İçeriğe geç

Muhammad – His Life Kitap Alıntıları – Martin Lings

Martin Lings kitaplarından Muhammad – His Life kitap alıntıları sizlerle…

Muhammad – His Life Kitap Alıntıları

biz sadece düşmanla karşı karşıya değildik. Gökle yer arasında, ayakları yere değmeyen atlar üzerinde beyaz giysili adamlar da vardı.
“Ameller niyetlere göredir”
Fitne ise, katilden beterdir.
(Bakara: 217)
“Üçüncüleri Allah olan iki kişi” (B. LVII, 5)
Kıyameti beklemek muhâkemeyi beklemektir:
“Hiçbir şey hakkında ‘Ben bunu yarın mutlaka yapacağım’ deme. Ancak: ‘Allah dilerse’ ( yapacağım de).”
(Kehf: 23-24)
kalbin doğaüstü gerçeklikleri algılayan bir kuvvet olduğuna değinen birçok âyet inmiştir. Kâfirlerde kapalı olan kalb gözü, aslında nurun parlaklığını görebilecek özelliktedir, bu da imandır. Fakat yaşamını kötü işlerle geçirmek kalbi pisliklerle karartır ve Allah’tan gelen mesajın ilahî kökenini algılayamaz:
Peygamber’in mesajının bir kısmını Ebû Bekir’in yüzünde yazılı olduğu söylenirdi. Ebû Bekir’in yüzü sanki bir kitap gibiydi, Mekke sokaklarında görülmesi eskiden beri tüm kabile tarafından sevinçle karşılanır ve ona çok değer verilirdi.
“Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve (eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır. Gerçekte âhiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi.”
(Ankebût:34)
Rahmân kelimesi, çok merhametli, sınırsız bağışlayıcı anlamına gelen rahîm kelimesinin mübalağalı şeklidir. Bundan daha yoğun ve kapsamlı bir anlama sahip olan rahmân kelimesinin tam karşılığı bulunmadığı için çoğunlukla yanlış anlaşılmıştır.
Peygamber şöyle dedi: “Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdi. Kâğıdı yarattı ve kaleme ‘yaz!’ diye emretti. Kalem “Ne yazayım?” diye sordu. Allah: “Kıyamete dek yarattıklarımla ilgili benim ilmimi yaz” dedi. Daha sonra kalem verilen emri yerine getirdi.”
Kısa bir süre sonra kendisini kaybetti aişe bunun ölümün başlangıcı olduğunu düşündü fakat bir saat sonra peygamber (S.A.V)’in kendisine söyle dediğini anımsadı :hiçbir peygamber cennetteki yeri gösterilmeden ve yaşamakla ölmek arasında bir şeçim kendisine sunulmadan ölmez aişe (r.a) şimdi bunun yerine geldiği ve onun ahireti görüp geldiğini anladı kendi kendisine şimdi bizi şeçmez dedi daha sonra onun söyle mırıldandığını duydu : cennet’te buluşmak üzere onun tekrar Allahım cennet’te buluşma üzere diye mırıldandığını duydu bunlar ondan duyduğu son kelimeler oldu yavaş yavaş aişe (r.a)’nın göğsünde başı ağırlaşmaya başladı diger hanımları ağlamaya başlayınca aişe (r.a) O’ nun başını yastığa koydu ve kendisi ağlamaya başladı
Peygamber (S.A.V) Medine’de iken ramazan ayının ortalarında mescidde on günlük bir inzivaya çekilmeyi (itifak) adet haline getirmişti arkadaşlarından bazıları da ona katılırlardı fakat o yıl kararlaştırılan on günden başka bir on gün daha mescidde kaldılar yani ramazanın son yirmi gününü itikafta geçirdiler her ramazanda cebrail gelir ve hazıfasından vahiden bir bölümün silinip silinmediğini anlamak için Peygamber’i kontrol ederdi bu yıl peygamber (S.A.V) fatıma (r.a) gizlice henüz başkalarına söylememesi gerekenler bir sır verdi : her yıl cebrail bana kuran’ı bir kez okur bende ona okurum fakat bu yıl bana iki kez okudu zamanımın geldiğini sanıyorum
Allah bir kulun dua etmesine izin vermişse, mutlaka kabulünü de murad etmiştir.

[ Hazret-i Muhammed (s.a.v.) ]

Peygamber (S.A.V) çadırına dönüp yerden kesilmiş siyah şaçlarını aldı ve yakındaki ağaça doğru fırlattı bunun üzerine adamlar şaçlardan biraz alabilmek için ağacın etrafına üşüştüler nuseybe (r.a) de erkeklerden geri kalmadı ve ağacın yanına yaklaşıp bir _iki perçem aldı bu şaçları öldüğü güne kadar kıymetli bir hazine gibi sakladı
Aişe (r.a) peygamber (S.A.V)’in sadece kendisine ait olmadığını biliyordu o bir tek kadını peygamber (S.A.V) ise yirmi adama bedeldi vahiy onun hakkında muhakak sen büyük bir ahlak üzersin diyordu sanki o kendi içinde dış dünya ile karşılaştırabilecek bazı yönleriyle de onunla beraber bir alem idi aişe (r.a) birçok kere uzaktan da gelse onun bir gök gürlemesi duyduğunda yüzünün sarardığını fark etmişti aynı şekilde kuvvetli bir rüzgar sesi onda gözle görülebilcek değişikliklere neden olurdu bir keresinde bardaktan boşanırcasına yağmur yağarken başını omuzlarının ve göğsünü açıp yeryüzünün gökten gelen rahmet nedeniyle yaşadığı sevinçi kendi teniyle paylaşmak istemişti
Aişe (r.a) bir gün peygamber (S.A.V)’e ey Allah’ ın rasulü cennete senin hanımların kimler olacak ? Diye sordu sen onlardan birisin cevabını alınca bu sözler ömür boyu bir hazine gibi sakladı bir keresinde de peygamber (S.A.V) ona cebrail burda ve sana selam ediyor demişti oda selam onun üzerine olsun Allah’ın rahmeti ve bereketi de cevabını vermişti
Ey Allah’ın resulü hanzala ikiyüzlü bir adam dedi peygamber (S.A.V) bununla neyi kasdetiğini sorduğunda söyle dedi Ey Allah’ın rasulü biz senin yanında iken sen bize cennet ve cehennemi anlatıyorsun bizde onları görür gibi oluyoruz fakat senden ayrıldığımız zaman hanımlarımız, çoçuklarımız ve mallarımız bizi kendilerine çekiyor ve biz senin söylediklerini unutuyoruz peygamber (S.A.V)’in cevabı bu ideallere ulaşmak için gösterilen çabanın günlük hayatın normal akışını dudurmaksızın sürmesi gerektiği vurguluyordu : nefsimi kudret elinde tutana and olsun ki dedi, eğer siz sürekli benim yanımda iken veya Allah’ ı hatırladığınız zaman içinde bulunduğunuz hal üzere olsaydınız süphesiz melekler sizinle musafaha ederler ve sizi evlerinizde ziyaret ederlerdi
Allah söyle buyuruyor : her nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (kıblesi orasıdır
Bakara 115
Allah’ım burada benim selamımı senin rasulü’ne götürecek kimse yok o halde selamımı ona sen ulaştır dedi o sırada peygamber (S.A.V) Medine’ de zeyd ve diğer arkadaşlarıyla birlikte oturuyordu bir an peygamber (S.A.V) vahiy aldığı zamanlarda girdiği hale girdi onun ve aleyhisselam ve rahmetullah (Allah’ın selamı ve rahmeti onun üzerinde olsun) dediğini duydular peygamber (S.A.V) daha sonra cebrail bana hubeyb’in selamını getirdi dedi
Esir edilen arkadaşı zeyd de aynı şekilde öldürüldü öldürülmeden önce o da iki rekat namaz kıldı ve sorulan sorulara aynı cevapları verdi zühre’nin müttefiklerinden olan ve o gün herkes birlikte tan’im’e giden ibn şerik söyle demekten kendini alamadı
hiçbir baba evladını muhammed’in taraftarlarının muhammed’i sevdiği kadar sevemez
Bu birliğin gerçekleşmesini sağlayan en büyük etken de peygamber (S.A.V)’in varlığıydı onun varlığının cazibesi Allah tarafından o denli arttırılmıştı ki iyi niyetli hiçbir Kimse ona karşı koyamazdı Ben size, oğlunuzdan, babanızdan ve diğer insanlardan daha sevgili olmadıkça iman etmiş olamazsınız fakat bu çümle peygamber (S.A.V)’in isteğini belirtmekten ziyade zaten var olan ve anam babam sana feda olsun deyimiyle ifade edilen sevginin bir nevi taksidiydi
Ashap peygamber (S.A.V)’i çok sevdiği ve mümkün olduğu kadar uzun süre onun yanında kalmak istediği için onlara bu tür engeller konulması gerekliydi onunla birlikte olanlar ondan ayrılmak istemezlerdi onlar kaldıklarında ise kimse onları suçlamazdı çünkü peygamber (S.A.V) biriyle konuştuğu zaman ona öyle dikkat eder ve ilgisini onda öyle yoğunlaştırırdı ki karşındaki diğerlerine verilmeyen bazı ayrıcakların kendisine verildiğini zannedebilirdi o birinin elini tutsa hiçbir zaman ilk bırakan kendisi olmazdı fakat peygamber (S.A.V) ‘i korumakla birlikte vahiy literatüre yeni bir unsur ilave ediyordu bu şekilde arkadaşları ona besledikleri sevgiyi onun yanında olmadıkları zamanlarda da ifade edebilceklerdi
Peygamber (S.A.V) söyle dedi kim benim kanımın kendi kanına karıştığı bir adam görmek isterse malik ibn sinan’a baksın Ebu ubeyde de bu söze dahildi çünkü metal parçalarını çıkarırken iki dişi kırılmış ve ağzı kanıyordu peygamber (S.A.V) onlara benim kanımın dokunduğu kişiye ateş ulaşamaz dedi
“Fıtratını koruyan insan için, Allah’a şükürle birleştirildiğinde, doğal zevkler bile ibadete dönüşür.”
Ashabından bazıları onun ölülerle konuştuğunu duydular ve endişe ettiler peygamber (S.A.V) onlara siz benim sözlerimi onlardan daha iyi duyamazsınız onların sizden tek farkı bana cevap verememeleri dedi
Rubay’yi hemen o’na gitti ve oğlunu sordu çünkü oğlu daha şavaş başlamadan İslam için bir ok bile atmaya fırsat bulamadan öldürülmüştü Ey Allah’ın resulü dedi rubayyi bana harise’nin cennet’te olduğunu söylemeyecekmisin? Eğer cennet’te olduğunu söylersen bu kaybı sabırla karşılayım eğer cennet’te değilse ağlayarak ona yas tutayım peygamber (S.A.V) bu tür sorulara her zaman genel cevaplar verirdi o çoğu kez ameller niyetlere göredir deyip amacını yerine getirmese bile bir mü’minin Allah için niyet ederse mükafatını alacağını belirlemiştir fakat bu kez kadına özel bir cevap verdi EY harise’ nin annesi cennette birçok bahçeler vardır senin oğlun ise onların en yükseğinde Firdevs ‘tedir
Hafifçe uyukladı ve uyandığında neşelen ey Ebu Bekir Allah ‘ın yardımı geldi işte cebrail elinde bir atla geliyor şavaş için hazırlanmış dedi
Ubeyde (r.a) cok kan kaybetmişti kopan bacağının yarasından hala kan fışkırıyordu fakat onun sadece bir tek düşüncesi vardı ben bir Şehid degil miyim ey Allahın rasulü ? Dedi peygamber (S.A.V) ona yaklaştı ve elbette şehidsin cevabını verdi
Mekke’den hicret edenler bir kısmı ise medine’de edindiği yeni arkadaşlardan oluşuyordu aişe (r.a) söyle anlatıyor : ben arkadaşlarımla beraber bebeklerimle oynardım o sırada peygamber (S.A.V) gelirdi onu görünce arkadaşlarım kaçışırlardı fakat peygamber (S.A.V) onları ben onlarla beraber olmak istediğim için geri getirdi bazen onlar kaçmaya fırsat bulamadan olduğunuz yerden kalın derdi cocukları sevdiği ve kızlarıyla oynamaya alışık olduğu için bazen onlarla katılıp birlikte oyun oynardı
O Allah’ın resulü idi düzenli olarak cebrail ile ilşki içindeydi ve o semaya yükselip tekrar yeryüzüne döndüğü için insanlar arasında seçkin bir adamdı o’nun görünüşü bile bu yükselişi gösteriyor sanki cennet zevklerinden bir şeyler iletiyordu onun mucize dokunuşundan bu zevk elle tutulur hale geliyordu herkes sıcaktan bayılırken onun elleri kardan daha serin ve miskten daha güzel kokulu oluyordu bunun yarı sıra o sanki ölümsüzmüş gibi yaşını göstermezdi gözleri parlaklığından bir şey kaybetmemişti siyah şaçları ve sakallı hala gençliğin izini taşıyordu bedeni ise fil yılı’ından sonra geçen elli üç yılın sadece yarısını yaşamış bir adam olduğunu gösterecek kadar zinde görünüyordu
Peygamber (S.A.V) Ebu Bekir’e baktı ve hüzüne kapılma elbette Allah bizimle beraberdir dedi
Peygamber (S.A.V) devesini durdurdu ve arkasına bakarak Allah’ın yeryüzünde sen bana ve Allah’a en sevgili yersin ve halkın beni senden çıkarmasaydı senden ayrılmazdım dedi
Cebrail (a.s) peygamber (S.A.V)’e gelmiş ve ne yapması gerektiğini söylemişti ögle vakti ziyaret için uygun olmayan bir vakitte peygamber (S.A.V) doğrucu ebu Bekir (r.a) evine gitti ebubekir Bekir onu kapıda görür görmez önemi bir olay olduğunu anladı peygamber (S.A.V) geldiğinde aişe ve ablası esma babalarının yanındaydılar peygamber (S.A.V) Allah bu şehirden ayrılıp hicret etmem için izin verdi dedi Ebu Bekir benimle mi ? Diye sordu evet seninle dedi peygamber (S.A.V) aişe o zaman 7 yaşındaydı daha sonra söyle derdi O güne dek Ebu Bekir, in bu sözleri duyduğunda ağladığı gibi bir kişinin sevinçten ağlayabilceğini bilmiyordum
Şeytan o sırada akabe’nin tepsinden onları gözlüyor ve dinliyordu kendisini tutumayınca muzammam ( zemmedilen şuçlanan) diye yüksek sesle bağırdı peygamber (S.A.V.) bağıranın şeytan olduğunu biliyordu ona söyle cevap verdi EY ALLAH’IN DÜŞMANI SANA FIRSAT VERMEYECEĞİM
Çölde bir insan, mekana hükmettiğinin bilincindeydi; bu hükmetme sayesinde de bir bakıma zamanın baskısından kurtuluyordu denebilir. Çöl insanı, çadır bozarak geçmiş zamanı silebiliyordu; zamanı ve yeri henüz belirmediği için yarın bir hüsran olarak görünmüyordu. Fakat şehirli insan bir mahpustu. Onun bir yerde sürekli kalmak zorunda oluşu herşeyi çürütüyor ve -dün, bugün, yarını- zamanın gayesi haline getiriyordu. Şehirler bozulma yerleriydi. Şapşallık ve tembellik onların duvarları arasına gizlenmiş ve insanın uyanık ve tetikte oluşunu köreltmek için hazır bekliyorlardı.
zengine farklı selam veren biri, fakire farklı bir selam verirse dinin üçte ikisini kaybetmiştir.’
De ki: Ey kâfirler.
Bn sizin taptıklarınıza tapmam
Benim taptığıma da siz tapacak değilsiniz.
Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim.
Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz.
Sizin dininiz size,benim de dinim bana (kâfirûn sûresi).
Rahip sırtına bakmak istediğinde gömleğini sıyırmakla tereddüt etmedi bahira zaten kesinlikle onun peygamber olduğu kanaatindeydi bir de sırtına iki kürek kemiği arasında kitabında anlatılan yerde peygamberlik mührü görünce tüm süpheleri yok oldu bahria Ebu talibe döndü ve : bu çoçukla akrabalık dereceniz nedir ? Diye sordu Ebu talip oğlumdur dedi rahip oğlunuz degil bu çoçogun babası sağ olamaz dedi Ebu talip kardeşimin oğludur dedi peki babasına ne oldu ? Dedi rahip öteki daha annesi ona hamileyken öldü dedi işte bu doğru dedi rahip bahira kardeşinin oğlunu ülkeye geri götür ve onu yahudilerden koru çünkü benim bildiğimi onlarda bilirler ve görürlerse ona kötülük yaparlar kardeşinin oğlunun gelicegine büyük sırlar gizli
O, günün üçte birinin ibadet, üçte birinin iş ve üçte birinin de aileyle ilgilenerek geçirilmesinin ideal olduğunu söylemişti.
Fıtratını (yaratılış özellik ve gayesini) koruyan insan için,
Allah’a şükürle birleştirildiğinde, doğal zevkler bile ibadete
dönüşür.
Arap tarihinde birçok savaş, iki ordu karşı karşıya geldikten sonra tam çatışmaya başlanacağı anda son bulmuştu.
Mü’minler topluluğunu daha çok birbirine bağlamak
istediği için Peygamber (s.a.v.), ensâr ile muhâcirler arasında
kardeşlik kurumunu ortaya koydu.
Yahudiler Peygamber (s.a.v.)’in gelişini ruhî ve manevî aydınlanma için değil, Yesrib’de daha önce sahip oldukları
üstünlüğü tekrar ele geçirmek için sabırsızlıkla bekliyorlardı.
Çölde bir insan,mekâna hikmettiğinin bilincindeydi; bu hükmetme sayesinde bir bakıma zamanın baskısından kurtuluyordu denebilir.Çöl insanı, çadır bozarak geçmiş zamanı silebiliyordu ; zamanı ve henüz belirmediği için yarını bir hüsran olarak görünmüyordu. Fakat şehirli insan mahpustu. Onun bir yerde sürekli kalmak zorunda oluşu herşeyi çürütüyor ve dün, bugün, yarını zamanın gayesi haline getiriyordu.
Semavât ile direkt bağlantıya geçildiğinde ve dünya yerle bir olup zaman ve mekân anlamsızlaştığında ebedî son gelmiş olacaktır.
Bu sûre, putperestler Peygamber’den Allah’ı tanımlamasını istediğinde indirilmiştir.
Onların şeref ve ölümsüzlükleri Arabistan’ın aynı kalmasına, Arap ideallerinin geçmişten geleceğe sürekli aktarılmasına bağlıydı.
Bütün Arabistan’da, çok cömert, cesaretli ve koruma, ittifak, garanti veya başka herhangi bir şey için verdiği sözde duran biri olarak tanınmak ve öldükten sonra da böyle anılmak, onlar için yaşama asıl anlamını veren büyük bir şeref ve ölümsüzlük idi.
Bir yer, orasını insanlar seçtiği için asla değil; fakat semada seçildiği için mukaddes olur.
Kureyş’in tümü, Peygamber (s.a.v.) onu açıkça tebliğ ettikten sonra bile, yeni dine hoşgörü gösteriyordu. Bu
hoşgörü, yeni dinin kendi tanrılarına, ilkelerine ve kökleşmiş
geleneklerine karşı çıktığını fark etmelerine dek devam etti.
Size, sımsıkı sarıldığınızda sizi sapıklıktan kurtaracak bir emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı, Peygamberin sünneti. Ey insanlar, sözlerimi dinleyin ve anlayın!
Hz. Muhammed (s.a.v)
Gerçekten nefis var gücüyle kötülüğü emredendir
(Yusuf : 53)
Peygamber (s.a v) arkadaşlarından bazılarına, Küçük cihaddan, büyük cihada dönüyoruz dedi.
İçlerinden biri; Ey Allah’ın Rasûlü, büyük cihad nedir? diye sorunca:
Nefse karşı cihad cevabını verdi.
Gerçek şu ki, gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalbler körelir.
(Hac:46)
Veren el, alan elden hayırlıdır
Hz. Muhammed (s.a.v)
İslâm’a çağrıya ilk olumlu tepkileri gösterenler çoğunlukla ikna yoluyla değil birtakım manevî işaretlerle bu yola gelmişlerdir.
Çöl insanı, çadır bozarak
geçmiş zamanı silebiliyordu; zamanı ve yeri henüz
belirmediği için yarın bir hüsran olarak görünmüyordu. Fakat
şehirli insan bir mahpustu. Onun bir yerde sürekli kalmak
zorunda oluşu herşeyi çürütüyor ve -dün, bugün, yarını-
zamanın gayesi haline getiriyordu.
Çölde bir insan, mekâna hükmettiğinin
bilincindeydi; bu hükmetme sayesinde de bir bakıma zamanın
baskısından kurtuluyordu denebilir.
Arapların; Yahudilerden daha çok
peygambere ihiyaçları vardı, çünkü en azından Yahudiler tek
Tanrı’ya tapma bakımından İbrahim’in dinini takip ediyor ve
putlara tapmıyorlardı. Arapların bu yalancı tanrılara
tapmalarını ise sadece bir peygamber önleyebilirdi.
Putları kabul etmenin ve onların etkili olduğuna
inanmanın tek delili ve meşruiyeti gelenekti: babaları,
babalarının babaları ve daha büyük ataları hep öyle yapmıştı.
Bir yer, asla orasını insanlar
seçtiği için değil fakat Göklerde seçildiği için mukaddes olur.
Çünkü eşitlik, birine verilen şeyin diğerine verilmesini gerektiriyordu.
Sadece en fakir sütanne çocuksuz, en fakir çocuk da sütannesiz kalmıştı.
Ay ve Güneş Allah’ın işaret (ayet)lerindendir .Onların ışığı hiç bir insan ölümü için kesilmez. Onların tutulduğunu görürseniz, aydınlanıncaya kadar dua edin.
Peygamber (s.a.v) birçok kez, yaptığı her dünyevi işte kişinin mükemmeli araması gerektiğini vurgulamıştır. Birçok sözü de bu amacın dünyevi olmadığını ve uhrevi olduğunu belirtir. Ali (r.a) Peygamber’in (s.a.v) bu konudaki tutumununun şu sözlerle özetlenebileceğini söylemiştir:
Her zaman yaşayacakmış gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış.
Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra da OL! demesiyle o hemen oluverdi. Gerçek, Rabbindendir. Öyleyse kuşkuya kapılanlardan olma. Artık sana gelen bunca ilimden sonra, onun hakkında seninle ‘çekişip tartışmalara girişirlerse’ de ki: Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım.
Al-i İmran :59-60-61
Allah, İsmail’in topuğunun olduğu yerden bir su kaynağı fışkırttı. Bundan sonra vadi, suyunun bolluğu ve güzelliği nedeniyle kervanların konak yeri oldu ve kaynak ‘Zemzem’ adını aldı.
Hacer, Sâre’nin kızgınlığından kaçtı ve üzüntü içinde Allah’a yalvardı. Allah ona melek’le bir vahiy gönderdi: “Senin soyunu o kadar çoğaltacağım ki onu saymak mümkün olmayacak.” Melek ona şunları söyledi: “İşte, bir çocuğun olacak, bir erkek çocuğu dünyaya getireceksin ve adını İsmail koyacaksın; çünkü Allah senin kederini işitti.”
Fıtratını (yaratılış özellik ve gayesini) koruyan insan için, Allah’a şükürle birleştirildiğinde, doğal zevkler bile ibadete dönüşür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir