Victor Hugo eserlerinden Bir İdam Mahkumunun Son Günü Kitap Alıntıları sizlerle..
Bir İdam Mahkumunun Son Günü Kitap Alıntıları
– Hiç konuşmuyorsun, kederli bir halin var,dedi annem.
Oysa yüreğimde cenneti taşıyordum.
Oysa yüreğimde cenneti taşıyordum.
İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkûmdurlar.
–
Ah! Bir hapishanede olmak ne büyük bir alçalma! Burada her şeyi kirleten bir zehir var. Burada her şey, on beş yaşında bir kızın şarkısı bile yozlaşıyor! Burada bulduğunuz bir kuşun kanadında çamur vardır; koparıp kokladığınız güzel bir çiçek iğrenç kokular yayar.
Ne yazık! Dünyada sadece tek bir varlığı sevmek, onu bütün kalbiyle sevmek ve karşınızda durup size bakar, cevap verir, konuşurken, sizi tanımadığını fark etmek! Sadece onun tesellisine ihtiyaç duymak ve bunu yapması gerektiğinden habersiz olan tek kişi olduğunu anlamak!
Umut, beni saran gün gibi içime doğmuştu.
bütün insanlar günü belirsiz bir ölüme mahkumdurlar,"
Masalar, iskemleler, bina iskeleleri, arabalar kiralanıyor, hepsi izleyicilerle doluyordu. İnsan kanı içen tüccarlar avazı çıktıkları kadar: — Yer isteyen var mı? diye bağırıyorlardı.
İçimi öfkeyle dolduran bu kalabalığa: — Benim yerimi isteyen var mı? diye bağırmayı düşündüm..
İçimi öfkeyle dolduran bu kalabalığa: — Benim yerimi isteyen var mı? diye bağırmayı düşündüm..
Küçük Marie’m! Onu oyun oynamaya götürdüler; arabanın camından kalabalığa bakıyor ve artık o beyfendiyi hiç düşünmüyor. Belki de hâlâ ona bir gün okuması ve on beş yıl sonra bugüne ağlaması için birkaç sayfa yazacak zamanım var. Evet, benim kalemimden hayatımı ve ona bıraktığım ismin neden kanlı olduğunu öğrenmesi gerek.
HAYATIM ;
Editörün notu: Bu konuyla ilgili henüz sayfalar bulamadı. Belki de kitabın ilerleyen sayfalarında da görüleceği gibi mahkum bunu yazacak zamanı bulamadı. Bu düşünce aklına geldiğinde artık çok geçti…
Ne yazık! Dünyada sadece tek bir varlığı sevmek, onu bütün kalbiyle sevmek ve karşınızda durup size bakar, cevap verir, konuşurken, sizi tanımadığını fark etmek! Sadece onun tesellisine ihtiyaç duymak ve bunu yapması gerektiğinden habersiz olan tek kişi olduğunu anlamak..
Ne yazık! Ölüm ruhumuzu ne hale getirecek? Onu nasıl şekillendirecek? Ondan ne alıp ne verecek? Onu nereye yerleştirecek? Bazen dünyaya bakıp ağlaması için etten gözler bahşedecek mi ?
Çünkü, itiraf edeyim, hala umutluydum… Şimdi tanrıya şükür, hiç umudum kalmadı.
Her ayrıntı bana kendi ıstırabını taşıyordu.
Bütün insanlar, sonu belirsiz bir infaza mahkûmdur.
Ne yazık! Sadece soğuktan titremiyordum.
Her ayrıntı bana kendi ıstırabını taşıyordu. Kelimeler bu duyguları anlatmakta yetersiz kalıyor.
Ne yazık! Dünyada sadece tek bir varlığı sevmek, onu bütün kalbiyle sevmek ve karşınızda durup size bakar, cevap verir, konuşurken, sizi tanımadığını fark etmek! Sadece onun tesellisine ihtiyaç duymak ve bunu yapması gerektiğinden habersiz olan tek kişi olduğunu anlamak!
Ve yine de sefil yasalar ve sefil insanlar, ben kötü biri değildim!
Hiç konuşmuyorsun, kederli bir halin var, dedi annem. Oysa ben yüreğimde cenneti taşıyordum.
İnsan içinde bulunduğu umutsuz koşullarda bazen bir zinciri bir saç teliyle koparabileceğini sanır.
Oysa yüreğimde cenneti taşıyordum.
İntikam almak biteyseldir, cezalandırmak Tanrı’nın işidir.
Manevi acının yanında fiziki acının ne önemi var?
Bir kadın bazen vicdan demektir.
Hiçbir şey umurumda değil :yüreğimdeki son tel de koptu.
Delilik insanı yaşatır derler:En azından akıl acı çekmez, uyur ölü gibi yaşar.
Manevi acının yanında fiziki acının ne önemi var?
“Hiçbir şey umurumda değil; yüreğimdeki son tel de koptu.”
“Ne yazık! Dünyada sadece tek bir varlığı sevmek, onu bütün kalbiyle sevmek ve karşınızda durup size bakar, cevap verir, konuşurken, sizi tanımadığını fark etmek! Sadece onun tesellisine ihtiyaç duymak ve bunu yapması gerektiğinden habersiz olan tek kişi olduğunu anlamak!”
“Demek yaşamak istediğim tek yer olan o hafızadan şimdiden silindim!”
“Ve benim terk ettiğim, diğer insanların ise yollarına hâlâ devam ettikleri o dingin ve tekdüze hayatı ancak uzaktan ve bir uçurumun yarıklarının arasından görebiliyorum.”
“Oysa yüreğimde cenneti taşıyordum. Bütün hayatım boyunca hatırlayacağım bir akşamdı. Bütün hayatım boyunca!”
“İnsan içinde bulunduğu umutsuz koşullarda bazen bir zinciri bir saç teliyle koparabileceğini sanır.”
“Böylesine korkunç sözlerin o kırmızı ve temiz dudaklardan dökülmesi ürkütücüydü. Adeta gülün üzerinde salyangozun sümük izi kalmıştı.”
“Delirmenin insanı yaşattığı söylenir; en azından bilinç kaybolduğu için daha az acı çekilir; ölü gibi uyunur.”
“Manevi acının yanında fiziki acının ne önemi var?”
“İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkumdurlar.”
delirmenin insanı yaşattığı söylenir; en azından bilinç kaybolduğu için daha az acı çekilir; ölü gibi uyunur.
insan içinde bulunduğu umutsuz koşullarda bazen bir zinciri bir saç teliyle koparabileceğini sanır.
Oysa, ruhsal acının yanında bedensel acı bir hiç kalır!
delikanlı mı? dedim, sizden daha yaşlıyım; her çeyrek saatte hayatımın bir yılı gidiyor.
manevi acının yanında fiziki acının ne önemi var? dehşet ve merhamet, yasalar böyle yapılmış!
insanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkumdurlar.
Neden olmasın? Çevremdeki her şey durağan ve renksiz olsa da benim içimde kopan bir fırtına, bir çatışma, bir trajedi yok muydu?
Ne yazık! Dünyada sadece tek bir varlığı sevmek, onu bütün kalbiyle sevmek ve karşınızda durup size bakar, cevap verir, konuşurken, sizi tanımadığını fark etmek! Sadece onun tesellisine ihtiyaç duymak ve bunu yapması gerektiğinden habersiz olan tek kişi olduğunu anlamak!
İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkumdurlar."
Başka bir kez düşünen bir başı, bir insan başını adalet terazisi adını verdikleri şeye atmaları söz konusu olduğunda, bu yazdığım şeyler onların daha insaflı olmalarını sağlayabilir.
Bütün insanlar günü belirsiz bir ölüme mahkumdurlar.
Umut "Çevremdeki gün ışığı gibi içimde doğuyordu.
Ama biraz da birkaç suçu terazide tartın ki toplumun , kendi vermediği şeyin , bu cezanın , düzeltilemez cezaların en düzeltilemezinin elinden alınmasını kabullenmesi anlamsız olsun.
Demek yaşamak istediğim tek yer olan o hafızandan şimdiden silindim!
Adalet üçkâğıtçılık ve düzenbazlık yapacak kadar, yasa yedek çözümler bulacak kadar alçaldı! Korkunç!
Bencilliklerin oluşturduğu bir bileşim en güzel toplumsal birliktelikleri yozlaştırıp yok eder.
hiç konuşmuyorsun, kederli bir halin var." dedi annem. oysa yüreğimde cenneti taşıyordum.
“Tamam dedim, altmış altı frankla onurlu bir insan olmayı istiyordum; yırtık pırtık giysilerimin altında bir rahip cübbesinin altındakinden daha güzel duygular vardı.”
Delirmenin insanı yaşattığı söylenir; en azından bilinç kaybolduğu için daha az acı çekilir; ölü gibi uyunur..
”Delirmenin insanı yaşattığı söylenir; en azından bilinç kaybolduğu için daha az acı çekilir; ölü gibi uyunur.”
”…konuşmaya ve cevap vermeye layık bir insanla karşılaşamamak…”
Delilik insanı yaşatır derler; en azından akıl acı çekmez, uyur, ölü gibi yaşar."
Düş, hayal ya da gerçek; ani bir izlenim beni zamanında uyandırmış olmasaydı, delirirdim.
Bu boş ve pörsümüş beynimde yazmaya değer bir şeyler bulabilecek miyim?"
”Bir kadın bazen vicdan demektir.”
İyi de ölümün ruhumuzla ne ilgisi var ki? Onu ne hale getiriyor? Ne alıp karşılığında ne veriyor? Onu nereye koyuyor? Dünyaya bakıp gözyaşı dökmesi için ona hiç canlı gözler veriyor mu?"
… Hayır! Bir dakikadan, bir saniyeden az bir süre içinde, her şey tamam. Acaba onlar, düşüncede bile olsa, aşağı düşen o ağır ve keskin bıçağın eti yırttığı, ve sinirleri kestiği ve omuru parçaladığı anda orada olan bir insanın yerine koymuşlar mıdır kendilerini?… Ama, ne yazar! Bir yarım saniyecik! Bir anda yol olan acı… İğrenç! "
Nasıl olur? Demek yaşamak istediğim tek yer olan o hafızadan şimdiden silindim.
Manevi acının yanında fiziki acının ne önemi var?
Ne yazık! Dünyada sadece tek bir varlığı sevmek, onu bütün kalbiyle sevmek ve karşınızda durup size bakar, cevap verir, konuşurken, sizi tanımadığını fark etmek! Sadece onun tesellisine ihtiyaç duymak ve bunu yapması gerektiğinden habersiz olan tek kişi olduğunu anlamak!
Geçmişteki hayatımı bir dakikalığına düşledikten sonra birazdan işimi bitirecek bıçak darbesi yeniden aklıma gelince yeni bir durumla karşı karşıyaymışım gibi ürperiyorum. Güzel çocukluğum! Neşeli gençliğim! Ucu kana bulanan yaldızlı kumaş. O zamanla şu an arasında bir başkasının ve benim kanımın oluşturduğu bir ırmak var.
Delilik insanı yaşatır derler; en azından akıl acı çekmez; uyur, ölü gibi yaşar…
O da elbet bir gün ölür.
Tabii delirmezse. Delilik insanı yaşatır derler; en azından akıl acı çekmez; uyur, ölü gibi yaşar."
Tabii delirmezse. Delilik insanı yaşatır derler; en azından akıl acı çekmez; uyur, ölü gibi yaşar."
“Bütün insanlar sonu belirsiz bir infaza mahkumdur”
… Hayır! Bir dakikadan, bir saniyeden az bir süre içinde, her şey tamam. Acaba onlar, düşüncede bile olsa, aşağı düşen o ağır ve keskin bıçağın eti yırttığı, ve sinirleri kestiği ve omuru parçaladığı anda orada olan bir insanın yerine koymuşlar mıdır kendilerini?… Ama, ne yazar! Bir yarım saniyecik! Bir anda yol olan acı… İğrenç! "
Delirmenin insanı yaşattığı söylenir; en azından bilinç kaybolduğu için daha az acı çekilir; ölü gibi uyunur.
Nasıl olur? Demek yaşamak istediğim tek yer olan o hafızadan şimdiden silindim.
Manevi acının yanında fiziki acının ne önemi var?
Bir gün, insanlar benim bu öykümü okurlarsa nice masumiyet ve mutluluk dolu yıllardan sonra, bir cinayet ile başlayan ve bir idamla sona eren bu korkunç yılın varlığına inanmak istemeyeceklerdir; eksik bir yani, eksik bir havası olacak.
Ve yinede, ey sefil yasalar, ey sefil insanlar, ben kötü biri değilim!
Ve yinede, ey sefil yasalar, ey sefil insanlar, ben kötü biri değilim!
Uygarlık birbirini izleyen bir dizi dönüşümden başka bir şey değildir."
hiçbir şey umrumda değil; yüreğimdeki son tel de koptu.
Ne yazık! Dünyada sadece tek bir varlığı sevmek, onu bütün kalbiyle sevmek ve karşınızda durup size bakar, cevap verir, konuşurken, sizi tanımadığını fark etmek! Sadece onun tesellisine ihtiyaç duymak ve bunu yapması gerektiğinden habersiz olan tek kişi olduğunu anlamak!
Geçmişteki hayatımı bir dakikalığına düşledikten sonra birazdan işimi bitirecek bıçak darbesi yeniden aklıma gelince yeni bir durumla karşı karşıyaymışım gibi ürperiyorum.
Güzel çocukluğum! Neşeli gençliğim! Ucu kana bulanan yaldızlı kumaş. O zamanla şu an arasında bir başkasının ve benim kanımın oluşturduğu bir ırmak var.
Güzel çocukluğum! Neşeli gençliğim! Ucu kana bulanan yaldızlı kumaş. O zamanla şu an arasında bir başkasının ve benim kanımın oluşturduğu bir ırmak var.
O zaman tepeden tırnağa titrerken beni götürüp kollarının arasına, dizlerinin dibine atsınlar, o ağlasın, birlikte ağlayalım, sözleri beni teselli etsin, yüreğim onun göğsünde sakinleşsin ve o benim ruhumu kavrarken ben onun Tanrı’sına kavuşayım.
Demek burada kımıldayan, soluk alan, tıpkı herhangi bir masa gibi bu masanın yanında oturan, belki de başka bir yerde olması gereken, dokunan, hisseden ve giysilerinde hâlâ kıvrımlar oluşan ben öleceğim!
Marie, beni öldürecekler, bunu anlıyor musun? Hem de her şeyin düzene girmesi için törenle, soğukkanlılıkla!
İntikam almak için cezalandırmak" yerine iyiliğe yöneltmek için düzeltmelidir.
Her günün, her saatin, her dakikanın kendine özgü bir düşüncesi vardır.
İnsanın üzerine yüklenen bunca bakışın ağırlığı dayanılır bir şey değil.
– (…) Delilik insanı yaşatır derler; en azından akıl acı çekmez;
uyur, ölü gibi yaşar…"
uyur, ölü gibi yaşar…"
İnsan içinde bulunduğu umutsuz koşullarda bazen bir zinciri bir saç teliyle koparabileceğini sanır.
Zindancının yeterli olduğu yerde cellada gerek yoktur."
İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkumdurlar."
‘İnsanlar, bütün insanlar günü belirsiz bir ölüme mahkûmdurlar.’ diye bir cümle okumuştum. Peki, o halde, benim için değişen ne vardı ki?