Alfred Adler kitaplarından Güç Eğitilebilir Çocuklar kitap alıntıları sizlerle…
Güç Eğitilebilir Çocuklar Kitap Alıntıları
Bir ailede bütün çocuklar değişik koşullarda büyür, hepsinin de aynı koşuarda büyüdüğü ileri sürülemez.
Sevgiden yoksun büyümüş çocukların ağzından ise, Nasıl dayak yediğimi anımsıyorum , şeklinde anılar işitiriz.
Bir insanın başka insanlara ne çok bağlı olduğunu vücut yapımız göstermektedir.
Bir çocuk bütün umudunu yitirecek duruma geldi mi, ilk atacağı adım okula gitmeye pek yanaşmamak olacak
Zaten kötü niyet cesaretsizliğin başlangıcı değil, her zaman sonucudur.
Gerçekler değil, bizim onları nasıl algıladığımız önemlidir.
İnsanın içinde psikoloji ders kitaplarında da yer alan boş bir inanç yaşar; sanılır ki, istemek bir eylemin başladığının kanıtıdır.
Bir amacın saptanma zorunluluğu, insanın devingen bir yaratık olmasından kaynaklanmaktadır.
Toplumsal yaratık olan insanoğlu güçsüzlüğü, çaresizliği ve bir güven duygusundan yoksunluğu nedeniyle kendisiyle beraber olacak, kendisine bakıp edecek birine muhtaç durumdadır.
Çocukların bir kusurunu bulduk mu, hemen cezalandırmaya kalkmamalıyız, ceza çıkar yol değildir.
Toplumsallık duyguları yeterince gelişmemiş çocuklarda sık olarak konuşma güçlüklerine rastlarız.
Eğitimde ana amaç, çocukta da toplum idealine varma eğilimini uyandırmaktır.
Çocuğun tüm yaşamına aynı yaşam üslubu egemendir.
Okul, çocuğun yüz yüze geldiği ilk toplumsal ödev değildir; ilk toplumsal ödev annesiyle ilişkisidir.
Okul çocuğun denendiği, testen geçirildiği yerdir.
Geri zekâlı bir çocuk olabileceği konusundaki tahminimiz sarsılmaya başlıyor demektir. ( Cevirmene tovbe tovbe diyoum)
Solak çocuklarda sorunları başkaları gibi çözemeyecekleri inancı yer etmiştir.
Sağ elleriyle çalışmak isterler ve bunu başaramadıklarını görünce her işlerinin ters gideceğine inanırlar. Solak çocuk birçok belirtiden tanmır. Bir çocuk okumakta, yazm akta v.b. güçlük çekiyorsa belki de solak olduğu akla gelmelidir. Solak çocukların çoğunluğunda yüzün sol yarısı sağ yansından daha iyi gelişmiştir. Solaklar genellikle güç çocuklardır, aralarından çoğu da ilerlem ekten vazgeçerler, umutlarını yitirirler, bütün hayatları boyunca yazılan kötü olacaktır. Buna karşılık diğer bazılan da yazıya özellikle çalışırlar ve sağ eliyle yazan b ir çocuk kadar güzel bir yazıya sahip olmayı başarırlar sonunda. Bunlar aşağılık komplekslerini yenmiş ve genellikle güçlükleri yenmeye kendilerini alıştırabilm iş olanlardır; sanatkâr v.b. olurlar. Bir insanın sağ eliyle pek güzel yazı yazdığını görürseniz onun belki de solak olduğunu hatm nıza getirin. Hayatta belki de % 35 veya % 50 solağa rastlam ışsınızdır. Bunu .kendileri de bilmezler am a sonuçlarından ister istem ez etkilenirler. İnsanların en iyileriyle en kötüleri arasında, çeşitli huylan, karışık problemleri olanlardan —sanatkârlardan başlayarak—, güç çocuklara kadar, pek çok sayıda solak bulursunuz.
işlerini seviyora benzer. Bellek biraz normalin altında. Dr. A. : Bu tipteki bir çocuğun bir çeşit nekahat evine konması pek iyi olurdu. Böyle bir evi, muayenelerimizin kaçınılmaz bir tamamlayıcısı kabul ediyor ve çoktan beri kurulmasını istiyorum. Uzman pedagoglarla psikologlar tarafından yönetilmeli. Bu çocuğun hatalı hayat tarzını anne, bahanın ve öğretmenlerin yardımıyla değiştirmeye çalışırız. Böyle bir çocuğu on dakika içinde değiştirmek imkânsızdır. Onun tamamiyle annesine terkedilmemesi ve birisinin ona, yararlı yönde kendisini göstermek yolunda devamlı olarak yardım etmesi son derece elverişli olur. ( Şımarık olarak tanimladigi cocuk için nekahat evine konulmasi dusuncesi beni çok rahatsiz etti)
Anlamak denilen şey gerçekte bir özdeşleşme eylemidir. Özdeşleşme, başından beri büyük rol oynar yaşamımızda ve her an bize eşlik eder.
İki yalan şekli vardır;
1. Korkudan yalan söylemektir. Korku, aşağılık duygusunun bir yönüdür.
2. Bir insanın kendisini gerçekte inandığından daha büyük göstermek çabasıyla söylenen yalanlardır. Bu da acz ve aşağılık duygusunu örtmek için söylenir.
1. Korkudan yalan söylemektir. Korku, aşağılık duygusunun bir yönüdür.
2. Bir insanın kendisini gerçekte inandığından daha büyük göstermek çabasıyla söylenen yalanlardır. Bu da acz ve aşağılık duygusunu örtmek için söylenir.
Hırsızlık, kuvvetliden kaçmak, kurnazlık yoluyla onunla aynı düzeye erişmek çaresidir. Hırsızlıkta hiçbir zaman cesarete rastlayamayız.
Bütün dersler içinde en fazla bağımsızlık gerektiren ders, hesaptır. Şımarık çocuklar, eğer böylesine bir bağımsız düşünme tarzı kendilerine şu veya bu şekilde öğretilmemişse, asla başaramazlar.
Anneler toplumsal duygunun kaynağıdırlar.
Çocuk, insanın babasıdır.
Şunu belirteyim ki tırnakları kemirme, burnu karıştırma ve yemekte iri iri lokmaları çiğnemeden yutma, dik başlılığı ele veren belirtilerdir.
Yaşamın olumsuz tarafında eğleşen çocuğun cesareti kırılmıştır mutlaka; kendisini ödevleriyle başa çıkacak güçte bulmaz, kolaylıklar ardında koşar. Başarısızlıklara uğrayan insanda cesaretin sözü edilemez.
Fizyolojik bir olay değildir anlamak, nesneler arasındaki ilişkilerin kavranmasıdır.
Aileler çocuklarını gereği gibi eğitebilse, okul denen şeye gerek kalmazdı.
Yetim çocuklar bir anneleri olmayışının, bu hazin gerçeğin önemini fazla büyütürler gözlerinde. Böylesi çocuklarda hep karşılaşacağımız bir şey vardır, önlerine çıkacak bütün güçlükleri ve başlarına gelecek bütün kötülükleri hep bir annelerinin olmayışından bilirler. Bu da kendilerini pek sık olarak acı ve hoyrat bir ruh durumunun içine sürükler, kendilerine başkaları gibi davranılmadığı, haksızlık edildiği gibi bir duyguya kapılmalarına yol açar.
Anne ve babalar çocuklarına en değerli varlıkları gözüyle bakar, onların yaşamda hep ayrıcalıklı bir yeri elde bulundurmalarini dilerler hep. Çocuklar da sezer,farkına varırlar bunun; söz konusu ayrıcalıklı yeri ele geçirmeye ve sağlayacağı avantajlardan yararlanmaya çalışırlar. Böylece şımartılmış çocukların sayısı büyük rakamlara ulaşır.
Bir ailedeki bütün çocuklar değişik koşullarda büyür, hepsinin de aynı koşullarda büyüdüğü ileri sürülemez.
Bir öğretmenin güler yüzlülüğü, ötekisinin sert ve asık suratlılığı, çocuğun okulda başarı sağlayamaması ve geri planda kalmasıyla belli eder kendini.
Bir çocuk korkuyorsa, başkalarının kendisine hizmet etmesini sağlamak için yapıyordur bunu.
Korku, ikinci bir kişinin yardımına sığınıp onu sömürmenin uygun bir yoludur.
”Halama gittiğimi anımsıyorum, bana çilek getirmişti daha önce. ”
Bu anının sahibi, besbelli başkalarından hep bir şey bekleyen bir oğlandır; başkalarına bir şey vermeye göre hazırlanmış değildir. Hep bir şey ele geçirebileceği durumlar önem taşır kendisi için.
Bu anının sahibi, besbelli başkalarından hep bir şey bekleyen bir oğlandır; başkalarına bir şey vermeye göre hazırlanmış değildir. Hep bir şey ele geçirebileceği durumlar önem taşır kendisi için.
Birey ölçülü davranma denilen şeyi de kendi yaşam ve yaşantı çemberinin bütünü içine bir uyum ve ahengi gözeterek yerleştirmek zorundadır, yoksa her baktığı yerde tüm boyutlarıyla tehlikeleri görüp algılar, bocalayış ve kuşkular gereğinden büyük rol oynamaya başlar yaşamında, şöyle hatırı sayılır bir başarı elde ettiği zamana hiç rastlanmaz.
Kim bilir, belki daha çok cesaret sahibi olunsaydı, gerek bireyin, gerek insanlığın tarihi başka bir akış izlerdi.
Yalnız kaldı mı, kendini tanıyamaz olur insan.
Güçlüklerle savaş, başarırsın!
Kafalarından uydurdukları düzmece olayları ve gündüz düşlerine (hülya) dayanarak bazı insanların ne gibi güçlükler karşısında kaldığını saptayabiliriz.
Sevgiden yoksun büyümüş çocukların ağzından ise, Nasıl dayak yediğimi anımsıyorum, şeklinde anılar işitiriz.
Yapmamız gereken bir şey daha varsa, yaşam üslubunun mimarisindeki kusurun tek tek parçalarını ele geçirerek bunların ne anlama geldiğini araştırmaktır.
Bizler bütün ün bir parçasıyız, toplumla çözülmez bir bağ içindeyiz; dolayısıyla ideallerimizde toplumun öngördüğü doğrultuda geliştirilmiştir.
Doğrusu tüm dünya bizim kendi içimizdedir, gerçekle aramızda öyle bir bağ bulunmaktadır ki, gerçek dediğimiz şeyin kendi içimizde olduğunu söyleyebiliriz.
Kimi bireylerin yaşamın önlerine çıkaracağı ödevlerin üstesinden gelecek yetenekte olmadığı inancı, yanılgıdan başka bir şey değildir ve gelişim sürecini engeller.
Gerçekler değil, bizim onları nasıl algıladığımız önemlidir.
Aşırı yük altında ezilen çocuğun gelişimi, ortalama gelişmiş bir çocuğun düzeyine çıkamaz.
Örneğin, suç işleyen biri cesaretten yoksundur; çeşitli oyunlarla başkalarından güçlü olmaya, başkalarına üstünlük sağlamaya çalışır.
Öğretmenin görevi, çocuğun hazırlanmışlığındaki kusurları belirleyip düzeltmek, bir yol bulup onu da sınıftaki öbür öğrencilerin aşamasına çıkarmak için çalışmaktır.
Bir amacın saptanma zorunluluğu, insanın devingen bir yaratık olmasından kaynaklanmaktadır.
Bir kimsenin dünyaya gelirken yanında getirdikleri değil, bunları değerlendiriş biçimi önemlidir.
Kanımızca bütün ruhsal sorunların kaynağı ve motor gücü, başkalarıyla ilişkide saklı yatmaktadır.
Çocukların bir kusurunu bulduk mu, hemen cezalandırmaya kalkmamalıyız, ceza çıkar yol değildir.
Tıpkı mozaik taşları yerli yerine oturtulan bir fresk gibi, davranışımızın doğruluğunu bir başka perspektiften bakarak da denetleyebiliriz.
Eğitimde ana amaç, çocukta da toplum idealine varma eğilimini uyandırmaktır.
Bir ödevi çözmesi gerektiğinde çocuğun yaşam üslubundaki hata belli eder kendini.
Yapılması gereken, ilkin çocuğun içinde neler olup bittiğini araştırmaya ve anlamaya çalışmaktır.
Anne bazen çocuğun tüm ilgisini kendi şahsına toplayan bir sarnıç rolü oynayarak çocuğa rahat bir konum sağlamakta ve bunda o denli ileri gitmektedir ki, çocuk kendiliğinden işlev göremez duruma gelerek her şeyi annesinden beklemeye başlamaktadır.
Aile içindeki ilk izlenimler kişiliğin gelişimini biçimlendirir. Bir çocuğun okul yaşamına şu ya da bu şekilde ayak atışını belirleyen ailedir.
Bu gibi çocukların (ailenin en küçük çocuğu) çalışma denen şeye hoşa gitmeyen bir ödev gözüyle baktığını görmek bizi şaşırtmaz, çünkü çevrenin ilgi ve şımartmalarına konu olmayı bir kez ideal diye benimsemişlerdir. Çevrelerinin kendilerine adeta zorla benimsettiği böyle bir ideal onları her türlü çalışmadan, her türlü uğraştan uzak tutar.
Tek çocuğun, içinde büyüdüğü koşullar; çok sayıdaki kardeşler topluluğunu oluşturan çocuklardan hiçbirinin büyüdüğü koşullara benzemez.
Şımarık çocuk bağımsız davranışı elinden alınmış, bu yükten kurtarılmış bir çocuktur..
Sizce modern çağların en büyük kahramanı kimdir ?
Birlik, insan türünün en büyük ve en önemli icadı olmuştur..
Çocuk bir şey yapmak zorunda kalmadığı, dilediği her şeyi ele geçirdiği süre kendi kendisi için biçtiği değeri asla açığa vurmayacaktır.
Dış görünüş değişebilir, dışavurum biçimi kimi ayrımları içerebilir ama iskelet hepsinde aynıdır. Aşağılık duygusu rahat durumlarda arka planda gözden uzak kalabilir, ama durumda bir değişiklik kendini belli eder etmez yine sesini duyurur.
Kapının önünde bir kaplanın varlığına inanmamla, gerçekten bir kaplanın kapının önünde beklemesi arasında hiçbir ayrım yoktur. Gerçekler değil, bizim onları nasıl algıladığımız önemlidir.
Çocuklara cesaret vereceğiz;bu eğitimin en önemli kuralıdır.Bir çocuğun cesaretsizliğe kapılması tehlikelidir.