İçeriğe geç

6:27 Qatarındakı Qiraətçi Kitap Alıntıları – Jean Paul Didierlaurent

Jean Paul Didierlaurent kitaplarından 6:27 Qatarındakı Qiraətçi kitap alıntıları sizlerle…

6:27 Qatarındakı Qiraətçi Kitap Alıntıları

Dinleyenini buldugunda ,zamanini kendi gerceklerini cemkirmekle geciriyordu
Şey,onun bedeniyle ,sadece bedeniyle yetinmeliydi
İnsanlar sizden, onlara, kendi görmek istedikleri imgeyi göndermenizi bekliyorlar.
Savaşlar dağılmış suratlardaki yara izlerinden okunur, kalıp gibi, gıcır gıcır ütülü üniformalarına bürünmüş general fotoğraflarından değil.
Akla ziyan şeyleri konuşmak kolay olmaz.
Çaresiz kalınca insan, bir canavardan da beter. Saklamak için heyecanını ve boğmak için utancını!
Yazdıklarımın, tıpkı kabarmaya bırakılan ve sabah erken saatte iyice şişmiş olarak bulduğumuz mis kokulu ekmek hamuru gibi, gece boyunca olgunlaştığını düşünmek hoşuma gidiyor.
Gezegenin, doğan günle ölen gece arasında bir seçim yapacak kadar bir zaman için, dönüşüne ara verir gibi olduğu o çok özel anı seviyorum. Kendi kendime, belki de bir gün, dünyanın dönmeye devam etmeyerek sonsuza kadar hareketsiz kalacağını, geceyle gündüzün konumlarını koruyarak bizi sürekli bir alacakaranlığa gömeceklerini söylüyorum.
Bir de şunu ekleyeyim, bir süreden beri bu gezegende renkleri daha canlı, olayları daha az ciddi, kışları daha az sert, dayanılmazı daha dayanılır, güzeli daha güzel, çirkini daha az çirkin gösterme, kısaca hayatı bana daha güzel gösterme gücüne sahip bir insanın olduğunu keşfettim.
Küçük dokunuşlarla ilerliyorum. Yazmadan tek bir günüm geçmiyor artık.
Bir gülümseme, çoğu zaman hiçbir şeye mal olmaz, buna karşılık çok şey getirebilir.
Yani şu dünyada çok iyi öğrendiğim bir şey varsa, o da, insanı var edenin kıyafeti olduğudur, cüppenin altında ne olduğu pek de önemli değildir.
İnsanlar sizden, onlara, kendi görmek istedikleri imgeyi göndermenizi bekliyorlar.
Bütün o yıllardan sonra, hala içinde yaşayan 8 yaşındaki o çocuk, yıldızdan yıldıza dolaşan o babanın bir gün geri döneceğine dair aptalca umudunu hep içinde saklamıştı. Hiçbir şey, tabutun cilalı tahtalarına çarpan kürek kürek toprak bile, onu tersine inandırmayı başaramamıştı.
Babasından bahsederken hala öldü kelimesini kullanmayı başaramıyordu
Kendi kendime, her şeye pastel bir ton veren bu alacakaranlık kuşağına bulanınca, belki de savaşların bu kadar korkunç olmayacağını, açlığın daha dayanılır, barışın daha uzun süreli, sabah geç kalkmaların daha zevkli, akşamların daha uzun olacağını ve sadece benim fayanslarımın beyazlığının değişmeyeceğini ve neonların soğuk ışığında parlaklığını koruyacağını söylüyorum.
Gezegenin, doğan günle ölen gece arasında bir seçim yapacak kadar bir zaman için, dönüşüne ara verir gibi olduğu o çok özel anı seviyorum.
Savaşlar dağılmış suratlardaki yara izlerinden okunur, kalıp gibi, gıcır gıcır ütülü üniformalarına bürünmüş general fotoğraflarında değil.
bir gün, evet, belki bir gün değişebileceğine dair kafama çöreklenmiş aykırı bir düşünceyle onları yeniden sayıyorum. Bu beyaz atlı prensin varlığına inanmak kadar nafile ve aptalca bir şey, ama içimde ölmek istemeyen ve yılda bir defa mucizeye inanmak isteyen kız çocuğuna ait küçücük bir parça var.
Havadan sudan konuştular, dünyayı baştan yarattılar. Şey, onları samimi bir şekilde birbirlerine yaklaştırmıştı, ancak savaşta, bir siperde aynı havan mermisi çukurunu paylaşan askerler arasında olabilecek türden bir yakınlaşma.
Kitaplar biraz daha yaşayabilsin.
Çaresiz kalınca insan, bir canavardan da beter. Saklamak için heyecanını ve boğmak için utancını!
Sinirimi kaldırmayın ha sakın. Güzelin altında bir cadı yatar bakın 🙂
Kesin şu kibri, gömün içinize şu kabalığı. Varsa küçük bir şansınız, açarım kapıyı.
Sebebi ya da gerekçesi ne olursa olsun, okuma sırasında tek bir cümleyi dahi kaçırmamaya dayanan bu ilkeyi uyguladığını daima görmüştü. Söz’ün ucunu bırakmayacaksın! Sonuna kadar gidecek, tirat boyunca ilerleyip son nokta seni kurtarıncaya kadar kayacaksın!
oysa bunun aldatıcı bir erteleme olduğunu ufukta onu bekleyen barbarlıktan kaçmak için tek çarenin, bir o ayağının bir bu ayağının üstünde salakça tepinip durduğu o çizgiyi terk edip evine dönmek olduğunu çok iyi biliyordu. Evet, düpedüz vazgeçmek, yatağına kavuşmak ve vücudunun gece boyunca bıraktığı hala ılık olan ize kıvrılıp yatmak yetecekti.
14718, bir hikâyeye başlamak için gerçekten de güzel bir sayıydı bu.
Bir süreden beri bu gezegende renkleri daha canlı, olayları daha az ciddi, kışları daha az sert, dayanılmazı daha dayanılır, güzeli daha güzel, çirkini daha az çirkin gösterme, kısaca hayatı bana daha güzel gösterme gücüne sahip bir insanın olduğunu keşfettim
İnsanları dinlerim. İçlerindeki mutsuzluğu dünyaya boşaltmalarına, o küçük hayatlarını açık etmelerine, her türlü sorunlarıyla kafamı ütülemelerine izin veriyorum
Gezegenin, doğan günle ölen gece arasında bir seçim yapacak kadar bir zaman için, dönüşüne ara verir gibi olduğu o çok özel anı seviyorum.
14718, bir hikayeye başlamak için gerçekten de güzel bir sayıydı bu.
İnsanlar sizden, onlara, kendi görmek istedikleri imgeyi göndermenizi beklerler.
“14718, bir hikâyeye başlamak için gerçekten de güzel bir sayıydı bu.”
“Bazıları sağır, dilsiz ya da kör doğar.”
Genç adam, komodinini süsleyen o sessiz ve renkli varlıktan artık vazgeçemiyordu. Bunu daha önce yaşadığı için, yalnız yaşamakla, kırmızı bir balıkla yalnız yaşamak arasında muazzam bir fark olduğunu biliyordu.
Savaş dağılmış suratlardaki yara izlerinden okunur, kalıp gibi, gıcır gıcır ütülü üniformalarına bürünmüş general fotoğraflarından değil.
Sağanak hızlanıyor, ani ve gizemli/ Kulübeme çarparken dolular asabi.
İnsanların, sizden genelde tek bir şey istediği gerçeği çok çabuk dank etti kafama: İnsanlar sizden, onlara, kendi görmek istedikleri imgeyi göndermenizi bekliyorlar.
Akla ziyan şeyleri konuşmak kolay olmaz. Herkes herkesin bildiğini biliyordu, hepsi bu.
..yalnız yaşamakla, kırmızı bir balıkla yalnız yaşamak arasında muazzam bir fark olduğunu biliyordu.
İnsanların, sizden genelde tek bir şey istediği gerçeği çok çabuk dank etti kafama ; insanlar sizden onlara, kendi görmek istedikleri imgeyi göndermenizi bekliyorlar. çok iyi öğrendiğim bir şey varsa o da; insanı var edenin kıyafeti olduğudur, cüppenin altında ne olduğu pek de önemli değildir!
Kendimi anlatmak, birbirimize kendimizi anlatmak, ve belki de kelimelerimizin asla ulaşamayacağı yerlere kadar gitmek için üç saat.
Guylain istasyona giden caddede, sokak lambalarını saydı. Saymak başka şey düşünmemek için bulduğu en iyi çareydi.
Çaresiz kalınca insan, bir canavardan da beter.Saklamak için heyecanını ve boğmak için utancını!
‘Kabin kapılarının ardında görüş alanıma girdikleri o kısacık anda, durumları ve sosyal konumları ne olursa olsun, kıçlarını klozete yapıştırılmış, pantolonları kat kat aşağı indirilmiş, anüslerini açmak için çabalayıp ıkınırken alınlarından ter damlarken, yukardaki dünyadan uzakta kendileriyle baş başa kaldıklarında, doğal ihtiyaçlarını gideren bir memeli durumunda, tarihöncesi zamanlara geri döndüklerini biliyorum.’
Savaşlar dağılmış suratlardaki yara izlerinden okunur, kalıp gibi, gıcır gıcır ütülü üniformalarına bürünmüş general fotoğraflarından değil.
Kitaplar biraz daha yaşayabilsin
Ne düşünülürse düşünülsün, hayatta hiçbir şey aynı kalmaz.
Bir gülümseme, çoğu zaman hiçbir şeye mal olmaz, buna karşılık çok şey getirebilir.
Şu dünyada geçirdiğim yirmisekiz yılda çok iyi öğrendiğim bir şey varsa o da insanı var edenin kıyafeti olduğudur, cüppenin altında ne olduğu pek önemli değildir.
O buraya gelince sanki hep birazcık güneş de içeri girmiş gibi oluyor.
Her yıl, öleli günler hatta haftalar olmuş insanlar buluyorlar, üstelik etrafında komşuları da varken.
Bir ara konuşarak ona her şeyin bu kadar basit olmadığını, akla kara arasında en açık griden en koyusuna kadar bir nüans paleti var olduğunu açıklamaya kalkışmıştı.
Yorgun bedeni vagonla birlikte tıngır mıngır sallanırken hayatın usulca yeniden içine dolmasını bekliyordu.
Sessizlikleri dolu doluydu..
Tuvaletler, papazı olmayan günah çıkarma yerleridir.
İnsanları dinlerim. İçlerindeki mutsuzluğu dünyaya boşaltmalarina, o küçük hayatlarını açık etmelerine, her türlü sorunlarıyla kafamı ütülemelerine izin veriyorum..
Havadan sudan konuştular, dünyayı baştan yarattılar..
Akla ziyan şeyleri konuşmak kolay olmaz. Herkes, herkesin bildiğini biliyordu, hepsi bu
Kitaplar biraz daha yaşayabilsin..
ne düşünülürse düşünülsün, hayatta hiçbir şey hep aynı kalmaz.
bir süreden beri bu gezegende renkleri daha canlı, olayları daha az ciddi, kışları daha az sert, dayanılmazı daha dayanılır, güzeli daha güzel, çirkini daha az çirkin gösterme, kısaca hayatı bana daha güzel gösterme gücüne sahip bir insanın olduğunu keşfettim.
O günlerde, aynı yemek yaparken unutulan bir baharat gibi, tanımlayamadığımız ama eksik bir şey oluyor.
O buraya gelince, sanki hep birazcık güneş de içeri girmiş gibi oluyor.
Pek çok sorunun, çözülmesi gerekecek ya da olmazsa kısaca toparlamaya çalışılacak pek çok bilmecenin askıda kaldığı duygusuna kapıldı.
Akla ziyan şeyleri konuşmak kolay olmaz.
Gülmək üçün heç nə xərcləmirsən, amma çox şey alırsan.
İnsanlar həmişə sizdən yalnız bir şeyi gözləyirlər, onların istədiyi obraza girməyinizi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir