İçeriğe geç

İngiliz Casus Kitap Alıntıları – Michael Ondaatje

Michael Ondaatje kitaplarından İngiliz Casus kitap alıntıları sizlerle…

İngiliz Casus Kitap Alıntıları

Bomba imha birimindekiler, birbirleriyle asla samimi olmazlardı.
Nasıl aşık olduğumu anlatacağıma söz vermiştim sana.
Kadın bir yastık alıp adamla aralarına kalkan gibi yerleştirdi. “Eğer sevişecek olursak, bunu saklamam, bu konuda yalan söylemem.”
Adam artık ilk tanıştıkları günlerdeki kibarlığından vazgeçmiş, eski haline dönmüştü. Yol boyunca, hatta beş dakika boyunca aynı noktada takıldıklarında bile kadına bir kez olsun dönüp bakmamış, bir çift laf etmemişti.
Böyle konuştuğunda, nefret ediyordu ondan kadın, kibarlığını eksik etmiyor ama yine de içinden bir tokat atmak geçiyordu adama.
Kahire’deki İthal Papağanlar Sokağında insanın çevresi belagatli kuşlarla çevrilidir.
Ona çok yabancısı olduğu bir kenti gösteriyordum.
Onun benden genç olduğunu unutmuşum.
Manzarada yitip gidiyorduk.
Ölümden dönmüş olmanın ağırlığı çökmüştü hepimizin üzerine.
Çölün Avrupalılarıydık biz.
Karanlık bahçedeki o çadıra gitmesi, yalnızca kendi seçimi.
Geceleri ışık yasağından sonuna kurtulan vadideki kentten yükselen ışığın Hanna’nın odasındaki bir pencereden içeri süzülüp Kip’in tenini aydınlattığı geceyi de hiç unutamıyor.
Kuşlar ölü dallara konmayı tercih eder, biliyor musun?
Karısına iyi bir koca olamamıştı.
Kip yatağımın ucuna oturduğunda, ben de kendi Davud’uma bakar gibi oluyorum.
Ondan sonra o kadar geri adım attım ki kimse bana yaklaşamaz.
“Seni özlemeyi öğrenmem gerek…”
“-En çok nefret ettiğin şey nedir?
-Yalan.Ya senin?
-Aidiyet duygusu,diyor adam.Beni terk ettiğin zaman,sakın geriye bakma,unut beni…”
“-Seni henüz özlemedim…
-Özleyeceksin…”
“İnsan bazen kan bağı olmayan insanlara daha yakın olabiliyor…”
.
Eğer odanın karşısına geçip ona dokunabilirse aklı başında olacaktı.

Ama aralarında hain ve karmaşık bir yolculuk yatıyordu. Çok geniş bir dünyaydı.

.
Hepimizin sorunu, olmamamız gereken yerde olmamız.

.
Bu nasıl olur ?

Aşık olmak ve parçalanmak…

.
İnsan kokusu olmayan bir hava istiyordu, bir yağmur fırtınasıyla gelse bile ay ışığını istiyordu.

.
Coğrafyanın hüznünü anlıyor musun ?

.
Ondan sonra o kadar geri adım attım ki kimse bana yaklaşamaz.

.
Hep kelimeler istemişti, onları seviyordu; üzerlerinde büyüdü. Kelimeler ona netlik verdi, akıl, şekil verdi.

.
Her gece kalbimi söktüm. Ama sabah yine doluydu.

.
Çölde en sevilen sular tıpkı bir âşığın adı gibi ellerinizde mavi taşınır, boğazınıza girer. Biri yokluğu yutar.

Çünkü yankı, hiçliğe çarpıp heyecanlanan ruhudur sesin."
Aşk öyküleri, kalbini çaldıranları değil, bu duyguyla tökezlerken iç benliklerini fark edenleri anlatır…
Ölüm, kendisinden, başkasıymış gibi söz eder."
Bu noktadan itibaren, diye fısıldadı kulağıma, ya bulacağız ya yitireceğiz ruhlarımızı.
Ne kadar sessizdi, kadınların ona neden düşkün oldugunu hep merak etmişimdir.
Bizler konuşkan adamları seviyoruz daha çok.

Bizler mantıklıyız, o ise hep kaybolmuş gibiydi, kararsız, sessiz…

Aşk öyle küçük 1şeydir ki 1topluiğne başından bile geçebilir!!!"
Öyle hareketli 1iç dünyası vardı ki, kaybettiği her şeyin yerine 1yenisini koyabiliyordu…
Babalar ölür.
Elinden geldiğince sevmeyi, kendince yaşatmayı öğrenirsin onları zamanla.

Ama kalbine gömüp ölmemiş gibi davranamazsın…"

İnsanın ağzı kendine olan güvenini ya da güvensizliğini, kısacası, kişiliğiyle ilgili pek çok ayrıntıyı ele verir.
Kip’e göre insan yüzünün en çok açık veren organı ağızdır.
Ama gözlerde gördüğü şeyden asla emin olamaz.
Ağızların kıskançlıktan şekilden şekle girişini ya da sevecenlikle yumuşadığını görebilir.
1gözün basit 1güneş ışığına verdiği tepki o göz hakkında insanı yanıltabilir…
Kip insanın gözlerinin içine derin derin bakabilir ama rengini görmeyebilir…
Üzerinde düşünmediği tek şey kendisi…
Sonu gelmeyen kavgaları dünyanın…
Bazı hırsızlar koleksiyoncudur,
senin küçümsediğin kâşiflerden bazıları gibi,
bazı erkelerin kadınlarla,
bazı kadınların da erkeklerle olduğu gibi…
Nasıl oluyor bu?
Âşık olup bütün dünyanın üstüne yıkılması nasıl oluyor???
Seni henüz özlemedim…
Canının acıdığı belli…
Özleyeceksin…

Bu yaşadıklarımızdan sonra, ya bulacağız ya yitireceğiz ruhlarımızı, demişti kadın adama 1keresinde…

Söyle bakalım, insanın kendisi kadar zeki olmayan 1insanı sevmesi mümkün müdür?" diye sordu…
Şarkının giriş bölümü öylesine uzun, öylesine ağırdı ki müzisyenin şarkıya 1türlü girmek istemeyişi seziliyordu, hep ilk bölümde kalmak, öyküyü ertelemek sanki.
Âşık olmuş da hep onu yaşamak istiyormuş gibi…
Aşk öyküleri, kalbini çaldıranları değil, bu duyguyla tökezlerken iç benliklerini fark edenleri anlatır….
İnsan bedeni kimseyi kandıramaz.

Aşk, insanın kendini ve geçmişini tüketmesidir…

1roman, insanın yolculuğunda karşısına çıkan 1ayna gibidir…
Ne 1zafer, ne 1çözüm umudu vardı,
ama duvar resmindeki o kadınla arasında geçici 1anlaşma vardı sanki;
varlığından bile habersiz olan o kadınla…
Müthiş 1karamsarlık içinde,
kendine hiç güveni kalmamış…

1hayalete âşık olup dünyaya küsen genç kadın!!!"
İnsan en çok ağlarken enerji harcar…
Ama artık çevresinde 1dünyası kalmamıştı.
Herkes kendi içine dönmek zorunda bırakılmıştı…
Zamanla hiçbir şeye inanmamaya, güvenmemeye başlamışlardı…
Anlamıyorsun. Cesaretimi yitirdim."
"Neden?"
"Yakalandım…"
Başkalarının yaşam öyküleri içinde yitip gideceğinin, kendini unutacağının bilinciyle okumaya başladı…
Kimsin sen?

Bilmiyorum. Durmadan soruyorsun!!!

Dinlenmek, dünyayı tüm yönleriyle, ama hiç yargılamadan kabullenmekti.
Her gece kalbimi boşaltıyorum ama her sabah yeniden doluyor.
Çünkü yankı,hiçliğe çarpıp heyecanlanan ruhudur sesin
Her gece kalbimi boşaltıyorum ama sabah yeniden doluyor."
Çay fincanını yanlış parmağımla tutarsam, hemen aranızdan dışlanacağımı biliyordum. Bir düğümü yanlış bir biçimde atarsam bitmiştim. Donanmanız mı size bu gücü veriyordu? Yoksa ağabeyimin söylediği gibi, tarihi ve matbaayı elinde bulundurmanız mı?
Ölürken ne çok şey götürürüz yanımızda değil mi? Aşklar, kabileler, tatlar, içinde kendimizi kaybettiğimiz gövdeler, kişilikler, mağaralar gibi içimizde sakladığımız korkular. Öldüğümde bedenimin tüm bunların izini taşımasını dilerdim. Doğanın bir parçası olduğumuza inanıyorum. Haritalara ad olmak önemli değil ki. Ortak bir tarihi var insanların, ortak bir kitabı. Kimseye ait değiliz ve sonsuz deneyimlerin ürünüyüz. Benim tek arzum, işte böyle haritası, sınırları olmayan bir dünyada varolabilmekti.
Çünkü yankı, hiçliğe çarpıp heyecanlanan ruhudur sesin.
Mehtabı seyrederken,
Hep senin yüzün belirecek gözlerimin önünde.
Nasıl oluyor bu ? Âşık olup bütün dünyanın üstüne yıkılması nasıl oluyor?
Aşk insanın kendisini ve geçmişini tüketmesidir.
Aşk öyküleri , kalbini çaldıranları değil,bu duyguyla tökezlerken iç benliklerini fark edenleri anlatır.
İnsan bazen kan bağı olmayan insanlara daha yakın olabiliyor.
Dinlenmek, dünyayı tüm yönleriyle, ama hiç yargılamadan kabullenmekti.
Acıdan korumalısın kendini . Acı nefretle atbaşı gider.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir