Amin Maalouf kitaplarından Doğu’nun Limanları kitap alıntıları sizlerle…
Doğu’nun Limanları Kitap Alıntıları
Tünelin ucunda ışık göremesek de bir ışığın var olduğuna,er ya da geç görüneceğine inatla inanmamız gerekir.
Bir insanın hayatının doğumuyla başladığına emin misiniz?
Gelmemenin bir vakti yoktur. İnsan coşkuyla beklerken ne kadar zaman geçerse, o büyük günün yaklaştığına o kadar inanır.
Hayat kendi yolunu çizer hep; yatağından edilince hemen bir yenisini kazan nehirler misali.
Zaman denen şey bir yanılsamadır. Geçmişin, saatlerin ve günlerin ve haftaların ve on yılların kül kadar ağırlığı vardır; gelecek zamansa, isterse sonsuza dek sürsün, daima saniye saniye yaşanır.
Tünelin ucunda ışık göremesek de bir ışığın var olduğuna, er ya da geç görüneceğine inatla inanmamız gerekir.
“Hayat bu, de kendi kendine,
ikinci kez çağırılmayacağım bir oyun, bir zevkler ve acılar oyunu, bir inançlar ve aldatmalar oyunu, bir maskeler oyunu, bir aktör ve bir gözlemci olarak sonuna kadar oyna, gözlemcilik daha iyidir, ne zaman istersen bırakabilirsin. “
ikinci kez çağırılmayacağım bir oyun, bir zevkler ve acılar oyunu, bir inançlar ve aldatmalar oyunu, bir maskeler oyunu, bir aktör ve bir gözlemci olarak sonuna kadar oyna, gözlemcilik daha iyidir, ne zaman istersen bırakabilirsin. “
Birini defterden silmek zorunda kaldığında üzülürdü…
“Gerçek üstatlar”, derdi, “insana farklı gerçeklikleri öğretenlerdir”.
Hayat başlar ve biter! Nasıl başlayıp nerede sona erdiği değil, ikisi arasına neler sığdırılabildiğin önemlidir.
Gelmemenin bir vakti yoktur.İnsan coşkuyla beklerken ne kadar zaman geçerse, o büyük günün yaklaştığına o kadar inanır.
Bazıları, geleceğe olan inançlarını kaybetmedikleri için sabrederler. Bazıları, işi bitirmeye cesaret edemediklerinden. Korkaklık hiç kuşkusuz hor görülesi bir şey, ama gene de yaşamın düzenine dahil. Tıpkı boyun eğmek gibi, o da hayatta kalmanın bir aracı.
…hayata çok geç ya da çok erken, belki de yanlış yerde geldiğini düşünürdü…
Yarınlar ne kadar karanlıksa, yarından ötesi o kadar aydınlıktı.
“ Yalvarırım susturun beni, bir dokundunuz mu bin ah işitirsiniz, kafamda o kadar evirip çevirdim ki bunları! “
Hayat seni istediği kadar ürkütsün, canını yaksın, en yakınların çirkin maskeler taksınlar… Hayat bu, de kendi kendine, ikinci kez çağrılmayacağım bir oyun, bir zevkler ve acılar oyunu, bir inançlar ve aldatmalar oyunu…
“ Aşk ilk günkü gibi kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse yıllar da geçse. Hayat, insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir. “
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yarınlar ne kadar karanlıksa, yarından ötesi o kadar aydınlıktı."
Farklı bir dünya hayal etmek hoşumuza gidiyordu… Şaşkınlığımız kadar büyüktü umutlarımız da. Yarınlar ne kadar karanlıksa, yarından ötesi o kadar aydınlıktı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
O, eski bir direnişçinin kardeşi, sense eski bir kaçakçının!"
Hayat seni korkutuyorsa, içini yakıyorsa, en yakınların çirkin maskeler takmışsa… hayat budur de, ikinci kez çağrılmayacağın bir oyun olduğunu söyle."
Ama bir çocuk doğduğundan beri sevilmediğini hissettiyse tamamen yanılıyor olamaz.
“ Hayat,insana bıkkınlık verecek kadar uzun değil…
…bazıları Tanrı’ya bile inanmıyordu ki, başka bir hayatta ödüllendirilmeyi umut etsinler.
…bazıları Tanrı’ya bile inanmıyordu ki, başka bir hayatta ödüllendirilmeyi umut etsinler.
Sizde takdir edersiniz ki bir isim bembeyaz bir sayfa olmalıdır ki , kişi ömrü boyunca yazabileceği ne varsa yazsın.
İnsan özlemini çektiği sevinçlere ulaşamadığı zaman sıkılır.
Kendi yolunda tıkır tıkır giden bir dünya istemiyordu artık."
Yarınlar ne kadar karanlıksa, yarından ötesi o kadar aydınlıktı.
Gelecek, geçmişin duvarlarının ardında değildir. "
-Bir insanın hayatının doğumuyla başladığına emin misiniz?
Elele mi gidecekler yoksa her biri kendi yoluna mı?
Erken gelen yaşlılığıma sığınmıştım artık. İçimde, sabırsızlık diye bir şey kalmamıştı pek. Zaman akıp gidiyordu. Bütün bunlar ne kadar sürecekti? Kafamın içinde belirli bir süre yoktu. Birkaç ay mı? Birkaç yıl mı? Sonsuzluktu. Ama hissediyordum ki sonsuzluk bu yerde değildi. Beklediğim bir şey vardı. Diyelim ki bir işaret. Mucize dememek için. İçimde hâlâ yaşayan ben, buna inanıyordu.
Çocukluğumdan beri, günün birinde babamın ölmekte olduğu haberini almaktan korktum. Yıllardan beri en korktuğum şey buydu. Büyüdükten sonra daha az düşündüm ama kafamdan tam silmemiştim, ısırmaya hazır bekliyordu…
Yarınlar ne denli karanlıksa öbür günler o denli aydınlıktı.
Yerimi elde etmek için hiç mücadele etmek zorunda kalmadım. Yoluma ne zaman bir engel çıksa, mucize gibi, daha geniş, daha iyi bir başka yol çıkıyordu. Yani hiç savaşmak zorunda kalmadım. Bu, düşüncelerime de yansıdı. Ben hep uzlaşmadan, barıştan yana oldum. İsyan edecek olsam bile, nefrete karşı isyan ederdim.
İkimiz de aynı şeyi düşünürüz ama ben, orada bulunanları kırabilir diye, düşündüklerimi söylemem.
Aşk, el değmemiş olarak kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse, yıllar da geçse! Hayat, bıkılacak kadar uzun değil!
Böyle zamanlarda, sizinle alay bile etse ya da kötülük bile düşünse, aşk"ı söyleyeceğiniz bir sırdaşa ihtiyacınız vardır. Kendi kendinize, cevabı belli olan soruyu sorabilmeniz için.
Hayır, yalan söylemiyordum ama gerçeği de söylemiyordum. Bırakıyordum konuşsunlar, inansınlar!
Bana olan sevgilerinin, aşın güvenlerinin, vakitsiz hayranlıklarının beni korkuttuğunu ve soluksuz bıraktığını onlara nasıl anlatmalıydım? Gelecek için başka tasarılarım olabileceğini nasıl söylemeliydim?
— Bir insan hayatının doğumu ile başladığından emin misiniz?
kendi içime hapsolduğumu, diri diri gömüldüğümü nasıl bilebilirlerdi? İmdat dememiştim ki!
Sana en değerli kitabımı verebilirdim; dünyanın malına sahip birine bile eski bir kitap hediye edilebilir.
Geçmişin, saatlerin ve günlerin ve haftaların on yılların kül kadar ağırlığı vardır….
… nefret ve anlayışsızlık aramıza girdi.
Aşk ilk günkü gibi kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse, yıllar da geçse. Hayat, insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir.
Geleceğimiz, aşkımız, mutluluğumuz tehlikedeydi.
O mutluluğun içinde hepimizde biraz hüzün vardı
Tiksindiğim bir şey varsa, o da ırkçılık ve ayrımcılıktı.
Seçimlerimizi biz kendimiz yapmadık, bizim yerimize hep Tarih kendi seçti.
Kendi kendinize, “hayatım nereye gidiyor?” diye sorduğunuz anda isyan edersiniz elbette. … Zaten dünyada ömründe bunu bir kez olsun kafasından geçirmiş kaç kişi vardır ki?
Sana en değerli kitabımı verebilirdim, dünyanın malına sahip birine bile eski bir kitap hediye edilebilir
Herkes ötekilerin duasını sustursun diye kendi tanrısına yakarıyordu."
Yarınlar ne kadar karanlıksa, yarından ötesi o kadar aydınlıktı.
İnsan özlemini çektiği sevinçlere ulaşamadığı zaman sıkılır.
Sana en değerli kitabımı verebilirdim; dünyanın malına sahip birine bile eski bir kitap armağan edilebilir.
Ama gelecek, geçmişin duvarlarının ardında değildir.
“Hayat bu, de kendi kendine, ikinci kez çağrılmayacağım bir oyun, bir zevkler ve acılar oyunu, bir inançlar ve aldatmalar oyunu, bir maskeler oyunu, bir aktör ve bir gözlemci olarak sonuna kadar oyna, gözlemcilik daha iyidir, ne zaman istersen bırakabilirsin.”
Hayat başlar ve biter! Nasıl başlayıp nerede sona erdiği değil, ikisi arasına neler sığdırılabildiğin önemlidir.
Sana en değerli kitabımı verebilirdim; dünyanın malına sahip birine bile eski bir kitap armağan edilebilir.
Aşk ilk günkü gibi kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse, yıllar da geçse.
Yarınlar ne kadar karanlıksa, yarından ötesi o kadar aydınlıktı.
Kelimelerin tadını unutacak kadar uzun süre susarım.
….. ama ben yanımdaki insanları incitecekse konuşmaktan kaçınırdım.
Aşk ilk günkü gibi kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse, yıllar da geçse. Hayat, insana bıkkınlık verecek kadar uzun değildir.