İçeriğe geç

Gizli Sırlar Öğretisi Kitap Alıntıları – Ergun Candan

Ergun Candan kitaplarından Gizli Sırlar Öğretisi kitap alıntıları sizlerle…

Gizli Sırlar Öğretisi Kitap Alıntıları

Yunan şairi Pindaros: Tanrılar ve insanlar hepimiz aynı ailedeniz. Hepimizi aynı ana doğurmuştur. derken ne anlatmaya çalıştıysa, aslında En el hak diyen Hallac-ı Mansur da aynı şeyi anlatmaya çalışıyordu
Fethedilecek ilk ülke insanın kendisidir Mitoloji kahramanı, hazineyi ya da sevgiliyi ararken bir de bakar ki, kendi benliğini bulmuştur.
İnsanın muhtelif yaşamları boyunca, maddeye bağlanmasından dolayı getirmiş olduğu bir tortu vardır. İç potansiyelinin ortaya çıkmasına engel teşkil eden bu tortu herkeste mevcuttur. Arınmak için bu tortunun mahiyetine nüfuz etmek, derinliklerine inmek gerekir. İnisiye, böyle bir tecrübeyle karşılaşmak ve muzaffer çıkmak zorundadır.
Hakikatin realitesi çoktur, fakat hakikatin kendisi birdir.
Bu yüzden de Hakikatin realitesi çoktur, fakat hakikatin kendisi birdir derler
Bilinenle iş bitince gözler gökyüzüne çevrilir. Ve gerçekler gökyüzü gibidir. Bulutlar onu saklayamaz.
Dış kabukla uğraşan ve içle uğraşmayı aklına bile getirmeyenlerin elinde, gerçek değerinden sapan dinler maalesef artık insanları uyandırmaya değil, uyutmaya alet olmaktadır.
Mitolojilerin tabiatında zihinsel yoldan anlaşılmaya izin vermeyen bir karakter vardır. Mitolojilerin hepsi kutsal bilmecelerdir ve hepsi de şu iyi bilinmesi gereken Ortak Gövde ‘den , İlk Büyük Gelenekten kaynaklanmaktadır.
Her din, diğer dinlerle paralel olarak ele alınırsa daha iyi anlaşılır. Eğer her şey Tanrı’ ya aitse, herkes için tek bir Tanrı vardır. Tüm gelenekler, mitolojiler ve dinler birbirini tamamlarlar, güçlendirirler ve aydınlatırlar.
Yer ile Gök yeminlidir ; hiç bir şey gizli kalmaz!
“Hakikatin realitesi çoktur, fakat hakikatin kendisi birdir”
Örneğin; Delf Mabedi bu merkezlerden biriydi Meşhur Orfe ve Pisagor’un insanları yetiştirdikleri bu mabedden dünyanın hemen hemen her yerine büyük manyetik enerjiler dağılırdı.
Başta Eski Mısır olmak üzere Atlantis kültürünün ulaştığı yerlerde bu sır bilinmekteydi. Ve inşa edilecek bazı mabetler bu “Kutsal Coğrafik Noktalar” dikkate alınarak yapılırdı.
Yeryüzünün öyle coğrafik bölgeleri vardır ki, bu yerler insan anlayışını yükseltici kozmik tesirleri taşımak bakımından, diğer yerlere nazaran daha yeteneklidirler.
..her bir bilginin kendisine özgü bir tesir alanı yani enerjisi vardır. Örneğin Mevleviler’in sema sırasında bir ellerinin yukarıya açık olması, buna karşılık diğer ellerinin yere dönük olması tesirin nakledilme mecburiyetini sembolize eder. İşte bir bilginin, bir tesirin bir yerden bir başka yere nakledilmesi en büyük prensiplerden birini oluşturur. Bilginin kuşaktan kuşağa aktarılmasıyla büyük bir vazife yerine getirilmiş olur.
Günümüzde dinlerin ezoterik yönü büyük bir oranda unutulmuş durumdadır. Dinlerin gerçek mahiyetiyle ele alınamamasının aslında en önemli sebeplerinden biri de budur. İçle değil dış kabukla ilgilenenlerin elinde, dinler günümüzde büyük bir oranda dejenere edilerek yozlaştırılmışlardır. İnanan neye inandığını, inanmayan da neye inanmadığını bilmeden bu koşuşturmaya katılmaktadırlar. Dinlerin gizli anlamlarına nüfuz edebilmek için ezoterik bir çalışma şarttır. Aksi takdirde dinlerin sembollerle anlattığı bilgiler bizim için çözülmesi imkansız birer bilmeceler halinde kalacaktır Ki kalmıştır da zaten
İnsanların büyük bir çoğunluğu nehrin kıyısında bir aşağı, bir yukarı koşuşur durur. Oysa ki nehrin karşısına geçen için ıstırap yoktur.

Buda

Işık selinin ortasında, ışıktan habersiz kalan körler gibi; bizlerin de harikalar okyanusunun ortasında, yüryüzünün harikalarından habersiz yaşayıp gitmekte olduğumuzu söyleyebilirim.
Hint Aiçvaryalar’ı yedi bölüm halindedir:
1. Amma: Düşünce gücüyle maddeleri ufaltıp büyütebilmek. Maddeler üzerinde çeşitli etkilerde bulunmak. (Telekinezi) 2. Lghima: Cisimleri hafifletmek ve havada durdurabilmek. (Levitasyon) 3. Prapte: Zaman sınırlarını aşarak, çeşitli yerlere ulaşmak ve düşünce nakli. (Astral Seyehat ve Telepati) 4. Prakamya: İrade yolu ile, gaz, sıvı ve katı cisimler arasından geçebilmek.
5. İçitritva: Maddelerin özelliklerini değiştirme. (Alşimi – Simya) 6. Sohtart: Kendi bedenine ikinci bir ruh sokabilmek. (Medyomluk) 7. Atartvaç: Görünmez olabilmek. (Demateryalizasyon)
Nereye gidersen git,
Ruhunu bulamadıktan sonra,
Senin için dünyanın,
Bir gerçekliği olamaz elbette
İlim, ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmez isen,
Ya nice okumaktır.
Dünyasal aşk; insanı hürriyete kavuşturacağına, tam tersine çoğunlukla zincirlere bağlar.
Genellikle geçici olan zevkleriyle beşeri aşk; beraberinde huzursuzluk, hayal kırıklığı, ahenksizlik, nefret getirebilmektedir.
Ruh ölümsüzdür. Tanrıdan gelmiş ve ona geri dönecektir. Beden ise ruhun yeryüzünde kullandığı aracıdır. Ruh gelişimini tamamlayabilmek ve gelmiş olduğu asıl yere tekrar geri dönebilmek için, ne kadar bedene ihtiyaç duyarsa o kadar beden eskitecektir.
İnsanlar sadece birbirlerine değil, asıl kendilerine yalan söylemektedirler.
Dünya okulu ıstıraplarla doludur.
Güneş altında söylenmemiş söz yoktur.
Bilinenle iş bitince, gözler gökyüzüne çevrilir
Ve gerçekler gökyüzü gibidir.
Bulutlar onu saklayamaz.
“Yer ile Gök yeminlidir; hiç bir şey gizli kalmaz!…”
Tüyün gerçeğin sembolü olarak ele alındığını dikkate alırsak, Altay efsanesindeki yasaklanan meyveyi yedikten sonra Törüngey ile karısının tüylerinin dökülmesi de, artık gerçekleri kolaylıkla anlayamayacak bir şuur haliyle yaşamaya başlayacak olan bizim devremiz insanının sembolü olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Özellikle ezoterik, gizli tutulması gereken bir çok bilgi sembollerle anlatılmıştır. Yani doğrudan doğruya bir düşünce, bir bilgi izah edilmemiş, üstü adeta örtülerek bohçalandıktan sonra aktarılmıştır.
“Kah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi Kah inerim yer yüzüne seyreder alem beni ”
“Ölüm var ayrılık yoktur ama hasreti çeken bilir.
Burada düşünce enerjisinin çok önemli bir fonksiyonu vardır. Siz düşüncelerinizle karşınızdaki bir kişiye olumlu etkilerde bulunabileceğiniz gibi, olumsuz etkilerde de bulunabilirsiniz. “Düşüncelerinizden de sorumlusunuz” denmesinin bir diğer sebebi de işte budur. Dua, bir konsantrasyon aracı olarak, sizin düşüncelerinizin belirli bir noktaya kitlenmesine yönelik bir uygulamadır.
Fethedilecek ilk ülke insanın kendisidir
“Çocuklar kadar saf olmadıkça melekuta giremezsiniz.”
Hz. İsa (as.)
“Nara (ateşe) giren nur (ışık) olur.
“İnsanların arasında ırmağı geçip hedefe ulaşanı azdır. Büyük çoğunluk kıyıda bir aşağı bir yukarı koşuşur durur. Fakat yolculuğunu bitiren için ıstırap yoktur.”
Kendinizi karşınıza koyup, ona hiç dışarıdan baktınız mı? Taşlara geçirdiğiniz sözünüzü ne kadar kendinize geçirebiliyorsunuz?
“Hakikatin realitesi çoktur, fakat hakikatin kendisi birdir”
“Bizim bilmediğimiz bazı sırlara eskilerin vakıf olduklarını kabul etmek zorundayız.”

Bu sözler 20. Yüzyılın önemli bilimadamı olan Einstein’a aittir.

Savaş [II. Dünya Savaşı] bitip de her şey normale dönmeye başladıktan sonra bu durum birçok kimsenin merakını çekmeye başladı:
Nazi Karargahı’nda 12 Tibetli rahibin işi neydi?
Bu soru uzun bir süre zihinleri meşgul etti. Naziler ile Tibetli rahibin ne gibi bir birlikteliği olabilirdi ki? İşte bu mesele inceden inceye araştırılmaya başlandı. Ortaya çıkan sonuçlar bir hayli düşündürücüydü:
Naziler Şambala ile irtibattaydılar!
İslamiyet’in Ezoterik Öğreti ile ilk tanışması Mısır’ın Müslümanlarca fethi sırasında gerçekleşmiştir. İslamiyet’in Arap Yarımadası’nın dışına taşarak tüm Ortadoğu’ya yayılmaya başladığı sırada, Mısır’da halkın bir bölümü İncil’in, bir bölümü Tevrat’ın etkisi altındaydı. Ama yine de büyük bir çoğunluk, eski Osiris Öğretisi’nin tarafında bulunmaktaydı. Eski anılarını tamamen terk etmemişlerdi. Onlara hala bağlıydılar
“Bilinenle iş bitince gözler gökyüzüne çevrilir
Gun isiginin parildayan tanrisi Apollon,mitolojide gunes tanrisi olarak gecer.Misir’daki gunes tanrisi Ra’nin eski Yunan mitolojisi’ndeki karsiligidir.
Günümüzde insanların yaşamını düzenleyen asıl faktör onların ne zekası, ne felsefesi, ne de şu veya bu kanaldan öğrendikleri bilgileri değil, içgüdüsel hayatlarıdır. İnsanlık içinde insanlığın pek kalmadığı bir insanlık tablosunu çizme gayreti içindedir. Ne doğum… Ne ölüm… Ne de yaşamın bizzat kendisi; gerçek değeriyle ele alınamamaktadır. Tüm bunların sonucu olarak, insan çevresindeki olup bitenlere karşı yabancılaşmıştır. Tabii en önemlisi de kendisine yabancılaşmıştır
Sembolik anlatım, insanın etrafını saran karanlıklar arasındaki bir kaderi çözmek ve ona hakim olmak için insan çabasına tercüman olmaktadır. Burada sözü edilen “karanlık”: Yeryüzünde yaşamakta olan insanın kapalı şuuru ve buna bağlı olarak bilgisizliğidir. Bilgisizdir ancak fikir sahibidir. Bu fikirlerinin bir çoğu ise kulaktan dolma yanlış bilgilerinin sonucudur.
.
O hem apaçık, hem de kapalı ve anlaşılmaz durumadadır. Çünkü “sembol gizleyerek açıklar, açıklayarak gizler.” Bu sembolizmin ne olduğunu açıklayan en güzel sözlerden biridir.
“Ey Mısır!… Gelecek kuşaklara senden hatıra olarak sadece inanılmaz masallar kalacak ve seninle ilgili olarak geriye taşlara oyulmuş kelimelerden başka bir şey kalmayacaktır. Ancak, bunlar bile yüzyıllar boyunca seni ölümsüzleştirmeye yetecektir” diyen Hermes’in sözleri, artık günümüzde gerçekleşmiş bulunmaktadır.
Türk mitolojisi’nde işlenen önemli motiflerden bir diğeri de “Baba Öldürme” sembolüdür
Çin tarihçilerinin verdikleri mitolojik bilgilere göre, Büyük Hun İmparatoru Mete, Oğuz Han gibi kendi babasını öldürmüştü.
Yer ile Gök yeminlidir; hiç bir şey gizli kalmaz!
Fethedilecek ilk ülke insanın kendisidir
Sovyet bilginleri, bundan yaklaşık 20 sene önce Azarbeycan’da bulunan “Dipsiz Kuyu” ile bir hayli ilgilenmişlerdi. Çevre sakinlerinin belirttiklerine göre, bu kuyudan, insan seslerinin yanı sıra, gök gürültüsüne benzer sesler çıkmakta ve zaman zaman da duvarlarında yeşilimsi – mavi bir ışık görülmüktedir. Konuyla ilgili olmak üzere, Peter Kolosimo “Zamansız Dünya” adlı kitabında akıllara durgunluk veren bir gelişmeden söz eder:
“İlk başta bilginler bu gibi belirtilerin sık sık görüldüğünü ve doğaüstü bir yanı olmadığına inanıyorlardı. İçlerinden birkaçı, kuyuya indiyse de sonunu göremediklerinden, çevreyi incelemeyi tercih ettiler. Çevredeki yarıkları incelerlerken, kuyu ile herhangi bir bağlantı bulmayı umuyorlardı.
Nitekim beklemediklerinden de fazlasını buldular. Burada, Gürcistan’da bulunan ve Kafkaslar boyunca uzanan, daha başka tünellerle bağlantılı olduğu ortaya çıkan, akıl almız bir tüneller şebekesi mevcuttu.”
Amerika Kıtası’na sonradan gelip, o kıtada karşılaştıkları insanları vahşi Kızılderililer, barbar yerliler olarak göstermeye çalışmış olanlar, yüzbinlerce Kızılderili’nin ölümüne yol açmış olan katliamlarını acaba ne derecede unutturabilmişlerdir?
Amerikan yapımı kovboy filmlerinin çoğunda, hep bu tema işlenmiştir, hem de ısrarla
At sırtında tütün çiğneyip viski içen beyaz adam, hep iyi adam rolünde Elinde baltası ve okuyla çadırda yaşayan Kızılderili ise, hep kötü adam rolünde olmuştur. Okullardan sinemalara varıncaya kadar, büyük bir kesim, eski insanları hep ilkellik anlayışı içinde değerlendirmiştir. Ancak o filimleri izleyen çocukların gönlünden Kızılderili sevgisini bu kasıtlı tutum bile hiç bir zaman silememiştir
Bu merkezlere bağlılık, oralara yönelmek, hac etmekle sembolize edilmiştir.
Ayrıca, Hint’te Meru Dağı, Delf’te Onfalos Dağı, Hz. Musa’nın Sina Dağı, Hz. Muhammed’in Hira Dağı, Hz. İsa’nın Zeytinlik Dağı hep bu kutsal coğrafyanın belirli noktalarını ifade eden merkezlerdir.
Hedeflenen amaca ulaşılıncaya kadar yapılan çalışmalar, şu anda bizler için imkansızmış gibi gelen bir insanın ortaya çıkmasına sebebiyet verirdi. Bu aşamada “altıncı hisleri” gelişen öğrenciler rahatlıkla başkalarının zihinlerinden geçenleri okuyabilirlerdi. Duyular dışı algılamaları gelişir, sezgileri artardı. Manyetik güçlerini rahatlıkla kullanmaya başladıkları için bazı hastalıkları da, ellerindeki bu gücü belli bir noktaya konsantre ederek, tedavi edebilirlerdi.
İnsan, yaşamın ve varoluşun sebeplerini kendi başına bulacak ve evrenin sırlarını tek başına çözebilecek güçte değildir.
“Ey Mısır! Gelecek kuşaklara senden hatıra olarak sadece inanılmaz masallar kalacak ve seninle ilgili olarak geriye taşlara oyulmuş kelimelerden başka bir şey kalmayacaktır. Ancak, bunlar bile yüzyıllar boyunca seni ölümsüzleştirmeye yetecektir” diyen Hermes’in sözleri, artık günümüzde gerçekleşmiş bulunmaktadır.
Sırlar bilimini öğrenmek isteyen gençler, pramitlerde gerçekleştirilen özel eğitimlere çok ağır sınavlardan geçirildikten sonra alınırlardı. Piramitlerin içinde gizli bir eğitimden geçen bu rahipler arasında bizim yakından tanıdığımız isimler de bulunmaktaydı. Hz Musa, Heredot, Fisagor, Eflatun, Orfe..
Ey Mısır!…
Gelecek kuşaklara senden hatıra olarak sadece inanılmaz masallar kalacak ve seninle ilgili olarak geriye taşlara oyulmuş kelimelerden başka bir şey kalmayacaktır. Ancak bunlar bile yüzyıllar boyunca seni ölümsüzleştirmeye yetecektir.

Diyen Hermes’in sözleri artık günümüzde gerçekleşmiş bulunmaktadır.

“Bilinenle iş bitince gözler gökyüzüne çevrilir

Ve gerçekler gökyüzü gibidir.

Bulutlar onu saklayamaz ”

Hep kendini seyrettikçe Tanrı’nı göremezsin
“Hak yolunun yolcusu küfürden de, dinden de beridir. Gönlüme baktım: Allah’ı orada buldum. Yoksa başka yerde değil. Ben ne Hristiyan’ım, ne Musevi, ne Zerdüştçü, ne de Müslüman. Ne şarktanım, ne garptanım, ne topraktan, ne de denizden. İkiliği bir yana attım. İkinin bir ettiğini gördüm. ‘Bir’i arar, ‘Bir’i yaşar, ‘Bir’i çağırırım ben.”
“Hep kendini seyrettikçe tanrını göremezsin.”
“İnsanın muhtelif yaşamları boyunca, maddeye bağlanmasından dolayı getirmiş olduğu bir tortu vardır. İç potansiyalinin ortaya çıkmasına engel teşkil eden bu tortu herkesde mevcuttur. Arınmak için bu tortunun mahiyetine nüfuz etmek, derinliklerine inmek gerekir. İnisiye, böyle bir tecrübeyle karşılaşmak ve muzaffer çıkmak zorundadır.”
Hakikatin realitesi çoktur, fakat hakikatin kendisi birdir
İnisiyasyon şuurlanma (uyanma) yolunda yapılan bir dizi çalışmalardan oluşur. Bu çalışmaların hedef aldığı nokta: İnsanın önce kendisinin en kaba taraflarından başlayarak, gittikçe en üstün şuur hallerine kadar geçerek, “İnsan-ı Kamil” dedikleri bir seviyeye çıkmasıdır. İnisiyasyonun amacı budur.
İnsanın çeşitli kereler bu dünyaya doğduğundan bahsetmiştik. İşte bu doğumlar süresince, insanın birçok hayatlarından beri getirmiş olduğu bir tortu vardır. Bu tortu, varlığın maddeye bağlanmasından dolayı, zaman içinde oluşmuş bir kabuktur. Gerçek bir arınma için, varlığa ağırlık teşkil eden bu tortunun mahiyetine nüfuz etmek, derinliklerine inmek gerekir. Bu gerçek bir cehennem azabıdır. Mitolojilerde de cehenneme iniş olarak anlatılmıştır.
İnsan ruh ve bedenden oluşan bir yapıya sahiptir. Ruhun sonsuz gücü beden içine hapsolmuşdur.
• İnsan egosunun esiridir. Bu esaretten kurtulmadan özgürleşemez. Bunu gerçekleştirebilimek için fazlalıkların terkedilmesi gerekir.
• İnsan kendi üzerinde uygulayacağı pratik çalışmalarla bu yolda başarıya ulaşabilir.
• İnsan varoluş itibariyle kendisinin hayal bile edemediği büyük bir potansiyale sahiptir. İçinde gizli olan bu potansiyal, tanrısal bir güçtür.
• İçinde uyumakta olan bu tanrısal güç ancak “Kendini Bilme Çalışmaları”yla ortaya çıkartılabilir. Bu gücün ortaya çıkmasına engel olan en önemli etkenler: Gurur, kibir, ön yargılar ve tabulardır.
• Bu tanrısal güç her insanın özünde vardır. Ancak herkes bu gücü ortaya çıkartamaz. Büyük bir çoğunluk bu bilgiden haberdar bile olmadan yaşar. Yani insanlar uyumaktadır.
• Uyanmış insan bu sırra eren kişidir.
• Uyumakta olan genel insan kitleleri, birçok yaşamlar boyunca bilmeden bu gücü ortaya çıkartmaya çalışırlar. Yani insanlar bir kez dünyaya gelmezler. Birçok kez doğumlar ve birçok kez ölümler vardır. Yani insanlar tekrar tekrar doğarlar.
• İnisiyasyon bu uzun süreci kısaltır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir