İçeriğe geç

Su Çürüdü Kitap Alıntıları – Ahmet Telli

Ahmet Telli’nin kitaplarından Su Çürüdü Kitap Alıntıları sizlerle.

Su Çürüdü Kitap Alıntıları

Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara
ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler
Soluk soluğa yaşamalı insan
Her sabah yeni bir şeyler görebilmeli
Ve cehenneme dönse de bütün bir ömür,
Mutlaka bir şeyler değişmeli her/ gün
Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarından
ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun
Üşüten bir acıydı belki her ayrılık
her yolculuk yangınların başladığı yereydi
ama vakti olmadı hesabını tutmaya
aşkların, ayrılıkların ve anıların
O güzel atlılar
O güzel atlara binip
Çekip gittiler…
Yaşar Kemal
Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de yeni serüvenlere
Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya
durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı…
Hayır! yetmiyor aşkları
ayrılıkları ve büyük
serüvenleri anlatmaya
iyi bir şiir bile bazen…
Dostluklar bitmiş, kitaplar yakılmış
Veba sarmış kentin her köşesini
Sorular yasaklanmış, güneş sıvanmış
Ard arda yangınlar ortasında
Talan edilmiş çocukların sevinci
Güz yanığı bir durgun
sessizlikle örtülü her şey
ve yırtılmış bir tül gibi
savrulup duruyor zaman

Belli ki dağların, denizlerin
ve göllerin üzerinden
sıyrılıp gelmektedir seher
Belli ki yakındır
doğayı ve hayatı sarsacak saat.
Susmak bir şeylerin anlatımıysa
Şüphesiz en anlamlı şeydir susmak.
Anıları, aşkları ve bir kenti
Bırakıp gidebilirdi apansız
Durup durup iç çekişleri
Sessizliği, dalgınlığı
Acıyla bakışı yollara
Aşkı öğrenişindendi
Aşk dediğin, yasak bir kitabı okumanın
sevincine benzer biraz. Onun her sayfasında bulunur bir ömrün karşılığı.
Ve şimdi acı bir gülüşle
Durup anlatıyorsan bütün bunları
Duyulsun bir çığlığın dehşeti
Acının hesabı sorulsun diyedir
Örselenmiş duygular
Ve sevgiler içinde
Yine de bulabiliriz
İstersek sevinçleri
Ama kalbimiz çatlayacak kadar duyarlı
Hayatı savunabilecek kadar güçlüdür.
Hele vakit erişsin sevda dal versin
uzanacağız bir sabah çiçekli bir ağaca
Durgun bir su gibi aktı mı yaşamak
Ve zaman uysal bir kısrak gibi dinginleşti mi
Anısız kalınmıyor artık ne yapılsa
Kuşatıyor yolları, aşkı ve ömrü
Çiçekli bir dal
gibi uzandı sevdiğine
ve yalnızca
ayrılıklar korkuttu onu
Umuda bağlanmak umutsuzluktur ancak
Sesini duymasam çölleşirdi dünya
dağlar yarılır ırmaklar kururdu
bulutlar çökerdi yüreğime
Hâlâ koynumda resmin
Aşk dediğin hırçın bir deniz
Gibi çarpar yüreğin bordasına
Ve yasak bir kitabı okumanın
Sevincine benzer biraz
Ki onun her sayfasında
Bulunur bir ömrün karşılığı
Sevince deli gibi severdi
Pervasız severdi sevince…
umutlardansa nefret etti daima
Belki çöle dönmüş toprağa tek yağmur damlasının düşmesi yalnızca. Çamur gibi bir yağmur damlası.. Ama toprak, bu damlayla çatlatacak bağrındaki tohumu. Çöl, bütün vahalarını bu damlayla yeşertecek…
Sevince deli gibi severdi
pervasız severdi sevince
umuda bağlanmak umutsuzluktur ancak
ve sinsi bir hastalığa dönmeden alışkanlıklar
Bir çığlıktır insanın katlettiği yol.
Dedi ki o; “Yoruldum insan olmaktan,
insan yorulur bazen insan olmaktan….
Kedisi sokağa kaçmış
Biriyim ben ve içimde
Kekeme bir kuş
Ötüyor ötüyor ötüyor
Yalnızlık hiç de tanrısal değil, görkemli değil. O yalnızca geçmişle gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta.
Dinsizdi, özgür sayılırdı belki
ama bağlanmadı özgürlüğe de
Mekan tutmak ve her akşam aynı ufukta
güneşin batışını görmek ölümdür biraz
Hükmünü yerine getirse de acılar
Biz yine neşeli türküler söylemekteyiz
Sesini duymasam çölleşirdi dünya
dağlar yarılır ırmaklar kururdu
bulutlar çökerdi yüreğime
Ve uygarlığın ölçüsü olmuştu insan
Dedi ki o: Yoruldum insan olmaktan
İnsan yorulur bazen insan olmaktan
Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hâlâ
sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği
savrulup duruyor zaman
Bir yangın gibi taşıyıp durduk
kederi ve acıyı göğsümüzde
Her yol ağzında bir daha öpüşürdük
Böğürtlen kokardı tedirgin boynun
Bulutlar çöküyor anılarımıza.
Soluğun yetebilecek mi dersin
kendinden başkasına da biraz
Dostluklar bitmiş, kitaplar yakılmış
Veba sarmış kentin her köşesini
Kekremsi bir zaman dilimindeyiz
bakır tadında geçiyor günler
Adımdan gayrısını bilmiyorum.
Ama acıya alışılmaz yaşanacaksa
Geceye boyun eğilmez sürgit
Çünkü insanlığımızın tarihi
Acılar bittiğinde yazılacak
Büyük aşklar yolculuklarla başlar
Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
– ki onlar daima birer yalnızdırlar
Kaç mevsim kırlara çıkıp çiçekler topladık mezarlar için
İnsanın en görkemli yanı
yaşamak ve susmak belki
İkisi de sevgiler kadar anlamlı
İntiharların sayısı bilinmiyor
Çoğalıp duruyormuş fahişeler
Ve artık bunların hiçbiri
Olay bile sayılmıyormuş şimdi
Kekremsi bir zaman dilimindeyiz
Bakır tadında geçiyor günler..
Her dilden bir adları vardı onların
ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar
Sarışındılar belki de esmer
yani birçok yüzün bileşkesi
Büyük aşklar yolculuklarla başlar
ve serüvenciler düşer bu yollara ancak
ama kalbimiz çatlayacak kadar duyarlı
hayatı savunabilecek kadar güçlüdür
Dünyanın cesur ulusları yoktu, cesur insanları vardı.
mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri
umutlardansa nefret etti daima
Sımsıcak konuşurdun konuşunca,
ırmak gibi rüzgâr gibi konuşurdun
yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki
Yalnızlık hiç de tanrısal değil, görkemli değil. O yalnızca geçmişle gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta. Geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yaşam arasında irinli bir leke yalnızlık denilen.
Sesini duymasam çölleşirdi dünya
Bu kent öldürüldü diyorlar
Kurşuna dizildi bir geceyarısı
Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında ölümle alay ederler sanki
Kekremsi bir zaman dilimindeyiz
Bakır tadında geçiyor günler
Tutmuş yolları bir sürü harami
Geleni geçeni sigaraya çekmekte..
Neydi onları ordan oraya
savurup duran şey
Kelimelerse büsbütün yangın
Onları daima yalnız kılan
neydi bu yaşam denilen gürültüde
Hırçın bir okyanustur yürek
Dar gelir ufuk ve mutluluklar çevreni
Anılarsa birer çıban izidir
Yaşanmaz onların ölgün gölgesinde
Ki onlar hep yalnızdır ve her nasılsa bulurlar heder olmanın bir yolunu
Kör bir kuyuda unutulan Yusuftum belki..
Soyumun neye benzediğini unuttum. “İnsana benziyorlardı” diye duymuştum bir vakitler. Demek ki şimdi maymun halkasında insanlık…
Bu kent öldürüldü diyorlar
Bahar gelmez artık buraya
Vurulup düşseler de her kuşatmada serüvencidir onlar ve hiç ölmezler
O güzel atlılar
O güzel atlara binip
Çekip gittiler
Yaşar Kemal
Acılar yaşanıyordu yurdumda
peş peşe yakılıyordu kentler
Bense hep oralardaydım
daha yangın başlamadan önce
Nerde beklenirlerse ordaydılar
bir kez bile gecikmediler ömür boyu
yaşamak bir inat oldu artık
yaşamak bir direnme oldu zulme
Soluk renklere bürünse de
suyun ve göğün görüntüsü
yaşanan duyurulacaktır mutlaka anlatacaktır bir çocuğa bunları
göğsü paramparça edilen biri
Büyük aşklar yolculuklarla başlar
ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

Onlar ki dünyanın son umudu
Soyları tükenen birer çılgındırlar

Ne bir adresleri vardı onların yeryüzünde ne de aşktan başka bir sığınakları
Ama unutmuş değiliz yaşananı buğulu bir düş gibi de olsa
duyumsuyoruz o kekre tadı
ve her anımsayışta irkiltiyor
o soluksuz bırakan küf kokusu
Onlar ki dünyanın son umudu
soyları tükenen birer çılgındırlar
Büyük aşklar yolculuklarla başlar
ve serüvenciler düşer bu yollara ancak
Bakışların dalıp gitmesin
tel örgüden içeriye
hayatı anlat bana
sahip çıkıyorsan eğer.
Ama bir şey vardı yine de
başarısız ihtilallerden kendine kalan
Pervasız bir acemi, bir çılgın
soyu tükenen bir bilgeydi belki
Gittikçe puslanıyor görüntü
sislenen bir aynaya dönüyor
yakın geçmiş de olsa artık
zor seçebiliyoruz birşeyleri
bulutlar çöküyor anılanmiza
Her dilden bir adları vardı onlann
ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar
Ve hep yalnızdık…
Yalnızlık hiç de tanrısal değil, görkemli değil.
Ama ben yine de hep
anlatıp durdum ne varsa
ve neyi yaşamışsam
dövüşmesini bildiğim kadar
genzimizi yakıyordu ayrılıklar
Duvar afişlerinde ölüm ilanları ve
seks filmleri omuz omuza
gazetelerse çok boyalı yosmalar gibi pazarlıyorlar kendilerini
Soluk renklere bürünse de
suyun ve göğün görüntüsü
yaşanan duyurulacaktır mutlaka
anlatacaktır bir çocuğa bunları
göğsü paramparça edilen biri
çelik kıvılcımlarını fışkırtan hayat
hangi kitabın sayfalarını okutmak istemektedir şimdi bize
Saklamaya çalışarak
sıkıntıları ve acıları
hangi iyiliklerden
söz edersen et şimdi
yüzünün çevrimine
gölgeli bir ikindi
gibi düşmüş keder
Görüyorum
Ki onlar hep yalnızdır ve her nasılsa
bulurlar heder olmanın bir yolunu
Ama bırak şimdi
biraz daha zayıfladığımı
ve solgun olduğumu
Bana kitaplardan söz et
yeni çıkmış dergilerden
Silah ve esrar kaçakçıları
altın çağını yaşarlarken artıyormuş
bir yandan da kumarhaneler, meyhaneler
Ne zaman yollara düşse biterdi acılar
mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri umutlardansa nefret etti daima