İçeriğe geç

Aşk ve Ölüm Üzerine Kitap Alıntıları – Patrick Süskind

Patrick Süskind kitaplarından Aşk ve Ölüm Üzerine kitap alıntıları sizlerle…

Aşk ve Ölüm Üzerine Kitap Alıntıları

&“&”

Aşk üzerine neşeyle gevezelik eder dururuz ama ölüm üzerine söyle­necek çok az şey vardır. Ölüm karşısında dilimiz tutuluyor."
Münasip olanı, aşkın insanı bir süreliğine aptallaştırdığını kabul etmektir."
Aşk, bir insana meftun olma, ona derin bir özlem duyma hali."
Platon’a göre aptallar güzel ve iyi olan için, ilahi mutluluk için çabalamaz, çünkü hâllerinden memnundurlar."
Yaşamakta olandır benim övmek istediğim,
o da kıvranır alevlerin ortasında ölmenin özlemiyle.
Bilindiği üzere, ozanlar bildikleri konu üzerine değil, bilmedikleri konu üzerine yazarlar ve bunun nedenini bilmemekle birlikte, bilmek için yanıp tutuşurlar."
Güzellik, erdem, mutluluk, mükemmellik ve hatta ölümsüzlük, bunların hepsi de, aşığın maşukta
yansımasını gördüğü ilahi özelliklerdir."
Yaşamakta olandır benim övmek istediğim,
o da kıvranır alevlerin ortasında ölmenin özlemiyle."

Goethe

Aşık olma halinde ve aşkta büyük bir ahmaklık tezahür eder. Bu bağlamda kişinin yirmi ya da otuz yıl önce yazdığı aşk mektuplarını okumasını öneririm. Budalalığın, kibrin, münasebetsizliğin ve körlüğün iç karartıcı belgeleri olan o mektupları okuyan kişinin yüzü utancından al al olacaktır:
Platon’a göre aptallar güzel ve iyi olan için, ilahi mutluluk için çabalamaz çünkü hallerinden memnundurlar. Bilge olanlar da bunlar için çabalamaz çünkü onlara zaten sahiptirler.
Hakkında ne kadar az düşünürsek bizim için o kadar açıktır aşk; ama etraflıca düşünmeye başladığımız anda başımızı belaya sokarız."
… şehvani dürtünün, çılgın ve gerçekten de hastalıklı doğasına atfedilebilecek acınası bir sapkınlığı olarak görürüz; ama söylendiği gibi onları anlayabiliriz, yani aşk için kendilerini öldüren ya da ölmeyi göze alan insanların yerine koyabiliriz kendimizi. Öyle olmasaydı, Genç Werther’in Acıları’nı, Anna Karenina’yı, Madam Bovary’yi veya Effi Briest’i hiç etkilenmeden okuyabilir miydik?
Âşık olma halinde ve aşkta büyük bir ahmaklık tezahür eder. Bu bağ­lamda kişinin yirmi ya da otuz yıl önce yazdığı aşk mektuplarını okumasını öneririm. Budalalığın, kibrin, münasebetsizliğin ve körlüğün iç karartıcı bel­geleri olan o mektupları okuyan kişinin yüzü utancından al al olacaktır: (…)
Aşkın bedeli her zaman akıl kaybı, teslimiyet ve bunun sonucunda meydana gelen ergin olamama haliyle ödenir. Sonuçsa zararsız durumlarda maskaralık, en kötü durumdaysa dünya siyaseti açısından bir felaket olur.
Belli ki her insan için fazlasıyla kişisel ve varoluşsal açıdan en önemli hadise ola­rak anlaşılır aşk; öyle ki kur yapmakta olan bir ast­rofizikçi için bile evrenin kökeni meselesi aşktan çok daha az ilgi çekicidir – hava durumundan bahsetmiyorum bile.
Yürür gidermiş kuzeyin buzlarında bir başına,
karlı Tanais ırmağı kıyısında yürür gidermiş,
ve kışı hiç bitmeyen Ripha dağlarında
yürür gidermiş dövüne dövüne
Eurydike’nin kaçırılışına.
Yaşamakta olandır benim övmek istediğim,
O da kıvranır alevlerin ortasında ölmenin özlemiyle.
Ve sahip olamadığın sürece
bu ölmekle yeniden dirilişe
sadece kasvetli bir konuk sayılırsın
karanlık yeeyüzünde.
Sokrates Phaidros’ta; bir hastalık, bir deliliktir aşk. Ama bunun zararlı bir coşkunluk olmadığını da ekler, olabilecek en hoş coşkunluktur aşk; muzır bir hastalık ya da insana özgü patolojik bir delilik de değildir, daha ziyade ilahi olandan ilham almış, ilahi olanı arzulayan bir mania’dır, dünyevi ruhu kanatlandınr.
Gerçek aşk” diye yazar Stendhal, “ölüm düşüncesini daha sık getirir akla, ölümü düşünmek daha kolay, daha az korkutucu hale gelir; ölüm basit bir mukayese meselesine, kişinin pek çok şeyi karşılığında ödemeye hazır olduğu bir bedele dönüşür.” Bu anlaşılır bir durum. Her iki tutumda da anlaşılır: aşkın dayanılmaz acısından kaçmanın tek imkanı olarak ölümü arzulayanlar ve kılıçların ve silahların sıklıkla çekildiği zamanlarda ve toplumlarda şövalyevari bir tutumla şehvet nesnesinin peşine düşmüşken ölümü göze alınması gereken bir risk olarak görenler.
patrıck süskind
Ama son kıtada şairin şiirn başında yaptığı uyarıya rağmen
çok popiler olan ve antojilere giren dizelerle şunu beyan eder
Goethe
Ve sahip olmadığın sürece
bu ölmekte yeniden dirilişe
sadece kesvetli bir konuk sayılırsın
karanlık yeryüzünde
Artık sarılı kalmazsın
karanlığın gölgelerine
ve yeni bir tutkuya kapılırsın
atılmak için daha yüce bir yaratma eylemine
hiçbir uzaklığı zorlayıcı bulmazsın
uçarak gelirsin kapılmışscasına cezbeye
ve en sonunda özlemiyle ışığın
ey kelebek yanıp kalırsın
seni yaratan ve senin yaratığın
aşk gecelerinin serinliğinde
yabacı bir duyguya kapılırsın
dilsiz mum titrediğinde
aşk bir billurlaşmadır
Bir hastalık bir deliliktir Aşk
Ozanlar bildikleri konu üzerine değil bilmedikleri konu üzerine yazarlar bu arada bilmemekle birlikte bilmek için yanıp tutuşurlar Ozanı kalemi yada dolmakalemi eline almaya iten birincil neden ( hiddet, matem,taşkınlık,tamamıyla ikincildir) Aksi geçerli olsaydı şiirler. romanlar tıyatro oyunları değil slat tebliğler olur elimizde
Hiç kimse bana sormazsa biliyordumda
biri sorupta ona açıklama yapmam
gerektiğini bilmiyordum
Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?"
Aşk, hiçbir ölümlünün yakasını kurtaramayacağı bir güçtür ve aşkın ışığı bazen ölüler diyarının en karanlık köşelerine bile sızabilir.
Ölüm sessizleşti; artık bizden sessizlik talep ediyor ve biz de memnuniyetle bu emre uyuyoruz; gerçekten de ölümcül sükûnetimizi muhafaza ediyoruz.
Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?
Aşkın bedeli her zaman akıl kaybı, teslimiyet ve bunun sonucunda meydana gelen ergin olamama haliyle ödenir.
Günlüğüne şöyle yazıyor: İşte yine oldu,
işte yine aşk girdi hayatıma; bir insana meftun olma, ona derin bir özlem duyma hali – 25 yıldır kapıma uğramamıştı ve işe bak ki bir kez daha geldi başıma."
Platon’a göre aptallar güzel ve iyi olan için, ilahi mutluluk için çabalamaz çünkü hallerinden memnundurlar.
Platon’a göre aptallar güzel ve iyi olan için, ilahi
mutluluk için çabalamaz çünkü hallerinden memnundurlar.
Güzellik, erdem, mutluluk, mükemmellik ve hatta
ölümsüzlük -bunların hepsi de, aşığın maşukta
yansımasını gördüğü ilahi özelliklerdir.
Hiç kimse bana sormazsa biliyorum da,
biri sorup da ona açıklama yapmam gerektiğinde bilmiyorum.
Platon’a göre aptallar güzel ve iyi olmak için, ilahi mutluluk için çabalamaz çünkü hallerinden memnundurlar. Bilge olanlar da bunlar için çabalamaz çünkü onlara zaten sahiptirler. Sadece aptallık ile bilgeliğin tam ortasında duranlar, yani sen ve ben ve sabırla kırmızının yeşile dönmesini bekleyen diğer herkes Eros’un okunu algılayacak durumdadır."
Aşkın bedeli her zaman akıl kaybı, teslimiyet ve bunun sonucunda meydana gelen ergin olamama haliyle ödenir. Sonuçsa zararsız durumlarda maskaralık, en kötü durumdaysa dünya siyaseti açısından bir felaket olur
Yaşamakta olandır benim övmek istediğim,
o da kıvranır alevlerin ortasında ölmenin
özlemiyle.
Platon’a göre aptallar güzel ve iyi olan için, ilahi mutluluk için çabalamaz çünkü onlar hallerinden memnundurlar. Bilge olanlar da bunlar için çabalamaz çünkü onlara zaten sahiptirler.
Aşkın bedeli her zaman akıl kaybı, teslimiyet ve bunun sonucunda meydana gelen ergin olamama haliyle ödenir. Sonuçsa zararsız durumlarda maskaralık, en kötü durumdaysa dünya siyaseti açısından bir felaket olur.
Ve sahip olamadığın sürece
Bu ölmekle yeniden dirilişe
Sadece kasvetli bir konuk sayılırsın
Karanlık yeryüzünde… (GOETHE)
Yaşamakta olandır benim övmek istediğim, o da kıvranır alevlerin ortasında ölmenin özlemiyle…
Yaşamakta olandır benim övmek istediğim, o da kıvranır alevlerin ortasında ölmenin özlemiyle.
Hiç kimse bana sormazsa biliyorum da, biri sorup da ona açıklama yapmam gerektiğinde bilmiyorum
Aziz Augustinus, İtiraflar
Aşk, hiçbir ölümlünün yakasını kurtaramayacağı bir güçtür ve aşkın ışığı bazen ölüler diyarının en karanlık köşelerine bile sızabilir.
Aşkla Aptallaşma fenomeni, cinsellikle renklenmiş aşkla sınırlı değildir kesinlikle. Vatandaşların anavatana ya da sevgili Führer’lerine tapındıkları aşk şöyle dursun, anne babaların yoldan çıkmış çocuklarına besledikleri sadık aşkla, rahibelerin semavi kocalarına duydukları ruhani aşkta da sıklıkla rastlanır bu fenomene. Aşkın bedeli her zaman akıl kaybı, teslimiyet ve bunun sonucunda meydana gelen ergin olamama haliyle ödenir. Sonuçsuz zararsız durumlarda maskaralık, en kötü durumdaysa dünya siyaset açısından bir felaket olur..
Aşık olma halinde ve aşkta büyük bir ahmaklık tezahür eder bu bağlamda kişinin 20 ya da 30 yıl önce yazdığı aşk mektuplarını okumasını öneririm. Budalalığın, kibrin, münasebetsizliğin ve körlüğün iç karartıcı belgeleri olan o mektupları okuyan kişinin yüzü utancından al al olacaktır: bayağı bir içerik, korkunç bir biçem.Ortalama zeka sahibi bir insanın vakti zamanında böylesine zırvaları duyumsayacak , düşünecek ve kağıda dökecek duruma düşmüş olması inanılmaz gelecektir. Elbette isterseniz çok acımasız davranmayıp bunların çocukça, acınası, hatta dokunaklı olduğunu söyleyebilirsiniz. Ancak münasip olanı, aşkın insanı bir süreliğine aptallaştırdığını kabul etmektir. Aşık bir kişi ile makul bir sohbet yürütmenin imkansızlığı herkesin malumudur, hele ki konu aşkanın nesnesiyse. En iyi niyetli uyarılar, çürütülemez argümanlar, doğruluğundan şüphe duyulamayacak tembihler kocaman bir Ama’ya toslar bu sohbetlerde: “Ama ben ona aşığım!” Ya da daha da kötüsü, bunlar düşmanca, kıskançlıktan kaynaklanan hareketler olarak algılanır, misillemeye kalkışılır. Yılların eskitemediği dostlukların ve sağlam ilişkilerin sırf bu yüzden bitti vakidir. Aşık bunu umursamaz bile. Çevresindekilerin de mümkün olduğunca uymak zorunda bırakıldı maşuk hayranlığının dışında her şeyden vazgeçmeye hazırdır. Aşık olduğu kişiye bakan birine bir kez bakmak yeterlidir şu tespitte bulunmak için: bu, boş bir bakış; bu kişi tamamıyla teslim olmuş. O eski nüktedanlığının, zekasının, uyanıklığının, merakının ve dikkatinin yerinde yerler esiyor..
Ölümü konu etmek mi? Ölüm, mutlak biçimde konu dışı değil midir? Aşk üzerine neşeyle gevezelik eder dururuz ama ölüm üzerine söylenecek çok az şey vardır. Ölüm karşısında dilimiz tutuluyor.
Münasip olanı, aşkın insanı bir süreliğine aptallaştırdığını kabul etmektir.
Hakkında ne kadar az düşünürsek bizim için o kadar apaçıktır aşk; ama etraflıca düşünmeye başladığımız anda başımızı belaya sokarız
Aşkın bedeli her zaman akıl kaybı, teslimiyet ve bunun sonucunda meydana gelen ergin olamama haliyle ödenir. Sonuçsa zararsız durumlarda maskaralık, en kötü durumdaysa dünya siyaseti açısından bir felaket olur.
Platon’a göre aptallar güzel ve iyi olan için, ilahi mutluluk için çabalamaz çünkü hallerinden memnundurlar. Bilge olanlar da bunlar için çabalamaz çünkü onlara zaten sahiptirler.
Aşk nihayetinde bir hastalık mıdır, en güzel hastalık değil de en korkunç hastalık mıdır? Yoksa etkisinin yararlı mı zararli mı olacağı, dozajına göre değişen bir zehir midir aşk? Sokrates, koş yardımımıza!
Stendhal’a göre aşk genel olarak ölümle doğal bir ilişki içindedir. Gerçek aşk," diye yazar Stendhal, "ölüm düşüncesini daha sık getirir akla, ölümü düşünmek daha kolay, daha az korkutucu hale gelir; ölüm basit bir mukayese meselesine, kişinin pek çok şey karşılığında ödemeye hazır olduğu bir bedele dönüşür."
Stendhal, aşkın bir billurlaşma olduğunu söyler; bir başka pasajda ise ona humma adını verir; "Âşık olma hali bir coşkunluk halidir," der Sokrates Phaidros’ta; bir hastalık, bir deliliktir aşk.Ama bunun zararlı bir coşkunluk olmadığını da ekler,olabilecek en hoş coşkunluktur aşk; muzır bir hastalık ya da insana özgü patolojik bir delilik de değildir, daha ziyade ilahi olandan ilham almış, ilahî olanı arzulayan bir mania’dır, dünyevi ruhu kanatlandırır."
Aziz Augustinus’un zaman üzerine söyledikleri, aşk için de geçerli.Hakkında ne kadar az düşünürsek bizim için o kadar apaçıktır aşk; ama etraflıca düşünmeye başladığımız anda başımızı belaya sokarız."
Hiç kimse bana sormazsa biliyorum da biri sorup da ona açıklama yapmam gerektiğinde bilmiyorum."
Ve sahip olmadığın sürece
bu ölmekle yeniden dirilişe
sadece kasvetli bir konuk sayılırsın
karanlık yeryüzünde."
Daha fenası; Adamın sağ eline uzandı, bembeyaz dişlerinin arasına aldığı sucuk gibi parmaklarını teker teker dişledi, yaladı. Bu sırada adam da ayı pençesini andıran sol eliyle kızın muhteşem kahverengi saçlarını karıştırmaya başladı, kız muhtemelen adamın baskısıyla ya da kendi arzularına boyun eğerek başını aşağı indirdi ve adamın kucağına eğilerek görüş alanımdan çıktı, maganda bunun üzerine kafasını arkaya attı ve ayağında kirli spor ayakkabıyla birlikte camdan sarkan bacağını acayip bir şekilde sallamaya başladı..
Ve hayatı boyunca hayranı olduğu bir imgeyi, ateşin cazibesine kapılıp ölüme atlayan gece kele­beği imgesini bir metafora çevirir. Bu metaforu oldukça erotik çağrışımları bulunan karanlık, hu­zurlu bir arka planın önüne yerleştirir
Yaşamakta olandır benim övmek istediğim,
o da kıvranır alevlerin ortasında ölmenin
özlemiyle.
… münasip olanı, aşkın insanı bir süreliğine aptallaştırdığını kabul etmektir.
Adieu"
Elveda (Fr.)
Hakkında ne kadar az düşünürsek bizim için o kadar apaçıktır aşk; ama etraflıca düşünmeye başladığımız anda başımızı belaya sokarız.
Çocukken romandaki insanların neden tuvalete gitmediğini merak ederdim hep.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir