler. Böylesi çocuklar duygularında kendi hislerini barındırmak yerine, anne babasının hislerini taşırlar. Böylece kendi gibi olmak yerine, beklendiği gibi olmaya başlarlar.
Mükemmelliyetçilik her ne kadar kulağa hoş bir kelime gibi gelse de sorunlu bir kişiliği tanımlar. Kaygı düzeyi yüksek bireylerde görülür. Bu kişiler, kaygılarını azaltabilmek için her şeyi bilmek ve kontrol altında tutmak isterler.
Ebeveynler, kendi duygularını onarmadıkça çocuklarını gerçek kendiliğe eriştiremezler.
Çocuğu bozan dört negatif his vardır; değersizlik, yetersizlik, suçluluk, ürküntü.
Baskı gören kişi, anne baba olduğunda çocuğu ile oynarken daralır, bunalır, tahammülsüzleşir, dürtüler basar içini, tepkiselleşir
Bazıları atlarını hızlı koşturabilmek için kamçı vurur, bazıları ise şeker verir. Ancak ne kadar kamçılanırsa kamçılansın hiçbir at doğada özgürce koşan bir atı geçmeyi başaramayacaktır.

# Maria Montessori

Hiç kimsenin hiçbir çocuğa, ceza ile kendini değersiz hissettirmeye hakkı olmadığı gibi, yine hiç kimsenin hiçbir çocuğu ödülle edilgenleştirmeye de hakkı yoktur. Çocuğun değeri öğretmeninin sözünü dinlediği için değil, insan olduğundan dolayıdır.
En kötü eğitim, ceza ile eğitimdir. Ceza ile eğitimin en kötü biçimi de çocuğu duygularla cezalandırmaktır.
Eşe küsmek, onu yokluğunuza alıştırmaktır. Çocuğa küsmek, sevgisizliğe alıştırmaktır.
Normal sartlar altında insan, her bir problemi birbirin­den bağımsız olarak düşünebilecek yeteneğe sahiptir.
Çocuğunun okul problemi ayrı, kredi kartı borcunun ge­cikmesi ayrı bir problemdir
Fakat problemlerle çocukluk yıllarında tanışmış bir kisinin bu problemleri birbirinden ayırt edecek yeteneği gelişmez. Yıllar sonra da olsa, bütün problemlerin hep kendisini bulduğunu, her şeyin üst üste geldiğini zanne­der. Her problemi, birbiriyle bütünleştirdiği için yeni bir problem duymak istemez, duyduğu küçük bir olumsuz­luktan çok çabuk etkilenir

Çocukluk yıllarından baslayan ve bu günlere kadar dip bir akıntı gibi gelen olumsuz duygulardan kurtulmak ancak kisinin kendini özgürleştirmesi ve iç seslerini fark edip susturması ile mümkündür .

Hissin ne olduğunu bi­lemeyen kişi, çocuk eğiti­mini de beceremez. Ço­cuğa verdiği bir cezanın onun hislerini nasıl bozduğunu anlayamaz
Pedagojide his: ötekinin bireyin üzerine bıraktığı ruh­sal hal dir
Bu baba, ağlamanın zayıflık olduğunu düşünüyor,
eşini ve çocuğunu, zayıf yanlarıyla görmek istemiyordu.
Asl ında bu adam ağlama davranışına değil, ağlamakla
ortaya çıkan duygulara tepkiliydi. Biri ağladığında sanki
kendi çocukluk yıllarında bastırdığı duygular ortaya
çıkacakmış gibi bir huzursuzluk yaşıyordu. Kötü geçen
çocukluk yıllarında birçok acısını bastırmıs. hiç kimseye
ihtiyacı yokmus gibi yaşamayı öğrenmisti. Kendi deyimi
ile duygusallığı artık bir kenara itmişti Simdi ise o bir
baba idi Yıllarca bastırdığı duygu lara. küçük kızı ağlayarak dokunmaya çalışıyordu Buna ihtiyacı vardı.
Zira çocuk, ebeveyni ile esduyum yapabilirse kendini
güvende hissederdi. Baba ise yıllarca bastırdığı duygulara dokundurmamak için kızına. Ağlama Ağlayarak konuşma diye çıkışıyordu. Aslında bu babanın bastırmaya çalıştığı şey kızının ağlamaları değil. içinde
uyanmaya ramak kalan kendi duyguları idi ..
Uyku eğitimi denilerek anne yatağından ayrı bir odaya taşınan çocukların sürekli ağlamaları, gerilmeleri hırçınlasmaları şımarıklıktan değil, gideremedikleri
ihtiyaçlarından dolayıdır.
Yapılan bilimsel çalışmalarda ihtiyaçları koşulsuzca giderilen çocuk ile anne baba arasında güvenli bir bağ oluştuğu görülüyor. Çocukla ebeveyn arasında olusan
bu bağ, eğitimi kolaylaştırıyor. Bu kolaylık, çocuğa baskı
kurmadan, ceza vermeye gerek kalmadan eğitim sürecinin işlemesinde temel rol oynuyor Aksi durumda, yani ihtiyaçları kosullu olarak giderilen çocuklarda ise
bir tepkisellik, inatçılık, huzursuzluk gelişiyor .
İrade; benliğin bir davranışı sürekli ve farkındalıkla yapabilme gücüne erişmesidir.
Duyarlılık, içsel seziş yeteneğidir;
duygu ile zihnin birlikte çalışma becerisidir.
Çocuğun yılışık davranışlarının kökeninde sevilme, değer görme ihtiya­cı veya zarara uğrama korkusu vardır. Bu davranışları gösteren çocuğa tensel temas ve sevecenlikle yaklaşılmalıdır.
Çocuk, ebeveyninin kendisini gerçek duygularıyla kabul etti­ğini hissettiğinde bu davranışları bırakır.
Çocuğa karşı sabır bir tür pasif şiddettir. Ebeveynler çocuklarına karşı sabırlı olmayı değil, genişlemeyi öğrenmelidir.
İtaat, iç direncin susması ile oluşan bir edilgen davranış tır.
Örneğin, baskıcı ve isteklerinde kesinlikle taviz vermeyen bir öğretmenin sınıfındaki öğrenciler söz dinlerler Ödevlerini vaktinde yapar, derslerine çalışırlar Bu çocuklar başarılıdırlar da Ancak bu başarı karşılığında kaybettikleri şey, kişilikleridir
Hiçbir kimse, çocuğa kendi anne babası kadar zarar veremez. Sokakta karşılaştığı bir kişiden şiddet görse hisleri bozulmaz belki ancak kendi anne babasından ilgisizlik görse değersizlik hissi edinilir.
Öğrenme heyecan verici bir iç motivasyonla gerçeklesir
Eğer çocuk, duygu dünyasında bir iyilik hali yaşıyorsa
yemesi düzenlidir, uykusu kalitelidir, fizyolojik gelişimi
yerindedir.
Çocuğun ilk 4 yılı eğitim çağı değil, özgürlüklerini doyasıya yasayarak kendini geliştirdiği çağdır.
Ne kadar kamçılanırsa kamçılansın hiçbir at, doğada özgürce koşan bir atı geçmeyi başaramayacaktır.
Psikoloji bize öğretti ki insanoğlunun en anlamsız çabası: Bir başkasını kontrol altında tutma çabasıdır.
Yeter, bıktım, hep, hiç, zaten, her zaman, ne zaman, vb. frekans kelimeleridir. Bu kelimelerin kullanılma sıklığı çocukluk yıllarındaki zedelenmişliklerin bugüne yansımasının işaretidir

Ne zaman işlerim rast gitti ki
Beni ne zaman anladın ki
Bir daha asla sana güvenmeyeceğim
Yeter ya, bıktım bu hayattan
Her zaman ben mi üzüleceğim Bu nasıl hayat

Bu gibi ifadeler, çocukluk yıllarının acı dolu günlerinin bu güne yansımasıdır

Birçok çocuk duygu dünyasında yaşadığı olumsuzluklar nedeniyle davranış bozuklukları sergiler. Ya anne babasıyla çatışır ya kardeşiyle anlaşamaz ya da okulda öğrenme problemleri yaşar. Bu çocuklardan kimisine hiperaktif davranış bozukluğu, kimisine dikkat dağınıklığı etiketi yapıştırılarak tedavi için çaba harcanır.
Çocukluk yıllarını duygularını bastırarak geçiren kişiler iş hayatında ve sosyal ilişkilerde oldukça başarılı görünürler. Ancak yakın duygusal ilişkileri beceremezler. Eşleri ve çocuklarıyla derim bağlar kuramazlar.
Anne yanında erken dönemde ayrılıp ayrı bir odaya konulan çocukların uzun uzun ağlamalarının gün geçtikçe azalıp çocuğun sessizliğe bürünmesi, bir başarı değil, trajedidir. Ağlamanın kesilmesi çocuğun artık kendi başına uyumayı öğrendiğini değil, anne ihtiyacını bastırmayı öğrendiğini gösterir
çocuğa karşı sabır bir tür pasif şiddettir; ebeveynler çocuklarına karşı sabırlı olmayı değil, genişlemeyi öğrenmelidir.
çocuk çevresinden sürekli değersizlik hissi sezinliyorsa, bu hisler bir süre sonra değersizlik duygusu na dönüşür. oluşan bu duygu artık kendi ken­dine değersizlik hissi üretmeye başlar. birey bir süre sonra dışarıdan değersizlik hissi almasa da duyguları­nın derinlerinde kendini değersiz hissetmesine engel olamayacaktır.
Çocukluk yıllarında ihtiyaçları koşullu biçimde giderilmiş, duygularını doyasıya yaşamasına izin verilmemiş (bir başka deyişle, var oluşuna izin verilmemiş) kişiler, yetişkinlik yıllarında ağlamayı zayıflık ve duygu sömürüsü Gülmeyi ciddiyetsizlik ve yılışıklık olarak görürler.
Eşe küsmek, onu yokluğunuza alıştırmaktır
Çocuğa küsmek, sevgisizliğe alıştırmaktır
Günümüzde birçok ebeveyn çocuklarının ihtiyaçlarını bir eğitim aracı olarak kullanmaktan çekinmiyor. Onlardan istedikleri davranışlar yerine geldiğinde çocuğun ihtiyaçlarını giderip istemedikleri davranışlarda kısıtlamayı normal kabul ediyorlar. Halbuki çocuğun (özellikle) gelişim ihtiyaçlarını koşula bağlı gidermek suistimaldir.
Cocuk egitiminde dogru bakis acisi, cocugu kontrol altinda tutmak, onu yonetmek degil, onun kendisini adim adim yonetebilmesine yardimci olmaktir.
Sözel ifade, çocuğa bir şeyleri öğretir fakat örnek davranışlar çocuğun edinmesini sağlar. Öğrenme geçicidir, edinilen davranış ise kişiliğin en temel parçalarından biri haline gelir.
Çocuk eğitiminde sabır “ pasif şiddettir”. Çocuğa diş sıkmak Derin nefes alarak gözleri kapatmak “La havle” çekip ortamdan uzaklaşmak Yumruk sıkmak Ses tonu gergin olduğu halde sevecen davranmaya çalışmak “ pasif şiddet” davranışlarıdır.
Çocuğun zarara uğramamak için erdemli davranışlar benimsemesi yerine, hangi erdemli davranışın neden erdemli olduğunu kendisine tek tek izah eden bir anne babanın eğitimden geçmiş olması çok daha önemlidir.
Başarılı birçok kişi başarıyı, duygularını bastırmak için bir araç olarak kullandığını fark etmez. Birçok başarı öyküsünün arkasında olumsuz geçen çocukluk yıllarının var olması bundandır.
Çocukluk yıllarında geliştirilen kaygılar ve savunma ihtiyacı kişinin ses tonunu inceltir. Duygularına eşlik eden bir ton yerine, duygularını bastıran, gizleyen, ince, genellikle tiz, baskın bir ton kullanırlar.
Çocukluk döneminde oluşan duyarlı benlik yapısı, yetişkinlik döneminde kişinin kendisiyle, çevresiyle ve evrenle barışık olmasını sağlar.

Duyarlılığını koruyan kişi eş veya ebeveyn olduğu ilişkilerde de yapıcı rol üstlenir. Etken duruşu nedeniyle de bunu gerçekleştirmekte zorluk yaşamaz.

Zaman zaman yaşadığı olumsuzluklar karşısında oluşan duygusal dalgalanmalarını iradesinin gücüyle dengeye koyabilir. Öfkeli anlarını, duygularını bastırmadan geniş benliği ile yönetebilir.

2-4 yaş dönemi psikoloji kitaplarında minik ergenlik dönemi olarak tanımlanır. “ Bu dönemde çocuk inatçıdır” denir.
Maria Montessori çocuklarını ceza ve mükafat ile eğitmeye çalışan anne babalara şu örneği veriyor:
“ Bazıları atlarını hızlı koşturabilmek için kamçı vurur, bazıları ise şeker verir. Ancak ne kadar kamçılanırsa kamçılansın hiçbir at doğada özgürce koşan bir atı geçmeyi başaramayacaktır.”
Mükemmeliyetçilik, her ne kadar kulağa hoş bir kelime gibi gelse de sorunlu bir kişiliği tanımlar.
İnsanoğlunun en anlamsız çabası, bir başkasını kontrol altında tutma çabasıdır.
Çocuğun kendisiyle ilgili algısına ‘’Ben Algısı’’
Kendinin dışarıdan nasıl göründüğü ile ilgili algıya da ‘’Sosyal Ben Algısı’’ denir.
Hisler yoğunlaştığında duyguyu oluşturur;
duygu, his yoğunlaşmasıdır.
Pedagojide his; ötekinin bireyin üzerine bıraktığı ‘’ruhsal hal’’dir
Eşe küsmek,onu yokluğunuza alıştırmaktır
Çocuğa küsmek,sevgisizliğe alıştırmaktır
Aşağılanarak eğitilen çocukların
sağlıklı bir kişilik geliştireceklerine inanmıyorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir