İçeriğe geç

Dövüşen Anlatsın Kitap Alıntıları – Ahmet Telli

Ahmet Telli’nin kitaplarından Dövüşen Anlatsın Kitap Alıntıları sizlerle.

Dövüşen Anlatsın Kitap Alıntıları

Ama hüznün günlüğü yoktur
devimsiz , sessiz
ve yerçekimsiz
puslu bir yorgunluktur hüzün
Zulmün de defterini dürecektir sevda.
Yorgun çocuklardık
geçmişimiz kan revan içinde
geleceğimiz ağıt
Neyi unutmuşsak yeniden yaşadık
ihanetin tarihi eskidir
şeklini kendi çizen bir karanlıktır o
karanlık zakkumlar gibi
zehrini daima akıtmıştır umuda
bu yüzden
ihanetin tarihi
ısırgan otları gibi sarmıştır zamanı
bilinir içimizi paslı bir iğne gibi delen şey
adı ihanettir
Ey tarih, kalmadı acının sözlüğünden öğreneceğimiz
şimdi kıyametin koptuğu günlere götür bizi artık
ölüm bir gül oluyor gün ağarmadan
hep aynı şiiri yazdığımı sandım
Bir yanda demlenir durur bulutsuz bir gökyüzü
bir yanda köprüler kurulur yeni acılara
ama fırtınalı bir denizdir yaşanan günler
ve kalbimiz
Biz ki
sevdadan gayrısını
gelir geçer bulduk dünyada
puslu bir yorgunluktur hüzün
ağmayacaktır artık
gözlerimize bir bulut gibi
ve akşamları
solgun bir ışık altında
uçları kederle yanmış
mektuplar yazıyorduk sevgilimize
insan cesur olmazsa tanrı pervasızdır
hangi dağ efkarlıysa ordayız
perişan edilen her şey bizimdir
yağmur oluyoruz hangi ırmak kurusa
gülüşümüz çocuk
ve ömrümüz
bedeli çoktan ödenen
sararmış bir güze dönmüştür
Biz ki yorgun çocuklardık
hasretin memesinden emdik kahrı
sevdaların yangınından geçtik
ve keder
bir mengene gibi
sıkıp durdu yüreğimizi
solgun bir gül oldu yüzümüz
bir gün sorarlarsa öfkemin hesabını
derim ki yaşadım
Sevda da çölleşebilir yaşanmazsa
kandilsiz bir leyla olur sonunda
ki bu yüzden
bir masaldır mecnun
belki bitti birtakım bekleyişler
umutlar da bitti bir zaman, sevgiler de
ama unutmayalım
zulüm de biter hayatımızda
hayat
dayamıştı memesini ağzıma çünkü
ağulu diş izlerini taşıyordu hasret
ve bir de
yarıda kalan gülümseyişlerin
hazin hikayesini
Ama günlüğü yoktur hüznün
devimsiz, sessiz
puslu bir yoğunluktur ancak
belki donuk bakışlı bir hastadır o
ya gülleri soldurur ya da ömrü
ki bu yüzden
günlüğü tutulmayacaktır hüznün
acının miladından beri
ferağımıza çıkarılmış
mülkümüzdü keder
Acı, hasret, bekleyişler ve sabır…
Yaşamak, cehennem kuyusudur…
Ve de ki :Beklenen uzak değil…
Elimizde acının kehribar tesbihi ki kayıp durmakta parmaklarımızdan Ey şair yine bölük pörçük anlattın yine eksik bıraktın bir şeyleri gün devrilmekte ama sen tutmamışsın acımızın çetelesini Sen sus artık, bize bundan sonrasını dövüşen anlatsın Ey tarih, aç solgun yapraklı defterini ve oku hayatımızın parçalanmış hikayesini
Şüphe yok ki zulüm erbabları
sigaya çekilecek günü beklemektedirler
ve onlar korkuları yüzünden zalim
korkuları yüzünden dehşet içindedirler
ve keder
bir mengene gibi
sıkıp durdu yüreğimizi
solgun bir gül oldu yüzümüz
Ama günlüğü yoktur hüznün
Devamsız, sessiz
puslu bir yoğunluktur ancak
belki donuk bakışlı bir hastadır o
ya gülleri soldurur ya da ömrü
ki bu yüzden
günlüğü tutulmayacaktır hüznün
Derler ki ;
Ol kıyamet gününden beri kan akar..
Efkârlı olduğumuz doğrudur
gelip dayanmıştır kapımıza
gam yükünün kervanları
yıkmıştır bütün yükünü bağrımıza
şimdi artık
munzur bile söndüremez
mülkümüzdeki yangınları
Kavganın kesintisiz tarihinde
yalnızca
sevdanındır ferman
ki bir gül gibi taşırız
hayatımıza burulmuş mührünü
ve hükmünü yerine getirmek
boynumuza borçtur bizim
Sevda bir yanda büyüyor zulüm bir yanda
öylece akıp gidiyor günler aylar ve yıllar
ürperiyor yüreğimizde anılarla acılar
ve zamanın olgunlaştırdığı her cemre
usulca düşecek umudun dölyatağına
ve zamanın olgunlaştırdığı her cemre
usulca düşecek umudun döl yatağına
Ey tarih!
Kalmadı acının sözlüğünden öğreneceğimiz..
Şimdi kıyametin koptuğu yerlere götür bizi artık..
Ve
de ki
beklenen
uzak değil
En çok sevda sözcüğünü kullandım şiirlerimde
sonra acı, hasret, bekleyişler ve sabır
hangi sözcük yakın durmuşsa bunlara
hangi sözcük bir ilmik atmışsa ötekine
alıp kullandım yüz kere bin kere
kimi kez
hep aynı şiiri yazdığımı sandım
Ve
derim ki
emperyalizme, faşizme
şovenizme sıkılan bir mermi olabilmişse şiirim
geriletmişse acıyı ve zulmü
yırtılıp atılıyorsa küçük burjuva ellerde
şiirimin verilmiş hesabıdır bu.
Yolları büsbütün kesse de zulüm
esip dursa da acının çöl ayazı
hangi dağ efkarlıysa ordayız
perişan edilen her şey bizimdir
yağmur oluyoruz hangi ırmak kurusa
gülüşümüz çocuk
adımız eşkıyaya çıkmıştır bizim
Kederli olduğumuz doğrudur. Çünkü hep hüküm giydik. Efendiler kalem kullanır, biz silah; tarlalar onların, dağlar bizimdir.
Acıyı bir zakkum gibi tadanlar
Yeni acıların da ustası olmalıdırlar
ve zaman denilen dizginsiz tayın
rüzgarlı yelesine uzanıp
sağrısını mahzunlamalıdırlar
En çok sevda sözcüğünü kullandım şiirlerimde
sonra acı, hasret, bekleyişler ve sabır
hangi sözcük yakın durmuşsa bunlara
hangi sözcük ilmik atmışsa ötekine
alıp kullandım yüz bin kere
ağulu diş izlerini taşıyordu hasret
ve bir de
yarıda kalan gülümseyişlerin
hazin hikâyesini
Taşkın nehirlere dönmüşüz artık
kınına girmeyen hançer olmuşuz
ve bulutlar kadar yakınız şimdi
akıp giden turnalara
Acımızın defterini tutan olmadı bizim
yağmalandık, talan edildik her konak yerinde
şimdi bir yol ayrımındayız, çekip gitmiştir nice dostlar, ama yalnız değiliz..
Biz ki direnmeyi öğrenmiştik acılardan
kimi kez
hep aynı şiiri yazdığımı sandım
çünkü biz
fazlasıyla ödedik
acının bedelini
Neyi unutmuşsak yeniden yaşadık
nereye göçsek
peşimizdeydi gam tüccarları
Hayat boylu boyunca bizimdir
boylu boyunca bizimdir sevinç
ve öyle olmaya
devam edecektir dünya durdukça
çunku biz
fazlasıyla ödedik
acının bedelini
Her olum bir ömrü, her omur kendini yaratacak bir gül arar.
Zulmün bir engerek yılanı gibi
Ağulayarak acılaştırdığı hayat
Her sabah harmanisini güneşe asıp
Göğsünü bir ana gibi verdi dünyaya
Ve biz her sabah her akşam onun
Biberli okşayışlarıyla yatırıldık
Solgun kundağına umudun
hangi dağ efkarlıysa ordayız
perişan edilen her şey bizimdir..
Hasretse
canımıza düşmüş bir kordu bizim
yakıp dağlamaktaydı yüreklemizi
ağulu diş izlerini taşıyordu hasret
ve bir de
yarıda kalan gülümseyişlerin
hazin hikayesini
Acımızın defterini tutan olmadı bizim
Yağmalandık, talan edildik her konak yerinde
ve isyan diye bilinen
o sessiz volkan
sığmıyordu artık
dünyanın ihtiyar karnına
Ve zulüm korkak bir bezirgân gibi
çekip gidecektir hayatımızdan
hangi dağ efkarlıysa ordayız
perişan edilen her şey bizimdir
fakat zincirlerimizden başka
kaybedecek bir şeyimiz olmadı
Sevda da çölleşebilir yaşanmazsa
kandilsiz bir leyla olur sonunda
Kederli olduğumuz doğrudur.
Çünkü hep hüküm giydik
ve ben sevdayı
öylece aldım şiirime
Ey tarih, aç solgun yapraklı defterini
ve kaydet dövüşenlerin hikayesini
Acının miladıyla başlayan bir hikâyedir bu
yaşayıp gelmişiz ormanlar gibi yanarak
Şimdi bir yol ayrımındayız
çekip gitmiştir nice dostlar ama yalnız değiliz
Elimizde acının kehribar tesbihi
Ki kayıp durmakta parmaklarımızdan
Ey şair
Yine bölük pörçük anlattın
Yine eksik bıraktın bir şeyleri
Gün devrilmekte ama sen
Tutmamışsın acımızın çetelesini

Sen sus artık, bırak bundan sonrasını
Dövüşen anlatsın

Elimizde acının kehribar tesbihi
ki kayıp durmakta parmaklarımızdan
Ey şair
yine bölük pörçük anlattın
yine eksik bıraktın bir şeyleri
gün devrilmekte ama sen
tutmamışsın acımızın çetelesini

Sen sus artık, bize bundan sonrasını
dövüşen anlatsın

Bulutlar geçerdi üstümüzden yağmursuz
kuşlar geçerdi her biri ölü kuşlar
umut bir küheylanın son bakışı
bir nehrin denize ulaşmadan kuruyuşu
Türküler kalırdı bize,türküler ve türküler
ve şimdi tarihin tekerleğini
öylece bağlıyorduk öfkenin yelesine
Munzur ki biz daha çocuk bile değilken
sevdalıydı
mor puşulu aşiret kızlarına
binlerce eşkıya hançerine
su içirmişti kerem göğsünden
şimdilerde ona yalnızca
efsane deyip geçerler
Yakıp dursa da bağrımızı hicran
zemheri ayazında kalsa da güller
bel bağlamadık sevdadan gayrısına
Hayatımız munzur kadar kederlidir
zulüm basmıştır töremizi,
acılıyızdır..
Kederli olduğumuz doğrudur. Çünkü hep hüküm giydik. Efendiler kalem kullanır, biz silah; tarlalar onların, dağlar bizimdir…
Ve derim ki
emperyalizme, faşizme
şovenizme sıkılan bir mermi olabilmişse şiirim
geriletmişse acıyı ve zulmü
yırtılıp atılıyorsa küçük burjuva ellerde
şiirimin verilmiş hesabıdır bu
Yolları büsbütün kesse de zulüm
esip dursa da acının çöl ayazı
hangi dağ efkarlıysa ordayız
perişan edilen her şey bizimdir
yağmur oluyoruz hangi ırmak kurusa
gülüşümüz çocuk
adımız eşkiyaya çıkmıştır bizim.
Uluyan uçurumların karanlığına yuvarlandı
şafağın böğrünü dişleyen çakal sesleri
sözlüğünü o kadar daraltma artık ey şair
kanayan yarasıyla ağartıyor gökyüzünü şafak
uğuldayan rüzgar kırılan dal devrilen ağaç
patlaması yakın bir fırtınanın
ayak sesleridir

Ve zulüm korkak bir bezirgan gibi
çekip gidecektir hayatımızdan.

Ve dokuz on yaşlarında bir çocuk
çığlıklarla uyandı düşlerinden
‘Zulüm ıslık mı çalıyor’
dedi korkuyla
‘zulüm ıslık mı çalıyor sokaklarda
bütün sözcüklerin anasıydı sevda
Hüznü kucaklayıp yatırıyordu yüreğimizin beşiğine
sonra bize düşüyordu büyütüp civanlaştırmak kimi ellerde bezgin bir ihtiyara dönse de
kimi ellerde vuruşkan bir şahan oluyordu
ve ben sevdayı
öylece aldım şiirime
Hasretse
canımıza düşmüş bir kordu bizim
yakıp dağlamaktaydı yüreklerimizi
ağulu diş izlerini taşıyordu hasret
ve bir de
yarıda kalan gülümseyişlerin
hazin hikayesini..
Elimizde acının kehribar tesbihi
ki kayıp durmakta parmaklarımızdan
Ey şair
Yine bölük pörçük anlattın
Yine eksik bıraktın bir şeyleri
Gün devrilmekte ama sen
Tutamamışsın acımızın çetelesini
Sen sus artık , bize bundan sonrasını
Dövüşen anlatsın
Biz ki her sabah yeniden
Ve yeniden öldük dostlarımız vurulurken
bir harami gibi çıktı karşımıza zulüm
salyalı bir köpek gibi düştü peşimize
oysa acının miladından beri
Ferağımıza çıkarılmış
mülkümüzdü keder…
Kederli olduğumuz doğrudur.
Çünkü hep hüküm giydik. Efendiler
kalem kullanır, biz silah; tarlalar
onların, dağlar bizimdir…

(Roccomandolfi’li yaşlı bir eşkiya)

Ey tarih, aç solgun yapraklı defterini
Ve kaydet dövülmelerin hikâyesini
Biz ki her sabah yeniden
Ve yeniden öldük dostlarımız vurulurken
Bir harami gibi çıktı karşımıza zulüm
Salyalı birer köpek gibi düştü peşimize
Oysa acının miladından beri
Sevdalığımıza çıkarılmış
Mülkümüzdü keder
Yorgun çocuklardık
Geçmişimiz, kan revan içinde
Geleceğimiz ağıt
Neyi unutmuşsak yeniden yaşadık
Neyi yaşadıysak unutulmaz oluyor
Biz ki direnmeyi öğrenmiştik acılardan
Kavgayı öğrendiğimiz kadar
Hayat boylu boyunca bizimdir
Boylu boyunca bizimdir sevinç
Ve öyle olmaya
Devam edecektir dünya durdukça
Çünkü biz
Fazlasıyla ödedik
Acının bedelini
Kağıttan kuleler gibi yıkıldı sonra
malikâneler, saraylar ve konaklar
Dinler bir şeyleri kurtarmak için
yalvaradursun çanlarıyla ve ezanlarıyla
ne tanrı uluydu artık ne krallar
o görkemli katedraller yasak aşkların
ve rezaletlerin gizlendiği yerlerdi
Tükenmişti bin birinci gecenin sonunda
bütün masallar bütün efsaneler
hüzünler isyan
isyan ihtilal olmuştu artık
ve “çekip gitmişti o güzel atlılar”
şimdi yeni bir gün doğuyordu
alınların yorgun şafağından
yeni sarayların
altın kubbelerinden uzanıp
okşayamıyordu altın kaftanlı eller
sütlenmiş diri memelerini bulutların
Nedimeler, cariyeler ve toprak köleleri
taşımıyorlardı artık
kralların ve tanrıların altın tâcını
Ama bitmemişti hala
kahrın
ve acının ipliği
zamanın kirmeninde
Hayatı karartsa da yenilgilerin hüznü
şakıyacak ol sevda serçesi her seher
ve zamanın olgunlaştırdığı her cemre
usulca düşecek umudun dölyatağına
bitecek bunca acı
bunca keder bitecek
Bir yanda demlenir durur bulutsuz bir gökyüzü
bir yanda köprüler kurulur yeni acılara
Acımızın defterini tutan olmadı bizim
bitmeli bu bekleyiş, bu suskunluk bitmeli
bitmeli bu karanlığın ıslıkları artık
Önce yaşadıklarımızı koy ortaya
hatamızı ve sevabımızı anlat
görelim nelere kahretmişiz bunca zaman
nelere göğüs germişiz görelim bir bir
oysa acının miladından beri
ferağımıza çıkarılmış
mülkümüzdü keder
söylenmese de bilinir aslında
bilinir içimizi paslı bir iğne gibi delen şey
adı ihanettir
Biz ki
sevdadan gayrısını
gelir geçer bulduk dünyada
Hangi dağ efkârlıysa ordayız,
Perişan edilen her şey bizimdir..
Efkarlı olduğumuz doğrudur
gelip dayanmıştır kapımıza
gam yükünün kervanları
Ve
de ki
beklenen
uzak değil
Suyun dudaklarındaki nergis, bütün gece öpülmekten başı dönen genç bir kız gibi esrik ve utangaç gülümseyişleriyle sevgilisine el salladı.
Ve gökyüzü, sütü sağılmamış bir inek gibi kıpırdanıyordu.
ki zaman
acının simyacısı olmuştur
öylece akıp gidiyor günler aylar ve yıllar
ürperiyor yüreğimizde anılarla acılar
Sen sus artık, bize bundan sonrasını
dövüşen anlatsın
yine bölük pörçük anlattın
yine eksik bıraktın bir şeyleri
gün devrilmekte ama sen
tutmamışsın acımızın çetelesini
Bir yol ayrımındayız artık
bitirdik yanlışları ve yanılgıları
kalbimizi fırtınalarla yeniledik
Biz ki direnmeyi öğrenmiştik acılardan
kavgayı öğrendiğimiz kadar
Hayatımız munzur kadar kederlidir
zulüm basmıştır töremizi,
acılıyızdır
Her şeyi tersine çevirmenin kaçınılmazlığı
dayatıyor bu körleşmiş sularda
bitmeli bu bekleyiş, bu suskunluk bitmeli
bitmeli bu karanlığın ıslıkları artık
Ey tarih, aç solgun yapraklı defterini
Ve kaydet dövüşenlerin hikayesini.

Ahmet Telli

En çok Sevda sözcüğünü kullandım şiirlerimde
Sonra acı, hasret, bekleyişler ve sabır
Hangi sözcük yakın durmuşsa bunlara
Hangi sözcük bir ilmik atmışsa ötekine
Alıp kullandım yüz kere bin kere
Kimi kez
Hep aynı şiiri yazdığımı sandım.
Ey kurt kuş, gergedan veya sen
yalnızlık yalnızlığı bilende kaldı.
Ve
de ki
beklenen
uzak değil
Tükenmişti bin birinci gecenin sonunda
bütün masallar bütün efsaneler
hüzünler isyan
isyan ihtilal olmuştu artık
ve ”çekip gitmişti o güzel atlılar
Fakat sabrın dervişi
bıkmadan
eğiriyordu hala
kahrın
ve acının ipliğini.
Hayat boylu boyunca bizimdir
boylu boyunca bizimdir sevinç
ve öyle olmaya
devam edecektir dünya durdukça
çünkü biz
fazlasıyla ödedik
acının bedelini
ve hala hesabı tutulmamış acılarla yüklüyüz
ferağımızda kalmış her biri, mülkümüz olmuş
Bulutlar geçerdi üstümüzden yağmursuz
kuşlar geçerdi her biri ölü kuşlar
umut bir küheylanın son bakışı
bir nehrin denize ulaşamadan kuruyuşu
Hangi dağ efkarlıysa ordayız
perişan edilen her şey bizimdir
yağmur oluyoruz hangi ırmak kurusa
Ey tarih, aç solgun yapraklı defterini
ve oku hayatımızın parçalanmış hikayesini
bir masaldır mecnun
kavga kaçağı, korkak feodal
aşkında direnmeyen
tek düşmüş bir bedevi
Neyi unutmuşsak yeniden yaşadık
neyi yaşıyorsak unutulmaz oluyor
Biz ki direnmeyi öğrenmiştik acılardan
kavgayı öğrendiğimiz kadar
HEr şeyi tersine çevirmenin kaçınılmazlığı
dayatıyor bu körleşmiş sularda
bitmeli bu bekleyiş, bu suskunluk bitmeli
ve her ölüm bir ömrü, her ömür
kendini yaratacak bir gül arar
Ama günlüğü yoktur hüznün
devimsiz, sessiz
puslu bir yoğunluktur ancak
Bütün sözcüklerin anasıydı sevda
hüznü kundaklayıp yatırıyordu yüreğimizin beşiğine
sonra bize düşüyordu büyütüp civanlaştırmak
kimi ellerde bezgin bir ihtiyara dönse de
kimi ellerde vuruşkan bir şahan oluyordu
ve ben sevdayı
öylece aldım şiirime..
ve dövüş
işte o zaman başladı asıl
yani insan olduğumuzu
bildiğimiz vakit
Zaman bir derviş gibi
eğiredursun ipliğini
fabrikaların, sokakların
gümbürtüsü duyuluyor artık
dağılıyor
sevdayı karartan bulutlar
şimdi
bir senfoninin
gittikçe yaklaşan
ayak seslerini duyuyor dünya
ve bu senfoninin en çoşkun ritmi
sevdanın, umudun yürüyüşleridir
hayat böyle yazacaktır tarihe
ve öylece gelinecektir
dünyanın beklediği günlere.

Sevda bir yanda büyüyor zulmü bir yanda
Öylece akıp gidiyor günler aylar ve yıllar
Ürperiyor içimizde anılarla acılar
İhanetin tarihi eskidir
Şeklini kendi çizen bir karanlıktır o
Zulmün defteri eksik tutulmuştur hayatımızda
ne dün yaşadıklarımız apaçık ortadadır
ne de bugün gördüklerimiz
git gide efsaneye dönüyor tarih
ve ölüm bir gül oluyor gün ağarmadan
ama kim ne derse desin
unutmuyor kendi tarihini munzur
Uçurumlar ölümün kanatlarıdır artık
Yanıp durmaktadır hâlâ
İçimizin bozkırları
Durmadan kendini yenilirken hayat
yaşadıklarımızı gözden geçirmenin
ve bedelini ödemenin zamanıdır
Her şeyi tersine çevirmenin kaçınılmazlığı
dayatıyor bu körleşmiş sularda
bitmeli bu bekleyiş, bu suskunluk bitmeli
bitmeli bu karanlığın ıslıkları artık.
Bütün sözcüklerin anasıydı sevda.
ve ömrümüz
bedeli çoktan ödenen
sararmış bir güze dönmüştür
ya düşeceğiz kurumuş yapraklar gibi
ya da fışkıracağız yeraltı sularınca
ve her ölüm bir ömrü, her ömür
kendini yaratacak bir gül arar
ki çeliğin sessizliği gülü de bulur ömrü de

ve ben sevdayı
öylece aldım şiirime
Ey tarih, aç solgun yapraklı defterini
ve kaydet dövüşenlerin hikâyesini
umutlar da bitti bir zaman , sevgiler de
ama unutmayalım
zulüm de biter hayatımızda
Gurbeti taşbaskısı kitaplar anlattı bana
Neyi unutmuşsak yeniden yaşadık
Neyi yaşıyorsak unutulmaz oluyor
Biz ki direnmeyi öğrenmiştik acılardan
Kavgayı öğrendiğimiz kadar.
Hasretse
canımıza düşmüş bir kordu bizim
yakıp dağlamaktaydı yüreklerimizi
ağulu diş izlerini taşıyordu hasret
ve bir de
yarıda kalan gülümseyişlerin
hazin hikayesini
Zulüm, yaralı bir hayvan gibi çığlık atarak sokuldu barikatlara. Ama söküp atamadı grevcileri yerlerinden. Bir yanda cellatlar, diğer yanda sevda… Anladım ki zulüm, son demlerini yaşıyor artık. Bu yüzden geceye doğru daha saldırgan, daha yırtıcıydı. Ne ki, cellatları mutlaka yenecek, zulmün de defterini dürecektir sevda. Ama bu gece kanlar içindeydi umut, kanlar içindeydi ekmek, kanlar içindeydi sevda. Ne varsa sevdadan yana bu gece dünyada, hepsi birden haykırdılar: “Kahrolsun zulüm.
Sevdadır
mekanı yoktur onun
güllerle öpüşür sularla aydınlanır
ki kararabilir
düşerse hüznün toprağına
kurumuş bir yaprak gibi sallanır
çürümüş dallarında umutsuzluğun
Sevda da çölleşebilir yaşanmazsa
kandilsiz bir leyla olur sonunda
ki bu yüzden
bir masaldır mecnun
kavga kaçağı, korkak feodal
aşkında direnemeyen
tek düşmüş bir bedevi
Zulmün bir engerek yılanı gibi
Ağulayarak acılaştırdığı hayat
Her sabah harmanisini güneşe asıp
Göğsünü bir ana gibi verdi dünyaya
Ve biz her sabah her akşam onun
Biberli okşayışlarıyla yatırıldık
Solgun kundağına umudun
Hayatımız göründüğü kadar basit değil ama anlaşılmaz gibi de değil öyle çoğunu unuttuk belki şimdiden belki bitti birtakım bekleyişler umutlar da bitti bir zaman,sevgiler de ama unutmayalım zulüm de biter hayatımızda
Ve
zulüm bitmedi daha…
bitecek buna acı
bunca keder bitecek…