Robert Jordan kitaplarından Işığın Anısı kitap alıntıları sizlerle…
Işığın Anısı Kitap Alıntıları
Ama bir sondu.
Hiçbir şaheser bedelsiz olmaz, diye düşündü. Bu,o demiri dövmeye değmediği anlamına gelmez. Yine de Egwene?
Terkedilmiş, Aviendha durduramadan bir örgü oluşturdu. Aviendha’nın altına yöneltilmiş güçlü bir Toprak örgüsü.
Bu yüzden sıçradı.
Toprak patladı, taşlar fırladı ve patlama Aviendha’yı havada öne itti. Taşlar bacaklarını dövdü ve çevresinde havaya kandan kurdeleler fışkırttı. Aviendha’nın ayakları parçalandı, kemikleri kırıldı, bacakları yandı.
Aviendha’nın mızrağı Graendal’ın böğrüne saplandı.
Elbette Işık için savaşıyoruz, dedi Şahinkanadı. Gölge için asla savaşmayız.
Ama bana dediler ki diye başladı Mat.
Yanlış demişler, dedi Şahinkanadı.
Başka bir lanet ülkeye taşınmam gerektiğini hissederdim, diye terslendi Birgitte.
Eğer öyleyse, dedi Lan, yüksek zeminde duracağız ve ölene kadar savaşacağız Gheldanlı. Ancak öldüğünde teslim olursun. Pek çok insan bu fırsatı da bulamadı.
Gawyn’in yaşam ipliği yok oldu.
Egwene savaş meydanında kalakaldı. İçinde bir şey koptu. Sanki bir bıçak aniden içini yarmış, Gawyn’in bir parçasını kesip almış, geriye yalnızca boşluk bırakmıştı.
Egwene çığlık atarak dizlerinin üzerine çöktü. Hayır.
Hayır, olamazdı.
Onu hemen ileride hissedebiliyordu! Ona doğru koşuyordu. O o
Gawyn gitmişti.
Eskiden cüretkardı. Kayıplarına rağmen savaşabileceğini iddia etmişti. Ne kadar da saftı. İçindeki saidarın ölmesine izin verdi. O da gidince, yaşam onu terk etti. Yana yığıldı ve ellerin onu alıp götürdüğünü hissetti. Bir kapıyoldan geçtiler ve savaş meydanını terk ettiler.
Neden herkese pis pis sırıtıyorsun? diye sordu Elayne.
Hayat o düşleri tekmeleyip dağıtmıştı ve Faile’nin düştüğü yerden kendi başına kalkması gerekmişti. Büyümüştü ve asıl önemli olan şeye dikkat etmesi gerektiğini öğrenmişti. Ve şimdi şimdi Desen,büyük kayıtsızlıkla, Valere borusunu kucağına bırakmıştı.
Bir daha düş görene kadar hoşçakal.
Bunun işe yaradığına inanamıyorum.
Sahiden mi? dedi Rand usulca. Bende inanamıyorum.Bana kefil olduğun için sağol.
Bir şey değil. dedi Mat.
Bu arada, ben Moiraine’i kurtardım.Hangimizin kazandığına karar vermeye çalışırken bunu da düşün bakalım.
Mat, Tuon’un peşinden gitti ve arkasında Yenidendoğan Ejder’in kahkası yükseldi.
Ve ışık Gölge ile yüzleştiğinde fırtınalar yükselirdi. Rand bağırdı ve doğasının fırtınayı çalkalamasına izin verdi. Karanlık Varlık onu bulmaya çalışarak kendi varlığını dünyaya dayattı. Desen’in eşitliğe ihtiyacı vardı. Dengeye ihtiyacı vardı .
Ejdere ihtiyacı vardı.
Gerçekten tartışan, karşı savlar sayesinde sadakatinin derinliğini öğrenir. En güçlü köklerin en rüzgarlı yerlerde geliştiğini öğrenmedin mi?
Bu artık bir önderi takip eden adamlarla bir başka önderi takip eden adamlar arasında bir bölünmüşlük değil. Bu Karanlık Varlık’ın işi Androl. Karakule gölge düştü bunu kabul etmek zorundasın.
Kara Kule bir düş, dedi Androl , onunla göz göze gelerek. Yönlendirebilen erkekler için bir sığınak,kendimize ait, artık korkmamıza , kaçmamıza, nefret edilmemize gerek olmayan bir yer. Bunu Taim’ in ellerine bırakmayacağım. Bırakmayacağım.
Bu sonun başlangıcı. Bu, ulusların düşüşü ve insanlığın birleşmesi. Bu Son Savaş, seni lanet aptal.
doğan Ejder’in bile bozamayacağı bir yemin.
Bu diyara ettikleri bir yemindi. Taşlar onun kanına işlemişti ve kanı da Andor’ un taşlarına işlemişti.
Bayrd diğerlerini toparladı ve kuzeye doğru yola çıktılar. Arkalarında, gecenin içinde ,hayaletler kampın içinde dolanmaya başlarken lordları yapayalnız inliyordu.
On my shoulders I support the sky.
Trust me to know and to do what is best,
And I will take care of the rest.
But trust is the color of a dark seed growing.
Trust is the color of a heart’s blood flowing.
Trust is the color of a soul’s last breath.
Trust is the color of death.
Give me your trust, said the queen on her throne,
for I must bear the burden all alone.
Trust me to lead and to judge and to rule,
and no man will think you a fool.
But trust is the sound of the grave-dog’s bark.
Trust is the sound of betrayal in the dark.
Trust is the sound of a soul’s last breath.
Trust is the sound of death.
Give me your trust, said the king on high
Give me your trust, said the lady and lord
Give me your trust, said the love of your life
Trust is the taste of death.
(Yenidendoğan Ejder’den
Halan oğlu Arent oğlu Loial
Dördüncü Çağ)
Hiçbir şey bulamadı. Boşlukta saidin yoktu, hiçbir şey yoktu. Rand duraksadı, sonra gülümsedi ve muazzam bir rahatlama hissetti. Yönlendiremiyordu. Emin olmak için, çekinerek Gerçek Kaynak’a uzandı. Orada da hiçbir şey yoktu.
Thakan’dar’ın yan tarafında, şimdi bitkilerle kaplı hafif bir yokuşa tırmanırken piposuna baktı. Karanlıkta onu bir anlığına inceledi, sonra piponun yanık olduğunu düşündü. Ve pipo yanıktı.
“Artur Şahinkanadı’nın tek yasal varisi olmam dolayısıyla.”
“Peki bu neden önemli olsun?”
“Bu onun imparatorluğu. Onu birleştiren tek hükümdar, ona şan ve ihtişamla hükmeden tek önder.”
“O konuda yanılıyorsun,” dedi Rand, sesi yumuşayarak. “Beni Yenidendoğan Ejder olarak kabul ediyor musun?”
“Öyle olmalısın,” dedi Tuon yavaşça, bir tuzak kurulması ihtimaline karşı ihtiyatla. “O zaman kim olduğumu kabul ediyorsun,” dedi Rand, yüksek ve tiz bir sesle. Bir savaş borusu gibi. “Ben Lews Therin’im, Ejder’im. Efsaneler Çağı’nda bu toprakları ben birleştirdim, buralara ben hükmettim. Işık’ın tüm ordularının önderi bendim, Tamyrlin Yüzüğü’nü ben taktım. Hizmetkarlar içinde birinci bendim, Aes Sedailerin en yükseği. Dokuz Hüküm Çubuğu’nu ben çağırabiliyordum.”
Rand öne çıktı. “Şafak Kapısı’ndaki on yedi generalin sadakatine ve uyrukluğuna ben sahiptim. Fortuona Athaem Devi Paendrag, benim yetkim seninkinden daha yüksek!”
“Artur Şahinkanadı ”
“Benim yetkim Şahinkanadı’nınkinden yüksek! Eğer fethedenin adıyla hükmetme iddiasındaysan, o zaman önceki savım önünde eğilmelisin. Ben Şahinkanadı’ndan önce fethettim ve bunun için kılıca ihtiyacım yoktu. Sen benim topraklarımdasın İmparatoriçe, ve benim iznimle!”
“Evet, ama asla güzel olmuyor. Asla.”
Çok yanılıyorsun Shai’tan, diye fısıldadı Rand’ın sesi Mat’in zihninde.
Sonra ses artık Mat’in zihninde değildi. Savaştaki herkes tarafından açık seçik duyulabiliyordu.
Onu defalarca öldürmeye çalıştın, dedi Rand, krallığını kaybedeni, her şeyini aldığın adamı
Malkier’in son kralı, böğrüne aldığı kılıç yarası yüzünden kanlar içinde, sallanarak ayağa kalktı. Lan elini havaya kaldırdı. Gölge ordularının generali Demandred’in kellesini, saçlarından yakalamıştı.
O adam, diye bağırdı Rand. O adam hala savaşıyor!
Mat savaş meydanının sessizleştiğini hissetti. Herkes yerinde donmuştu. O anda yumuşak ve güçlü bir ses duyuldu; altından, berrak bir nota. Herkesi kaplayan, uzun bir ses. Saf, güzel bir boru ötüşü.
Mat o sesi daha önce bir kez daha duymuştu.
SEN, diye yanıt verdi Karanlık Varlık. SENİ YAKALADIM.
Rand öne adım attı. Bu hiçlik mekanında, Desen çevresinde bir kilim gibi dönüyordu. HATAN DA BU SHAİ’TAN -KARANLIĞIN EFENDİSİ, KISKANÇLIĞIN EFENDİSİ! HİÇLİĞİN EFENDİSİ! BU YÜZDEN BAŞARISIZ OLUYORSUN! BU BENİM HAKKIMDA DEĞİL. HİÇBİR ZAMAN BENİM HAKKIMDA OLMADI!
Bir kadın hakkındaydı; hırpalanmış, dövülmüş, tahtından indirilmiş, kukla edilmiş bir kadın hakkında -gerektiğinde yerde sürünen bir kadın. O kadın hala savaşıyordu.
Aşkın tekrar tekrar terk ettiği bir adam hakkındaydı, dünyada başkalarının geçip gitmesine izin vereceği bir alaka bulan bir adam hakkında. Hikayeler hatırlayan ve yürümeye devam etmenin daha akıllıca olacağı bir zamanda budala çocukları kanadının altına alan bir adam hakkında. O adam hala savaşıyordu.
Bir sırrı, gelecek için bir umudu olan bir kadın hakkındaydı. Herkesten önce gerçeği kovalayan bir kadın. Canını vermiş ve sonra geri dönmüş bir kadın hakkında. O kadın hala savaşıyordu.
Ailesi elinden alınmış, ama hüznü içinde hala dimdik duran ve koruyabildiklerini koruyan bir adam hakkında.
Zarar görmüş olanlara yardım edemeyeceğine, Şifa veremeyeceğine inanmayı reddeden bir kadın hakkındaydı.
Her nefesinde, kahraman olduğunu inkar eden bir kahraman hakkındaydı. Dövülürken boyun eğmeyi reddeden, Rand dahil, izleyen herkes için Işık’la parlayan bir kadın hakkında.
Hepsi hakkındaydı.
Gölge’nin ordularına doğru atılırken, haykırışlan sessizliğin içinde yankılandı. Sözleri arkasında tekrarlandı: “Tai’shar Malkier!” Tüm uluslardan, Sınırboylu olsun olmasın tüm halklardan haykırışlar. Mat’le birlikle Yayla’da koştular. Hep birlikte, sersemlemiş düşmanlarına saldırdılar.
“Beni dinlememişsin,” diye fısıldadı Lan. Son bir ders. En zor olanı Demandred saldırdı ve Lan açıklığı gördü. Öne atıldı, Demandred’in kılıcının ucunu kendi böğrüne aldı ve kendini kılıca sapladı.
“Ben buraya kazanmak için gelmedim,” diye fısıldadı Lan gülümseyerek. “Ben buraya seni öldürmek için geldim. Ölüm tüyden hafiftir.”
Demandred’in gözleri irileşti ve geri çekilmeye çalıştı. Çok geçti. Lan’in kılıcı boğazına saplandı.
Lan kılıçtan kayarak geri düşerken dünya karardı. Nynaeve’in korkusunu ve acısını hissetti ve ona aşkını gönderdi.
“Ben sıradan bir adamım,” diye fısıldadı Lan. “Hep öyle oldum.”
“Öteden beri merak etmişimdir,” dedi Tam’e. “Rand’a o balıkçıl damgalı kılıcı kim verdi diye. Onu gerçekten kazandı mı merak etmişimdir. Artık biliyorum.” Lan kılıcını kaldırarak selam verdi.
“Başka ne yapacaktım?”
“Kılıç ol,” dedi Demandred, Gawyn’in bunu bilmediğine şaşırmış gibi.
“Etmiyorum!”
“Yalan,” dedi Demandred. “Ya da yalnızca aldanmışsın. Bu orduya Lews Therin’in kumanda ettiğini biliyorum. Başta emin değildim, ama artık eminim. Üzerindeki örgü de yeterli kanıt, ama daha büyük bir kanıtım var. Hiçbir ölümlü general bugünkü kadar yetenek sergilemedi; savaş meydanında gerçek bir ustayla yüzleşiyorum. Belki Lews Therin Aynalar Maskesi kullanıyor, veya belki de Tek Güç kullanarak bu Cauthon denen adama mesajlar gönderiyor. Fark etmez, ben gerçeği görüyorum. Bugün Lews Therin’le zar atıyorum.
Mat başını salladı.
“Yaratıcı bizi korusun,” diye fısıldadı Elayne.
Mat kaşlarını çattı. “Biliyor musun, Tuon da aynı şeyi söyledi.”
“Sahiden mi?” dedi Rand usulca. “Ben de inanamıyorum. Bana kefil olduğun için sağol.”
“Bir şey değil,” dedi Mat. “Bu arada, ben Moiraine’i kurtardım. Hangimizin kazandığına karar vermeye çalışırken bunu da düşün bakalım.”
Mat, Tuon’un peşinden gitti ve arkasında Yenidendoğan Ejder’in kahkahası yükseldi.