Italo Calvino kitaplarından Jaguar – Güneş Altında kitap alıntıları sizlerle…
Jaguar – Güneş Altında Kitap Alıntıları
Belki zamanların sonu gelmiştir, güneş doğmaktan sıkılmıştır.
Çok zamandır koyu karanlık içinde yürüyorsun, nerede olabileceğin hakkında en ufak bir fikrin yok.
Uyanık ya da uykuya dalmış olman hiçbir şeyi değiştirmez.
Yavaş yavaş solup gitmeden ne unutmayı, ne aklımda tutmayı başarabildiğim bir koku hissine ad vermek.
Yitirmiş olabileceğimiz her şeye hayıflanıyorum,
Oysa tek yaptığın, unutuşun öğütme makinesine başka anılar atmak oldu: Hiçbir şey geri gelmez oradan.
”İnsanlığın, uyanık saatlerinin büyük bir bölümünü özel bir dünyada geçiren kesimdenim. ”
Artık kimse yok kimseyi dinleyecek. Yalnızca gece kendini dinliyor.
Şehir, bir tekerlektir: Göbeği, hareketsiz oturup dinlemekte olduğun yerdir.
Her saray, birkaç canlının gömülü olduğu ya da birkaç ölünün huzur bulamadığı dehlizler üzerinde yükselir. Ellerinle kulaklarını kapamanın yararı yok: Nasıl olsa onları duymaya devam edeceksin.
İktidarın dayandığı dediğim dediklik, zafere ulaştığı andaki kadar kırılgan olmamıştır asla.
Belki de tehdit, gürültülerden çok, sessizliklerden gelir.
Tuvalet ihtiyacına gelince, adına yaraşır her tahtta olduğu gibi, tahtta bir delik bulunduğu herkes çok iyi bilir; günde iki kez gelip oturağı değiştirirler, koku varsa daha da sık.
En çekici tadı olan insan eti, insan eti yiyeninkidir.
Herkes potansiyel olarak hem tanrılara kurban sunan rahip, hem kurbandı Kurban, kurban olacak başkalarını yakalamak amacıyla savaştığı için kurban olmayı kabul ediyordu
Hep kendi iç âleminde yaşıyorsun, çevrendeki şeylere katılmayı, yanındaki kişi için fedakârlıkta bulunmayı beceremiyorsun, asla içinden gelen bir coşkuya kapıldığın olmuyor; hep başkalarının coşkusunu boğmaya hazırsın, moral bozucu ve kayıtsızsın.
Bir eksiklik, yok edici bir boşluk duygusu.
Başını kaldırırsan, bir aydınlık göreceksin.
Sana ait olmayan, belki de var olmayan bir dünyada kendini aramanın yararı yok.
Dinlemen gereken, şehrin solumasıdır.
Belki de tehdit, gürültülerden çok, sessizliklerden gelir.
Geçmiş bütün yaşamın kral olmayı beklemekle geçmişti; artık kralsın; tek yapman gereken, krallık etmek. Krallık etmek dediğin de, bu öteki uzun bekleyişten başka nedir ki? Tahttan indirileceğin ânı, tahtı, asayı, tacı, kelleni yitireceğin ânı beklemekten başka.
Mutfak, tatları başka tatlarla belirgin kılma sanatıdır, ama ana malzeme tatsız tuzsuzsa, hiçbir katkı maddesi, olmayan bir tadı artıramaz.
Belki zamanların ölümü yalnızca bizi ilgilendiriyor.
Sanki her yorumu yersiz kılan bir dram ya da bir mutluluk karşısındaymışız gibi.
Yitirmiş olabileceğimiz her şeye hayıflanıyorum, ama kazanımlarımın yitimleri aştığını asla unutmuyorum. Anlamaya çalıştığım şey, bugün neler yapabileceğimiz..
Okuma alışkanlığı yüzyıllar içinde Homo sapiens’i (bilen insan) Homo legens’e (okuyan insan) dönüştürdü, ama bu Homo legens’in eskiden daha bilgili olduğu söylenemez.
Burnumla, sürüde öteki kadınlar gibi olmayan, benim için, burnum için öteki kadınlar gibi olmayan bir kadın olduğunu fark ettim; otlarda onun izini sürerek koşuyor, sürüde önümde, burnumun önünde koşan kadınların hepsini burnumda keşfediyordum.
Başarabilecek miyim bilmiyorum, ama öteki durumlarda olduğu gibi bu durumdada amacım, ortaya bir kitap çıkarmaktan çok, kendimi değiştirmek: Kanımca, her insani girişimin amacı olması gereken bir amaç bu.
Her defasında, farklı bir yaşama giriş anlamına gelen özel törenler eşlik eder bu yeni doğuma: Sözgelimi, miyop olduğum ve gözlüksüz okuduğum için, gözlüğü takma töreni; oysa, yakını göremeyen çoğunluk için bunun karşıtı tören gereklidir, yani okumak için, kullanılan gözlüğün çıkarılması. [ ]
Bir bakıma, her zaman bilmediğimiz bir şey hakkında yazdığımız kanısındayım; yazılı olmayan dünyaya bizim aracılığımızla kendini dile getirme olanağını vermek için yazıyoruz.
Yitirmiş olabileceğimiz her şeye hayıflanıyorum, ama kazanımların yitimleri aştığını asla unutmuyorum. Anlamaya çalıştığım şey, bugün neler yapabileceğimiz. [ ]
Elle tutulmaz koku yayıntılarından oluşan bir dünyaya hükmetmek, ancak şaşmaz bir zihinsel düzenle olur.
Belki de tehdit gürültülerden çok, sessizliklerden gelir.
Kralların saati olmaz: Zamanın akışına onların yön verdiği düşünülür; mekanik bir düzeneğin kurallarına tabi olmak, krallığın görkemiyle bağdaşmazdı.
Herkes potansiyel olarak hem tanrılara kurban sunan rahip, hem kurbandı..
Kusur listeme bu kez yeni bir sıfat ekledi ya da kulaklarıma yeni bir anlamla yüklü gibi gelen sıfat: Tatsız!
Dehşet, kuraklık ve gizem, bize önceden belirlenmiş tutumları, o dinsel törenlerin iddiasız eşdeğerlerini dayatan turizmle bütünleşiyor.Bu basamaklara bakarak, rakiplerin taştan bıçaklarıyla parçaladıkları göğüslerden fışkıran dıcak kanı zihnimizde camlamdırmaya çalışıyoruz.
Adların olmadığı, adın ve bana söyleyebileceği bütün sözlerin yerine bir tek o kokunun yeterli olacağı bir dünya isterdim.
Bir tenden ötekine geçiyor, yitirdiğim, başka hiçbir tene benzemeyen o teni arıyorum.
Belleğin kokuları da buharlaşıp yok olur.
“Dinlemekte olduğun kimse kendinsin, kendi içinde sese bürünüyor hayaletler. Kendi kendine bile söylemeyi başaramadığın bir şey, acı bir biçimde dile gelmeye çalışıyor ”
“Ama anı, bir göz aldanması gibiydi ve biraz daha iyi incelediğimde uzamda ve zamanda daha büyük bir uzaklık hissi veriyordu bana.”
“ kendimi değiştirmek: Kanımca her insani girişimin amacı olması gereken bir amaç bu.”
Ama belki de o burada,aşağıda,kendini hep yukarıda tahtta hissetmiştir,başında tacı,elinde asasıyla.Ya sen? Kendini hep tutsak hissetmiyor muydun? Aranızda nasıl bir diyalog kurulabilir,her biriniz ötekinin sözlerini değil de,yankının yinelediği kendi sözlerini işittiğine inanırsa?
Her saray,birkaç canlının gömülü olduğu ya da birkaç ölünün huzur bulamadığı dehlizler üzerinde yükselir.
Dinlemekle,bir an bile dikkatini dağıtmamakla iyi ediyorsun;ama şundan emin ol:Dinlemekte olduğun kimse kendinsin,kendi içinde sese bürünüyor hayaletler.Kendi kendine bile söylemeyi başaramadığın bir şey,acı bir biçimde dile gelmeye çalışıyor Emin değil misin bundan? İşittiğin şeyin,dışarıdan değil,kendi içinden geldiğini gösteren kesin bir kanıt mı istiyorsun?
İktidarın dayandığı dediğim dediklik,zafere ulaştığı andaki kadar kırılgan olmamıştır asla.
Yeni bir tahtta yeni bir kral oturuyor,cezan verilmiş bile ve öylesine geri döndürülemez bir ceza ki bu,infaz etmek için acele etmeye gerek yok
Kralların saati olmaz:Zamanın akışına onların yön verdiği düşünülür;mekanik bir düzeneğin kurallarına tabi olmak,krallığın görkemiyle bağdaşmazdı.
Bu tersine çevrilebilirlik olmasa,insan kurban etme düşünülmesi olanaksız bir şey olurdu Herkes potansiyel olarak hem tanrılara kurban sunan rahip,hem kurbandı Kurban,kurban olacak başkalarını yakalamak amacıyla savaştığı için kurban olmayı kabul ediyordu.
Belki zamanların sonu gelmiştir,güneş doğmaktan sıkılmıştır,Kronos yutacağı kurbanlar olmadığından açlıktan ölmüştür,çağlar ve mevsimler altüst olmuştur.
Belki zamanın ölümü yalnızca bizi ilgilendiriyor, diye yanıtladı Olivia, bilmiyormuş gibi yaparak,tatları artık hissetmiyormuş gibi yaparak,birbirimizi parçalayan bizi
Belki zamanın ölümü yalnızca bizi ilgilendiriyor, diye yanıtladı Olivia, bilmiyormuş gibi yaparak,tatları artık hissetmiyormuş gibi yaparak,birbirimizi parçalayan bizi
Ama anı,biz göz aldanması gibiydi ve biraz daha iyi incelediğimde,uzamda ve zamanda daha büyük bir uzaklık hissi veriyordu bana.
Bir tenden ötekine geçiyor,yitirdiğim,başka hiçbir tene benzemeyen o teni arıyorum.
belleğin kokuları da buharlaşıp yok olur.
Bir bakıma,her zaman bilmediğimiz bir şey hakkında yazdığımız kanısındayım;yazılı olmayan dünyaya bizim aracılığımızla kendini dile getirme olanağını vermek için yazıyoruz.
Kendimi değiştirmek:Kanımca,her insani girişimin amacı olması gereken bir amaç bu.
Sözcüklerin tek tek birbirini izlediği,her tümce ve her satırbaşının kendi belirli yerini kapladığı,yatay satırlardan oluşmuş bir dünya;çok zengin,hatta yazılı olmayandan daha zengin olabilen,ama her durumda içine yerleşebilmek için özel bir ayarlama gerektiren bir dünya.
“Artık kimse yok kimseyi dinleyecek.Yalnızca gece kendini dinliyor.”
“Belki zamanların sonu gelmiştir, güneş doğmaktan sıkılmıştır ”
Sana ait olmayan, belki de var olmayan bir dünyada kendini aramanın yararı yok.
“Son kez gördüğün halleriyle öteki odalardan aklında kalanlar, kısa sürede belleğinde soluk birer anıya dönüştü; zaten şenlik için süslerle bezeli olduklarından, tanınmaz hale gelmiş yerlerdi, girsen yolunu kaybederdin.”
“Belki zamanların sonu gelmiştir, güneş doğmaktan sıkılmıştır, Kronos yutacağı kurbanlar olmadığından açlıktan ölmüştür, çağlar ve mevsimler altüst olmuştur.”
Artık kimse yok kimseyi dinleyecek.
Bağırıp çağıran kalabalığın içinde koşan kişiden daha yalnızı yoktur.
Yangınların kuşattığı geceden daha karanlık gece yoktur.
O bedensiz sesi dinleyen, kendi bedensiz benin mi?
Bir zamanlar, sıradan bir ezgi ya da karmaşık bir senfonide yakaladığın bir motifi yineleyerek, dudakların ya da zihninle bir “laylay laylay lom” mırıldanmak seni neşelendirmeye yetiyordu. Şimdi “laylay laylay lom”u mırıldanmaya çalışıyorsun, ama hiçbir şey olmuyor: Aklına hiçbir motif gelmiyor.
geçmediğin yollara ilişkin hiçbir şeyi tanıyamazsın.