İçeriğe geç

Hüznün İsyan Olur Kitap Alıntıları – Ahmet Telli

Ahmet Telli’nin kitaplarından Hüznün İsyan Olur Kitap Alıntıları sizlerle.

Hüznün İsyan Olur Kitap Alıntıları

Paramparçadır yaşamak.
Paramparçadır dünya.
Paramparçadır sevdalar.
Çoktandır su vermedin
çiçeklere ve yüreğinin çeliğine
Gökyüzü kadar karanlık
ve yıldızsız değil yüreği
Sunulacak
neyi kaldı ki
pare pare yüreğinden başka
ekler birbirine bin bir parçayı
ve yaratır kendi elleriyle
gökyüzünü
– günaydın
– günaydın
– günaydın
Ve şimdi uysal bir kedi gibi sokuluyorsun
gergefini sessizce işleyen gecenin koynuna
Her şey biter bekleyişlerden başka
Ey yenilgilerin bezgin kuşu
suskunun sarı sıcağındasın bunca zaman
Taşıyamaz yüreğinin batık sandalı
bu yalnızlığı, bu can sıkıntılarını
ve hep bir şeyler eksik gibi
bir şeyler bekler gibisin
ihanet ettik
türkülerine
baharın
Resimlerdeki kuşlar gibi el sallamıyor sana dostlar
Hâlâ tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret
Öyle yorgun düşmüşüm ki
acının mavzerini taşımaktan
şimdi nakışlamak istiyorum
yalnızlığın dört duvarına sesini
Gizimizi bildiler de
ihanetlerini görmedik hiç
Gün
yorgun bir dev gibi
boylu boyunca uzanır
içinin sokaklarına
Hiç kimse senin kadar
yakıştıramamıştır hüznü kendine
Ah yalnız kuş
belli ki sen bilemeyeceksin uçmayı
– merhaba yaşamak
– merhaba dünya
– merhaba ey sevda
Parçalanmış bir gökyüzüdür yaşamak…
Yaşam gelincikler gibi beklerken seni
gecenin kapısını çalma
ey kalbim
Biraz da şairlere özgüdür ayrılıklar
Hiçbir şey gideremez iç sıkıntılarını
memleketinin şarkıları ve tütünü gibi
Yanımızda değil, yanan kanımızdasın ey nâzım hikmet
ve bir sevinç dolar yüreğine apansız
Uzanıp bütün pencereleri açmak
merhaba demek ister güneşe
Deli kuş bilir misin nedir
türküler kadar sevdalanmak
duyabilmek yüreğinde
bir depremin uğultusunu
akıt artık umudun billur ırmağını
kavruk çölüne yüzümün
Kavgadan uzak kalmışsan
sevdadan da uzaksın demektir
hiç doğmuyor güneşler
hiç doğmayacak
sanki zaman
hep ortaçağ
Çorak bir topraksa yüreğin
çatlamışsa susuzluktan
-sevgisizliktir bu unutma-
Sevgiler ki hayatın cıvıldayan kuşlarıdır
hiç mi hiç şakımazlar oralarda
bırakmıyoruz kendimizi
Sen ki ey kalbim
yanlışları ve hüzünleri taşıdın
bunca zaman
Bu alaturka şarkılar da
fena kanırtıyor bazen
anıların ve acıların kabuğunu
az değil sessizliğin öğrettiği
Zamanın acılaştırdığı
kavruk bir direnmedir hasret
Zamanın biriktirdiği ve acılaştırdığı
Kavruk bir direnmedir hasret.
Anlar ki beklediği
hep
elin oğludur
bunca zaman
Değmez!
Acının her gözeneğinden
hüznün ilmiklerini geçirip
dokudum şiirin kilimini
Sesimin pınarı kuruyor
susunca sesinin kuşları
Çorak bir topraksa yüreğin, çatlamışsa susuzluktan; sevgisizliktir bu unutma.
Ve emziriyor sevdayı sessizlik..
Dersim sürgünden de öte bir şey
zilan bir kerbela’dır
halen anlatılır ki aşiret çocuklarına
bir zulümdür gurbet
zulümden de öte
Sevda ile hasret varsa eğer
Zulüm varsa mapusluk varsa
Ayrılıklar yakıyorsa içimizi
Gurbet mutlaka olacaktır
Halk dilinin yerleşik konuğu
Sevda göçebesidir karacaoğlan
Ve sazının düzeni bozulmadıkça
Beyler sofrasının kadim dostudur.
ve dinle yalnızlığın iç çekişlerini
Yalnızlıklar ki suskun bir akşamüstüdür
Sevda ile hasret varsa eğer
Zulüm varsa mahpusluk varsa
Ayrılıklar yakıyorsa içimizi
Gurbet mutlaka olacaktır
Hiç kimse senin kadar
yakıştıramamıştır hüznü kendine
Hüzünler ki aşkın ve şiirin
yıllanmış şarabıdır
damıtılmıştır acıların imbiğinden
Hüzünler ki şairlerin yüreğinden uçuşan
sararmış çiçek tozlarıdır
Biraz da şairlere özgüdür hüzün
Parçalanmış bir gökyüzüdür yaşamak ..
Sen ki ey kalbim
yanlışları ve hüzünleri taşıdın.
Varılmaz uzaklıktır bakışın
Bir hayalet gibi kapındadır
yalnızlık denilen şey
Yaşam gelincikler gibi beklerken seni
gecenin kapısını çalma
ey kalbim!
Ah yalnız kuş
belli ki sen bilemeyeceksin uçmayı
biter en güzeli başlangıçların
Ne ki ömürsüzdür gül sevinci
parçalanmış bir gökyüzüdür yaşamak
Donup kalır dudaklarında bir hüzün
ve çiy tanelerine döner türküler
Türküler hüzne dönmüşse eğer
geriye ne kalmıştır zaten
paramparçadır yaşamak
paramparçadır dünya
paramparçadır sevdalar
Yüreğinin pas tutmakta olan kıvrımları
sarsılsın bir an öfkenin gökgürültüsüyle
beyninin her hücresi bir gerilla gibi
kuşansın pusatlarını ve sokağa çıksın
ve bir hançer gibi saplansın
puştluklarını ihanetlerin bağına
Bak o zaman nasıl bitecek yanlışlar
ve cehennemleşen yalnızlığın
Sevdalar duman olmayacak o zaman
Hüznün isyan olmuştur çünkü
Hüzünler ki aşkın ve şiirin
Yıllanmış şarabıdır
Damıtılmıştır acıların imbiğinden
Sesimin pınarı kuruyor
Susunca sesinin kuşları..
Çorak bir topraksa yüreğin
çatlamışsa susuzluktan
– sevgisizliktir bu unutma –
Parçalanmış bir gökyüzüdür yaşamak.
Bakışın ki
kısaltır özge aşkları
sokar dergahına
secde ettirir
varılmaz uzaklıktır bakışın
Deli kuş bilir misin nedir
türküler, kadar sevdalanmak
Ve dağlar
eşkiya dağlar
kaçak sevgililer gibi
yaslanır da birbirinin omzuna
bir şivanın feryadını iletir
telgraf telleriyle efkanmıza

Töresini devlet basmış
bir aşirettir hoyrat

Kaçışın bile bir adımdır
ya da dönüşündür kendine
Unutma
Hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır.
Verecektir en olgun meyvelerini mutlaka.
Yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü.
Sesimin pınarı kuruyor
Susunca sesinin kuşları
«Ne zaman diye sorma, ne zaman
yaprağın fetreti gülün kıyamına
gülün kıyamı ağacın isyanına
dönerse işte o zaman»*
Ve artık bir şey bırakamıyorsun
bekleyişlerden başka kendine
Bir gün kayığa binip denize açılacağız, değil mi Adam?”
“Harika bir buluş!
Dirhem dirhem tartılmaz ki dostluk
Hiç kimse senin kadar
yakıştıramamıştır hüznü kendine
gecenin kapısını çalma
ey kalbim
Hüzünler ki aşkın ve şiirin yıllanmış şarabıdır.
Masallara girmişsin
Geceler kadar gizli anlamlara
öpüşler gibi sinmişsin
Yanımızda değil, yanan kanımızdasın ey Nâzım Hikmet!
Usulca okşuyorsun yalnızlığını
usulca ve sessizce yaşamak diyorsun buna
oysa hayat
açılmamış bir yumak gibi duruyor ellerinde

Ah yalnız kuş
belli ki sen bilemeyeceksin uçmayı

Zulmün granitini oyadursun ferhat
Ve sazını inletedursun pir sultan
Kerem yana yana kerem’dir
Varidat’sa bir gerilla günlüğü
Öyle yorgun düşmüşüm ki
acının mavzerini taşımaktan
bulanık sular basıyor birden
bütün mevzilerimi
sonra çöle kesiyor içim
ufkun kararabilir birden
için çölleşebilir
Kaçışın bile bir adımdır
ya da dönüşündür kendine
Unutma
Bir hayalet gibi kapındadır
yalnızlık denilen şey
ufkun kararabilir birden
için çölleşebilir
Kaçışın bile bir adımdır
ya da dönüşündür kendine
Unutma
Paramparça da olsa sevdalar
yine de kalmış olabilir
küçücük bir mavilik gökyüzünde
başını zamanın göğsüne koy
ve dinle yalnızlığın iç çekişlerini
Çorak bir topraksa yüreğin
çatlamışsa susuzluktan
-sevgisizliktir bu unutma-
Acının her gözeneğinden
hüznün ilmiklerini geçirip
dokudum şiirin kilimini
şimdi nakışlamak istiyorum
yalnızlığın dört duvarına sesini
kulaklarına balmumu da akıtsan
delecek beynini bu çığlığımsı sessizlik
ve bu katran gibi yalnızlık
Hüzünler ki aşkın ve şiirin
Yıllanmış şarabıdır
Damıtılmıştır acıların imbiğinden
umutsuz sevgiler miydi düşleri eskiten
bir kez miydi tam yüreğimize saplanışı
Yüreğinin pas tutmakta olan kıvrımları
sarsılan bir an öfkenin gök gürültüsüyle
beyninin her hücresi bir gerilla gibi
kuşansın pusatlarını ve sokağa çıksın
ve bir hançer gibi saplansın
puştlukların ihanetlerin bağrına
Bak o zaman nasıl bitecek yanlışlar
ve cehennemleşen yalnızlığın
Sevdalar duman olmayacak o zaman
Hüznün isyan olmuştur çünkü
Türküler hüzne dönmüşse eğer
geriye ne kalmıştır zaten
paramparçadır yaşamak
paramparçadır dünya
paramparçadır sevdalar
usulca ve sessizce yaşamak diyorsun buna
oysa hayat
açılmamış bir yumak gibi duruyor ellerinde
Dersim sürgünden de öte bir şey
zilan bir kerbela’dır aslında
hala anlatılır ki aşiret çocuklarına
bir zulümdür gurbet
zulümden de öte
Üstelik günlüğü yoktur hüznün
hiçbir zaman da tutulmayacaktır
Sen ki ey kalbim
yanlışları ve hüzünleri taşıdın
başını zamanın göğsüne koy
ve dinle yalnızlığın iç çekişlerini
Yalnızlıklar ki suskun bir akşamüstüdür
usulca örtünecektir gecenin sessiz tülünü
Uzanıp bütün pencereleri açmak
merhaba demek ister güneşe
– merhaba yaşamak
– merhaba dünya
– merhaba ey sevda
Bu alaturka şarkılar da
fena kanırtıyor bazen
anıların ve acıların kabuğunu
gagalıyor kanatırcasına yarayı
Sen ey sabrınn ve üzüncün dervişi
başını zamanın göğsüne koy
ve dinle yalnızlığın iç çekişlerini
Yalnızlıklar ki suskun bir akşamüstüdür
usulca örtünecektir gecenin sessiz tülünü
ve düşecektir ince bir rüzgarla
hüznün harmaniyesi
Hiç kimse senin kadar
yakıştıramamıştır hüznü kendine.
Hüzünler ki aşkın ve şiirin
yıllanmış şarabıdır
Üstelik günlüğü yoktur hüznün
hiçbir zaman da tutulmayacaktır Serüvenierin yorgun yeniği
elleri titreyen yaşlı bir kadındır hüzün
ya da hasta bir tanıdıktır ancak
hepsi o kadar
Unutma
Delecek beynini bu çığlık gibi sessizlik
ve bu katran gibi yalnızlık.
Ve artık sevda
uzayıp giden tren yollarındadır.
Yak sevdanın çırasını türkülerle
barajını yıkan bir ırmak gibi katıl hayata
Hüznün isyana dönsün
bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu
evde kalmış bir cinsellik değildir çünkü dünya
kulaklarına balmumu da akıtsan
delecek beynini bu çığlığımsı sessizlik
Hüznün isyan olmalıdır
Ayrılıklar yakıyorsa içimizi
Gurbet mutlaka olacaktır