Nikolay Vasilyeviç Gogol eserlerinden Ölü Canlar Kitap Alıntıları sizlerle…
Ölü Canlar Kitap Alıntıları
Yeniliğin peşinden koşmayan, eskiye asla boş veremez.
Hayat nedir? Acılar vadisi..
Dünya nedir? Hissiz insan kalabalığı..
Dünya nedir? Hissiz insan kalabalığı..
Köpeksi bir huyum vardır. Sevdiğim insanlar ille de sevinsinler, mutlu olsunlar isterim.
Pisliğin tekisin."
"Ne gelir elden beni de böyle yaratmış Tanrı."
"Ne gelir elden beni de böyle yaratmış Tanrı."
Hayat nedir? Acılar vadisi. Dünya nedir? Hissiz insan kalabalığı."
“Kafası bambaşka yerlerdeydi, gözleri de daha ilgiye değer şeyler arıyordu.”
“Bu taraf da yalan söylüyordu, öbür taraf da; gel de doğruyu kimin söylediğini anla!”
Kötülük denen şey, çalışmayıp boş durmaktan doğar.
“…bana olan sevginizin boşuna olmadığını, gerçekten babanız olduğumu göstereceğim size!”
“Ama sözüm söz: Bundan böyle işim gücüm siz olacaksınız!”
“Kuruyup gitmişsin, ama hiçbir yerden de geri kalmazsın!”
“Ne aptallık etmişim bugüne dek!”
“Ama gözümün önünde, demin şeker gibi olan yüz, bir anda sirkeye dönmüyor mu, dayanamıyorum!”
İnsan nasıl böyle küçülebilir, alçalabilir, bayağılaşabilir? Böylesine değişebilir mi insan? Gerçeğe benzer bir yanı var mı bunun? Evet, hem de çok! Her değişim olabilir insanda, her şeye benzeyebilir insan!"
“…kendileri söz konusu olduğunda hoşgörü bekledikleri bir şeyde onlar başkalarına asla hoşgörü göstermiyor, hiç kimseye, hiçbir şeye katlanamıyorlardı.”
“Birden, yitirdiği ve bir daha da asla geri kavuşamayacağı bir cennet gibi göründü gözüne okul yılları.”
Dünyanın neresinde olursa olsun, ister sefil, binbir engelle dolu yoksul bir yaşam
sürenler arasında, isterse tekdüze, soğuk, sıkıcı bir yaşam süren yüksek tabaka arasında olsun, hayatta hiç değilse bir
kez, insan o ana dek karşılaşmadığı, bilmediği, görmediği, ona ömrü boyunca yaşadığı duygulara hiç benzemeyen duygular yaşatacak bir durumla karşılaşır."
sürenler arasında, isterse tekdüze, soğuk, sıkıcı bir yaşam süren yüksek tabaka arasında olsun, hayatta hiç değilse bir
kez, insan o ana dek karşılaşmadığı, bilmediği, görmediği, ona ömrü boyunca yaşadığı duygulara hiç benzemeyen duygular yaşatacak bir durumla karşılaşır."
Yanında bir eşi olmadan ne insan, ne kuş, ne de hiçbir varlık yaşayamaz.
Dilim yüzünden bir gün başım esaslı belaya girecek.
Düşmanlardan çektiklerimi ne sözcükler ne de usta ressamlar fırçalarıyla anlatabilir.
İnsanlar sap yer ama saman tükürürler.
İnsanın bir hedefi varsa, önüne ardına bakmadan hedefin üstüne yürümesi gerekir!
Dünyanın en değerli hazinesine bile sahip olsanız, dostunuz yoksa neye yarar? Ne diyordu bilge: "Para nedir ki eğer dostun yoksa!"
En iyi işler için yaratılmış bir insanın içinde, çoğu zaman büyük ya da küçük tutkular büyür, ona ulu ve kutsal görevlerini unutturur. Tutkular, denizdeki kumlar gibi sayısızdır. Hepside birbirinden başkadır. En soylusundan en aşağılığına kadar hepsi, kişiyi baskı altına almakla işe başlar. Derken, kişiyi zalimleştirir. En soylu olanı seçene ne mutlu ! Böylesinin mutluluğu artar, genişler, durmadan daha çok yaklaşır ruh cennetine. Fakat seçimi insanın elinde olmayan tutkular da vardır. Bunlar insanlarla beraber doğarlar. Bunları kendinden kurtarmak insanın elinde değildir. Bunları yüksek bir istenç yönetir. Ömür boyu sürecek, insana rahat yüzü göstermeyecek tutkulardır. Bunlar, önemli bir rol oynamak için gönderilmiştir yeryüzüne. İster karanlık ister pırıl pırıl bir görünüş altında olsun, insanlığın iyiliği için çalışır. Çiçikov’un kapıldığı tutku, belki de kendi isteği dışındaydı. Tutkunun içler acısı varlığı, günün birinde insanları birbirine düşman ediyor, belki kutsal bilgelik önünde dize getiriyor onları.
Benim gözümde, toprakla uğraşan, eken biçen insanlar herkesten daha saygındır.
“Ah, nasıl da hayatı kavramış bir insandı!”
“Sizden istediğim tek bir şey var: Akıllı olmanız!”
“Evet, düştün, ama hemen doğrul ve ileri atıl!”
“Az mıdır şu dünyada kimseciklere tek bir yararı dokunmadan, tek bir yararlı iş yapmadan aylak aylak yaşayıp giden insan?”
Gençliğin güzel yanı geleceğinin olmasıdır.
Kendine güzel tutkular edinmiş insan mutludur. Sınırsız mutluluğu her saat, her dakika büyür, on katına çıkar ve o insan ruhunun dipsiz cennetinin derinliklerine, daha derinliklerine iner.
Gizli yapılan yaramazlıklar açık açık yapılanlardan çok daha tehlikelidir.
“Kafam odunlaşıyor. Dünyayla bütün bağlarım kopuyor.”
“Her şey bir anda geride kalıyor…”
“Kabul etmek gerekir ki memleketimizin bazı köşelerinde pek tuhaf ve pek gülünç insanlar var…”
“Biraz derinleşeyim dedin mi, doğa nasıl da karmaşıklaşıveriyor!”
Para dünyada en güvenilir şeydir.
“Ülkesi ve halkı hakkında kötü şeyler duymaktan zevk mi alıyor bunlar? Hiç mi acı duymuyorlar? Bizim sanki umurumuzda değil bu dertler, biz sanki yurtsever değiliz!”
“Çekildikleri köşelerinde başkalarının sırtından para kazanmak gibi işlerle uğraşan, ama herhangi bir şey olduğunda, örneğin acı gerçekleri dile getiren –ama onlara göre ülkemizi aşağılayan– bir kitap yayınlandığında ağına bir sinek düşen örümcek gibi gizlendiği yerden fırlayıp ortaya çıkan ve çığlık çığlığa bağırarak kitabın yazarını suçlamaya başlayan tiplerdir bunlar”
“Bana benim unutmak istediklerimi hatırlatıyorsun!”
“Sen bize ruhumuzu okşayacak, güzel, çekici bir şeyler göster Tanrı aşkına!”
“Biz bilmiyor muyuz sanki hayatta ne bayağılıklar, aptallıklar olduğunu?”
“Evet, benim iyi yürekli okurlarım, insanın sefil hallerinin gözler önüne serilmesini hiç istemezsiniz siz.”
“Bunca tutkudan kendine en iyilerini seçebilmiş olanlara ne mutlu!”
“Denizde kum, insanoğlunda tutku! Üstelik hiçbiri birbirine benzemez!”
“Ve pek çok kez yalnızca büyük tutkular değil, değersiz, önemsiz şeylere karşı duyulan istekler bile, büyük utkular için doğmuş bir insanda büyüyüp dal budak salarak ona en yüce, en kutsal yükümlülüklerini unutturacak bir güce ulaşabilir.”
“Aklı başında bir insan kimseden nefret etmez, bunun yerine karşısındakini dikkatle inceler, tüm varlığını derinlemesine kavramaya çalışır.”
“Çünkü bütün suç sahiplenmede. Temiz bulunmayan işler hep sahip olma arzusundan kaynaklanıyor.”
“İyi ama ille de böyle sert mi olmalı insanlara karşı yargılarımız?”
“Başlangıçta hiçbir şey bütün genişliği, kapsamıyla anlaşılamaz.”
“Şu son salgın çok şükür kırdı geçirdi ortalığı; yığınla köylü öldü.”
“Ben de az salaklardan değilmişim hani!”
Bir ayağım çukurda iken ağlamak da varmış kaderde
Dünya nedir?
Hissiz insan kalabalığı…
Hissiz insan kalabalığı…
-Kızarım tabii! Sinek de küçük ama mide bulandırır. Kızmakta haklıyım.
Hayatta en çok güveneceğin şey cebindeki paradır. Arkadaşların, dostların aldatabilir seni, kötü gününde önce onlar terk eder seni. Ama durumun ne kadar kötü olursa olsun, paran her zaman yanındadır. Paranla dünyada üstesinden gelemeyeceğin zorluk yoktur.
Ne anasına ne babasına benzemiş, tıpkı buradan geçen o delikanlı.
Çünkü zavallı erdemli insanı rahat bırakmanın zamanı geldi de geçiyor, çünkü erdemli insan" deyimi anlamını yitireli çok oluyor, çünkü erdemli insanı ata çevirdiler ve onun sırtına binmeyen, kırbaçla ona istedi gini yaptırmayan yazar kalmadı, çünkü erdemli insanı öylesine kemirdiler ki, zavallıda erdemin gölgesi kalmadı ve ondan ge riye yalnızca kaburgalarıyla derisi kaldı.
Çok sevdiği yüzüne aynada bir kez bile bakmadı."
Amaç güzeldir ama sonuçta bir şey çıkmaz.
İşte, savcı sırasını savdı ! Sonunda göçüp gitti bu dünyadan. Gazeteler ve emri altındaki memurlar, bütün insanlık için kayıp sayılan bir yurttaşın ölümünden saygıyla söz edecekler. Örnek bir koca, örnek bir babaydı diyecekler. Allayıp pullayacaklar… Ardından, dul ve yetimlerin gözyaşı döktüğünü ekleyecekler.
Oysa onun biricik özelliği, gür kaşlı olmasıydı."
Oysa onun biricik özelliği, gür kaşlı olmasıydı."
Manilov buralarda Sobakeviç’ten daha çok itibar görüyordu, çünkü lokantaya geldi mi hemen tavuk kızartması, üstüne dana eti ister, koyun ciğeri varsa, ondan da getirtir, hepsinden biraz tadardı.
Yol istasyonlarından birinde jambon, bir başkasında süt domuzu kızartması, bir üçüncüsünde mersin balığı ya da sucuklu yumurta yedikten sonra, bütün o yiyecekleri yiyen onlar değilmiş gibi, ne zaman isterlerse yeniden sofraya oturabilen ve höpürdete höpürdete malzemeden yana zengin bir balık çorbasını mideye indiren, üzerine yayın balığı etli, lahanalı bir böreği götüren orta halli insanların iştahı gerçekten kıskanılacak bir Tanrı vergisidir yazarın gözünde.
nasıl biri olduğunu kimse bilmiyordu, ama kesinlikle bir şeyler vardı ortada.
Nasıl kör etti gözünüzü böyle bu para hırsı sizin? Bu yüzden içinizdeki sesi bile duymaz olmuşsunuz?
Biliyor musunuz, ahlaksızlığın artık nereye vardığını gördükçe insanın yüreği parçalanıyor.
Günümüzde rütbe sahipleri ve toplum içinde belirli bir yeri olanlar o kadar titizdirler ki , kitaplarda her yazılan onları anlatır sanırlar
Kadınlar, kahramanların kusursuz, mükemmel olmasını isterler.
Diyebilirim ki sabırla büyüdüm, sabırla yetiştim, sabırla olgunlaştım. Kısaca ete kemiğe bürünmüş sabırdan başka bir şey olmadığımı bile söyleyebilirim.
Dostu dostan ayıracak uzaklık yoktur!
On özelliğimizden dokuzunun iyi, birinin aptalca olması, aptal olarak adlandırılmak için yeterlidir.
Ama insan tuhaf bir yaratıktır: Önem vermediği, saygı duymadığı, davranışları ve aşırı süslenmesi yüzünden acımasızca eleştirdiği kimselerin ona sırt çevirmesine çok üzülür.
Ne yaparsan yap, ne kadar uğraşırsan uğraş, öküzden tek damla süt çıkaramazsın.
Gözünü kamaştıran ışık sönünce genç adam eskisinden de yoğun bir karanlığın içine yuvarlandı. Hırka askıdan indi, yeniden uyuşuk, tembel bir yaşam başladı.
Açıklanması zor bir duyguydu hissettiği. Sıkıcı yaşamı bir an için ışığa kesti sanki. Hırkası bir süre dokunulmadan hep asılı olduğu çivide kaldı.
Kalbinizi öylesine mi doldurdular ki, acımasızca unuttuğunuz birileri için küçücük bir köşe olsun yok orada
Kuşkusuz, insan soyunun kadın bölümü daha mantıklıdır. Ama saygıdeğer okuyucular, kabul etmek gerekir ki aralarında ötekilere oranla daha da mantıklı olanları vardır.
Ne var ki sokaklara özgü bir sözcük kitaba girmişse bunun suçu yazarın olamaz, okuyuculardır suçlu olan ,özellikle de toplumun üst sınıfından olan okuyucular…
derin, ansızın kalbe işleyen, keman yayı gibi tüm ruhu saran… Hayır anlatamazsın, gerekli sözcüğü bulamazsın.
Yapamazsın. Yalnızca gözleri bile öylesine ulaşılmayacak kadar derindi ki! Kesinlikle bir şey çıkarıp alamazdın oradan.
Hayat nedir? Acılar vadisi. Dünya nedir? Hissiz insan kalabalığı.
Ne tuhaf kurulmuş şu dünya. Bir şeyin üzerinde çokça durdun mu, neşeli şeyler hüzün vermeye başlar ve Tanrı bilir, insanın aklına neler gelir!
Kimi kadınların, kimi diyoruz, bütün kadınların değil, şöyle küçük bir zayıflıkları vardır: Bir yerlerinin –alınları da olabilir bu, ağızları, kolları, omuzları da olabilir– güzel olduğuna karar verdiler mi, kendilerini gören birinin gözüne ilkin o en güzel yerlerinin çarpacağını düşünürler.
Herkesin her adımda karşısına dikilen görevi yerine getirmeye çağırıyorum sizi, görev ve sorumluluklarınızı daha yakından tanımaya, dünyevi varlığınızın gereğini yerine getirmeye çağırıyorum. Çünkü hiçbirimiz durumun ciddiyetini kavramış görünmüyoruz,
Günümüz onun hakkını tanımayacak ve her yaptığını kötüleyecektir."
Çünkü günümüzün yargısı, güneşe bakan camla en küçük böceklerin hareketlerini gösteren camın aynı değerde olduğunu kabul etmiyor"
Gözünü binlerin içinde açan, binlerin içinde yetişen biri bu serveti arttırmaz: İstediği her şeye sahip olduğu için, yalnızca bir takım kaprislerin, saçma bir takım heveslerin ardından koşar.
İki kumru gösterecek sana
Soğumuş cesedimin olduğu yeri
Mırıldanarak kendi dillerinde
Gözyaşları dökerek o öldü , diyecekler.
Soğumuş cesedimin olduğu yeri
Mırıldanarak kendi dillerinde
Gözyaşları dökerek o öldü , diyecekler.
Yaşamımız acıların yerleşmiş olduğu bir vadiden başka nedir ki?
Milyoner sözcüğü tek başına yalnızca aşağılık insanları etkiler, yani herkesi…