İçeriğe geç

Yangın Yılları Kitap Alıntıları – Ahmet Telli

Ahmet Telli’nin kitaplarından Yangın Yılları Kitap Alıntıları sizlerle.

Yangın Yılları Kitap Alıntıları

Deniz okşayabilir mi
Sarışın bir dağın
Rüzgârlı saçlarını
Bir gülün gülüşünü
Bir gülün zamanı kollayışını bilmiyorsun
Bilemezsin
Yaşasın halklar kahrolsun faşizm!
Tanrıya değil bahara tapıyorum şimdi
Hele dik tut başını önce
haykır yıkılmadığını, tükenmediğini
Güneşi sen çekeceksin buluttan
Hayatı sen yeşerteceksin
Unutma
Sürüngen bir gülüş olur
Yalnızlığın yapışkan öpüşü
ey yolcu
ey kalbim
dağlıyor göğsümüzü düşman süngüleri..
Uçmak için kanat aramıyorum
ölüm
diriltir kimi sevdaların
intikam türkülerini
Öpüşleri nasıl da soğuk sevdiğimin
Donup kalmış
Sevda kokanı bile sözcüklerin
Buz tutmuş şiir
Buz tutmuş türkü
Kurulmuş suskunun saati..
Ölümün
Oturmuş karşımdaki sandalyede
Demli çaylar istiyor garsondan
Dolu dolu yaşamadım belki
belki yitirdiğim çok şeyler oldu
çünkü yaşamak en büyük günah
Çiğnenmiş bir gül gibi eğik
ve solgun şimdi yüreğin
Yitirilince güneş
esmer bir bulutun bölgesinde
düşmesin yüreğine
hüznün bakır çalığına dönen sancısı
güneşi sen çekeceksin buluttan
hayatı sen yeşerteceksin
unutma
Yıllar sonra daha iyi anlaşılıyor
o kaçak sevişmlerin tadı
Öyle yorgunsun ki
gözlerinde bir avuç cam kırığı
dizlerinde yüzyılların
zincirleri var sanki
Uyuyor saçları duman bir çocuk
Dilleniyor düşünde bir duman sevda
Yaklaş ey kıyıcı
zamanıdır hançerlemenin
Güneşi Sen Çekeceksin Buluttan
On ikisine bastı mı her kız
trakya topraklarının kısrağı sayılır
Alır götürür kimliksiz bir ihtiyar
yirmi bini saydı mı yoksul babaya
sonu ne olur bilen olmaz
Dört yıl geçti burada
bu köy akşamlarında
Dört yüz köy çocuğundan
belki dördü bile kurtulamadı
ezilmişliğin kara yazgısından
Hele biri vardı

yüz yaşında mıydı
yoksa bin yıllık bir acının
sessiz bir volkanı mıydı
Öpüşleri nasıl da soğuk sevdiğimin Donup kalmış
sevda kokanı bile sözcüklerin
Buz tutmuş şiir
Buz tutmuş türkü …
Kurulmuş suskunun saati
ölüm diriltir
kimi sevdaların
intikam türkülerini
acımıza katık ettik umudu
bulutlara değmeli başın
ve aşk seni sen yapan şeylerin
en başındadır.
hep diri kalmalı yüreğinde
sevgiliye sarılır gibi sarılmalısın hayata
güneşli bir sabahtır hayat
Kara tahtaları
Yeşile çevirdiler de
Yeşil umutlarını
Karaladılar çocukların
Ve artık
gelmene gerek kalmamıştır
Ve onlar
yalnız
sevdalardan korkarlar
Artık kendi dalına küskün
bir ağaç gibi hayat
Öyle yorgunsun ki
Gözlerinde bir avuç cam kırığı
Dizlerinde yüzyılların
Zincirleri var sanki
Akışkan sevdalar çiçeği
güleç yüzlü umut
aldatılmış bir sevgili gibi küskün
acılı
ve yeniktir
yabancıdır artık hayata
ve kendini doğuran bahara
Donuk sabahlar uyanıyor usuldan
ve puslu
Asık bir gökyüzü geçiyor
alnımın penceresinden
Ve kayarken
serin öpüşleriyle çiğ taneleri
beliriyor hüznün soğuk haritası
Dillendiremem de
yaşarım ancak
bütün boyutlarıyla hüznü
Baharda bir tomurcuk
gibi patlayan öfkedir umut
barajını yıkan bir ırmaktır
açılır serpilir
ve büyür kıyısında sevda
Emzirir aşkı
emzirir ve büyütür gül nakışlı sabırlardan
Ama suskunun ölümüne daima sakın
Bağla bir damarla beynine
kabuk
bağlamakta olan yaralarını
Yaralarınla soluk al
Yaralarınla yaşa
Çocuksu bakışlarında yorgunluk değil
bir hasretin direnci var daha çok
ama üşüyor yalnızlıktan. üşüyor
tek düşmüşlüğün acımsı utancından
boynu eğik bekliyor şafağı şimdi
Suyu çekilmiş bir kuyudur artık içi yıkık çıkrığında ağıtlaşır zaman
Dillendiremem de
yaşanın ancak
bütün boyutlarıyla hüznü
Kırılır bir şeyler aralıksız
Paramparça olan
yalnız
(ben değilim)
Bir yenilginin hüzün şafağında kaldı
söndürülmüş fenerler gibi umutları
Yalnız mevziler değildi yitirdiği
susmuştu yüreğindeki volkan
çekilmişti soğumuş kabuğuna
biz kaç fırtınasını göğüsledik hayatın
Kuşatılmış bütün kaleleri umudun
düşmekle düşmemek arasında burçlardan
Bir yalnızlık mıdır bunca çogaltan acıyı ve biberli yanılgıyı
ve bir yalnızlığı kabullenmek midir
inceden ve usuldan başlatan
yürekte burgaçlanan sancıyı
Artık bakır çalığına dönmüş
bir hüzündür zaman
Kurumuş dal ucunda
yeşermeyi umabilir mi yaprak
cılız bir rüzgâr
köşeyi dönmüşken üstelik
Dün bir rüzgâr eserken
göğsümün harmanında
zamanıdır hasadın diyen sen
bugün gül mü nakışlıyorsun
acıların kararan sayfalarına
Öyle yorgunsun ki
gözlerinde bir avuç cam kırığı
dizlerinde yüzyılların
zincirleri var sanki
Çiçeklenirken umut
hayatın dal uçlarında
sarınırken yangın sevgisine
ilkyaz güneşinin
sessizce dönerek köşeyi
başlamışsa eğer yanılgılar yeli
ürperir hayat
ürperir varoluşunda
damıtık sevinci doğanın
ve usul usul birikirken özsuda
yapışkan devinimi gecenin
yenik bir savaşçı gibi
kıvrılır köşesinde umut
solar yaprakları
Yitirilince güneş
esmer bir bulutun bölgesinde
düşmesin yüreğine
hüznün bakır çalığına dönen sancısı
güneşi sen çekeceksin buluttan hayatı sen yeşerteceksin
unutma
Öptüm yaşamanın cehennem yüzünü
Hazreti Eyüp sabrı yakışmaz
deme sakın
tam mevsimindesin sabrın
Bunca acıyı
bunca aşkı
nasıl da sığdırmışsın yüreğine
İstersen al
koy kendi ellerinle
fırtınaları da

Sen
yüreğin kadar büyüksün
Unutma

Bir yalnızlık mıdır bunca çoğaltan
acıyı ve biberli yanılgıyı
ve bir yalnızlığı kabullenmek midir
inceden ve usuldan başlatan
yürekte burgaçlanan sancıyı
Biz yürüdükçe
çağıldayan bir ırmaktı hayat
Yalnızım
Sıkıntının yalnızlığı değil bu
Düşlerle el ele yaşamayı dillendiren ve yudum yudum özümleten
bir sevgi yalnızlığı
fırtınalar esiyor
dünyanın dört bir yanında
yeni ihanetler örülüyor
sevdaların en anlamlısına
Ve hayat yine de yürüyor ne yapılsa
Kalıvermiş ellerinde
en sağlam bildiğin dal
Bu nasıl bozgun
bu nasıl yıkılmak böyle
Çiğnenmiş bir gül gibi eğik
ve solgun şimdi yüreğin
Bir yenilginin hüzün şafağında kaldı
söndürülmüş fenerler gibi umutları
Tek ölçü yaşamaktır
üstelik hep yeni baştan kurmak gerekir
Üstelik umudun mağması bile soğuyabilir
gölgelenebilir umut bile bir an
Artık kendi dalına küskün
bir ağaç gibi hayat
Akşam olmaya görsün
Anıların cehennemleşen saatleri
ve biz ey bahar,
arındırarak toprağı ihanetlerden
gül fidanı büyütmeyi öğrendik..
Tükenmiş yüreğinin çam kokulu
vadilerinden kaynayan billur sular
Kurumuş dereler, ağaçlar
Bezgin ceylanlar geziniyor şimdi
içinin kavruk çöllerinde
Derler ki yaşamak denilen çığlık
çıldırmasıyla yaratıldı tanrının
Satılık siyasilerin ipliği pazarda
Ciğerleri beş para etmiyor üstelik
Sen yüreğin kadar büyüksün unutma.
Sen yüreğin kadar büyüksün unutma..
Erken açan çağla çiçeği gibisin
Haklısın fışkırışında ama yetmiyor bu
Çünkü dökülür en cılız fırtınada
zamansız çiçeğin yaprağı.
Güneşi sen çekeceksin buluttan
güneşi sen çekeceksin buluttan
hayatı sen yeşerteceksin
unutma
Oğlumun doğduğu gün mitingdeyim
İki de cop yiyorum polislerden
Satılık siyasilerin ipliği pazarda
ciğerleri beş para etmiyor üstelik
başkentin başı kıçı laçkalaşıyor
Tuzağa düşmüş bir ceylanın
bakışındaki hüzün değildir umut
Kınalı keklik gibi ürkek
bir kuş da değildir
Ne yalvar yakar olmuştur
zulmün pençesinde
ne de düşürmüştür
kırların ve türkülerin
onurunu yere

Baharda bir tomurcuk
gibi patlayan öfkedir umut
barajını yıkan bir ırmaktır
açılır serpilir
ve büyür kıyısında sevda
Emzirir aşkı
emzirir ve büyütür gül nakışlı sabırlardan
ferhat’ın direncini
bin yılların sabır taşını çatlatır
açar bin yılların kapısını

Düşmana dönük
bir mavzer gibidir umut
yaratır tetik ve parmak
en gürbüz çocuğunu tarihin

Uzun bir hikâyesi var bu yangının
Şiiri başta, oyunu var romanı var
Çok yazıldı çoğu kaldı
Kalıvermiş ellerinde
en sağlam bildiğin dal
Bu nasıl bozgun
bu nasıl yıkılmak böyle
Çiğnenmiş bir gül gibi eğik
ve solgun şimdi yüreğin
biz kaç fırtınasını göğüsledik hayatın
kaç korsan baskınını püskürttük
bu utanca katlanır mı yürek şimdi
Gelinir sonra
Hem nasıl gelinir gör
Devinir tarihsel birikim denizi
Çatlar tohum…
Çatlar zaman…
Kırılır suskunun saati

Gör nasıl kırılır…

Ne yaratmışsa insan
ne duymuş ne düşünmüşse
insana karşı kullanmayı öğrenmişlerdir
ihanet bile değildir artık bu
düpedüz görevleridir
insana karşı olmak
ama biz hep aynı coşkuyla
yineliyorduk sevdamızı
“yaşasın halklar kahrolsun faşizm!”
Ve tarih
o bilge tavrıyla
yaşanan günlere
“yangın yılları” diye sayfa açıyordu
Sen
yüreğin kadar büyüksün
Unutma
Bunca acıyı
bunca aşkı
nasıl da sığdırmışsın yüreğine
karanlıklarda örüyor ağını
örümcek gibi korkak
ve iğrenç elleriyle zulüm
Ve artık
Gelmene gerek kalmamıştır
Ey zulüm
Sen
yüreğin kadar büyüksün
Unutma
Daha dinmiş değil fırtına
Yangın sönmüş değil
Sürüyor sinsi sinsi
Bu yapışkan sessizlik
Yanıltmasın seni
Yitirilince güneş
Esmer bir bulutun bölgesinde
Düşmesin yüreğine
Hüznün bakır çalığına dönen sancısı
Güneşi sen çekeceksin buluttan
Hayatı sen yeşerteceksin
unutma
Kuşatılmış bütün kaleleri umudun
Düşmekle düşmemek arasında burçlardan…
Artık kendi dalına küskün
Bir ağaç gibi hayat
Sanki hiç yel esmiyor
Yaprak kıpırdamıyor…
Sen
yüreğin kadar büyüksün
Unutma
Ihanet bile değildir bu
Düpedüz görevleridir
İnsana karşı olmak

Ve onlar yalnız
Sevdalardan korkarlar

Çocuksu bakışlarında yorgunluk değil
bir hasretin direnci var daha çok
ama üşüyor yalnızlıktan üşüyor
tek düşmüşlüğün acımsı utancından
boynu eğik bekliyor şafağı şimdi
Güneşi sen çekeceksin buluttan
hayatı sen yeşerteceksin
unutma.
Uçmak için kanat aramıyorum.
Öper aydınlığını ve sessizce dinler yüreğinin gümbürtüsünü…
Unutma ki tek ölçü yaşamaktır.
İntihar değil.
İntihar,
İhanetin öbür adıdır…
Dinlerken yaşadım diyemem
Öldüm.
Akşam olmaya görsün,
Anıların cehennemleşen saatleri…
Hayatı sürdürecek sevdalardır
Bunca acıyı
bunca aşkı
nasıl da sığdırmışsın yüreğine
Gün biter gülüşün kalır bende.
Anılar gibi sürüklenir bulutlar,
‘Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır.’
Yarım kalan bir şiir belki de…

Aykırı anlamlar arayıp durma.
Güz biter sular köpürür de;
Kapanmaz gülüşünün açtığı yara,
Uçurum olur cellat olur her gece..

Hayatı sürdürecek sevdalardır çünkü.
Sen yüreğin kadar büyüksün unutma…
Yaşamına tuzaklar kuruyorsun,
Kendi ellerinle…
Şimdi biliyor artık yalnız kuş
biliyor ki artık gecikmiştir
yolcular varmıştır varacağı yere
Anlıyor ki şimdi yalnız kuş
yalnızlık yanlışlığın ilk adımıdır
Bunca acıyı bunca aşkı, nasıl da sığdırmışsın yüreğine.
Kırılır bir şeyler aralıksız
Paramparça olan
yalnız ben değilim.
Haklıdırlar. Ama haklılık bir masumiyet değildir.
Güvercin gibi ak yüreğimle girdim
eşiğinde secde ederek o kapılardan
Onlarsa çoktan gitmişlerdi
Oysa ben
hiç alışkın değilim terkedilmeğe
Kara tahtaları
Yeşile çevirdiler de
Yeşil umutlarını
Karaladılar çocukların
Ve aşk seni sen yapan şeylerin
En başındadır.
Hep diri kalmalı yüreğinde…
Hayatı sürdürecek sevdalardır çünkü…