Simon Beckett kitaplarından Ölümün Kimyası kitap alıntıları sizlerle…
Ölümün Kimyası Kitap Alıntıları
&“&”
Gözleri uğursuz bir ışıkla parladı. Hareketlerinin bütün deliliğine rağmen gözleri korkunç şekilde aklı başında birinin gözleriydi.
Kalbimi durduran o sözcükleri işittim :
“Maalesef.Çok geç kalmışız.”
“Maalesef.Çok geç kalmışız.”
Son bir yardım daha isteyeceksin.Sonra bir başkası gelecek ve bir başkası.
Ruh halinize bağlı olarak ya huzur ya da kimsesizlik hissi verebilecek bir boşluk.
Canlılığını yitiren vücut başka organizmalar için ziyafettir artık.
İkinci şanslara inanmaz mısın?"
"Onlar ikinci şans değildir, sadece farklı şanslardır. Hayatın, ilk seferinde farklı bir karar alsaydın yaşayacağın hayatla asla aynı olmaz."
"Onlar ikinci şans değildir, sadece farklı şanslardır. Hayatın, ilk seferinde farklı bir karar alsaydın yaşayacağın hayatla asla aynı olmaz."
Bir din adamını günün adamı yapmak için trajedi ve korku gibisi yoktur.
Aptallar. Birine beyaz önlük giydirmeye gör, kendini tanrı sanıyor.
İnsan bedeni ölümünden 4 dakika sonra ayrışmaya başlar. Bir zamanlar yaşamı barındırırken, artık son başkalaşımlarını geçirmektedir.
&‘Ne ekersen onu biçersin.’ Ve bugün tam bunu yapıyoruz. Sadece toplumumuzun içine düştüğü ruhsal çürümenin değil, onu görmezden gelmemizin de ekinini biçiyoruz. Sırf biz görmezden gelmeyi seçtik diye kötülük var olmaya son vermez. O halde suçu kime yüklemeliyiz?
İnsan bedeni ölümünden dört dakika sonra ayrışmaya başlar. Bir zamanlar yaşamı barındırırken, artık son başkalaşımlarını geçirmektedir. Kendi kendini parçalama sürecinde hücreler içten dışa doğru çözünür. Doku önce sıvıya, sonra gaza dönüşür. Canlılığını yitiren vücut başka organizmalar için hareketsiz bir ziyafettir artık. Önce bakteriler, sonra böcekler gelir. Ve sinekler.. Bıraktıkları yumurtalardan çıkan larvalar besin değeri yüksek et suyuyla beslendikten sonra göç ederler. Ölü bedeni düzenli bir şekilde terk ederken, daima güneye yönelen muntazam bir kortej halinde birbirlerini izlerler. Yön zaman zaman güneydoğu ve güneybatı olabilir ama asla kuzey olmaz. Nedenini kimse bilmiyor.
Sen şimdi nasılsan, bir zamanlar ben de öyleydim.
Ben şimdi nasılsam, sen de öyle olacaksın.
Ben şimdi nasılsam, sen de öyle olacaksın.
Ölenleri geri getiremeyeceğine göre, yaşamaya elinden geldiğince devam edebilirsin…
Bize ikinci bir şans verildiğine bugün bile inanamadığım zamanlar oluyor. Ama çoğu zamansa tek hissettiğim minnettarlık.
Dostum sandığım adamı sonunda kendini ifşa eden o acımasız yaratıkla bağdaştırmak benim için hala güçtü.
Hem bir kez kanın tadını aldıktan sonra duracağını sanıyor musun gerçekten?
Günlüğü okumadım, okumak da istemedim, ama okumuş olan polis psikologlarından biriyle konuştum. Bir değil, iki hasarlı ruha kısa, ama eşsiz bir bakış atabilmenin onda yarattığı heyecanı gizleyememişti.
Herkes kendi hayatının diğerlerinden önemli olduğunu düşünüyor.
Aykırılığının gerçek doğası asla tartışılmaz ve hatta muhtemelen bilinmezken, söylentisi onu damgalamaya yetti. Küçük toplumlarda görüldüğü üzere ona da bir rol biçildi ve köyün paryası haline geldi, çocukların yaklaşmayın diye uyarıldıkları sapık.
… bir cesedin gömülü olduğu yeri bulmak için en iyi arama aleti yine de köpektir. Duyarlı burunları toprağın metrelerce altında süren çürüme sırasında salınan gazlardan gelen en ufak kokuyu yakalayabilir; hatta yüz yıl önce gömülmüş cesetlerin bile yerini saptayan, iyi kadavra arama köpekleri olmuştur.
İnsanlar en iyi durumda bile en kötüsünü düşünmeye hazırlar.
Olanlar çok üzücü ve korkutucu filan, ama sempati göstermek için taş döşekte yatacak değiliz ya.
Rüyanın geçtiği yerler hep aynı olurdu. Uyanık yaşamımda asla görmediğim bir ev, var olmadığını bildiğim ama yine de yuvam gibi hissettiğim bir yer.
Katillerin de aramaya katıldığı cinayet vakalarını herkes biliyordu: katillerin olay karşısında nefret ve sempati duygularını açıkça ifade ettiği, hatta timsah gözyaşları döktüğü, oysa kurbanın kanının daha ellerinde bile kurumadığı, son çığlıkları ve yalvarışları o kokuşmuş kalplerine kapatıp çürümeye bıraktıkları vakalar.
Ama zihnine bir kez giren korkuyu dışarı atmak olanaksız olmuş.
Rüyaların nedeni vardır.
Sen şimdi nasılsan, bir zamanlar ben de öyleydim
Ben şimdi nasılsam, sen de öyle olacaksın
Ben şimdi nasılsam, sen de öyle olacaksın
Bana aldırma, bugün karamsar hissediyorum, o kadar. Ya da her zamankinden de daha karamsar."
Sırf biz görmezden geldik diye kötülük var olmaya son vermez.
Dünya, tanıdıkları kişinin katil olmayacağından ısrar eden insanlarla dolu.
Mantıklı bir güven arayışı ile paranoya arasında ince bir çizgi vardır.
İnsanlar en iyi durumda bile en kötüsünü düşünmeye hazırlar.
Varlıklarını daha sert hissettirenlerse daha az görünür olan yaralardı. Ama biliyordum ki, onlar bile sonunda kabuk bağlayıp iyileşecekti .Zamanla
Hayat hiçbir zaman bizim istediğimiz gibi gitmez değil mi?
Farkında olduğum tek şey, beklemekten başka yapacak hiçbir şeyimin olmamasının verdiği ızdıraptı
Bazı yaralar uyuşturulamaz, denerseniz daha da kötüleşir
Henüz tanışmış gibi değil de, birbirimizi yıllardır tanıyor gibiydik.
Sırf biz görmezden gelmeyi seçtik diye kötülük var olmaya son vermez
Her şeye rağmen dışarıda hayat devam ediyordu.
İnsanın rüya görmesinin bir sebebi vardır.
Ölüm, o bildik zalim değişimleri yine gerçekleştirmişti; hayatının altınını değersiz ve pis kokulu bir hammaddeye dönüştüren ters simya.
Cesedin yerini bir kereden fazla değiştiren katiller de vardır.
Sırf biz görmezden gelmeyi seçtik diye kötülük var olmaya son vermez.
Ölüler de yaşayanlar kadar mahremiyeti hak eder.
Toprağa ne kadar kan aktığını, içerdiği demir miktarından anlamak mümkündür.
“Yaralarından akan kan, tenine zulmün soyut motiflerini çiziyordu.”
“Hayatın en büyük sırrı, sıradan bir matematik formülüne indirgeniyordu.”
“Ve herkes kendi hayatının diğerlerinden daha önemli olduğunu düşünüyor, tıpkı bizim gibi. ”
Sadece bir rüyaydı. Ve rüyaların ne kadar baştan çıkarıcı olabildiğini çok iyi biliyordum. Baştan çıkarıcı ve hain."
#ÖlümünKimyası
#SimonBeckett
Evet ama bu insanların neye benzediğini de biliyorum.Birine bıçak çekmeye karar verirlerse çekerler,ne yapıp yapmadığına aldırmazlar.
…pekâlâ, hayat hiçbir zaman bizim istediğimiz gibi gitmez, değil mi?
Uzun zaman yeraltında kaldıktan sonra tekrar yüzeye çıkmış, hava almaya başlamış gibiydim. Olup bitenlere rağmen, bencilce iyimser olmamak elimde değildi.
Bazı yaralar uyuşturulamazdi, denerseniz daha da kötüleşirdi.
Bir din adamını günün adamı yapmak için trajedi ve korku gibisi yoktur.
– Şansım olsa buradan mermi gibi fırlar giderim."
(Şuan belki çoğu kişi böyle düşünüyor sanırım.)
Ölüm o bilindik, zalim değişimleri yine gerçekleştirmişti; hayatın altının değersiz ve pis kokulu bir hammaddeye dönüştüren ters simya."
Hep bir arkeolog olmak istemişimdir. Yani öğretmen olmadan önce. Bütün o geçmiş hayatlar hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Üstelik herkes kendi hayatının diğerlerinden önemli olduğunu düşünüyor, tıpkı bizim gibi."
Sen şimdi nasılsan, bir zamanlar ben de öyleydim.
Ben şimdi nasılsam, sen de öyle olacaksın."
Ben şimdi nasılsam, sen de öyle olacaksın."
Fakat bu yoldan ben de geçtiğim için biliyordum ki bir yarayı kurcalamak bazen daha beter kanamasına yol açıyordu. "
Cesetlerden vazgeçmesen iyi olur. Onlar insanlardan çok daha basit. "
Kesildiği yerden açık hâlde olan gırtlağın kıkırdak dokusu ortaya çıkmıştı. "
Kesiklere sokulmuş beyaz kuğu kanatları cesedin çürüyen, düşmüş bir melek gibi görünmesine neden oluyordu.
Yaşam onu terk ettiğinde bedene ne olduğu benim için pek sır sayılmazdı. "
Trajedi yaşamış başka toplumlarla ilgili haber yorumlarını seyretmek başka şey, onlardan birinin kendiniz olması başka şeydi."
Sen şimdi nasılsan, bir zamanlar ben de öyleydim.
Ben şimdi nasılsam, sen de öyle olacaksın."
Ben şimdi nasılsam, sen de öyle olacaksın."
Anladığında çok geçti. Gövdesini sürüyerek ayaklarına ulaşmaya çalışırken üzerine bir gölge eğildi. Yüzüne bir şey bastırıyor, onu boğuyordu. Kafasını geriye çekerek o iğrenç kimyasal kokudan kaçmaya çalıştı, bacakları ve kollarının bütün gücüyle mücadele etti. Yeterli gelmiyor, olan gücü de artık tükeniyordu. Çırpınışları zayıfladı…Sabahın aydınlığı süzülürcesine ondan uzaklaşırken, yerini siyaha bırakıyordu. Hayır !. Karşı koymaya çalıştı, ama kuyuya atılan çakıl taşı gibi gitgide daha çok karanlığa battı. Bilinç son kez yanıp sönmeden önce, bu yaşadığına inanamamak duygusu geçti mi içinden ? Belki …ama uzun sürmeyecekti. Hiçbir şekilde uzun sürmeyecekti.
Sırf biz görmezden gelmeyi seçtik diye kötülük var olmaya son vermez.
Ve herkes kendi hayatının diğerlerinden önemli olduğunu düşünüyor, tıpkı bizim gibi.