İçeriğe geç

Ruh ve Ölüm Kitap Alıntıları – Lev Tolstoy

Lev Tolstoy kitaplarından Ruh ve Ölüm kitap alıntıları sizlerle…

Ruh ve Ölüm Kitap Alıntıları

Ölüm sana ne kadar dehşetli bir süratle geliyor her an her dakika ve her saat sana yaklaşmaktadır sen ise hala hile sahtekarlık ve ikiyüzlülükle nefsin isteklerinden kendini kurtaramıyor hala asılsız ve uydurma fikirlerden uzaklaşıp da dünyalık ve maddi şeylerin sana zarar verdiğini anlamıyorsun ve hala başkalarına karşı yumuşak huylu ve anlayışlı davranamıyorsun
-Marcus Aurelius
Ceset ruhu sınırlayan bir duvardır
İnsanların bir çoğunluğu ruhani değil cismani bir hayat sürmektedir
Sen yalnızca bir beden değil aynı zamanda ve bizzat ruhsun
İstersen sende mevcut olan ve yaşayan ruhun senden talep ettiği şeyi yap. mütevazi şefkatli merhametli ve Erdem’li olmaya çalış işte bu haldeyken sana hiçbir zaman cennet lazım olmayacak cennet senin ruhunda olacak
Hepsinin de temeli Çürük hepsi de geçici ve yok olmaya mahkûmdur
Fakat kendini sevmeden hayat olmazdı
İnsanın gerçek mutluluğu ancak ruhani saadettedir.
bir pencereden dışarı baktığımız düşünülsün: bu pencerenin önünden bir adam yavaş yavaş yürüyerek geçsin ve sonra bize görünmez olsun. onun arkasından da aynı yerden başka adam, daha hızlı bir yürüyüşle oradan geçerek görüş alanımızdan kaybolsun. bence gözümüzün önündeki o yerden yavaş yavaş geçen adam, acele geçen adamdan daha fazla yaşamış değildir. ben yalnız, -pencerenin önünden ister yavaş ister aceleyle geçmiş olsunlar- bu adamların oradan geçmeden önce var oldukları gibi oradan geçtikten sonra da var olacaklarını bilirim..

dünayada uzun ve kısa yaşamış olanlar da aynen bunu gibidir.

filozof kant, iki şeyin kendisini fazlasıyla şaşırttığını söyler. bunlardan biri gökyüzündeki yıldızlar, diğeri ise insan ruhundaki iyilik ve erdem kanunlarıdır. [6]
“Hayatını ruh derecesinde yaşayan adam için ölüm korkutucu değildir.”
Damla, denize düşünce deniz olur. Ruh, Allah işe birleşirse Allah’a ulaşır.
Uykudan uyanmak küçük bir doğum, sabahtan akşama kadar devam eden çalışma günü küçük bir hayat, uyku ise küçük bir ölümdür.
Bir de Allah’ı mı unuttun? denilir. Bu, güzel ve hoş bir sözdür. Allah’ı unuttun sözünün anlamı, sende kimin mevcut olduğunu, senin kiminle beraber yaşayarak var olabildiğini unuttun demektir.
Eğer bir insan kendi çevresinde gördüğü sınırsız dünyanın, tamamı ile kendi gördüğü gibi ve kendi düşündüğünden ibaret olduğunu düşünürse, o kişi çok yanılmış olur.
Yaşamın bedende değil ruhta olduğunu farkettiğiniz de, artık ölüm yoktur. Sadece bedenden kurtuluş vardır.
Demir taştan, taş tahtadan, tahta sudan, su havadan daha sert ve sağlamdır.Aynı şekilde dokunulması mümkün olmayan, görülemeyen ve işitilemeyen birşey vardır ki, o her şeyden daha sağlamdır.O tektir ve birdir.Bir olarak kalır ve asla yok olmaz.Acaba bu nedir ? İşte bu, insandaki ruhtur.
Eğer sen ölümden korkuyorsan önce kendine bir dön bak! Sonsuza kadar yaşayabilecek bir kabiliyetin olsaydı acaba sen böyle mi olurdun?
Eğer insan hayatın cesette olduğuna inanmışsa o insanın hayatı, vücudunun yok olmasıyla birlikte yok olur. Eğer insan hayatın ruhta olduğuna inanmışsa o insan kendi hayatı için herhangi bir son bile düşünemez.
– Sen kimsin ?
– İnsanım.
– Nasıl bir insansın ve seni diğerlerinden farklı kılan şey nedir?
“Kendi içimizde var olan şeyi anlayıp kabul ve tasdik etmedikten sonra dışımızda olan şeyleri bilmemizin bize ne faydası var? Evet, insanın kendisini tanımadan bütün dünyayı tanıması ve anlayıp tasdik etmesi acaba nasıl mümkün olabilir?

Skovoroda

Hakiki iyilik -erdem- insanın bizzat kendi ruhundadır. Fazilet ve erdemi kendinde aramayan kimse, kendi koltuğu altında bulunan kuzuyu sürü içerisinde arayan çobana benzer.
Hangi işte olursa ol istediğin zaman o işin terk edebilmelisin. Buna gücünün yetip yetmediğini öğrenmek için ara sıra kendini dene. İşte ancak o zaman elindeki işi hakkıyla yerine getirebilirsin.
Bize bunu öğreten şeylerden biri de ölümü beklemektir.
Ölüm bir kabullenme olduğu için ahlaklı bir davranıştır. Hayvan geberiyor, insan ise kendini Allah’a bırakıyor.

Amiel

Kendi içimizde var olan şeyi anlayıp kabul ve tasdik etmedikten sonra dışımızda olan şeyleri bilmemizin bize ne faydası var? Evet, insanın kendisini tanımadan bütün dünyayı tanıması ve anlayıp tasdik etmesi acaba nasıl mümkün olabilir?

Skovoroda

Eğer bir insan hayatın cesette olduğuna inanmışsa o insanın hayatı, vücudunun yok olmasıyla birlikte yok olur.
Eğer insan hayatın ruhta olduğuna inanmışsa, o insan kendi hayatı için herhangi bir son bile düşünemez.
Sen Dünya’ya gelirken etrafındakiler hep seviniyor ve gülüyor, sen ise ağlıyordun.
Dünya’yı terk ederken herkes ağlasın da sen gül!
Daima biraz sonra ölecekmişsin gibi kendini ölüme hazırla! Kalan zamanı da beklenmedik bir hediye gibi kabul et!
Hangi işte olursan ol istediğin zaman o işi terk edebilmelisin. Buna gücünün yetip yetmediğini öğrenmek için ara sıra kendini dene. İşte ancak o zaman elindeki işi hakkıyla yerine getirebilirsin. Bize bunu öğreten şeylerden biri de ölümü beklemektir.
Karanlık, güneşin parladığı beşiktir, yıldızların ışığının görünmesi için gecenin karanlığı gerekir.
Dün mevcut olan bugün kaybolmuştur.
Eğer sen ölümden korkuyorsan önce kendine bir dön bak! Eğer sonsuza dek yasayabilecek bir kabiliyetin olsaydı acaba sen böyle mi olurdun?
Eğer bir insan hayatın cesette olduğuna inanmışsa o insanın hayatı, vücudunun yok olmasıyla birlikte yok olur. Eğer insan hayatın ruhta olduğuna inanmışsa o insan kendi hayatı için herhangi bir son bile düşünemez.
Sadece cismani hayatla yaşayan insanın hayatı adeta ölüme mahkum edilmiş bir adamın hayatı gibidir.
Hiçbir zaman hasta olmayacak derecede kuvvetli ve sağlam vücut yoktur. Kaybolup tükenmeyecek ve sonu gelmeyecek bir servet ve zenginlik yoktur. Hiçbir iktidarın, hükmün ve tasarrufun sona ermemesi düşünülemez. Bunların hepsinin de temeli çürük, hepsi de geçici ve yok olmaya mahkumdur. Eğer insan kendi hayatının daima sağlıklı geçeceğini, kendisinin zengin, önemli ve büyük bir adam olduğunu farz edip kıyaslasa ve hatta canının istediği her şeyi elde edebilse; herhalde yine de rahatsız olacak, korkacak, üzülecek ve kederlenecektir. Çünkü insan, hayatını her ne şekilde farz ederse etsin ve ne ile kıyaslarsa kıyaslasın hayatın kendisinden uzaklaştığını, yavaş yavaş kendisinin yaşlandığını ve ölüme yaklaştığını görecektir.
Uğradığımız bütün felaketler bizde mevcut olan ve yaşayan şeyin kuvvetini unuttuğumuzdan ve cismanı lezzet için ruhumuzu bir mercimek çorbasına sattığımızdan kaynaklanmaktadır.
Zayıf düştüğün ve sıkılmaya başladığında sende bir ruh bulunduğunu ve onun yaşayabilme kudretinin olduğunu hatırlamak gerekir. Fakat biz bunun yerine bizim gibi aciz diğer insanların bize destek olacağını ve bizi koruyacağını düşünüyoruz.
Filozof Kant, iki şeyin kendisini fazlasıyla şaşırttığını söyler. Bunlardan biri gökyüzündeki yıldızlar, diğeri ise insan ruhundaki iyilik ve erdem kanunlarıdır.
Hayatın esası cisimde değil ancak ruhtadır.
İnsanlar yalnızca elleriyle dokununca hissedebilecekleri şeyin mevcut olduğunu düşünürler. Aksine, asıl mevcut olan şey ne görülür, ne işitilir ve ne de el ile dokunularak hissedilir. Mevcut olan şey ancak ‘ben’ adını verdiğimiz şey yani kendi ruhumuzdur.
İnsan, hayatının sonunda ağzını kapadığı ve his kapısını açtığı zaman artık hiçbir rahatsızlık hissetmez.
Zayıf düştüğün ve sıkılmaya başladığında sende bir ruh bulunduğunu ve onun yaşayabilme kudretinin olduğunu hatırlamak gerekir. Fakat biz bunun yerine bizim gibi aciz diğer insanların bize destek olacağını ve bizi koruyacağını düşünüyoruz.
Filozof Kant, iki şeyin kendisini fazlasıyla şaşırttığını söyler. Bunlardan biri gökyüzündeki yıldızlar, diğeri ise insan ruhundaki iyilik ve erdem kanunlarıdır.
Bir insanın fena bir şey yaptığını işittiğimizde Onda vicdan yok! deriz. Acaba vicdan nedir?
Vicdan herkeste mevcut ve biricik olan ruha ait özün sesidir ve onun ilhamıdır.
İnsan gerçek anlamda ruhani hayatla yaşayıp maddi olan hayatı bırakırsa işte o hayat o insan için iyi ve hoştur.
Peki insanın acaba anlayabildiği ne vardır? İnsan, zamana ve mekana gerek duymadan bir şeyi, kendi ruhunu anlayabilir.
İşte değişmeyen bu ben ruh adını verdiğimiz şeydir.
Kendi içimizde var olan şeyi anlayıp kabul ve tasdik etmedikten sonra dışımızda olan şeyleri bilmemizin bize ne faydası var ?
“Zayıf düştüğün ve sıkılmaya başladığında sende bir ruh bulunduğunu ve onun yaşayabilme kudretinin olduğunu hatırlamak gerekir. Fakat biz bunun yerine bizim gibi aciz diğer insanların bize destek olacağını ve bizi koruyacağını düşünüyoruz.”
“Hakiki iyilik -erdem- insanın bizzat kendi ruhundadır. Fazilet ve Erdemi kendinde aramayan kimse, Kendi koltuğu altında bulunan kuzuyu Sürü içerisinde arayan çobana benzer.”
“Filozof Kant, iki şeyin kendisini fazlasıyla şaşırttığını söyler. Bunlardan biri gökyüzündeki yıldızlar, Diğeri İste insan ruhundaki iyilik ve erdem kanunlarıdır.”
Damla, denize düşünce deniz olur. Ruh, Allah ile birleşirse Allah’a ulaşır.
Ve aynı benim gibi milyonlarca insanın değil kemikleri ve kemiklerinin toprağı bile kalmadı
Vücudumdan geriye bir toz zerresi hatta bir hatıra bile kesinlikle kalmayacak
Şu halde benim de bir hiç olduğum apaçık meydanda değil mi? İşte hiç olan bu hiçbir şey Evet, fakat bu hiçbir şey olan insan, ancak kendisini ve kendisinin dünyadaki yerini anlayabilir.
bizim için en lüzumlu olan şeyi, kendi nefsimizi bilmediğimizden, o hoşumuza gitmez, bize fena ve kötü görünür. İçimizde var olup yaşayan kimseyi,ben i bilmiyoruz. Eğer her birimiz içimizde yaşayan nesneyi bilmiş ve hatırlamış olsaydık o zaman hayatımız tamamen farklı olurdu.
İster bir gün ister asırlarca hayat sür, farketmez! Fakat daima ebediyen yaşayacakmış gibi çalışmakla birlikte bu saatte ölecekmiş gibi hayat sürerek insanlarla olan ilişkilerini düzelt!
Beden ruhu sınırlayan bir duvardır. Ruh, etrafındaki bu duvarın kalkması için sürekli olarak çabalar ve gayret eder. Akıllı bir adamın bütün hayatı işte bu çaba ve gayret içinde geçip gider. O adam, ruhunu daima bedeninin esareti altından kurtarmaya çalışır
İnsan eğer çok yaşasaydı o nispette çok değişimlere uğrardı. İnsan başlangışta bir bebekken sonra küçük çocuk, sonra yetişkin ve daha sonra da ihtiyar olur. Fakat insan ne kadar değişim geçirirse geçirsin kendisine daima ben demiştir. Bu ben bebeklikte, yetişkinlikte ve ihtiyarlıkta her zaman kişinin yanındadır. İşte değişmeyen bu ben ruh adını verdiğimiz şeydir.
” İnsanlar yalnızca elleriyle dokununca hissedebilecekleri şeyin mevcut olduğunu düşünürler. Aksine, asıl mevcut olan şey ne görülür, ne işitilir ve ne de el ile dokunarak hissedilir. Mevcut olan şey ancak “ben” adını verdiğimiz şey yani kendi ruhumuzdur.”
Fakat insan ne kadar değişim geçirirse geçirsin kendisine daima “ben” demiştir. Bu “ben” bebeklikte, yetişkinlikte ve ihtiyarlıkta her zaman kişinin yanındadır. İşte değişmeyen bu “ben” ruh adını verdiğimiz şeydir.
Damla, denize düşünce deniz olur. Ruh,Allah ile birleşirse Allah’a ulaşır.
Ruh, camdır. Allah, camdan geçen ışıktır
İnsan eğer kendi içindeki ruhu anlayıp kabul ve tasdik
etmezse bu, kendisinde ruhun mevcut olmadığı anlamına
gelmez. Bu durum o kişinin sadece kendisindeki ruhun varlığını anlayarak kabul ve tasdik etmeyi henüz öğrenememesinden ileri gelir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir