İçeriğe geç

İnsan Neyle Yaşar Kitap Alıntıları – Lev Nikolayeviç Tolstoy

Lev Nikolayeviç Tolstoy’un kitaplarından İnsan Neyle Yaşar Kitap Alıntıları sizlerle.

İnsan Neyle Yaşar Kitap Alıntıları

”Adam bir yıl sonrasına hazırlanıyor, ama akşama varmadan öleceğini bilmiyor” diye düşündüm…
Ekmek pahalı, emek ucuzdu.
Allah beni 3 hakikati öğrenmem için Dünyaya yolladı. Allah’ın bana söylediği ilk soru şuydu. ‘İnsanın kalbine ne hükmeder?’ ve anladım ki insanın kalbine sevgi hükmeder. ikinci soru ise ‘İnsana ne verilmemiştir ? ‘ İnsana kendi ihtiyaçlarının bilgisi verilmemiştir. ve üçüncü soru ise ‘İnsan ne ile yaşar?’ ve anladım ki İnsanın elinde hiç bir şey olmasa bile Allah sevgisi olsun yeter. Yani insan Allah’a inanmadan yaşayamaz..
Kalbine bir sor, böyle yaşanır mı hiç?
Anladım ki insan içinde sevgiyle yaşar.
Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için, güneşin doğduğunu sanırlar
Şunu sakın unutmayın: Önemli olan bir tek an vardır. O da “şimdi”dir. Çünkü bir tek ona sözümüz geçer.
Anladım ki, insanlar kendilerini düşünerek yaşıyor gibi görünse de, hakikatte onları yaşatan tek şey sevgidir.
Dünyada barış, insanda iyi niyet olmalı!
Biz her şeyimizi veriyoruz da, neden hiç kimse bize bir şey vermiyor.
Birinden kötü bir söz işitirsen sessiz kal, kendi vicdanı rahat bırakmasın o kişiyi.
İnsan anasız babasız yaşar, Tanrı’sız yaşayamaz.
Tanrı’yı sevdiğini söyleyip kendi kardeşinden nefret eden varsa; o bir yalancıdır. Görüp tanıdığı kardeşini sevemeyen, göremediği Tanrı’yı hiç sevemez.
Başkalarının şuçunu deve yapıp gözünde büyütüyor, kendi kabahatini iğne yapıp yakanda gizliyorsun.
Kim severse, Tanrıya yaklaşır;
Tanrı da ona yaklaşır.
Çünkü o, sevgiyi yaratandır.
Kıvılcımı söndürmezsen, ateşi zapt edemezsin.
Musibete boyun eğersen, gün gelir musibet de sana boyun eğer.
İki insan arasındaki kötülük sadece birinden mi çıkar?
Kötülük iki taraflıdır. Onun yaptığı kötülüğü görüyorsun ama kendininkine gözlerin kapalı.
Anlaşılan talih tekerlek gibi dönüyor – dedi -. Bazısını yükseltirken , bazısını düşürüyor…
Seven Tanrıya; Tanrı, sevene yaklaşır.
Pahom sadece yargıçlarla değil, komşuları ile de kavga etti. Komşuları onu evini kundaklamak ile tehdit ettiler. Böylelikle Pahom’un toprağı geniş ama toplum içindeki yeri dar oldu…
Kâr, zararın kardeşidir. Bugün zengin olduğun hâlde yarın kendini dinlenirken buluverirsin.
Küçük çocuklar gibi olmazsanız , göklerin egemenliğine asla giremezsiniz…
Tanrı’dan korkun ! Koca adamlar şu küçük kızlar yüzünden dövüşmeye başladınız , ama onlar her şeyi unuttu bile… Yine birbirlerini seviyor , neşeyle oynuyorlar işte. Sizden akıllıymışlar doğrusu!..
Köylüler de Tanrı’nın gücünün kötülükte değil , iyilikte olduğunu anladı…
Birinden kötü bir söz işitirsen sessiz kal, kendi vicdanı rahat bırakmasın o kişiyi.
Belki de hayatımızı değiştirecek insan, yolda yürürken sessiz sedasız geçmiştir yanımızdan.
..oysa onları yaşatan tek şey sevgiymiş. Seven insan Tanrı’nın, Tanrı da onun içindedir, çünkü Tanrı sevgidir.
İnsan olduğumda hayatta kalmamı sağlayan kendimi kollamam değil, yolda rastladığım bir adamla karısının sevgisidir; bana acımaları, beni sevmeleridir. Öksüz kızlar da onlara acıyıp seven yabancı bir kadının yüreğindeki sevgi sayesinde hayatta kaldı. Bütün insanlar kendilerini düşünüp kolladıkları için değil, içlerindeki sevgiyle yaşıyor.
İnsanın kalbine neyin hükmettiğini öğren.’ Anladım ki, insanın kalbine sevgi hükmeder. Allah’ın, vadetmiş olduğu şeyleri bana göstermeye başlamasıyla ferahlamıştır, işte ilk defa onun için gülümsedim. Fakat henüz her şeyi öğrenmemiştim. İnsana ne verilmemiştir; insanlar ne ile yaşar, bunları hâlâ bilmiyordum.
“Sizinle birlikte yaşıyordum. Aradan bir sene geçti. Bir gün, şekli bozulmadan ve dikişleri açılmadan bir yıl giyilecek çizmeler ısmarlayan adam geldi. Ona baktım ve birden bire omuzlarının arkasında arkadaşımı -ölüm meleğini gördüm. Benden başka kimse o meleği görmemişti; onu tanıyor ve akşam olmadan zengin adamın ruhunu alacağını biliyordum. Kendi kendime düşündüm: “Adam bir yıllık hazırlık yapıyor, ama akşam olmadan öleceğini bilmiyor.” İşte o zaman Allah’ın ikinci sözünü hatırladım: ‘insana ne verilmemiştir, öğren.’ “İnsanın kalbine neyin hükmettiğini biliyordum. Şimdi ise ona neyin verilmediğini öğrendim. İnsana, kendi ihtiyaçlarının bilgisi verilmemiştir. İkinci defa gülümsedim. Arkadaşımı görmekten ve Allah’ın bana ikinci sözünü ilham etmesinden dolayı sevinmiştim.
“Ama her şeyi hâlâ bilmiyordum. İnsanın ne ile yaşadığını henüz öğrenmemiştim. Allah son dersi bana ilham edinceye kadar yaşamaya devam ettim. Altıncı yıl, kadınla birlikte ikiz kızlar geldiler; kızları tanıdım ve onların hayatta nasıl kaldıklarını duydum. Başlarından geçenleri işitince, düşündüm: Anneleri çocuklarının hatırı için bana yalvarmış, çocukların anne babası/, yaşayamayacaklarını söyleyince ben de ona inanmıştım; oysa onları bir yabancı emzirip, büyütmüş. Kadın kendi çocukları olmadıkları halde onlara sevgi gösterince ağladım, kadında Hayat Sahibi Allah’ın varlığını hissettim, ve İnsanların ne ile yaşadığını anladım. Allah’ın bana son dersi de ilham ettiğini ve günahımı bağışladığını biliyordum. İşte o zaman üçüncü defa gülümsedim.
Allah, O’na itaat etmediğim için cezalandırdı beni. Cennette bir melek olduğum halde, Allah’ın emrine uymadım. Allah beni, bir kadının ruhunu almam için göndermişti. Yeryüzüne indiğimde tek başına yatan hasta bir kadın gördüm! Kadın daha yeni doğum yapmış ve ikiz kız doğurmuştu. Çocuklar annelerinin yanında zorlukla hareket ediyorlar, fakat kadın onları göğsüne kaldıramıyordu. Beni görünce, Allah tarafından ruhunu almam için gönderildiğimi anladı ve ağlayarak şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın meleği! Kocam devrilen bir ağacın altında kalarak daha yeni öldü. Ne kızkardeşim var, ne teyzem, ne de annem; bu öksüzlere bakacak kimsem yok. N’olur ruhumu alma! İzin ver bebekleri emzireyim, onları doyurayım ve ben ölmeden yürüdüklerini göreyim. Çocuklar anne babasız yaşayamaz.’ Onu dinledim. Bir çocuğu bir göğsüne, diğerini de kollarına verdim ve Rabbin yanma döndüm. O’nun huzuruna çıktım ve şöyle dedim: ‘Rabbim, o annenin ruhunu alamadım. Kocası bir ağacın altında kalarak ölmüş; kadın, doğurduğu ikiz kızların hatırına ruhunun alınmaması için yalvarıyor: Çocuklarımı emzirmeme, doyurmama ve yürüdüklerini görmeme izin ver. Çocuklar anne babasız yaşayamaz diyor. Ben de ruhunu alamadım.’ Allah şöyle cevap verdi: ‘Git, annenin ruhunu al ve üç hakikati öğren. Öğren ki, insanın kalbine hükmeden nedir; İnsana ne verilmemiştir; ve insanlar ne ile yaşar? Bunları öğrendiğinde semaya tekrar döneceksin.’ Böylece tekrar yeryüzüne inerek annenin ruhunu aldım. Bebekler göğsünden düştüler. Cesedi yataktan yuvarlandı ve bebeklerinden birinin üzerine düşerek onun bacağını burktu. Kadının ruhunu Allah’a götürme arzusuyla köyün üzerine yükseldim; fakat bir rüzgar beni yakaladı ve yere düşürdü. Kadının ruhu tek başına Allah’a yükseldi, ben ise yeryüzüne, o yolun kenarına düştüm.
Doğru bir şey mi bu şimdi? Senin sorumlu bir şekilde davranman gerekiyor. Ruhunu düşün. Her şeyin böyle olması mı gerekiyor? Sen bana laf atıyorsun, ben sana iki misli karşılık veriyorum. Sen bana bir vuruyorsun, ben sana iki vuruyorum.

Hayır çocuğum! Peygamberler biz ahmaklara bambaşka bir şey öğretmişlerdir. Birinden kötü bir söz işitirsen sessiz kal, kendi vicdanı rahat bırakmasın o kişiyi. Kendi vicdanı o kişiyi paylayacaktır. Yumuşayacak ve seni dinleyecektir. Dinimiz bize kibirli olmamayı öğretti!.. Konuşsana! Dediğim gibi değil mi!

Durup gülümsedi ve “Sakın ha İvan! yangını kimin çıkardığını söyleme! Sen bir insanın bir kabahatini örtersen Tanrı senin iki kabahatini birden affeder!” diye ekledi. Sonra yaşlı adam ellerini göğsünde kavuşturdu, bir iç geçirdi, kasıldı ve ruhunu teslim etti.

Artık bir toprak sahibiydi. Kendi toprağını sürüp ekiyor, kendi ağaçlarını kesiyor, sığırlarını kendi çayırında otlatıyordu. Tarlalarını sürmeye, büyüyen hububatına ya da otlaklarına bakmaya gittiğinde yüreği sevinçle doluyordu. Orada büyüyen otlar ve açan çiçekler, onun gözünde başka hiçbir yerdekine benzemiyordu. Eskiden bu toprak parçasının yanından geçerken, diğerlerinden farksız görünürdü. Oysa şimdi gözüne ne kadar da farklı gözüküyordu.
Hayır oğlum, bir şey gördüğün yok; kin senin gözlerini kör etmiş. Hep başkasının günahını görüyor, kendininkini kulak ardı ediyorsun. Ne diyordun? O daha kötüymüş! Kötülük eden bir tek o olsaydı, ortada kötülük kalmazdı. İki insan arasındaki kötülük sadece birinden mi çıkar? Kötülük iki taraflıdır. Onun yaptığı kötülüğü görüyorsun ama kendininkine gözlerin kapalı. Sadece o kötü olsa; sen hep iyi olsaydın ortada kin kalmazdı.
Sakın aklınızdan çıkarmayın, gerçekten önemli olan tek bir an vardır: Şimdi! En önemli an yaşanılan andır, şimdidir; çünkü yalnızca şimdiyi değiştirme gücümüz yeter. En çok ihtiyaç duyulan kişi, o an yanınızda olandır; çünkü hiç kimse, ne zaman, kime, ne gibi bir ihtiyacı olacağını bilemez. Yapabileceğiniz en önemli iş, o an yanınızda olan insana iyi davranmaktır, çünkü o insanın yeryüzüne gönderiliş nedeni budur!
Allah beni 3 hakikati öğrenmem için Dünyaya yolladı.
Allah’ın bana söylediği ilk soru şuydu. ‘İnsanın kalbine ne hükmeder?’ ve anladım ki insanın kalbine sevgi hükmeder. ikinci soru ise ‘İnsana ne verilmemiştir ? ‘ İnsana kendi ihtiyaçlarının bilgisi verilmemiştir. ve üçüncü soru ise ‘İnsan ne ile yaşar?’ ve anladım ki İnsanın elinde hiç bir şey olmasa bile Allah sevgisi olsun yeter. Yani insan Allah’a inanmadan yaşayamaz..