Charles Bukowski’nin kitaplarından Pis Moruğun Notları kitap alıntıları sizlerle.
Pis Moruğun Notları Kitap Alıntıları
Paraya ‘ekmek’ diyen ilk kişiye maaşı un olarak ödensin.
Benim onda dokuzum ölü, ama yaşayan onda birimi silah gibi kullanırım.
İçinden gelen bir şey dışını güzelleştiriyor.
Pencerelerinde perde olan insanları severim ben, mesken tutanları değil.
Şiir yazmanın insanı uçurumun kenarına sürükleyen bir yanı var.
Etrafıma baktım, gerçekti, her yer kırılmış…
Bir insanı mutlu etmek bile yaşamın hakkını vermeye yeter.
Üşengeç değilsin, sadece mutsuzsun ve mutsuz insanlar yorgun olur, hiçbir şey yapmak istemezler.
Biliyor musun Sebastian, bazen Tanrıyı hiç anlamıyorum.
– Tanrı mı efendim? Hangi Tanrı?
– O ne demek öyle Sebastian? Kaç tane Tanrı var ki?
– Bilmiyorum efendim. Sizce kaç tane var?
– Elbette bir tane var Sebastian. O da bildiğimiz Tanrı. Hani şu adaleti sağlayan.
– Adalet mi efendim? Hangi adalet?
– Yeryüzündeki ve öteki dünyadaki adalet elbette Sebastian.
– Efendim, beni affedin ama ben yeryüzünde adalet göremiyorum.
– Saçmalama Sebastian. Elbette yeryüzünde adalet var.
– Bence yok efendim.
– Neden böyle düşünüyorsun Sebastian?
– Çünkü eğer yeryüzünde adalet olsaydı efendim, fakir bir köylünün tek oğlu savaşta ölmezdi ve kralın oğulları da bugün hayatta olmazlardı. Çünkü o tek oğul, kralın oğulları rahat yaşantılarına devam etsinler diye öldü.
– Saçmalama Sebastian! O fakirin oğlu, ülkemiz için öldü ve şehit oldu. Şehitlik, bir insanın ulaşabileceği en üst rütbedir. Krallıktan bile daha üstündür şehitlik rütbesi.
– O zaman herhalde kral hazretleri oğullarını ve hatta kendisini hiç sevmiyor olsa gerek efendim.
– Neden böyle söyledin Sebastian?
– Çünkü şehitlik gibi üst bir rütbe dururken, sadece krallıkla yetinmeyi seçiyor da ondan efendim.
– Seni anlamıyorum Sebastian. Ne söylemeye çalışıyorsun?
– Sadece gerçekleri efendim.
– Sen delirmiş olmalısın Sebastian. Tanrı sana akıl versin.
– Hangi Tanrı efendim? Adalet dağıtan mı? Yoksa bunca adaletsizlik karşısında kılını bile kıpırdatmayan mı?
– Ne saçmalıyorsun sen? Sadece bir tane tanrı var. Tanımıyor musun onu?
– Ne yazık ki, tanıdıklarımın içinde hiç tanrı yok efendim. Zaten fazla bir tanıdığım da yok. Yan köşkün uşağı olan meslektaşım Filip, bizim köyün nalburu Moris ve bir de savaşta tek oğlu ölen şu zavallı köylüyü tanıyorum efendim. Ama hiç tanrı tanımıyorum. Siz tanıyor musunuz?
– Tanrı mı efendim? Hangi Tanrı?
– O ne demek öyle Sebastian? Kaç tane Tanrı var ki?
– Bilmiyorum efendim. Sizce kaç tane var?
– Elbette bir tane var Sebastian. O da bildiğimiz Tanrı. Hani şu adaleti sağlayan.
– Adalet mi efendim? Hangi adalet?
– Yeryüzündeki ve öteki dünyadaki adalet elbette Sebastian.
– Efendim, beni affedin ama ben yeryüzünde adalet göremiyorum.
– Saçmalama Sebastian. Elbette yeryüzünde adalet var.
– Bence yok efendim.
– Neden böyle düşünüyorsun Sebastian?
– Çünkü eğer yeryüzünde adalet olsaydı efendim, fakir bir köylünün tek oğlu savaşta ölmezdi ve kralın oğulları da bugün hayatta olmazlardı. Çünkü o tek oğul, kralın oğulları rahat yaşantılarına devam etsinler diye öldü.
– Saçmalama Sebastian! O fakirin oğlu, ülkemiz için öldü ve şehit oldu. Şehitlik, bir insanın ulaşabileceği en üst rütbedir. Krallıktan bile daha üstündür şehitlik rütbesi.
– O zaman herhalde kral hazretleri oğullarını ve hatta kendisini hiç sevmiyor olsa gerek efendim.
– Neden böyle söyledin Sebastian?
– Çünkü şehitlik gibi üst bir rütbe dururken, sadece krallıkla yetinmeyi seçiyor da ondan efendim.
– Seni anlamıyorum Sebastian. Ne söylemeye çalışıyorsun?
– Sadece gerçekleri efendim.
– Sen delirmiş olmalısın Sebastian. Tanrı sana akıl versin.
– Hangi Tanrı efendim? Adalet dağıtan mı? Yoksa bunca adaletsizlik karşısında kılını bile kıpırdatmayan mı?
– Ne saçmalıyorsun sen? Sadece bir tane tanrı var. Tanımıyor musun onu?
– Ne yazık ki, tanıdıklarımın içinde hiç tanrı yok efendim. Zaten fazla bir tanıdığım da yok. Yan köşkün uşağı olan meslektaşım Filip, bizim köyün nalburu Moris ve bir de savaşta tek oğlu ölen şu zavallı köylüyü tanıyorum efendim. Ama hiç tanrı tanımıyorum. Siz tanıyor musunuz?
Acı hissetmemek duyguların kesintisi demektir; her coşku şeytanla pazarlıktır.
Geri zekalının cesareti değil, düşünebilen kişinin cesareti önemlidir.
Bir şeyi öldürmeden önce yerine daha iyisini koyabileceğinden emin olmalısın…
Sürekli bana “insanlarla ne problemin var?” diye soruyorlar. Ne yalan söyleyeyim; ben hiç menfaatçi menekşe görmedim, ben hiç riyakâr bir kaktüs görmedim, ben hiç yalancı bir orkide görmedim, ben hiç tecavüzcü bir papatya görmedim. Bunların hepsini insanlarda gördüm.
Bir yanlış adım insanın sonu demek burada, siz geri zekalılar bunun farkında değil misiniz?
Düşünün: aklınızdan geçen her şeyi yazma özgürlüğü.
Bir insanı mutlu etmek bile yaşamın hakkını vermeye yeter.
Biliyorsun beni, severim markette dolanmayı. Sonra tuvalet kağıtlarının olduğu rafa geldim ve 92 yaşında bir kadın gördüm, en hesaplı tuvalet kağıdını arıyordu.
+ İyi de, herkes yapar bunu.
– Tamam ama, 92 yaşındasın ve yarın ölebilirsin. Üç kuruşun hesabını yapmanın ne anlamı var? Yani, 92 yaşında sıçabiliyor olmak zaten muhteşem bir olay, neden en pahalı tuvalet kağıdını alıp bunu kutlamıyorsun?
+ İyi de, herkes yapar bunu.
– Tamam ama, 92 yaşındasın ve yarın ölebilirsin. Üç kuruşun hesabını yapmanın ne anlamı var? Yani, 92 yaşında sıçabiliyor olmak zaten muhteşem bir olay, neden en pahalı tuvalet kağıdını alıp bunu kutlamıyorsun?
Benim için dünyanın en güzel manzarası, içinde yalnız olduğum bir odanın kapalı kapısıdır.
Niyetim seni rahatsız etmek değil. Bazen kısa devre yapıyorum.
Hemen herkes dahi doğar geri zekalı gömülür.
Belli bir siyasi görüşüm yok. Gözlemciyim. İnsanlık ruhundan başka hiçbir akımın yanlısı olmam.
Egemenlik gerçekten milletin olduğunda hükümetlere gerek kalmayacak; o zamana kadar hapı yutmuşuz.
Şerefsizce yaşamaktansa gerekirse işkence altında yavaş yavaş ölebilmeli insan…
Entelektüel basit bir şeyi karmaşık söyleyebilen kişidir; sanatçı ise zor bir şeyi kolay.
İyi kadınlar da var.
Ne?
Evet, her şey yolunda gittiğinde demek istiyorum.
Ne?
Evet, her şey yolunda gittiğinde demek istiyorum.
Gücü elinde bulunduranlar güçlerini korumak istiyor, altın çekmecelerini kaybetmelerine neden olabilecek her şeyin ne kadar yanlış olduğunu haykırıyorlar.
Suçum var mı? Tabii ki var. Zor yola kolay kişilerle çıkmak, en büyük hatam!
Tembellik erdem olmuş. Milliyetçilik suç. Muhafazakarlık bir tarih hatası. ‘Ahlak’ kirli ayaklardan farksız…
İşin delirtici yanı tek bir mermi bile sıkmadan canlarımızı alıyor olmaları…
Beynime bir soluk hava çekebilmek için savaşmaktan bıktım..
Hiçbir şey gerçek kadar sıkıcı olamaz.
Kadınlar genellikle en ahmak erkeği seçer; insanlığın içinde bulunduğu durumun birinci nedenidir bu.
Araba kullanmıyorum artık. dün gece arabamı iskeleden aşağı ittim. tek bir şeye pişmanım.
Neye?
Lanet şey aşağı yuvarlanırken içinde olmadığıma.
Neye?
Lanet şey aşağı yuvarlanırken içinde olmadığıma.
En güzel kadınlar hep en iğrenç boklara tutulurlar zaten, en sahtelerine…
Kentler insanları öldürmek için inşa edilirler.
– Bir insanı sevmek mümkün mu sence?
+ İyi tanımadığınız biri ise belki. Ben insanları pencereden seyretmeyi severim.
+ İyi tanımadığınız biri ise belki. Ben insanları pencereden seyretmeyi severim.
Sevgi yabancılar için, aile için değil.
Değişim içerden dışarıya doğru gerçekleşmeli, sokaktaki adama yeni bir şapka verir gibi yeni bir rejim veremezsiniz..
Biz kandırılmadık, sadece inanmak istediğimizdendi..
Bir insanı neyin yiyip bitirdiğini asla bilemezsiniz, belli bir ruh durumuna gelmişseniz en basit şeyler bile korkunç sorunlar haline gelebilir, ve en kötü endişe/korku/acı yorgunluğu, açıklayamadığın, anlayamadığın, nedeni aklına bile gelmeyendir, metal bir levha gibi yığılır üstünüze, ondan kurtuluş yoktur, saatine yirmibeş dolar vermeye razı olsanız bile.
Aşk bir emre dönüştüğünde nefret hazza dönüşebilir.
Sonra dedim ki, “İnsanlara ne anlatırsan anlat ama kendini anlatma. Bilirim, anlamazlar.”
Delileri kapatalım, ama kim deli? hepimiz piyonların, fillerin, kalelerin ve şahların konumuna göre küçük oyunumuzu oynuyoruz.
Herkesin ağzı var ve herkes ağzını açıp önyargılarından yola çıkarak bir şeyler söylüyor, trajediyi kendi çıkarı doğrultusunda kullanıyor. Gücü elinde bulunduranlar güçlerini korumak istiyor, altın çekmecelerini kaybetmelerine neden olabilecek her şeyin ne kadar yanlış olduğunu haykırıyorlar.