İçeriğe geç

Ötekilerin Kökeni Kitap Alıntıları – Toni Morrison

Toni Morrison kitaplarından Ötekilerin Kökeni kitap alıntıları sizlerle…

Ötekilerin Kökeni Kitap Alıntıları

Çok sonraları Jim Crow yasaları devreye girdiğinde, ‘1944 Tarihli Birmingham Vilayeti Umumi Yasası’ zencilerin ve beyazların kamusal alanda birlikte kağıt, zar, domino, yahut dama oyunlarından herhangi birini oynamalarını yasaklıyordu.
1847’de yürürlüğe giren bir ceza yasasına göre ise Okuma-yazma öğretmek amacıyla kölelerle yahut özgür Zencilerle bir araya gelen bir beyaz […] 6 ay kadar hapis ve 100 dolara kadar para cezasına çarptırılır.
1705’de yürürlüğü giren bir yasa maddesinde şöyle diyor: Katolik isyancılar, hükümlüler, Zenciler, melezler, Hint uşaklar ve Hristiyanlık dinine mensup olmayanlar kati suretle mahkemelerde tanıklık edemezler. “
Medyada gördüklerimizin başlangıçta bizi birbirimize yakınlaştırmasını, bilgimizi arttırmasını umuyorduk. Oysa bugün gündelik medya sunumlarında kullanılan imgeler ve dil, insanların nasıl göründüklerine (yahut nasıl görünmeleri gerektiğine) ve bizim gerçekte nasıl insanlar olduğumuza ilişkin bakış açımızı daraltıyor.
Yabancı olanın halinden anlamak tehlikelidir çünkü yabancıya dönüşme ihtimalini içinde taşır.
Çünkü kalabalıklar içinde olmak isteyenler yalnızlık çekenlerdir hep.
Irk bir türün sınıflandırılmasıdır ve biz insan ırkıyız, nokta. Peki, o zaman bunlar nedir? Bu düşmanlık, bu toplumsal ırkçılık, bu Ötekileştirme?
Bir insan nasıl olur da ırkla uzaktan yakından ilgisi olmayan o ana rahminden çıkıp ırkçılığın kucağında bulur kendini?
Nasıl olur da, beğensin ya da beğenmesin, ırkın belirleyici olduğu bir varoluşun parçası haline gelir?
Kendi kabilemizden olmayanı dışlama, düşman belleme, âciz, yetersiz ve yönlendirilmeye muhtaç addetme eğilimimizin çok uzun bir tarihi var. Tıpkı zenginlik, sınıf ve cinsiyet gibi ırk da insanlar arasında ayrım yaratmak için kullanılagelen bir araç. Bu araçların her biri iktidarla ve kontrolü elde tutma arayışıyla doğrudan ilişkili.
insan ‘ötekileştirmeyi’ görerek öğrenir, ona öyle öğütlendiği, öyle talimat verildiği için değil.
bir insan nasıl olur da ırktan uzaktan yakından ilgisi olmayan o ana rahminden çıkıp ırkçılığın kucağında bulur kendini? Nasıl olur da, beğensin ya da beğenmesin, ırkın belirleyici olduğu bir varoluşun parçası haline gelir?
“Çocuklarınızın alay konusu, kadınlarınızın av, kendi varlığınızın hükümsüz olduğu bir yerdi Dışarısı.”
Dolayısıyla, beyazlık dinine mensup olanların bu dinden çıkmalarını sağlayabilecek tek şey, bu dine mensup olmanın getirdiği ayrıcalıkların göze alınamayacak kadar yüksek bedelli birer lüks haline gelmesidir.
Yabancı olanın halinden anlamak tehlikelidir çünkü yabancıya dönüşme ihtimalini içinde taşır. Kişinin ırkı vasıtasıyla elde ettiği statüyü kaybetmesi demek kabul görmüş ve değer atfedilmiş farklılığını kaybetmesi demektir.
İnsan olmaktan anladığımız şey değişti; “gerçeklik” sözcüğünü artık tırnak işareti kullanmadan yazamaz olduk çünkü “gerçekliğin” yokluğu varlığından daha kuvvetli hissediliyor.
Vahşi doğada hayatta kalabilmenin yollarını hepimiz biliyoruz: Yuvayı korumak için kendini feda etme, dikkati başka yöne çekme, birlikte avlanma, her fırsatta av peşinde koşma. Fakat gelişmiş bir tür olan insanın kullandığı yöntemler hayvanların ya da tarih öncesi insanın kullandığı yöntemi aşıyor. Kendi kabilemizden olmayanı dışlama, düşman belleme, aciz, yetersiz addetme eğilimimizin çok uzun bir tarihi var.
Peygamberin nasihatinde de sanatçının şeytanca uyarısında da şu kabul var: Yabancılar da sevdiklerimiz de ya bakışlarımızı onlardan kaçırmaya ya da kaçırmayıp onların üzerinde hak iddia etmeye sevk ediyorlar bizi. Peygamberler kaçmayalım, yüzümü çevirmeyelim diye, Sartre ise sevgimiz bir sahip olma aracına dönüşmesin diye uyarıda bulunuyor.
Kültürel, ırksal ve fiziksel farklılıklara ilişkin, Ötekiliğe işaret eden betimlemelerin değer ve statü açısından bir sınıflandırmayı içinde barındırmaması neredeyse olanaksızdır. Bir metinde ya da bir edebiyat yapıtında ırka ilişkin betimlemelerin tümü değilse de çoğu sınıflandırma içerir. Bu sınıflandırmalar kimi zaman üstü örtük biçimde sunulur, kimi zaman ince ayrıntılarla sezdirilir,.kimi zamansa sözde-bilimsel kanıtlarla desteklenir. Nasıl dile getirilirse getirilsinler tüm bu betimlemelerin birer gerekçesi, doğruluk iddiası vardır. Tahakkümün devamlılığı bu şekilde sağlanır.
Irk bir türün sınıflandırılmasıdır ve biz insan ırkıyız, nokta! Peki, o zaman bunlar nedir? Bu düşmanlık, bu toplumsal ırkçılık, bu ötekileştirme?
Tanrı insanların birbirlerini sevmelerini severdi, insanların kendi kendilerini sevmelerini severdi…
İnsan olmaktan anladığımız şey değişti; “gerçeklik” sözcüğünü artık tırnak işareti kullanmadan yazamaz olduk çünkü gerçekliğin muğlaklığı varlığından daha kuvvetli hissediliyor.
Peygamberlerin yabancıya sunmamızı ısrarla öğütledikleri sevgiyi, Jean-Paul Sartre pekala Cehennem kandırmacasının ta kendisi diye yorumlayabilirdi… Cehennem başkalarıdır…
‘’Çaresizce ışığa muhtaç bir kıtaydı Afrika.’’
‘’Paylaştığımız şey, yaralı bir öteki olma mitiydi; okul kitapları filimler, karikatürler ve çocukların öğrenip benimsediği düşmanca lakaplar aracılığıyla zihnimize işlenen bir mitti bu.’’
‘’Tüm o özgürlükleri arttırma, eşitliği sağlama iddialarına karşın küreselleşmenin esasen bir hükümdardan farkı yok. Çünkü küreselleşme çok şey bahşettiği gibi çok şeyi de esirgeyebiliyor.’’
’Bunun da ötesinde küreselleşme, ulus ötesi ekonominin, sermayenin ve işgücünün ağırlığı altında ulus devletlerin ezilmesi, Batı kültürünün ekonomisinin üstünlüğü ABD’nin barındırdığı kültürleri moda, sinema müzik ve yemekler aracılığıyla Batı’ya sızması ve dolayısıyla da gelişmiş ve gelişmekte olan dünyanın Amerikalaşması anlamına geliyor.’’
‘’Yeryüzünde hiç değilse bir ölçüde kontrol altına alma ve dünyada bir birlik havası estirme arzusunun yahut bu gezegende yaşayan tüm insanların kaderini, bir araya gelmiş bir gurup ülkenin ideoloji doğrultusunda belirleme arzunun ifadeleri bunlar sanki.’’
-Küreselleşme
‘’Bir yalnızlık vardır, onu kucağında sallayabilirsin. Kollarını birbirine kavuşturup dizlerini göğsüne çekersin, ona sıkı sıkı sarılır, sen de ona tutunursun. Geminin sallanmasına benzemez bu sallanma; sallayanı da yatıştırır, sakinleştirir. Yalnızlığını deri gibi sarıp sarmalar, içinde taşırsın. Bir de yalnızlık vardır, dolaşıp durur. Kucağında sallayarak zapt edemezsin senden bağımsız bir canlıdır. Bu kupkuru bu büyüyüp yayılan şey yüzünden insan kendi adımlarının sesini bile ta uzaklardan geliyor sanır.’’
‘’Peki, ne zaman artık mezun oldum diyeceksiniz?
Hiçbir zaman. Ama şunu bilebilirsiniz: İnsansınız; dolayısıyla eğitebilirsiniz. ‘’
‘’Ötekinin sahibi olmak, ona hükmetmek, onu yönlendirmek istiyoruz.’’
‘’Medyada gördüklerimizin başlangıçta bizi birbirimize yakınlaştırmasını, bilgimizi arttırmasını umuyorduk. Oysa bugün gündelik medya sunumlarında kullanılan imgeler ve dil, insanları nasıl gördüklerine (yahut nasıl görünmeleri gerektiğine) ve bizim gerçekte nasıl insanlar olduğumuza ilişkin bakış açımız daraltıyor.’’
‘’Zaten yabancıların tam da bunu yapmalarından korkmaz mıyız? Huzurumuzu kaçırmalarına, bize ihanet etmelerinden, eninde sonunda bize benzemediklerini gösterecek bir davranışta bulunmalarından? İşte bu yüzden onlara nasıl davranacağımızı bilemeyiz.’’
‘’Kendimizi başkalarından ayırmaya ve yabancıları kendi kafamızda yaratığımız kalıplara sokmaya ne kadar yatkın, öte yandan hor gördüğümüz yabancıya dönüşüverme ihtimali karşısında ne kadar savunmasız olduğumuzu sizlere anlatmak istiyorum.’’
‘’Kişinin ırkı vasıtasıyla elde ettiği statüyü kaybetmesi demek kabul görmüş ve değer atfedilmiş farklılığını kaybetmesi demektir.’’
‘’Güçsüz olmadığımı görün diye eziyet ediyorum bu zavallılara.’’Sy
‘’Cezaların ıslah edici olmaktan çıkıp sadist bir eyleme dönüştüğü anlar bu insanların şiddetli kırbaçlama seanslarından bitkin düşüp arada dinlenmeye geçtiği anlardı.’’
‘’Kölelik siyahların olduğu kadar beyazların da başına beladır. Kölelik beyaz babaları zalim ve nefsine yenik, onların oğullarını hiddetli ve şehvet düşkünü kılar; kızlarını zehirler, karılarını kepaze eder.’’
‘’Kısacası söylemek gerekirse, ırk dediğimiz şey iktidarın bir sonucudur.’’
‘’Irk bir türün sınıflandırılmasıdır ve biz insan ırkıyız, nokta. Peki, o zaman bunlar nedir? Bu düşmanlık, bu toplumsal ırkçılık bu ötekileştirme? ”
‘’İnsan ötekileştirmeyi görerek öğrenir, ona öyle öğütlendiği öyle talimat verildiği için değil.’’
‘’Ellerinde güç olsun yahut olmasın, yeryüzündeki bütün topluluklar buna benzer aşağılayıcı söylemler üretmiş, bir öteki inşa ederek kendi doğrularını dayatmaya çalışmıştır.’’
‘’Kendi kabilemizden olmayanı dışlama, düşman belleme aciz, yetersiz ve yönlendirmeye muhtaç addetme eğimlimizin çok uzun bir tarihi var. Tıpkı zenginlik sınıf ve cinsiyet gibi ırk da insanlar arasında ayrım yaratmak için kullanılagelen bir araç. Bu araçların her biri iktidarla ve kontrolle elde tutma arayışıyla doğrudan ilişkilidir. Siyasetin değilse bile ötekini kontrol altında tutma gerekliliğini belgelemek adına önemlidir.’’
‘’Kültürel, ırksal ve fiziksel farklılara ilişkin, ötekiliğe işaret eden betimlemelerin değer ve statü açısından bir sınıflandırmayı içinde barındırmaması neredeyse olanaksızdır.’’
‘’Karışmış olmak tam olarak öteki olmak demek değilse eksik olmak demekti.’’
‘’Yabancı olanın halinden anlamak tehlikelidir çünkü yabancıya dönüşme ihtimalini içinde taşır. Kişinin ırkı vasıtasıyla elde ettiği statüyü kaybetmesi demek kabul görmüş ve değer atfedilmiş farklılığını kaybetmesi demektir. ‘’
‘’Görünen o ki kişinin köleyi yabancı bir türmüş gibi sunma gereksinimi aslında kendisinin normal olduğunu doğrulamaya yönelik bir çırpınış.’’
Çaresizce ışığa muhtaç bir karanlık kıtaydı Afrika. Hıristiyanlığın, medeniyetin, gelişimin ışığına muhtaç bir karanlık kıtaydı Afrika.
Salt iyi kalplilikten doğan hayırseverliğin ışığına muhtaçtı.
Hangi romana bakarsanız hangi hikayeyi okursanız hem suçsuz günahsızdır hem de yozlaşmıştır; hem saldırgandır hem de kötülük nedir bilmez; hem akıl yoksunudur hem de hikmet sahibidir Afrika.
Afrika, insan ırkının doğduğu yerdir, dolayısıyla yaşlıdır, çok yaşlı. Fakat sömürgecinin velayeti altında olduğu için aynı zamanda bebek gibidir de.
gerçeklik sözcüğünü artık tırnak işareti kullanmadan yazamaz olduk çünkü gerçekliğin yokluğu(muğlaklığı) varlığından daha kuvvetli hissediliyor.
Cehennem başkalarıdır.
Ellerinde güç olsun yahut olmasın, yeryüzündeki neredeyse bütün topluluklar buna benzer aşağılayıcı söylemler üretmiş, bir öteki inşa ederken kendi doğrularını dayatmaya çalışmıştır.
( kalabalıklar içinde olmak isteyenler yalnızlık çekenlerdir hep).
Irk bir türün sınıflandırılmasıdır ve biz insan ırkıyız, nokta. Peki, o zaman bunlar nedir? Bu düşmanlık, bu toplumsal ırkçılık, bu Ötekileştirme?
Yabancı olanın halinden anlamak tehlikelidir çünkü yabancıya dönüşme ihtimalini içinde taşır. Kişinin ırkı vasıtasıyla elde ettiği statüyü kaybetmesi demek kabul görmüş ve değer atfedilmiş farklılığını kaybetmesi demektir.
İnsan nasıl ırkçı olur, nasıl cinsiyetçi olur?
Kimse annesinin karnından ırkçı doğmaz, doğuştan gelen bir yatkınlık yüzünden cinsiyetçi olmaz. İnsan ötekileştirmeyi görerek öğrenir, ona öyle öğütlendiği ya da öyle talimat verildiği için değil.
Afrika tam da kilisede toplanan yardım parasıyla ima edilen şeydi: Çaresizce ışığa muhtaç bir karanlık kıtaydı Afrika. Hıristiyanlığın, medeniyetin, gelişimin ışığına muhtaçtı.
Geleceğe dair en büyük korkularımız tümüyle gerçek olmuş değil ama vakitsiz bir kültürel ölümün hızla yaklaşmakta olduğuna işaret eden bu korkular küreselleşmenin daha iyi bir hayat sunma vaatlerini anlamsız kılıyor.
Küreselleşme denince ambargo uygulanan devletlerin şeytanlaştırılması yahut savaş ağaları ve yozlaşmış politikacıların bir yandan önemsiz gibi gösterilmesi bir yandan da onlarla pazarlığa oturulması akla geliyor. Bunun da ötesinde küreselleşme, ulusötesi ekonominin, sermayenin ve iş gücünün ağırlığı altında ulus devletlerin ezilmesi, Batı kültürünün ve ekonomisinin üstünlüğü, ABD’nin barındırdığı kültürlerin moda, sinema, müzik ve yemekler aracılığıyla Batı’ya sızması ve dolayısıyla da gelişmiş ve gelişmekte olan dünyanın Amerikanlaşması anlamına geliyor.
Medyada gördüklerimizin başlangıçta bizi birbirimize yakınlaştırmasını, bilgimizi artırmasını umuyorduk. Oysa bugün gündelik medya sunumlarında kullanılan imgeler ve dil, insanların nasıl göründüklerine ( yahut nasıl görünmeleri gerektiğine ) ve bizim gerçekte nasıl insanlar olduğumuza ilişkin bakış açımızı daraltıyor.
Cehennem başkalarıdır.
Tıpkı zenginlik, sınıf ve cinsiyet gibi ırk da insanlar arasında ayrım yaratmak için kullanılagelen bir araç. Bu araçların her biri iktidarla ve kontrolü elde tutma arayışıyla doğrudan ilişkili.
Kültürel, ırksal ve fiziksel farklılıklara ilişkin, ötekiliğe işaret eden betimlemelerin değer ve statü açısından bir sınıflandırmayı içinde barındırmaması neredeyse olanaksızdır.
Beyazların üstün ırk olduğuna inanan belli bir kesimin görüşlerini bir kenara bırakırsak, bugün artık Ari ırk diye bir şeyin var olmadığını söylemeye gerek bile yoktur. ‘Ari ırk’ miti 19. yüzyıl ortalarında çeşitli kaynaklardan gelişigüzel derlenip toplanan bilgilerle oluşturulmuştur ve sonradan Nazizim için kilit bir kavram haline gelmiştir
İnsanlar nasıl ırkçı olur, nasıl cinsiyetçi olur? Kimse annesinin karnından ırkçı doğmaz, doğuştan gelen bir yatkınlık yüzünden cinsiyetçi olmaz. İnsan Ötekileştirmeyi görerek öğrenir, ona öyle öğütlendiği, öyle talimat verildiği için değil.
Yabancı olanın halinden anlamak tehlikelidir çünkü yabancıya dönüşme ihtimalini de içinde taşır.
Öncelikli fikrim ötekileştirmenin bir yabancıya duyulan toplumsal/psikolojik ihtiyaçtan kaynaklandığı yönünde; yalnızlaşmış benliği tanımlamaya yarayacak bir Ötekine duyulan ihtiyaçtan (çünkü kalabalıklar içinde olmak isteyenler yalnızlık çekenlerdir hep).
Afrika insan ırkının doğduğu yerdir, dolasıyla yaşlıdır, çok yaşlı. Fakat sömürgecinin velayeti altında olduğu için aynı zamanda bebek gibidir de.
Yahut küreselleşmenin hışmına uğrayan büyük dil ve kültürlerin ne türden köklü dönüşümlere uğrayacağı, nasıl gücünü yitireceği konusunda tahminler yürütüyoruz korku içinde.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir